• Sonuç bulunamadı

Dördüncü nesil savaşta hedef alınan kesimin, ülkenin ya da insanların “moral

düzeyi”, savaşın aktörleri tarafından asla gözardı edilmemektedir. Moral düzeyi,

dördüncü nesil savaşta, en çok hedef alınan olgulardan birisidir.

Moral, bir insanın iç dünyasındaki önemli bir gerçeklik ve ivmedir. Toplum açısından bakıldığında ise moral düzeyi, örneğin dördüncü nesil savaşa karşı koyma konusunda toplumsal direncin temellerindendir.

Savaş aktörleri, hedefteki moral düzeyini önceden tahlil etmekte, etkileşime açık alanları, bunların düzeylerini belirleyerek, müdahale öncesinde uygulayacakları stratejiler geliştirmektedirler.

Moral düzeyi, toplumlar açısından farklılıklar taşımakta ise de her toplum için kesişen ortak konular da bulunmaktadır. Özellikle toplu insan ve mal kaybına neden olan saldırılar, dünya çapında moral düzeyini olumsuz etkileyen ortak mahiyet taşımaktadır.

169 Moral düzeyinde, bir taraftan toplumu oluşturan bireylerin zihinleri, hisleri, inançları ve kısacası “manevi yapıları” belirleyici olurken, diğer taraftan da devlet, toplumsal etkenler, komşular ve benzeri somut hususlar ile yaşanılan zamana ve dünyaya bağlı unsurlar da etkili olmaktadır.

Moral düzeyi, muhtemelen dördüncü nesil savaşta, en önemli hususlardan birisidir. Moral düzeyi, en başta kültürel standartları, insanın ve toplumun içsel dünyasını, davranma etkenlerini kapsamaktadır. Dördüncü nesil bir savaşta, savaşan tarafın, hedef ülkenin moral düzeyini bozan tuzaklarına düşmemek gerekmektedir (Studer, 2005:14). Esasında bu konuda dünyada yaşanan pek çok örnek iyi irdelenmelidir. Örneğin Vietnam Savaşında, ABD’nin bu alanda yaşadıkları analizlere tâbi tutulmuştur.

3.5.1. Psikolojik Savaş

Psikolojik savaş, bir tarafın ahlaka ilişkin tutum, inanç, davranış, duygu ve düşüncelerini, başta medyanın kullanılması olmak üzere değişik vasıtalarla değiştirmeye çalıştığı bir savaş ya da çatışma yönünü ifade eder. Psikolojik savaşın hedefinde, devletler, bireyler ve hatta her şey olabilir; psikolojik savaşın hedefinde bulunmayan bir şey yoktur denilebilir (Research Report : 3).

Sun Zi’dan Clausewitz’a kadar pek çok yazarın da kabul ettiği üzere (mücadele konusundaki) “irade”, savaştaki en önemli faktördür. Bir savaşta, fiziksel yıkım,

“psikolojik yıkım”dan daha çok önemli görünebilir; bunun temel nedeni siyasi

iradenin başarıda fiziksel sonucu ölçü alması ve bunu dillendirmek istemesidir. Örneğin Birinci Dünya Savaşı’nda tarafların hasımlarına büyük yıkımlar yaşatarak, ayakta durma, mücadele etme iradelerini ortadan kaldırmayı amaçlamaları da bunun bir sonucudur (Khan, 2010:8).

J.F.C. Fuller, zafer için “beyin felci”ni önermiştir. Basil H. Liddell Hart generallerin öldürmeyi değil, rakibi felç etmeyi düşünmeleri gerektiğini yazmıştır (Studer, 2005:17).

Psikolojik savaş, bazı siyasi veya ekonomik değişiklikleri veya avantajları elde etmek için çatışma dışı durumlarda da kullanılabilir ve bu nedenle sadece devletler

170 tarafından değil, aynı zamanda bireyler veya devlet dışı aktörler tarafından da kullanılabilir. Bu yüzden psikolojik savaş genellikle gözden kaçırılabilir ve savaş olarak dahi kabul edilemez. Psikolojik savaşın hedefleri çok farklı olabilir; Düşmanın ahlaki ve motivasyonunu düşürmek için değil aynı zamanda seçimleri etkilemek için dahi kullanılabilir (Research Report : 3).

