• Sonuç bulunamadı

1.5 Dördüncü Nesil Savaş Kavramının Benzer Kavramlarla Karşılaştırması

1.5.3 Vekâlet Savaşları

Vekâlet Savaşları, birbirini hedef alan güçlerin, doğrudan saldırmak yerine örtülü olarak destek verdiği üçüncü bir taraf üzerinden mücadele ettiği bir savaş türü olarak ifade edilmektedir. Vekâlet savaşını planlayan odaklar gizli kalmayı tercih ederek, diğer devletleri, paralı askerleri veya üçüncü bir tarafı kullanarak savaşı yürütebilirler. Vekâlet savaşlarının, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Soğuk Savaş Dönemi ile birlikte tercih düzeyinin yükseldiği belirtilmektedir. ABD ve SSCB arasında nükleer bir çatışmanın soykırıma yol açacağı, vekâlet savaşlarının bu ihtimale karşı daha güvenli yürütüleceği kanaatinin bu yükselişte etkili olduğu da ifade edilmektedir (Robert, 2015:2, Brown, 2016:245).

Vekâlet savaşları, devletin beka sorunu olmadığı halde, ulusal çıkarların ya da ideolojik kazanımların güçlendirilmesini devam ettirmeyi, hedef ülke ya da grubun baskı altına alınmasını sağlamak amacıyla -dolaylı tutum stratejinin temel öğretilerinden yüksek strateji (Hart, 2015:491) anlayışı içerisinde- yapılan ve planlanan düzenli ve düzensiz saldırıları ihtiva etmektedir (Mumford, 2013:42-43). Aktör olarak saldırıyı planlayan ve destekleyen güç veya otorite, saldırıyı icra etmek üzere desteklediği devlet veya devlet dışı bir grubu bazen dolaylı bazen de doğrudan destekleyerek yönlendirmektedir (Brown, 2016:246).

71 Vekâlet savaşlarının yöntem ve taktikleri asimetrik savaş kapsamında yer alan gerilla tipi olarak görüldüğü gibi konvansiyonel yapıya sahip orduların da desteklenmesi suretiyle gerçekleşmektedir. Temel amacı ise doğrudan istikrarı bozmak ve zihin karışıklıklarına (Boyd:1995) yol açarak karmaşık ilişkiler yumağı oluşturmak olarak betimlenmektedir. Aynı zamanda icra edildiği bölgede büyük bir yıkım ve tahribata da yol açmaktadır (Mumford, 2013:43, Brown, 2016:251, Sheridan, 2013).

Geçmişten bu yana vekâlet savaşlarının icrasında birçok çarpıcı örneklerine rastlanmaktadır. Özellikle “Great Game” olarak da bilinen SSCB’nin Afganistan işgali vekalet savaşlarının son yıllardaki önemli örneklerinden sayılmaktadır. Aralık 1978 yılında Moskova ve Kabil hükümetleri arasında imzalanan destek ve dayanışma anlaşması gereğince Sovyetler Afganistan Devletine yardım amacıyla ülkedeki iç karışıklığı ve isyancıları bastırmak üzere destek olmayı taahhüt etmesi ile süreç başlamaktadır. Ruslar, büyük hayali olan sıcak denizlere inmek arzusu Afganistan toprakları üzerinden gerçekleştirmeyi bu anlaşmayla temin etmeyi arzulamaktadır. Ancak Başkan Carter tarafından daha önce CIA’ye verilen yetki ile Afgan direnişçilerin desteklenmesine başlanmıştı. Netice itibarıyla Sovyetler açısından Afganistan, içinden çıkılmaz bir hale geldi ve Sovyetlerin başarısızlığı ile sonuçlanmıştır. Bu başarısızlığın bedelini de dağılma sürecinin hızlanmasıyla ödediği görülmektedir. Elbette dünya kamuoyunda işgali olarak gösterilmesi ve ekonomik harcamaların artması da bu sürecin tetikleyici faktörleri olarak bilinmektedir (Çimen ve Göğebakan, 2006:402-404)

