• Sonuç bulunamadı

İslâm düşünce tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri Ebû Hâmid Muhammed ibn Muhammed el-Gazâlî eş-Şâfî et-Tûsî(ö.1111)’dir. Yaklaşık dokuz yüz yıl önce ortaya koyduğu düşünceleriyle Gazâlî’nin, bugün hala eserleri üzerinden etkisini sürdürdüğü ifade edilmektedir.176

Döneminin zorlukları ve ortalama insan ömrü göz önüne alındığında, henüz orta yaşlarında vefat eden Gazâlî’nin bu zaman diliminde, sonraki dönemleri ve düşünce insanlarını önemli ölçüde etkileyen eserler kaleme aldığı görülmektedir.177

Bu nedenle Gazâlî’nin sünnî gelenekte aşılamamış bir entelektüel olarak büyük İmamlar içinde178

kabul edilmeyi ve İslâm düşüncesi üzerine yapılan araştırmalarda gündemde kalabilmeyi başardığını ifade etmek mümkündür. Bu konu bağlamında sunulan bazı değerlendirmelerde ise Gazâlî’nin başarısından öte daha sonraki dönemlerin istikrarsızlıkları ve siyasi anlamda hâkim otorite gücünün Gazâlî’nin yaşadığı süreçteki gibi entelektüel düşünceyi desteklemediğine dikkat çekilmektedir.179

Gazâlî, bugün İran sınırları içinde bulunan Horasan bölgesinin Tûs şehrinde dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlarda iken babası vefat eden Gazâlî kardeşi ile birlikte babasının

175

Toktaş, İslâm Düşüncesinde Felsefe Eleştirileri, s.67.

176

Gazâlî düşüncesinin öncesi ile ilişkisi ve sonrasına etkileri hakkında bk. Hasan Aydın, Gazzâlî Felsefesi ve

İslâm Modernizmine Etkileri, 7 Renk Basım Yayın, İstanbul 2012, s.315-322.

177

Orman, a.g.e, giriş yazısı içinde; İlhan Kutluer bu durumu Gazâlî’ye değinilmeden İslâm felsefe tarihinin yazılamayacağını ifade ederek açıklamaktadır. bk. İlhan Kutluer, “Gazzali ve Felsefe”, Gazzâlî Konuşmaları, s.13.

178

Hayrani Altıntaş, Tasavvuf Tarihi, AÜİFY Ankara 1986, s.91.

179

Bu yaklaşıma göre “Eğer Gazzâlî aşılamamışsa, bu Gazzali’nin kendi sorumlu olduğu bir durum değil, aksine

ondan sonra kendi döneminin koşullarını kavrayamayan ve bu koşullar ekseninde yeni düşünceler geliştiremeyen düşünürlerin ve düşün insanlarını bu konuda desteklemeyen siyasal erklerin sorumlu olduğu bir durum olsa gerektir.” bk. Hasan Aydın, a.g.e, s.321-322.

sûfî bir arkadaşı Yûsuf Nessac’a eğitim hayatlarını sürdürmeleri üzerine emanet edilmiştir.180

Eğitim hayatının ilk yıllarına Tûs ve Cürcan’da başlayan Gazâlî’nin başarıları ile ön plana çıkmaya başladığı dönem ise Nişabur’da İmâmü’l-Harameny Ebû’l-Meâli el-Cüveynî(ö.1085)’nin öğrencisi olduğu dönemdir.181

Bu medresede Cüveynî’den kelâm, mantık ve felsefe182

okuyan Gazâlî’nin, aynı dönemde Tûs ve Nişabur bölgesinde tasavvuf çevrelerinin hürmetini kazanmış Ebû Ali Farmedi(ö.1085)’den de ders aldığı ifade edilmektedir.183

Gazâlî’nin hayatında Büyük Selçuklu Devleti Veziri Nizâmü’l-Mülk(ö.1092)’ün ve İslâm coğrafyasının farklı bölgelerinde inşa ettirdiği Nizâmiye medreselerinin büyük önemi vardır.184

