• Sonuç bulunamadı

2.6. Dördüncü Nesil Savaşın Bileşenleri

2.6.7. Ekonomik ve Mali Boyut

Dördüncü nesil savaş için ekonomik ve mali boyut en önemli mücadele alanlarından birisidir (Gökçe,2017). Çalışma içerisinde savaşın esasları arasında yer alan “ekonomik esaslar” bu değerlendirmenin bir tezahürü mahiyetindedir. Dördüncü nesil savaşta bir bileşen olarak ekonomik ve mali boyut kapsamında savaşın finanse edilmesi hususunda mali yöntemler karşımıza çıkmaktadır (Kaldor, 2010:2). Önceki nesil savaşların finansmanı doğrudan devlet tarafından sağlanmaktadır. Hatta 17 ve 18. YY savaşları rakibin finansal kaynaklarını kurutmayı amaçlamaktadır (Chailand, 2009:24). Bu durumda hedef ülkelerin kaynaklarını savaşa aktarması sağlanarak halka daha çok vergi yükü getirilmesi ile ekonomik temelli ahenk bozucu eylemler tasarlanır (Kaldor, 2010:3). Vatandaşın devlete olan bakışının bu bağlamda zedelenmesi sonucu (vergilerin doğru kullanılmadığı düşüncesi) vergi gelirlerinde kaçaklar sonucu kayıplara yol açabilmektedir (Savaşan ve Odabaş, 2005:3).

Ekonomik kaynaklar, insanlar için, toplumlar ve ülkeler için zor kazanılan kolay sarf edilen niteliklere sahiptir. İktisat biliminin klasik öğretisinde olduğu gibi kıt kaynakların sınırsız ihtiyaçları karşılaması olarak bilinmektedir. Savaş bağlamında ekonomik ve mali kaynaklar konusu da bu doğrultudan yola çıkarak çok boyutlu bir görünüm taşımaktadır. Savaş niyeti ve kararı verilirken veya savaş mecburiyeti doğduğunda en önce düşünülmesi gerekenlerden birisi de ekonomik durum ve mali kaynaklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Haddi zatında bu kaynaklar savaşın topyekûn politikalarında mütemmim cûz tabiatında olduğu belirtilmektedir (Lundendorff, 2017:49). Buradan da anlaşılacağı üzere savaşa girerken bu kaynakların durumuna bakılarak stratejiler geliştirilir. Örneğin Waterloo Savaşı’nda (1815) Napolyon, altın stokları eriyen ve borç batağındaki İngiltere’yi savaşta mağlup ederek ekonomik

127 açıdan tamamen çökertmeyi amaçlamıştır. Ancak savaşı Mayer Rothschild’in talimatları ile oğlu Nathan Rothscild’in destek olması sonucu Wellington Dükü Komutan Welleshey komutasındaki İngiliz ordusu kazanmıştır*(Kurtoğlu, 2017,

Lundendorff, 2017, Tokalak, 2014).

Dördüncü nesil savaş ortamında devlet dışı aktörlerin ekonomik ve mali açıdan başta uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, insan ticareti gibi kalemlerle gelir elde edici alanlar oluşturulur. Şayet hedef ülke devleti ya da devlet dışı aktörleri saldırgan ülke ile ekonomik açıdan bağımlılık ilişkisi içerisinde bulunuyorlarsa, saldırgan ülke bunu siyasi emelleri için kullanma yoluna gidebilir. Bu şekilde hedef ülke, saldırgan ülkenin çıkarlarına ters düşen her türlü politika ve eylemlerden vazgeçmeye ya da değişikliğe zorlanır. Bu tür önlemler genelde ya açıktan ambargolar, yaptırımlar, tehditler vb. aracılığıyla gerçekleşir ya da gerçek amaçlar gizlenerek başka amaçlar altında örtülü olarak yürütülür(Gökçe ve Şengönül, 2018).

Bunun en tipik örneği, geçmişte Türkiye Hükümeti’nin Kıbrıs’a yönelik ciddi olarak askeri bir operasyon/çıkarma yapmayı planlaması üzerine ABD Başkanı’nın Türkiye’yi açıktan sert bir biçimde tehdit etmesidir. Tarihe “Johnson Mektubu” olarak geçen bu olay, ABD Başkanı Lyndon Baines Johnson’ın Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye 5 Haziran 1964’te gönderdiği mektupta özetle Johnson, eğer harekâttan vazgeçmezseniz bu olay gizli kalamaz, NATO’yu ve BM Güvenlik Konseyini toplantıya çağırırım, NATO için verilmiş silahları ve NATO’ya ayrılmış talepleri kullandırtmayız, Türkiye’nin yapacağı bir harekat karşısında Sovyet Rusya çıkarsa, NATO’nun böyle bir Rus müdahalesini NATO’ya yapılmış addetmeyiz gibi ifadelerle

