• Sonuç bulunamadı

1. Varlık Tasnifi ve Zorunlu Varlık Hakkındaki Eleştirileri

1.3. Varlık Konusundaki Eleştirilerin Karşılaştırılması

Şehristânî varlığı Gazâlî’nin yaklaşımıyla örtüşen anlamda, varlığı zâtının gereği olan Zorunlu Varlık ve varlığı Zorunlu Varlık’ın tercih ediciliğine, yoktan yaratmasına bağlı olan mümkün varlık olarak açıklamaktadır. Şehristânî, filozofların varlığı zâtının gereği Zorunlu Varlık ve başkasına nispetle Zorunlu Varlık ayrımlarının, zorunlulukta Zâtı dışında hiçbir mevcut ile hiçbir yönden asla eş tutulamayacak olan Yüce Allah’ın mümkün mevcutlar ile ortak edildiği üzerinde durmaktadır.407

Gazâlî ve Şehristânî’nin bu başlık altındaki karşılaştırılmalarında, Şehristânî’nin bu meseleyi diğer konular açısından da birleştirici bir yapıda ele alarak tartıştığı sonucuna varılmaktadır. Bu anlamda Gazâlî’nin Zorunlu Varlık ve âlem ilişkisi bağlamında değerlendirdiği konuların, Şehristânî’nin eserinde varlığın sınıflandırılması ve Zorunlu Varlık’ın varlığı başlıkları içinde ele alınması dikkat çekici bir yön oluşturmaktadır.

Şehristânî bu meseleyi tevhit konusuna da değinerek sonlandırırken, aynı zamanda üçüncü mesele olarak seçtiği Zorunlu Varlığın Birliği meselesine de başlangıç gerçekleştirmektedir. Şehristânî’nin buraya kadarki eleştirilerinde öne çıkan bir diğer yön olarak da, onun filozofların görüşlerinde tevhide aykırı gördüğü ve eleştirdiği konularda filozofları itham ettiği bir hüküm ortaya koymamasıdır.

Şehristânî’nin, filozofları ağır hükümlerle eleştirdiği görülen Gazâlî’den bu yönüyle ayrıldığı görülmektedir. Fakat bununla birlikte Şehristânî’nin mesele sonunda konu hakkındaki görüşlerini sunarken yer vermeyi tercih ettiği ayette geçen, “sapıklık

edenler” ifadesi de dikkat çekmektedir. Bu ifadenin yer aldığı bir ayetin Şehristânî

tarafından tercih edilerek eserinde yer verildiği düşündüğü zaman mütekellimin

406

Şehristânî, Musâra’a, s.33.

407

yaklaşımının, Gazâlî’den çok da farklı bir özellik taşımadığı sonucuna da ulaşılması mümkündür. Çünkü Şehristânî’nin az önce işaret edilen yaklaşımıyla filozofların durumunu niteleyici bir ifade olarak görmesi ve özellikle seçmesi de ihtimal dâhilindedir.

Şehristânî’nin filozoflara karşı neden ayetle cevap verdiği konusunda çeşitli ihtimaller üzerinde durulabilir. Mütekellimin bu ayeti kullanarak vermiş olmak isteyebileceği mesajında filozofların, şeriat dairesi dışına çıktıklarına işaret etmesinin mümkün olduğu gibi, onları bid’at işlemekle veya bunların dışında, sadece görüşlerinde hata ettiklerini göstermeyi amaçladığı da düşünülebilir.

Mütekellimlere göre filozofların Zorunlu Varlık meselesindeki bir diğer hataları da, İlâhiyâta dair bir meseleyi çeşitli çelişkiler ve tutarsızlıklar barındırmasına rağmen, kesin bilgiye ulaşma yolu kabul ettikleri burhan delili ile sunmak istemeleridir. Mütekellimler bu yüzden filozofların Zorunlu Varlık’ın varlığını ispatlayamadıkları üzerinde durmaktadır. Ayrıca onlara göre, filozoflar meselenin bu yönünü gördükleri için söyledikleri gibi bu konuda ve genel sistemlerinde kendi metotları olan burhan delilinin esaslarına bağı değillerdir. Böylece filozoflar, Zorunlu Varlık’ın varlığını delillendirme ve açıklamada mütekellimlere göre başarısız görülmektedir.