Vekâlet savaşlarının son yıllarda en çarpıcı örnekleri ise “Arap Baharı” olarak adlandırılan ve Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar uzanan coğrafyadaki ülkelerde görülen, iç isyan hareketleri ve karışıklıklar üzerinde görülmektedir. Özellikle Suriye’de yaşananlara göz atıldığında bir tarafta ABD tarafından desteklenen başta bölücü terör örgütü PKK/PYD/YPG vs. isimleri kullanan terör örgütü, diğer tarafta Esed Rejimi’ni destekleyen Rusya, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’yu destekleyen Türkiye ile Şii milisleri ve Esed rejimini destekleyen İran sahadaki baş aktörler olarak göze çarpmaktadır. Brown’un bahsettiği gibi özellikle askeri araçlarla sivillerinde

72 katledildiği savaş ahlakının hiçbir boyutta uygulanmadığı bir çatışma ortamı görülmektedir.

Suriye 1982 HAMA sendromundan sonra en büyük iç karışıklık ve süreklilik gösteren çatışma ortamı ile vekalet savaşlarının en son ve şiddetli örneğine sahne olmaktadır.

Dördüncü nesil savaşın temel özellikleri bağlamında, vekalet savaşlarının elde edilen verileri doğrultusunda konsept içerisinde bir unsur olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki; kullanılan taktikler ve araçlar dördüncü nesil savaş içerisinde ele alınan metot çerçevesi ile uyum göstermektedir. Dördüncü nesil savaşın daha büyük bir alanı kapsaması sebebiyle, sadece çatışma teknikleri içeren vekâlet savaşının bir alt unsur olduğu tespitini kuvvetlendirmektedir.

Vekalet savaşlarında aktör olarak ortaya sürülen unsurların hedefe ulaşamaması veya hedeflenen sonucun elde edilememesi sonucunda vekaleti veren meşru devlet unsurlarının sahada meşru kuvvetleri ile müdahalesi de gözlemlenmektedir. Türkiye, ÖSO unsurlarını destekleyerek vekalet savaşında taraf olduğu Suriye’de istenilen düzeyde sonuç alamaması dolayısıyla TSK tarafından Zeytin Dalı Barış Harekatını devreye sokmuştur.

Vekalet savaşlarında meşru devletin destekledikleri unsurların ardından devreye girmesine yönelik en çarpıcı tehditlerden birisi de 2 Mart 2018 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rus Federal Meclisi’nde yaptığı açıklamada göze çarpmaktadır. Ellerindeki silahların hiçbir ülkenin karşı koyamayacağı kadar ileri bir teknolojiye ulaştığını, hem hava hem de deniz gücünde kullanılacak “kinjal hipersonic”(Hançer) ve nükleer başlıklı su altı drone silahlarının güneydeki (Suriye’de) birliklerine gönderildiğini açıklaması ile son zamanlardaki vekalet savaşında Rus kuvvetlerini sahaya sürme iması olarak dünya kamuoyu tarafından algılanmıştır (Sputniknews, 2018a). Ayrıca Pentagon’un ertesi gün yaptığı itiraf niteliğinde açıklamada bu silahlara karşı savunma sistemlerinin yetersiz kalacağı da dile getirilmiştir (Sputniknews, 2018b).

Netice itibarıyla, dördüncü nesil savaş anlayışının alt konsepti olarak tasavvur edilen vekalet savaşlarında asıl aktörlerin ortaya çıkması sonucu konvansiyonel bir

73 çarpışma ve savaş riski olduğu anlaşılmaktadır. Savaşın evrimine nesil düzeyinde geliştirilen bakış açısından eskiye bir dönüş olduğu (Lind, 1989) ifade edilmiştir. Bu bağlamda yaşanan bir geriye dönüşün ise 2. ve 3. nesil savaş projeksiyonuna daha yakın olacağı düşünülmektedir. Ancak pozitif bilimlerde semantik olarak ileri gidileceği kanaati hakim olduğu için geriye dönüşün taktiksel olacağı, teknolojik imkanlar dolayısıyla da daha ile bir safhaya erişeceği de göz önünde bulundurulmalıdır.