• Sonuç bulunamadı

Dördüncü nesil savaşın önceki nesil savaş düzeylerinden ayrıldığı en önemli konuların başında kuşkusuz aktör veya aktörler hususu gelmektedir. Öyle ki savaşın temel özellikleri ve yöntemlerine bakıldığında bu durum daha da belirgin halde ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşımın temelinde, Dördüncü Nesil Savaş strateji ve taktiklerini, ulus devletlerin ve devlet dışı aktörlerin, felsefeleri ve kullandıkları kaynakların arasındaki büyük farklılığın ürettiğine inanılmaktadır (Kaldor, 2010:14). Bir başka ifadeyle aktörlerin, devlet ve devlet dışı kimlikleri, onların farklı strateji ve taktiksel açıdan beslendikleri kaynakların ve değer yargılarının farklılığından doğduğu ifade edilmektedir. Bu bağlamda dördüncü nesil savaşın aktör sorunu tartışılırken ilk basamakta kimlik bazında devlet ve devlet dışı aktörleri (violent non-state actors)*

konuşlandırmak gerekmektedir.

Aktörlerin pozisyonuna ilişkin yaklaşımların geliştirilmesinde iki perspektif karşımıza çıkmaktadır. Birincisi, Westphalia Barışı’ndan (1648) önceki vaziyette devlet egemenliği, devletlerin birbirinin iç işlerine karşıma ve yasal eşitlik konuları tartışılmaktadır (Gross, 1948:22). 1648 öncesi dönemde devletin meşruiyetini tartışmaya açan, devlete nazaran küçük silahlı yapıla ve savaş sebepleri dördüncü nesil savaş anlayışında bahsedilen aktörler ve savaş gerekçeleri ile benzerlikler göstermektedir (Yalçınkaya ve Türkeş 2008:55). Bu durumun bir misali Avrupa’da yaşanan mezhepçi çatışma zemininde özellikle Fransa’nın Alman (Bu dönemde Almanya, Kutsal Roma Germen İmpartorluğu olarak tarih sahnesindedir.) Protestan eyaletleri ile ikili anlaşmalar peşinde koşması gösterilebilir (Çimen ve Göğebakan, 2010:2018). Hatta o dönemde Protestan olan Danimarka ve Elbe Nehrini kontrol altına almaya çalışan İsveç Kralı Gustavus Adolphus da Almanya iç işlerine karışmaktaki iştah ve arzusu da göze çarpmaktadır (Gross, 1948:24).

*Devlet dışı aktörler, bir devletin parçası olmayan ve politik olarak kazanmak için güç kullanan ya da siyasi nedenleri yerine getiren herhangi bir organizasyondur; (Bhargava, 2017: 4).

95 Bu süreçte başlayan savaş (30 Yıl Savaşları) Westphalia Barışı ile nihayete ermiştir. Antlaşma sürecinde ise 1555 Augsburg Barışı’nın tüm taraflarca tekrar tanıması istenmiştir

(

Polisensky,1971:36). Buradan da anlaşılacağı üzere aktör hususunda muhatap ve ilişki kuma düzeyinde devletin egemenlik alanında kendi tebaasında olanların, diğer devletler tarafından doğrudan ilişki kurulma çabaları iç işlerine karışmak olarak kabul edilmektedir. Zaten Westphalia Barışı (1648) uluslararası sistemde egemenlik ve özgülükler açısından belirtilen sebeplerle önemli bir konuma sahiptir (Gross: 1948:40). Birinci perspektif ile ifade edilmek istenen, meşru bir devletin, karşısında yer alan bir diğer meşru devlet ile muhatap olmak yerine ona ait yine hedef devletin içerisinde anayasal kimliği bulunan parçaları ile ilişki ve iletişime geçerek bir yol izlemesi anlatılmaktadır. Bu durum genellikle güçlü devletin zayıf devlete karşı davranışlarında görülen klasik bir vurgu olduğu gözlemlenmektedir (Gökçe G. 2007). Klasik dönemde görülen bu anlayışın Clausewitz (2015) halk-ordu- hükümet üçlemesinin bir tezahürü olarak görülmektedir.

Aktör konusunda ikinci perspektif ise daha çok dördüncü nesil savaşın tipik özelliklerinden birisi olarak değerlendirilmektedir. Clausewitz üçlemesinin dördüncü nesil savaşın kapsamı için dar olduğu ve aktörlerin birçok açıdan farklılık gösterdiği için özellikle devlet dışı aktörlerin de sürece dahil olması sebebiyle aktör konusunda öngörülen kümenin bu jenerasyon için kifayetli gelmediği ifade edilmektedir (Creveld, 2018:1). Devlet dışı aktörlerin sürece dahil edilmesi, aktör sorununa ilişkin çözümlenin daha detaylı yapılması zorunluluğunu da belirtmek gerekmektedir. Devlet tarafından veya devlet dışı aktörler/oyuncular tarafından savaşın kimin tarafından yapıldığının anlaşılamaması, savaşın yürütülmesi açısından stratejik öneme sahip olduğu şeklinde gösterilmektedir. Devlet ve devlet dışı aktörler arasındaki dördüncü nesil savaşın taraflar düzeyinde anlamı, aktörler arasındaki ilişkiler ve bunlar ile savaşa dahil olmayan kişiler arasındaki ilişkilerin üzerinden değerlendirilmektedir. (Richards, 2006:22, Creveld, 1991:41)

