• Sonuç bulunamadı

Dördüncü Nesil Savaş Ekseninde Devlet Dışı Aktör Analizi: Bölücü Terör

Türkiye’nin dünyada terör sorunu yaşayan ve terörle mücadele eden ülkeler arasında son 50 yıl boyunca ilk sırada yer aldığını ifade etmek mümkün gözükmektedir. Bu süreç içerisinde siyasi, askeri, toplumsal, ekonomik ve daha bir çok boyutta Ülkemize olumsuz etkileri olmuştur. Örgüt için dolaylı da olsa propaganda veya görünürlük sağlamamak için başlık kısmında örgüt ismine yer verilmemiştir. Bu analiz içerisinde irdelenen terör örgütü ifadesi, alfabede üç-dört harfi yan yana getirerek oluşturulan bir çok kombinasyon türeten PKK/YPG/PYD/KCK vs. düzeyinde farklı isme ancak aynı amaca sahip terör odağını işaret etmektedir. Çalışma içerisinde de bundan böyle bölücü terör örgütü ifadesi bahsedilen gerekçelerle tercih edilmektedir.

Bölücü terör örgütünün kuruluş serüveninden, felsefesine, arkasında güçlerden veya sahiplerinden destekçilerine ve gelir kaynaklarına kadar hemen her boyutuna ilişkin akademik çalışmalar mevcuttur. Devletimizin ve Milletimizin bekasına doğrudan kast eden/ettirilen örgütün her bir çalışmada başka bir yönü açığa kavuşturulduğu gözlemlenmektedir. Dolayısıyla malumun ilamının icrası yerine dördüncü nesil savaş kapsamında analizine yer verilmektedir. Bu bağlamda daha farklı bir anekdot paylaşarak literatüre kazandırılması da düşünülmektedir.

15 Ağustos 1984 tarihinde bölücü terör örgütü ilk silahlı eylemini Siirt ilimizin Eruh ilçesinde şahsına münhasır kahpelik/kalleşlikle müsamere etmiştir. Arşiv

145 kayıtlarına ulaşılan gazetelerde yapılan araştırmalarda olay ilk kez 18 Ağustos 1984 tarihli Hürriyet Gazetesinde yer almıştır. Ancak bu olayın tanıkları tarafından anlatılan kısmı, tarama yapılan gazete ya da diğer kaynaklarda görülmemektedir.

Güvenlik gerekçesiyle ismi açıklanmayan olayın tanıkları ile yapılan görüşmeler oldukça çarpıcı bir tabloyu ortaya çıkarmaktadır. Aşağıda detayları ile yer verilen olay bölgede yaşayan ve yaşı hatırlamak için uygun olan birçok kişi tarafından da bilinmektedir.

15 Ağustos 1984 tarihinde Siirt İlimiz Eruh İlçesinde bulunan jandarma karakolunda görevli askerlerin bir kısmı çeşitli intikal görevleri gerekçesiyle ilçeden ayrılmıştır. Karakolda az sayıda askerin bulunduğu halde bir anda bir grup tarafından karakola saldırı düzenlenmiştir. Mukavemet göstermeye fırsat dahi kalmadan askerler derdest edilmiş ve ilçe meydanına toplanmıştır. Bu esnada olay, İl Merkezine bildirilmesine rağmen destek yetiştirilememiş ve İlçe Kaymakamı bir yolunu bulup Valiliğe ulaşmıştır. İlçede saldırıyı düzenleyen grup, Erzincan nüfusuna kayıtlı er Süleyman Aydın’ı şehit etmiş, ilçede uzun süre Kaymakam aranmış ancak bulunamamıştır. Daha sonra propaganda yaparak amaç ve emellerini halka duyurmaya başlamışlardır. Akabinde darp ve şiddet eylemlerine kalkıştıklarında, askerlerden birisi; “Neden bunu yapıyorsunuz? Sebebi nedir?” diye sormuştur. Eylemi gerçekleştirenler arasından birisi halkın da duyacağı biçimde “1915’in intikamını bundan sonra böyle ödeyeceksiniz!”* cevabını vermiştir.

Saldırı düzenlenip, Camiden halka propagandası HRK kuruluş bildirisi okunduktan sonra Ziraat Bankası Şubesi’ne yönelerek personelin ziynet eşyaları gasp edilmiştir (Alan, 2016:21).