Gazâlî filozofların Zorunlu Varlık’ın birliğini ispatlama konusunda ortaya koymaya çalıştıkları delilleri farklı meseleler içinde incelemiştir. Gazâlî’ye göre filozoflar Yüce Allah’ın varlığını ispat için kullandıkları imkân delillerinin başarısızlığını, O’nun birliği konusunda da aşamamışlardır. Çünkü Gazâlî’ye göre onların yaklaşımı, varlığın sebeplerini ortaya koymak üzere oluşturulmuştur. Fakat bu delil varlığın sebebinin tekliği veya ikiliği konusunda Gazâlî açısından bir sonuç vermemiştir. Ayrıca Gazâlî, filozofların düşünce sistemlerindeki, Yüce Allah’ın zâtının dışındaki, zorunlu kabul edilen varlıklara dikkat çekmiştir. Filozofların varlık hakkındaki görüşlerinde hatalı yaklaşımları Gazâlî açısından bu sonucun ortaya çıkmasında önemli bir neden oluşturmuştur.

Gazâlî’ye göre bu varlıkların zorunluluk içinde ifade edilmesi Yüce Allah’ın, birliği anlamındaki zorunluluğa aykırıdır. Filozofların bu tavrından hareketle Gazâlî, Yüce

Allah’ın zâtı itibariyle basit bir varlık olduğu konusunun da tartışmaya dâhil edilebileceğine işaret etmektedir. Çünkü ona göre filozofların buradaki tutarsızlıkları Zorunlu Varlık hakkındaki diğer meselelerde de çelişkilere zemin hazırlamaktadır. Gazâlî filozofların görüşleri sonucunda, Yüce Allah’ın mutlak yaratıcı olmadığına, O’nun zorunlulukta kendisine eş görülen varlıklar bulunduğu kabülüyle varılabileceği üzerinde durmaktadır. Bu yüzden filozofları tevhidi açıklamada yetersiz ve hatalı olarak görmektedir.

Gazâlî bu yönüyle filozofların hudus ve imkân delillerini öne çıkararak eleştirmektedir. Ona göre filozoflar, âlemin varlık bakımından Yüce Allah ile birlikte var olduğunu kabul ederek, meseleyi İslâm inancındaki tevhid esası bağlamında delillendirmekten aciz kalmaktadırlar. Gazâlî filozofların tavrının, dehrilerin âlemin ezeli olduğu düşüncesine yaklaştığına dikkat çekmektedir. Çünkü ona göre, İslâm’ın tevhid konusundaki açıklaması açıktır ve Yüce Allah’ın varlığında zat ve zaman olarak ortaklığı reddedilmektedir.408

Böylece Gazâlî açısından filozofların Yüce Allah’ın varlığı meselesini delillendirmelerle açıklayamamalarının, O’nun birliğini de açıklayamama sonucunu doğurduğu görülmektedir. Bu durum Gazâlî’ye göre İslâm’ın tevhid esası ile bağdaştırılamaz ve bu yüzden de kabul edilemezdir. Gazâlî, filozofların yaklaşımlarının zorlama ve bu konudaki ispatlamalarının da sadece dayatma olduğunu düşünmektedir.409

Şehristânî’nin bu konuya bakışının Gazâlî’den çok farklı olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Şehristânî, filozofların Zorunlu Varlık’ın birliği konusundaki tutumlarında ortaya çıktığını düşündüğü çelişkiyi, ifadedeki teklik ve anlamdaki çokluk şeklinde ortaya koymaktadır.410