Gazâlî, hocası Cüveynî’nin vefatından sonra Nişabur’dan ayrılmıştır. Gazâlî’nin, Nizâmü’l-Mülk’ün huzurunda birçok ilim erbabının katıldığı bir münazarada gösterdiği başarı ile vezir tarafından ilmi müşaviri ve baş hukukçusu olarak tayin edildiği ifade edilmektedir. Mütekellim bu görevinin ardından içinde yetiştiği Nizâmiye medreselerinin, en büyüğü olan Bağdat medresesine müderris olarak tayin edilmiştir.185 Bu gelişmeden itibaren Hüccet’ül-İslâm ve Zeynü’d-Din gibi unvanlar verilen Gazâlî’nin Bağdat medresesinde kurduğu ders halkalarının genişlemeye başladığı, ulema ve halife tarafından da büyük iltifatlar gördüğü ifade edilmektedir.186 Fakat bu dönem Gazâlî'nin iç dünyasında yaşadığı bazı huzurluklar sonucunda yaklaşık kırk yaşındayken kendi isteği ile sonlandırılmıştır.187

Döneminin en saygın uleması arasında kabul edilmenin ve yüksek makamların sahibi olmanın Gazâlî için tatmin ediciliğini kaybettiği ve hayatında yeni bir dönemin

180

Taylan, Anahatlarıyla İslâm Felsefesi, s.246

181

Bekir Karlığa, Gazâlî, Tehâfüt, Gazâlî ve Tehâfüt’ül-Felâsife bölümü içinde çevirmenin sunduğu “Hayatı” başlığı altında.

182

İlyas Çelebi, “İmâm Gazzâlî Kimdir?”, 900. Vefat Yılında Uluslararası İmâm Gazzâlî Sempozyumu, s.19.

183

Gazâlî’nin tasavvufi eğilimine Tus’taki ilk öğrencilik döneminde de raslandığı ifade edilmektedir. Bu dönemin ardından Gazâlî’nin Nişabur’da eğitim aldığı yıllarında da kendisinde tasavvufi bir yön bulunduğuna ve burada ünlü mutasavvuf Kuşeyri’nin öğrenciliğinde bulunmuş Farmedi’den dersler aldığına işaret edilmektedir. Gazâlî’nin Nişabur’da tasavvufi bir çevre içinde bulunduğunu ifade eden Watt’a göre, Gazâlî bu dönemde sınırlı da olsa tasavvufi bir eğitim almıştır fakat daha sonra kelâm ve felsefe ile meşguliyetini artırarak bu alanı ihmal etmiştir. bk. W. Montgomery Watt, Müslüman Aydın, çev. Hanifi Özcan, Etüt Yayınları, 2. bs., Samsun 2003, s.28; Gazâlî’nin Nişabur dönemi hakkındaki benzer yaklaşım için bk. Aydın, a.g.e, s.35; Orman, a.g.e, s.37.

184

Gazâlî’nin hayatındaki dönemler hakkında daha kapsamlı olarak sunulan kronolojik bigi için bk. Griffel, a.g.e, s.13-15.

185

Orman, a.g.e, s.37.

186

Karlığa, Gazâlî, Tehâfüt, “Gazâlî ve Tehâfüt’ül-Felâsife” bölümü içinde “Hayatı” başlığı altında.

187

başlangıcına sebep olduğu görülmektedir.188

Ailesine yetecek kadarını bırakıp, bütün mal varlığını dağıtan Gazâlî, hac yolculuğuna çıktığını söyleyerek Bağdat’ı terk etmiştir.189

Bağdat’tan Şam’a giden Gazâlî, buradaki zamanını Emevi camiinde itikâf ile geçirmiştir. Gazâlî Şam’dan Kudüs’e, buradan da hacca gitmiştir. Yolculuklarının sonunda Bağdat’a dönen Gazâlî artık kendisine sûfîyane bir yaşamı benimsemiştir. Gazâlî’nin böyle bir seçim yapmasında tasavvuf erbabının hallerini nübüvvet kandilinin ışığından aldıkları kanaatinin etkili olduğu görülmüştür.190

Gazâlî Bağdat’ta kısa bir müddet ihyâ dersleri vermiştir. Bağdat’tan ikinci defa ayrılan Gazâlî önce Hemedan’a ardından da Tûs’a gitmiş ve inzivâya çekilmiştir. Yaklaşık on bir yıllık süreç sonunda191

Nizâmü’l-Mülk’ün oğlu dönemin veziri Fahrü’l- Mülk(ö.1106)’ün ısrarı ve kendisinin de insanların yaşadıkları sıkıntıları görerek buna ihtiyaç olduğuna kanaat getirdikten sonra öğrenciliğinin geçtiği Nişabur Nizâmiye medresesinde derslerine tekrar başlama kararı almıştır.192