* Bu ifade rastgele ya da münferit bir taassup ürünü olarak değerlendirilmemektedir. Zira Ermeni

milletvekili ve Ermeni-Kürt dostluğunu savunan Garo Sasuni (aynı zamanda Taşnak üyesidir) 1969 yılında yayınladığı “Kürt ulusal hareketi ve Ermeni Kürt ilişkileri” kitabında Ermeni ve Kürtlerin Türkiye’ye karşı bağımsızlık mücadelesi ve haklarını almak üzere harekete geçmesini, bunun zor koşullar altında da olsa kararlıkla devam ettirilmesini önermektedir. Bu durumun bir diğer tezahürü de Şükrü Kaya Seferoğlu’nun “Milli Birliğimizi Parçalama Gayretleri”(1982) başlıklı yazısında ermeni ve kürtlerin tek ortak çıkarının Türkiye’ye ortak saldırı olduğu ifade edilmektedir. Tam da bu noktada bölücü terör örgütünün, İran, Irak ve Suriye’ye yönelik eylemlerinin bulunmaması ya da önemsiz düzeyde kalmasının sebebi örgütün asıl sahibinin ermeniler olduğu, işletmecilerinin de zaman içerisinde değişmekle birlikte kahir ekseriyet batı olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Detaylı bilgi için bkz. Nazım Budak, Varlığımızı Hedef Alan Tehdit Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1994

146 Teröristler, İlçe’nin hemen karşısında bulunan tepeye yerleşerek en az iki gün boyunca orada piknik yapmış, eğlenmiş kutlamalar düzenlemişlerdir. Ancak bu süre içerisinde hiçbir askeri müdahale olmamış, yukarıda da belirtildiği gibi ilk kez 18 Ağustos 1984 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde sadece saldırı olduğuna ilişkin bir haber yer almıştır. (Bu ifadenin desteği mahiyetinde, Engin Alan (2016:21) 16 Ağustos sabahından itibaren ülke gündeminden düşmediğini de ifade etmektedir.) Eruh saldırısı ile koordineli olarak neredeyse aynı saatlerde Şemdinli İlçemizde saldırı düzenlenmiş ve 1 Astsubayımız Şehit olmuş 3 Askerimiz de ağır yaralanmıştır. Şemdinli’de de benzer propagandalar yapıldıktan sonra ilçe çıkışına bombalı pankart asarak ilçeyi terk etmişlerdir. O günden beri 15 Ağustos, bölücü terör örgütü tarafından “ilk kurşun” günü olarak değerlendirilir.

Bölücü terör örgütünün kuruluş serüveni özellikle 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren şekillenmektedir. Kuruluş amacı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini Türkiye’den ayırarak, İran, Irak ve Suriye topraklarının da bir kısmını içerisine alan Marksist – Leninist ilkeler doğrultusunda sözde bir devlet kurmak olarak ifade edilmektedir (Gül, 2012:111).

Terör örgütü, eylemlerini yürütmek üzere parti-cephe- ordu ekseninde yapılanmayı tesis etmiştir (Korkmaz, 1999:138). Strateji olarak da kuvvet-zaman- mekan ayakları üzerine kurgulamaktadır (Alan, 2016:23). Bölücü terör örgütünün 1892, 1925 ve 1935 dönemi başkaldırıları yerine gerilla tipi çatışmaya yönelmesi de Rus terör teorisyenleri Debray ve Stepinack tarafından ileri sürülen savaş biçimi olarak terör öğretilerinin bir ürünü olarak değerlendirilmektedir (Türkdoğan, 2016:367-368). Zaten 20 Mart 1979 yılında terör örgütü elebaşının Meydan Gazetesine verdiği mülakatta, kitle savaşı ile sadece bölgeye değil tüm Türkiye’ye çatışmaları sıçratma amacı da ileri sürülen stratejilerinin tezahürü olarak anlaşılmaktadır. Türkiye’nin bu sürece başında müdahale etmemesi ya da edememesi ise istihbari olarak yetersizliğinden ve teşhis hatalarından kaynaklanmaktadır (Budak, 1994:237).

Bölücü terör örgütü, kuruluşunda ve yukarıda anlatılan ilk eylem olayından da anlaşılacağı üzere doğrudan ya da dolaylı olarak Kürt halkının ya da bölgenin demokratik durumunu değiştirmek için çabalamamaktadır. Kuruluşunda özellikle ermeni örgütlerinin taşeronu olduğu, fikirlerinde Marksist- Leninist perspektifin etkili

147 olduğu ve finansmanında ise oldukça geniş bir yelpazede uluslararası destekçilerinin olduğu görülmektedir. Zira her devlet, hedef ya da hasımlarını zayıflatmak için kullanabilecekleri araçları değerlendirmektedir (Çınar, 1997:76-77). Bu gerçeklere dayanarak bölücü terör örgütünün bölge halkının manevi ve mukaddes değerleri ile uyuşmadığı ve ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak olduğunu gözler önüne sermektedir. Kendisine destek bulmak için ortaya koyduğu etnik çözümlemeler de tek başına yeterli olmadığı için her propagandalarında tehdit ve şiddet unsurlarının ön plana çıkması varlığını dayandırdığı esasları da ortaya koymaktadır.