Buna göre İbn Sînâ, Zorunlu Varlık hakkındaki ifadelerinde genel olarak Yüce Allah’ın birliğini İslâm’ın tevhid esası çerçevesinde açıklamaya çalışmaktadır. Hatta Şehristânî buradan hareketle, filozoflarla arasında Yüce Allah’ın birliği konusunda ittifak olduğunu ifade

408 Gazâlî, Tehâfüt, s.33. 409 Gazâlî, Tehâfüt, s.111. 410 Şehristânî, Musâra’a, s.19.

etmektedir.411 Fakat Şehristânî aynı zamanda filozoflara yönelttiği en ağır tenkitlerini de bu başlık altında sunmaktadır.

Şehristânî İbn Sînâ’nın ifadelerinde gördüğü ve varlık tasnifinde ortaya çıktığını düşündüğü çelişkilerden hareketle filozofları ağır bir şekilde eleştirmektedir. Bu noktada Şehristânî filozofların, Yüce Allah’ın türü hakkında konuşmalarının O’nun zâtı açısından kullanılamayacak hatalı bir ifade olduğu üzerinde durmaktadır. Ayrıca Şehristânî’nin filozofların sisteminde görülen ve zorunlu kabul edilen varlıkları, eleştirilerinin merkezine aldığıyla karşılaşılmaktadır.412

Şehristânî’nin meseleyi bu yönüyle anlamdaki çokluk olarak ele aldığını düşünmenin mümkün olduğu görünmektedir. Çünkü mütekellime göre zorunluluk ancak Yüce Allah için geçerlidir ve İslâm’ın tevhid esası da O’nun birliğine dayanmaktadır. Fakat filozoflar bu zorunluluğu diğer bazı varlıklar için de kabul etmekte ve böylece tevhide uygun olmayan bir tavır içine girmektedirler.

Şehristânî’nin eleştirilerinde dikkat çektiği bir diğer husus, filozofların varlık görüşlerinin açıklanmasında Yüce Allah’ı, genel varlık kavramı içinde ele almalarıdır. Konuyu bu açıdan da tartışan Şehristânî, varlık olmaları bakımından Zorunlu Varlık ve gayrı arasında bir ayrımdan söz edilmesinin mümkün olmadığı ve varlığın tamamının birlikteliği sonucunun ortaya çıktığı üzerinde durmaktadır. Şehristânî bu durumun kesinlikle Yüce Allah’ın birliğine aykırı olduğunu düşünerek reddetmektedir. Bu konu bağlamında Şehristânî’nin öne çıkardığı eleştirlerinin Gazâlî ile yakınlık göstermesi dikkat çekmektedir. Hatta Şehristânî’nin bu konudaki eleştirilerini Gazâlî’den daha fazla öne çıkardığı ile karşılaşılmaktadır.

Gazâlî’nin bu meseleye bakışı kuşkusuz onun İslâm düşünce tarihinde önemli bir yere sahip olan ve kendisinin ileri yaşlarında yoğunlaştığı tasavvuf alanına etkisinin ve bu etkinin doğurduğu sonuçların incelenmesi ile daha anlaşılır hale gelmektedir. Bu noktada ise Gazâlî ve sonrasına etkileri bakımından tasavvuf sahasınında inceleme alanına girdiği görülmektedir. Böylece az önce değinilen bağlamda, Gazâlî ve Şehristânî’nin ardından İslâm düşüncesinde vahdet-i vücûd akımının ortaya çıkışı ve bu süreç içinde meydana gelen etkileşim büyük bir önem kazanmaktadır.

411

Şehristânî, Musâra’a, s.30.