* Waterloo Savaşı İngilizlerin süper güç olma sürecinde zirveye gidişin anahtarı gibidir. Ülkemizde de

birçok kişi tarafından komplo olarak gösterilen Rothschild ailesine ilişkin görüşler burada karşımıza çıkmaktadır. Özellikle ekonomik manipülasyonların baş aktörleri komundaki ailede Baba Mayer, Frankfurtta, oğulları Nathan, Londra, James, Paris, Salamon’da Viyana’ya yerleşirken en küçük Şarl ise sürekli gezinti halinde koordinasyonu sağlamaktadır. Waterloo Savaşında borsalar ve piyasalar İngilizlerin yenileceğini düşünerek satış pozisyonuna geçmeyi düşünürken tam o esnada İngilizlerin yenildiği yönünde çıkarılan spekülasyonla borsa daha da fazla değer kaybetmiş, Londra borsasında Rothschild’ler büyük bir hisse toplamıştır. Ardından savaşın kazanıldığı haberi ile muazzam bir servet elde etmişlerdir. Bu spekülatif projeksiyonlar ve planlamalar savaşın ekonomik ve mali boyutu için belirleyici özelliklerdir. Rothschild’ler halen İngiliz Kraliyet Ailesi’nin kaynaklarını yönetmektedirler. Hatta ünlü spekülatör ve açık toplum enstitülerinin kurucusu George Soros’un Rothschild Ailes’nin emrinde çalıştığı belirtilmektedir. Deteylı Bilgi için bkz Ramazan Kurtoğlu Para Oyunu (2016 Asi Kitap ve Ejder Çelik Rothschild Ailesi ppt sunumu)

128 Türkiye’yi açıktan tehdit ederek operasyondan vazgeçirmeye çalışmıştır (Gökçe, 2017:8).

Yine yakın zamanda ABD’nin Suriye’de terör örgütü YPG’ye askeri yardımını ve Ordumuzun düzenlediği Zeytin Dalı Barış Harekatını bu çerçevede bu açıdan okumak gerekir. Bu bağlamda, Kaldor’un (2010) ve Chailand’ın (2009) ifade ettiği gibi ekonomik kaynakların savaş ve terörle müdahale gibi alanlara yönlendirilmesine yönelik bir operasyona yönlendirildiğimizi ve bunun Ülkemiz için mecburiyet arz ettiği de ayrıca değerlendirilmelidir.

Ekonomik ve Mali kaynakların kullanımında yöntemler tartışılıp değerlendirildiğinde şu başlıklar ortaya çıkabileceği düşünülmektedir.

 Savaş kararı ve mecburiyetinde kaynakların durumuna bakılır. Silah vs mühimmat ihtiyacında dışa bağımlılık ve tedarik durumları her zaman tartışılmalıdır. Çünkü savaş pahalı ve süresinin siz tayin etmediğiniz sürece uzun ve yorucudur. Stratejiler buna göre belirlenmelidir (Lundendorff, 2017).  Dördüncü nesil savaş anlayışında rakibin toplumsal varlıklarını ortaya çıkarması ve bunlarında ekonomik spekülasyonlarla eritilmesi ve dış borç almaya zorlanarak faiz yükü altında kontrol edilmesi tasarlanır (Kurtoğlu, 2016). Ayrıca doğal kaynakları ve yeraltı/yerüstü zenginliklerinin kullanılmasına nüfuz edilir. Başta teknoloji ve alt yapı için ülke yöneticileri üzerinde tahakküm kurularak dolaylı bir hakimiyet sahası oluşturulur. Hatta bu ülkelerin savunma ihtiyacının karşılanması için satışlar yapılması da planlanabilir (Chailand, 2009:81-85). Yöneticilerin şahsi servet ve zenginlik sahibi olmasına müsaade edilerek ülke yönetiminde müşavirlik hizmetlerini tahakküm kuran güçler yürütür. Toplumun ekonomik gelirler açısından farklılıklar yerine belli bir sektöre doğru biriktirilmesi çabaları da toplumsal farklılıkları azaltmak üzere bir strateji olarak değerlendirilebilir. Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere sömürgeciliğin modernizasyonu sağlanmaktadır.

 Hedef ülke ya da yapının sürekli çatışma ve çarpışmalar içerisinde kalması sağlanmalıdır. Hatta bu çatışmalarda zaman zaman küçük zaferler kazanmasına müsaade edilerek, ordusunu ve kaynaklarını belli bir bölgede

129 tüketmeye zorlayarak yıpratma faaliyetleri gerçekleştirilir. Bu anlayışı iyi takip ederek, düşmanın savaş ganimeti elde etmemesine ve zaferlerle motive olmamasına dikkat edilmelidir. Bu yaklaşım, çarpışmaları kaybedip savaşı kazanmayı öğütleyen teknik “müthiş strateji” olarak adlandırılmaktadır (Greene ve Efflers, 2014:277).