Boyd (1995), ağırlıklı olarak savaşın moral ve zihinsel seviyesine odaklanmaktadır. Boyd’a göre, düşmanın mücadele gücünü azaltmak amacıyla felç oluşturtmanın yolu, moral, zihinsel ve fiziksel izolasyonu sağlanarak düşman stratejik felce uğrayacaktır ve dolayısıyla düşmanın politik, ekonomik ve sosyal davranışlarını çökertmek veya değiştirmek mümkün olacaktır (Studer, 2005:17).

3.5.2. Algı

Algı, 20. yüzyıldan itibaren hemen her sahada ayrı bir kavram ve hedef haline gelmiştir. Özellikle globalleşen (ve küçülen) dünyada, bilgi ve iletişim alanı başta olmak üzere her alandaki teknolojik gelişme ve rekabet ortamının artması, hedef kitleyi ikna etmede, “algı”ya yönelmeyi çok cazip hale getirmiştir.

Günümüzde algı, en yüksek değere sahip hedeftir ve algı yönetimi, yeni bir askeri güç haline gelmiştir (Somkuti, 2016:255).

John Boyd (özellikle ABD askerine savaş hakkında) yeni bir düşünce ileri sürmüştür. O’na göre sadece taktiksel uygulamalar değil, aynı zamanda savaş sanatının teorik boyutuna da odaklanılmalıdır. John Boyd’a göre savaş;

a) Fiziksel, b) Zihinsel c) Moral

açılarından üç yöne sahiptir. Savaşın fiziksel yönü (geleneksel) savaşı gerektirir. Zihinsel savaş, savaş fikrinde nasıl düşündüğümüzü içerir; bu, süreklilik içinde düşman izlenmelidir ve tepki vermesine neden olacak bir zaman döngüsü söz konusudur. Moral alanda savaş ise duygusal ve zihinsel tepkilerimizi sınırlayan, sürdüren ve odaklayan davranış kurallarını veya davranış standartlarını temsil eder. Bu

171 bağlamda dördüncü nesil savaşçılarının amacı, hedeftekilerin moralini bozmak ve kazanamayacaklarına ikna edebilmek için mümkün olduğunca düşmana fazla kayıp verdirmek, yaralamak ve zarar vermektir. John BOYD bu savaştaki tehdidi, moral alandaki çatışma analizi özünde ele almıştır (Wilcox, 2003:3-4).

John Boyd'un savaş modeli, her askeri kararın, savaşın gidişatını belirleyecek moral, zihinsel ve fiziksel etkilere sahip olduğunu ve fiziksel olarak en güçsüz olduğu halde moralin, en belirleyici ve en güçlü etken olabildiğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda ABD ordusunun, savaş alanının fiziksel yönlerine hâkim olduğu halde, kaybettiği savaşlarda moral bakımından yaşadığı zafiyetlerin birincil etkiye sahip olduğu ileri sürülmüştür (Draft,2009:33-34).

Algıda, pek çok husus ve özellikle de hedef alınan ülkenin ya da topluluğun istenilen yönde harekete geçirilebileceği konular gündeme getirilebilir. Bununla birlikte dünyada her zaman etkili olan hususlar da bulunmaktadır.

Bu bağlamda dördüncü nesil savaşa başvuranların kullandığı her zaman geçerli bir strateji, “ideolojiler” ve “dini inançlar”dır. Hedef alınan ülke ya da ülkelerde, öne çıkan ya da etkili olan ideolojiler, lehte ve aleyhte gündem ve tartışma konusu haline getirilebilmektedir (Studer, 2005:13).