Bağdat’taki ilk müderrislik zamanı ile ders vermeye tekrar başladığı dönemi kendi iç dünyası açısından karşılaştıran Gazâlî, “Ben eskiden insana mevki kazandıran ilmi yayıyordum. Sözümle, amelimle o ilme davet ediyordum. Maksadım, niyetim; mevki, şeref kazanmaktı. Fakat şimdi insana mevkii terk ettiren, rütbeden uzaklaşmayı öğreten ilme davet ediyorum. Niyetim, maksadım, arzum budur. Bu halim Allah’ın malumudur. Ben kendi nefsimi ve başkasını ıslah etmek istiyorum.”193

ifadelerini kullanmaktadır. Bu ikinci tedris döneminin ardından Gazâlî, Tûs’a dönmüş ve evinin yanına yaptırdığı tekke ve medrese ile ilmî ve tasavvufî irşat çalışmalarına başlamıştır. Artık ömrünün son yıllarına yaklaşan Gazâlî’yi bu defa da Nizâmü’l-Mülk’ün diğer oğlu Ziyaü’l-Mülk, Bağdat Nizâmiye medresesine hocalık yapmak üzere davet edilmiştir. Fakat Gazâlî, yazdığı mektup ile ilerleyen yaşını mazeret göstererek affını dilemiş ve Bağdat’a gitmemiştir.194

188

Gazâlî bu durumu kendisini içten içe saran şüphelerinin sevkettiği arayışı ile açıklamaktadır. Gazâlî bu süreçte yaşadıklarını el-Munkiz’de anlatmaktadır. Öğrencileri karşısında ve çevresiyle ilişkilerinde bu durumun yansımalarını sunan Gazâlî, doktorların kendisine fayda veremediğini çünkü bu durumunun kalbî bir hal olduğu sonucuna vardıklarını ifade eder. Gazâlî kendisi açısından çıkış yolunu ise Allah’a iltica etmekte bulduğunu söyler ve bu ilticanın başlangıcı olan kaçış hikâyesini içtenlikle anlatmaya başlar. bk. Gazâlî, el-Munkiz, s.60-61.

189 Gazâlî, el-Munkiz, s.62, 63. 190 Gazâlî, el-Munkiz, s.64. 191 Gazâlî, el-Munkiz, s.82. 192 Gazâlî, el-Munkiz, s.79. 193 Gazâlî, el-Munkiz, s.82. 194 Orman, a.g.e, s.50.

Ömrünün son yıllarındaki Gazâlî, Ebû Hanife(ö.767)’nin aleyhinde olduğu iddiaları sebebiyle Sultan Sencer(ö.1157) tarafından, konuya açıklık getirmek üzere davet edilmiştir. Yapılan görüşmede Sultan Sencer, kendisine nasihat etmesini istediği Gazâlî ile sohbette bulunmuştur.195

Gazâlî’yi ders vermeye ikna edemeyen Sultan, görüşmenin akabinde onu memleketi Tûs’a göndermiştir. Kendi yaptırdığı dergâh ve medresede irşat çalışmalarına devam ederken vefat eden Gazâlî, Tûs’ta defnedilmiştir.196

Kendisine çok sayıda eser atfedilen Gazâlî’nin eserlerinin sayısı hala kesin bir şekilde bilinmemektedir. Bununla birlikte onun hayatı ve yaşadığı dönem hakkındaki araştırmalarda değinilen kişisel ve toplumsal yönlü mücadelesinin eserlerinin yazılma sebepleri olduğu üzerinde durulmaktadır.197

Gazâlî başta kelâm, felsefe ve tasavvuf olmak üzere, devrinin tüm alanlarında eserler vermiştir. Ayrıca yaşadığı dönemde çok görülmeyen bir örnek olarak kendi otobiyografisini de yazan Gazâlî, bu eserinde iç dünyasında yaşadıklarının ve dönemin toplumsal şartlarının anlaşılmasını kolaylaştırmıştır. Bu eserinin bir diğer önemli yönü olarak da, Gazâlî’nin düşünce sistemini anlamak üzere yapılacak araştırmalarda adeta, Gazâlî

Düşüncesine Giriş kitabı olarak değerlendirilebilecek olmasıdır.