Geçmişten beri oldukça detaylı analiz edilen terör örgütünün, dördüncü nesil savaş konsepti bağlamında yer alan bileşenler etrafında değerlendirilmesi ile son tahlil de görünümünü ortaya oymak açısından önem taşımaktadır. Böylece dördüncü nesil savaş anlayışının terör örgütü kapsamında icrasını somut değerlendirmelerle açıklanmak amaçlanmaktadır.

Dördüncü nesil savaş anlayışında temel amaç elde bulunan imkanlar ve araçlarla hedef ya da hasım ülke veya grubun varlığını yok etmek, felç etmek ve sürekli bir tehdit ve mücadeleye maruz bırakarak yormak olarak görülmektedir. Bunu yaparken de özellikle zihin karıştırmak ve fiili müdahalelere maruz bırakmak üzere stratejiler geliştirilmektedir.

Bölücü terör örgütü, dördüncü nesil savaş konseptinde devlet dışı aktör sıfatı ile karşımıza çıkmaktadır. Devlet dışı aktörlerin, askeri boyutta kullandığı taktikler genellikle gerilla tipi çatışmalar bağlamında yer almaktadır. Bir başka ifadeyle terörizm, Carlos Marighella’ya göre gerilla savaşından ayrılmalıdır. Ancak silahlı mücadele kısmında ise gerilla savaşının bir parçası olarak görülmektedir (Türkdoğan, 368). Diğer yandan gerilla tipi savaş anlayışı da son yıllarda asimetrik savaş bünyesinde değerlendirilmektedir. Çalışma içerisinde yer verilen değerlendirmelerle asimetrik savaşların teknik özellikleri bazında dördüncü nesil savaş konsepti içerisinde yer aldığı anlaşılmaktadır. Böylece aktör bağlamında yapılan gözlemlere göre bölücü terör örgütünün devlet dışı aktör olduğu açıkça görülmektedir.

Terörizm temel olarak, hedef devlet ve toplumlar için tehdit aracı olarak da yansıtılmaktadır (Gökçe O, 2006, 2017; Çınar, 1998; Budak, 1994). Ahlakın hiçbir

148 boyutunu dolayısıyla savaş ahlakı kavramlarını da tanımayan, genellikle aralarında doğrudan çatışma kurmak yerine dolaylı tutumlarla (Hart, 2015:511) birbirini tesir altına almayı amaçlayan devletlerin silahı olarak değerlendirilmektedir (Okur, 2017:139). Böylece finansman ve silah ihtiyacının karşılanmasında da yasa dışı yollar ve dolaylı olarak tehdit unsuru olarak kullanmak isteyen devletlerin katkısı öne çıkmaktadır (Çakır, 2013:87). Son olarak 2018 yılı başında ABD tarafından bölgeye gönderilen en az 4000 tır askeri malzemenin DEAŞ ile mücadele adı altına terör örgütüne teslim edilmesi bu zaman kadar görülen destekler içerisinde en dikkat çekici olanlarının başında gelmektedir.

Türkiye’nin uzun yıllardan beri sürekli gündeminde olan terörizmin özne objesi bölücü terör örgütü, eylemlerini gerçekleştirirken, askeri boyutta ortaya koyduğu gayri nizami çatışma disiplinini özellikle Suriye ve Irak’ta konuşlanarak elde etmiştir. Ancak sadece askeri boyutta çatışmalar ve saldırılarla ele alınması yeterli görülmemektedir. Bu bağlamda terör örgütünün, siyasi ve sosyolojik açıdan da ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

Terör örgütü siyasal boyutta amacına ulaşmak adına demokratik yolları dezenformasyona uğratarak mücadele etmektedir. Türkiye’de özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra terör örgütü sempatizan ve hatta militanlarının seçilerek TBMM’de yer alması sonucu dikkat çekici açıklamaları mevcuttur. Bu açıklamalarda bundan sonra siyasi özerkliğin inşa edileceği, ayrı bir devlet kurma yönünde adımlar atılacağı bahsi ile harekete geçildiği, toplum içerisinde kaos ve kargaşaya yol açacak çağrıların olduğu görülmektedir (Başbuğ, 2017:38). Dördüncü nesil savaşın siyasi boyutunda yer alan ana temanın, mevcut ve meşru devletin çökertilmesi ya da zayıflatılması esası ile terör örgütü uzantısı siyasi hareketin eylemleriyle de uyuştuğu anlaşılmaktadır. Bunun en somut örneklerinden birisi de 2015 ve 2016 yılında bazı bölgelerde yürütülen ve adı kamuoyunda hendek operasyonu olarak bilinen temizleme harekatında terör örgütüne destek veren belediyelerin araçlarının kullanılması da devlet imkanları ile devlete savaş açmak üzere geliştirilmiş bir stratejinin ürünü olarak göze çarpmaktadır.