Diğer taraftan dördüncü nesil savaşta örneğin çoklu aktörlerin bulunduğu bir ayaklanmada, “yürekleri ve zihinleri kazanmanın” özellikle hedefe ulaşmada önemi göz ardı edilemez; bu yaklaşım abartı sayılmaz. Savaşın aktörleri, hedef nüfusun en önemli ilgi alanlarını dikkate almaya yönelebilirler. (Draft, 209:34). Doğal olarak hedef nüfusun ortak ve yerel bazda ilgi alanlarındaki farklılıklar da gözetilmektedir. Örneğin dördüncü nesil savaşta hedefte bir ulus varsa, ortak en önemli ilgi alanları genel düzeydedir; oysa şehirlere, ilçelere, kırsal kesime inildikçe en önemli ilgi alanları değişiklikler içerebilecektir (Draft, 2009:35). Toplumun moral düzeyine yönelik saldırıları defedebilmek ve daha da önemlisi önleyebilmek dinamik bir konudur ve durağan/sabit yaklaşımlarla başarı elde edilebilmesi mümkün görünmemektedir. İçinde yaşadığımız 21. yüzyılın bilgi iletişim çağında ülke sınırlarına bağlı olmayan dünya çapındaki etkileşim olanakları, bu alanda strateji oluşturmayı zorlaştırmaktadır (Draft,2009:35).

172 Daha çok hava savaşının operasyonel yönüne odaklanan Giulio Douhet, Thomas Greer'ın "bir düşmanın büyük sinir merkezlerine ... onları felce uğratmak için

vurmanın" büyük önem taşıdığını söyleyen Billy MITCHELL'in aktardığı sözlerinde,

kazanmak için "düşmanın maddi ve manevi direncini ezmek" zorunda kalmamız gerekiyor demiştir (Studer, 2005:17).

Dördüncü nesil savaşçılar, genellikle geleneksel (konvansiyonel) askeri donanımın büyük bölümünü bulamadıkları için, bir devletin askeri güçlerini ayağa kaldırıp savaşlarda yenerek asla zafere ulaşmaya çalışmayacaklardır. Bunun yerine farklı yöntemler uygulayabilirler. Örneğin bir devletin muhaliflerini ikna etmeye çalışacaklardır. Modern çağlarda başarılı dördüncü nesil savaş kampanyalarında, direnişçilerin hiçbir zaman büyük bir savaşta yabancı ordulara asla yenilemediğine ilişkin örneklerle doludur. Örneğin Cezayir'de Fransızlar, Vietnam'da ABD ve Afganistan'da Sovyetler Birliği'ne karşı mücadele veren savaşçılar, onları geri çekilme konusunda ikna etmişlerdir (Richards, 2006:2).

3.5.3. Zihinsel Moral Operasyonel Taktik Stratejileri (Mental Moral Tactical Operational Strategic)

Savaşın zihinsel seviyesi, moral seviye ve fiziki seviye arasındaki bağlantıda belirleyici bir etkiye sahiptir. Moral seviye üzerindeki fiziki eylemlerin etkilerine erişmek ve savaşın fiziki seviyesiyle başedebilmek için entelektüel davranışlar önemlidir. Entelektüel savaş, fiziksel savaş ve moral savaş üzerindeki fiziksel eylemlerin etkilerine erişimle ilgilenmeyi ifade eder. Amaç, onu “gözlemleme,

yönlendirme ve karar verme hareketleri” yoluyla düşmanı kendi kendine (belirli bir

döngüde) tutabilmek için düşmanı enine boyuna düşünmektir. Muhtemelen en çok hoşlanılan fakat en önemsiz seviyedeki savaş, fiziksel seviyedeki savaştır. Bu seviye, ölçülebilir rakamlar, istatistikler ve sonuçlar verir. Bununla birlikte, İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, yıkılan fabrika binalarının sayısı Alman ekonomisindeki net etkiyi yansıtmamaktadır, öldürülen isyancıların sayısı da karşı istihdam için başarılı bir işaret değildir. Eğer öldürülen her bir dördüncü nesil savaşçısı, arkasında iki yeni dördüncü nesil savaşçısı üretirse, bu sonuç başarı değildir (Studer, 2005:14-15).

173 Diğer yandan her çatışmanın (savaşın) bir gerginlik olduğu ve düzeni bozduğu, yeni düşmanlara ve düşmanlıklara zemin oluşturabildiği gözden uzak tutulmamalıdır. Nitekim hedef alandakileri fiziken öldürmek, kural olarak gelebilecek tehditleri azaltır; hedeftekilerin bazıları, savaşı yürütenlerden korkabilirler; bununla birlikte bazı hedeflerde öldürülenlerin yakınları, “kan davasını gütme psikolojisi” içerisinde bunun karşılığını vermekle kendilerini yükümlü sayabilmektedirler (Draft, 2009:35).