Mütekellim hakkındaki araştırmalarda, onun kelâma dair amacının, ehlisünnet çizginin itikadi görüşlerini halka açıklamak ve diğer bâtıl mezheplerin temsilcilerine

195

Gazâlî’nin hayatının son döneminde kendisinin İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin aleyhinde görüşler sunduğu iddiasıyla, dönemin Selçuklu Sultanı Sencer tarafından bu konu hakkında bilgi almak üzere görüşmesinin ardından konunun açıklığa kavuşması ve Sencer’in kendisinden talepte bulunması sonucunda Nasihat’ül-Müluk eserini kaleme aldığı bilinmektedir. İlim erbabına muhabbeti ve mütevazı kişiliği ile bilinen Sultan Sencer’in, Gazâlî ile görüşmesinde onu hürmetle karşıladığı ve kendi tahtına oturtarak dinlediği ifade edilmektedir. Eserin içeriği, bu konu hakkında Gazâlî’nin Sencer’e mektubu ve görüşmelerine dair detaylı bilgi için bk. Gazâlî,

Nasîhatü’l-Mülûk, çev. Osman Şekerci, Büyüyenay Yayınları, İstanbul 2016; Abdurrahman Acar, “Gazâlî ve Dönemi”, s.103.

196

Karlığa, Gazâlî, Tehâfüt, Gazâlî ve Tehâfüt’ül-Felâsife bölümü içinde.

197

Bu durumun el-Munkiz’de Gazâlî’nin hayatına dair anlatılarında karşılaşılan iki önemli yönden biri olduğuna işaret edilmektedir. Buna göre Gazâlî’nin bireysel çabası ile ulaştığı tatminin ötesinde, toplumsalcı bir yönünün ortaya çıktığı üzerinde durulmaktadır. Daha fazla bilgi için bk. Fehrullah Terkan, “Gazzali: Hakikat Arayışı ve

Tecdid Arasında Bir Hayat”, İslâm Felsefesi Tarih ve Problemler, s.292; Gazâlî’nin toplumsal bir çaba ile

sunduğu projesi hakkında daha detaylı bir inceleme için bk. Aydın, a.g.e ; Gazâlî’nin bu yaklaşımı,“din ilimlerini

tasavvufi bir nefha ile candırmak istemesi” şeklinde açıklanmakta ve ihyâ projesi olarak isimlendirilmektedir.

Ayrıca onun, el-Mustasfa eserinin de yine bu çerçevede dini ilimler metodolojisi olarak kaleme alındığı ifade edilmektedir. Daha ayrıntılı bilgi için bk. Kutluer, “Gazzâlî ve Felsefe”, Gazzâlî Konuşmaları, s.13.

karşı da reddiyelerle savunmak olduğu üzerinde durulmaktadır.198

Bu yönüyle Gazâlî’nin eserlerinde, özellikle dönemi için tehdit oluşturan Bâtınîlere karşı fikri mücadele içinde olduğu görülmektedir.

Gazâlî’nin eserlerinde sistemli bir şekilde ele alarak incelediği alanlar içinde felsefe önemli bir yer tutmaktadır. Mütekellimin üzerine yoğunlaştığı iki zümre olması bakımından, Bâtinîler ve filozoflar arasında da bir ilişki bulunduğu görüşünü taşıdığına dikkat çekilmektedir.199

Gazâlî’nin felsefe alanında kaleme aldığı ilk eser filozofların görüşlerini açıkladığı Makâsıdü’l-Felâsife’dir. Mütekellim bu eserinin ardından, filozofları eleştirdiği Tehâfüt el-Felâsife ise onun bu alanda kaleme aldığı en etkili kitabı olarak kabul edilmektedir. Çünkü Gazâlî Tehâfüt eseriyle, İslâm dünyasında ve Batı düşüncesinde derin etkiler meydana getirmeyi başarmıştır. Bu eseri bağlamında Gazâlî, İslâm medeniyetinde felsefî düşüncenin gelişimini durdurduğu yönünde tenkit edilmiştir.200

Gazâlî’nin arayışlar içinde geçen ömrünün son durağı olan tasavvuf alanında da önemli eserleri bugüne ulaşmıştır. Onun en kıymetli eserleri arasında görülen İhyâu’ Ulûmi’d-Din’de de tasavvufi düşüncelerine önemli ölçüde yer verdiği görülmektedir. İçeriğinde birçok konu hakkında bölümler bulunan eser, dört ciltten oluşmuş ve İslâm coğrafyasında yüzyıllardır ilgi görmüştür. İhyâu’ Ulûmi’d-Din’i ömrünün son yıllarında yazan Gazâlî’nin, bu eseriyle toplumda dini ilimlerin doğru anlaşılmasını ve tasavvufî ahlâk düşüncesinin yerleşmesini amaçladığı üzerinde durulmuştur.