Her iki perspektifin de ifade etmek istediği, aktörlerin, devlet ve devlet dışı yapılarının önemine dikkat çekmektedir. Ayrıca dördüncü nesil savaşın yürütülmesinde veya fiilen icrasında Lind (1994) tarafında ifade edildiği gibi savaş- barış, müttefik-düşman tanımları flu bir hale dönüşmektedir. Devletlerin doğrudan

96 karşı karşıya gelmeleri giderek azalmakta, buna karşılık konvansiyonel olmayan müdahalelerin alanları genişlemektedir (Gökçe ve Şengönül, 2018). Böyle bir yola girilmesinin sebebi WesphaliaBarışından (1648) beri kurumsallaşan uluslararası ilişkiler sisteminde ve özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturulan uluslararası hukuk zemininde haksız duruma düşmenin getireceği ağır sonuçlardan kaçınmak olduğu ifade edilebilir.

Aktör konusunda değerlendirmelerin daha kapsamlı hale getirilmesi gerekmektedir. Dördüncü nesil savaşa ilham veren EOH ve OODA döngüsünden savaşın amaç ve yöntemleri kısmında bahsedilmişti. O kısımda özellikle Boyd (1976) tarafından en çok vurgu yapılan unsurlar “hız”, ardından ise tehditlere hedef olmamak için geliştirilecek “zihin” ve “moral” yöntemleri olarak göze çarpmaktadır. Warden (1993) ise EOH ile sadece düşmanın değil dostlarında fikirlerini etkileyerek hareket edilmesini vurgulamaktadır (Eçik, 2006:41). Bu bağlamda aktörün gizlenmesi “zihin” odaklı bir operasyonun parçası olarak gösterilmektedir. Ancak Lind vd. (1989, 1994, 2004) de sürekli bir noktaya vurgu yapmaktadır: Dördüncü Nesil Savaş yüksek teknolojiye sahip olanların risk altında olduğu, düşman aktörlerin, unkonvansiyonel harekat tarzı ile düzenli yapılara tehdit oluşturduğunu ifade etmektedir*.

Dördüncü nesil savaşta bahsedilen gerekçelerle aktörün gizlenme ihtiyacı dolayısıyla hedef/düşman ülke ya da odakları tehdit etmek veya zarar vermek için taşeron yapılar kurgulanmaktadır. Bu bahsedilen düzlem ise devlet dışı aktörlerin doğuşunu ifade etmektedir. Kapasite ve olanaklarının, operasyonel yönünün keşfedilmesi meşru aktör devlet ile devlet dışı aktörler arasında yaşanan mücadeleyi daha da zorlaştırmaktadır.

Son olarak şu hususu da eklemek gerekmektedir. Aktör sorunu genellikle sadece devlet ve devlet dışı aktör etrafında tartışılmaktadır. Mücadele sahasının cepheden çıkıp hayatın her alanına yayılması ile birlikte, bu süreçte pasif bir aktör olarak sivil halkın da bulunmasının tartışmaya dahil edilmesi aktör meselesini tekemmüle

* Lind burada bir noktaya daha dikkat çekmektedir. 1989 ve 1994 yılında yayınlanan makalelerinin El

Kaide mağaralarında çıkmış olması Lind’i etkilemiş ve aynı zamanda endişelendirmiştir. 2004 yılında bu durumu anlatarak ABD ordusunda kimsenin dördüncü nesil savaşı hala anlayamadığını ifade etmiştir. Bu konuya ilişkin detaylı bilgi için Lind 1989, 1994, 2004 kaynaklarına bakılabilir. Bir başka açıdan değerlendirmesi için ise bu çalışmanın 3. Bölümünde yer alan strateji kısmı incelenebilir.

97

erişeceğine inanılmaktadır. Bu hususta, tehditlere bağlı risk faktörlerinden (yaşlanma, klima değişikliği, göç, mülteci akını vb.) (Gökçe, 2017:7) etkilenmeleri hasebiyle toplumun savaşıp-savaşmadığına ya da etken/edilgen olup olmadığına bakılmaksızın tüm kesimleri aktör kümesinin doğrudan ya da dolaylı elemanı olarak betimlenmelidir.

Bu bağlamda diğer aşamada, savaşın etkilerine maruz kalanların saldırı öncesinde maruz kaldıkları tehditlerin hayatı kuşattığı ve etkilediği düşünülmektedir. Dolayısıyla tehdit kavramının içeriği bütünlük açısından ele alınmaktadır.