412

Gazâlî sonrası tasavvuf alanının İslâm düşünce tarihi içindeki gelişiminde önemli sorulardan birisi de, vahdet-i vucûd düşüncesinin öncüleri arasında bulunan İbn Arabî(ö.1240)’nin ve bu düşüncenin sistemli hale gelmesinde önemli bir konuma sahip olan Sadreddin Konevî(ö.1274)’nin görüşlerine, mütekellimlerin eleştirdiği İbn Sînâ’nın varlık anlayışının ne ölçüde yansıdığı ve ne kadar etkili olduğudur.413

Kuşkusuz bu konu başlı başına ele alınarak incelenmesi gereken bir konudur ve bu araştırmanın sınırlılıkları dışında kalmaktadır. Fakat filozofları eleştiren iki mütekellim arasında birçok ortak yön olmasına rağmen, belki de Şehristânî’nin Gazâlî’nin Tehâfüt’ünden farklı bir eser olarak, Musâra’a’yı bu yönüyle daha belirgin bir şekilde ele alıp sunmak istemesinin, mütekellimin çabasının asıl gayesini oluşturduğu ihtimali de akıllara gelmektedir.

Şehristânî İbn Sînâ’nın Yüce Allah’ı gayrından tenzih ederken kullandığı zıtlık ifadelerinden hareketle, filozofun yaklaşımını eleştirir. Çünkü ona göre Yüce Allah’ın zâtındaki birliği açıklamak için dahî bu ifadelerin kullanılması doğru değildir. Burada Şehristânî, İbn Sînâ’nın Zorunlu Varlık’ın birliği hakkındaki açıklamalarında geçen “her yönden” ifadesini, tevhide zarar veren bir yaklaşım olarak görür.

Şehristânî tenkitlerine farklı bir boyut katarak konuyu dinler tarihçisi yönünün öne çıktığı bir tavırla incelemeye devam etmektedir. Filozofları açıkça tekfir etmekten uzak durduğu görülen Şehristânî’nin, onların tevhid konusundaki yaklaşımlarını eleştirirken ıstılahi olarak bu kavramı kullanmanın dışında, bu yönde yorumlanmaya müsait bir tutumu da ortaya koyduğu dikkat çekmektedir. Şehristânî’nin bu konudaki açıklaması, dünyada kimsenin yaratıcıyı inkâr etmediği, fakat bununla birlikte insanların asıl reddettikleri esasın tevhid olduğudur ki, bu anlamda tevhid Yüce Allah’ın salt birliği olarak İslâm inancının esasını oluşturmaktadır.414

413

Nihat Keklik, Muhyiddin İbn Arabi Hayatı ve Çevresi, Çığır Yayınları, İstanbul 1966, s. 50; Bayraktar, a.g.e, s.202; Ekrem Demirli, “İslâm Metafizik Düşüncesinin Serüveni: Sadreddin Konevî ve Takipçilerinde İbn

Sînâ Etkisi”, Uluslararası İbn Sînâ Sempozyumu Bildirileri, ed. Mehmet Mazak, Nevzat Özkaya, (22-24

Mayıs 2008/İstanbul), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş Yayınları, İstanbul 2009, s.353-359.

Şehristânî aynı yaklaşımını daha da ileriye götürerek filozofların Yüce Allah hakkındaki ifadelerinden hareketle, Hıristiyanların teslis ile tevhidi yorumlamaları arasında ilişki kurmaktadır. Buna göre mütekellim için Hıristiyanların Zorunlu Varlık hakkında uknumları bakımından üç unsur, özü bakımından tek cevher olduğu kabülü ile İslâm fiozoflarının Yüce Allah’ı Akıl, Akil ve Makül olarak nitelemeleri arasında fark bulunmamaktadır. Bu durum Şehristânî için, Yüce Allah’ın birliği hakkında kabul edilemezdir.415

Gazâlî’de Zorunlu Varlık hakkında Şehristânî’nin üzerinde durduğu nitelemelere değinmekte ve bu açıklamaların tevhid bağlamında kabul edilmesinin şaşılacak ifadeler olduğuna dikkat çekmektedir. Fakat Şehristânî’nin bu konuda teslis ifadesini kullanması, Gazâlî’nin Tehâfüt’ünde karşılaşılmayan farklı bir eleştiri olarak ifade edilebilir.