 Ekonomik ve mali kaynaklar, dördüncü nesil savaş ekseninde devletlerin siyasi kararlarının bir sonucu ve siyasi bir karara yönlendirmenin aracı olarak da kullanılabilir. Örneğin Türkiye’nin IMF ile stand-by anlaşmalarını yenilememesi sonucu doğrudan ve dolaylı yaptırımlara tabi tutulması ekonomik ve mali kaynakların bileşeninin siyasi karar sonucu kullanılmasına bir örnek teşkil etmektedir. Siyasi bir karara yönlendirme örneği ise 2001 yılında Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz sonrası IMF ile anlaşmaya sürecinde Kemal Derviş’in göreve getirilmesi, Irak’a müdahale için topraklarımızın kullanılması ve askeri destek sağlanması amacını taşıdığı anlaşılmaktadır.

Dördüncü Nesil Savaş bileşeni olarak ekonomik ve mali kaynaklar boyutunda son zamanlarda daha sık duyulmaya başlanan “ticaret savaşları” da önemli bir yer tutmaktadır. Kavram, başlangıçta ülkeler arasında kur savaşı olarak ele alınmış olsa da ticaret savaşı kavramı daha çok tercih edilmektedir (Başaran, 2015:1). Ticaret savaşı ile kast edilen daha çok iki ülke arasında ticaret hacminde daha fazla ödeme yapan ülkenin bu durumu lehine değiştirme çabalarını konu edindiği anlaşılmaktadır.

Ticaret savaşlarının tarihsel süreçte en çarpıcı örneklerinden birisi İngiltere ve Çin arasında 1839 yılında yaşananlar ekseninde gözlemlenmektedir. Yaklaşık 3 asırdır ithalata kapalı olan Çin, ihracatla büyük servet sahibi olmuştur. Çin yabancılara mal satışını serbest bırakırken yabancılardan mal alımını kısıtlamalara tabi tutmuştur. 400 milyon nüfuslu Çin’den çay aldığı için sürekli ödeme yapmak yerine karşılığında mal satmaya çalışan İngiltere’nin çabaları göze çarpmaktadır. Çay alımı karşılığında ticaret açığı veren ve kaynakları tükenmek üzere olan İngiltere (Britanya) ödemeyi gümüş olarak yapmak istemekte ve ödediği gümüşleri geri alabilmek için Çin’e mal satması gerekmektedir. İngiltere, çaydan daha çok tiryakilik oluşturan ve Çin’e kaçak yollarla getirttiği Hint afyonu ile aynı yıl (1839) kısa zamanda 20 milyon müptela oluşmasını

130 sağlamıştır. Bu durumun Çin’in tarihinde ilk kez ihracatından çok ithalat yapması ile sonuçlanmıştır.

Çin İmparatorluğu afyonu yasaklayan kararname yayınlayarak sert önlemler almış ve tüccarların elindeki mallara el koyarak mücadele başlatmıştır. İngilizler tüccarlarına karşı bu muamele karşısında tarihte ilk kez demir gemilerin kullanıldığı bir donanma operasyonu ile 2 yıldan uzun bir süre Çin sahil kasabalarını ve donanmasını bombalamıştır. 1842’de Çin İmparatoru barış istemiş, bunun karşısında imha edilen afyon ve savaş bedelini ödemeye zorlanmıştır. 5 liman ve Hong Kong’un idaresi dolaylı yoldan İngilizlerin eline geçmiştir. Savaşın sonucunda verilen mesaj; “pazarlarınızı açın, aksi halde çağdaş savaşın en ileri düzeyde yıkımına maruz

kalırsınız” biçimde resmedilmiştir*.

Ticaret savaşlarının modern dünya için önemli örneklerinden olan ticaret savaşları yeniden gündeme gelmektedir. Bu kez ABD Başkanı Trump tarafından çelik ticaretinden dolayı ticari açık verildiği iddiasıyla ithalatın daha nitelikli vergilendirme sürecine girilmesi ile nüksetmektedir. Bu durum Trump tarafından 2 Mart 2018’de atılan bir tweetle “Ticaret savaşları iyidir” ifadesiyle öne sürülmüştür (BBC, 2018). Trump’ın bu tepkisi Çin’in başlattığı kur temelli savaşlarının uluslararası eksende ticaret savaşları olarak yansıması olarak da gösterilmektedir (Ertürk, 2017:104).