Dördüncü nesil savaşın bileşenlerinden siber güç boyutu da terör örgütü tarafından hem kamuoyu hem de istihbari bileşenleri de içine alacak nitelikte

149 kullanılmaktadır. Teknolojik imkanların sağladığı avantajlar sadece devletleri değil aynı zamanda devlet dışı aktörleri de etkilemektedir. Bölücü terör örgütünün özellikle sosyal medya üzerinden yaptığı algı çalışmaları ve propagandalar bu durumun tezahürü mahiyetindedir.

Terör örgütü uluslararası kamuoyunda da varlığını etkin olarak sürdürmek ve taraftar toplamak üzere faaliyetler göstermektedir. Kamu diplomasisi bağlamında yürütüldüğü değerlendirilen bu gayretlerin özellikle batı toplumlarında ve yandaşlarında etkili olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Afrin’e düzenlenen Zeytin Dalı Barış Harekatı kapsamında asılsız fotoğraflarla Türk Askeri’nin sivilleri öldürdüğü iddiaları ortaya atılmıştır. Bunun karşısında Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün hızlı hamlesiyle birlikte terör örgütünün gerçek dışı beyan ve algı çabaları sonuçsuz bırakılmıştır. Bu durum da kamu diplomasisi boyutunun kullanılma çabaları olarak değerlendirilmektedir.

Ekonomik ve mali boyutlarda terör örgütünün, para basma, vergi toplama, kaçakçılık gibi yolarla meşru devlete karşı illegal alternatif kurma çabaları bilinmektedir. Ayrıca en büyük gelir kaynakları arasında olan, uyuşturucu ticaret ve insan kaçakçılığı da ekonomik ve mali boyutta gelir elde ettikleri sahalar olarak öne çıkmaktadır. Bunun yanı sıra Devletimizin sunduğu demokratik imkanları istismar ederek, kamu kaynaklarını terörist emellerine göre kullanmaları da görülmektedir. Sürekli askeri müdahale ve operasyonlarla kamu olanaklarını yatırım ve kalkınma yerine savunmaya kullanma zorunluluğu da devletin zayıflatılması ve güçsüz düşürülmesi amacını taşımaktadır.

Terör örgütünün son yıllarda etkisiz hale getirilen militanları hakkında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kamuoyuna yapılan açıklamalarda yabancı uyruklu terörist militanlarının olduğu bildirilmektedir. Yabancı uyruklu teröristlerin birçoğu para karşılığı bölgede eylemlere katılmakta olduklarını ifade etmektedir. Bu bağlamda video paylaşım sitesi “You Tube” muhtelif tarihlerde yayınlanan video görüntülerinde ABD, İngiltere, Rusya, Çin, İran, Çekya, Almanya vs. ülkelere mensup kişilerin bulunduğu görülmektedir*. Bunun yanı sıra Greene ve Elffers’in(2014) önerdiği gibi

* Muhtelif videoların propagandasına alet olmamak adına sadece bir tanesine ait linke yer verilmiştir: https://www.youtube.com/watch?v=8bPItgjvldI Erişim Tarihi: 12.02.2018

150 haçlı seferi mantığı ile gönüllü olarak sadece Türkiye’ye zarar vermek amacını taşıyan başta ermeni menşeili olmak mücadeleye katılanların bulunduğu da görülmektedir.

Genel bir değerlendirme ile dördüncü nesil savaş konsepti etrafında bölücü terör örgütünün, askeri boyut başta olmak üzere, siyasi, siber, ekonomik ve mali, terörizm ve gerilla taktikleri, kamuoyu ve paramiliter yapı bileşenleri etrafında teşekkül ettiği veya ettirildiği anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle dördüncü nesil savaş konsepti bağlamında Türkiye’nin savaş açılan ve savaşa maruz kalan bir pozisyonda olduğu gözlemlenmektedir.

151 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DÖRDÜNCÜ NESİL SAVAŞ KAPSAMINDA TÜRKİYE İÇİN STRATEJİ ÖNERİLERİ