Mütekellimin hayatının ilk dönemlerinde Bâtınîlik ile giriştiği mücadelenin ardından ömrünün son yıllarında tasavvufa yönelmiş olması bakımından tenkitlere uğramıştır.

198

Gazâlî’nin kelâma dair görüşlerinin hayatının farklı dönemlerinde, özellikle de son döneminde değiştiği yönünde tartışmalar bulunmaktadır. Demir, bu tartışmalar bağlamındaki değerlendirmesinde mütekellimin yaklaşımının ilk çıkışından itibaren aynı özellikleri koruduğu ve küllî ilim olarak gördüğü kelâm için kanaatinin özü itibariyle değişmediği düşüncesini sunmaktadır. Daha ayrıntılı bilgi için bk. Osman Demir, “Gazzâlî ve

Kelâm”, Gazzâlî Konuşmaları, s.240.

199

Bu anlamda Gazâlî’nin, Batinilerin İslâm ümmetinin birliğine karşı bir engel olduğunu düşünerek onlarla mücadele ettiğine dikkat çekilmektedir. Buna göre Gazâlî’nin, çeşitli eserlerinde görüşlerini ele aldığı Batinilerle filozoflar arasında ciddi bir ilişki olduğu düşüncesini taşıdığı üzerinde durulmaktadır. Daha fazla bilgi için bk. Fehrullah Terkan, “Üç Mesele - 2: Tanrı ve Cüz’ilere Dair Bilgisi”, Gazzâli Konuşmaları, s.88-89; Gazâlî’nin, eserlerinde ilişkilerine değindiği ve Bâtinileri etkilediklerini söylediği İhvan-ı Safa hakkında daha fazla bigi için bk. Toktaş, “İhvan-ı Safa: Din-Felsefe İlişkisi ve Siyaset”, İslâm Felsefesi Tarih ve Problemler, s.183-217.

200

Bu düşüncenin tam tersi bakış açısına sahip yaklaşımlarda bulunmaktadır. Bu yönüyle Ülken, Gazâlî’nin İslâm düşüncesi içinde gerektiği gibi anlaşılamadığı üzerinde durur ve bunun sonucu olarak akli bilgiyle bağlarının koptuğuna işaret eder. Daha fazla bilgi için bk. Hilmi Ziya Ülken, Felsefeye Giriş, c.I, 2. bs., AÜİFY, Ankara 1963, s.74-75.

Bu bağlamda Gazâlî’ye, bir yandan Bâtınîlikle mücadele ederken diğer yandan da kendisinin, Bâtini yaklaşımın tasavvuf formunda meşrulaştırılarak İslâm düşüncesine dâhil edilmesinin öncülüğünde bulunduğu yönünde eleştiriler sunulmuştur. Bu eleştirilerin odak noktasında ise Gazâlî’nin Mişkâtü’l-Envâr eserininin daha sonraki süreçte İbn Arabî ve takipçilerinin vahdet-i vücûd düşüncesine etkide bulunduğu kanaatinden kaynaklandığı görülmektedir 201

Bu eleştirilerle karşılaştırıldığında, Gazâlî’nin tasavvufa dönük çabasının, özellikle Bâtınîliğin aşırılıklarına karşı rasyonel temelden hareketle irfânî bir bilgiyi hedeflediği yönündeki değerlendirmeler de, konu hakkındaki tartışmaya yeni bir boyut kazandırması bakımından gözden kaçırılmamalıdır.202

Gazâlî’nin yaklaşımına bu açıdan bakılınca, aslında mütekellimin düşüncesinde aklı sadece Allah’a kul ederek özgürleştirme tavrının, Bâtınîlerin imamlarına kölelikten kurtarmaya yönelik olduğu öne çıkarılmaktadır.203

Çok yönlü bir âlim olan Gazâlî’nin, tefsir, fıkıh, mantık ve devrinin diğer ilim alanları üzerine birçok eseri vardır. Eserlerinin sayısı ve bazı eserlerin kendisine nispeti ise hala araştırma konusudur.

5. Abdülkerîm bin Ahmed eş-Şehristânî’nin İlmî Kişiliği ve Düşünce