3. Gazâlî ve Şehristânî’nin Amaçları
3.4. Şehristânî Açısından Felsefe ve Yunan Filozoflar
3.4.3. Din-Felsefe İlişkisi: Filozofların Amaçları ve Bilgi Kaynakları
Şehristânî, filozofların amaçlarının, akıl sayesinde kâinatın kendilerine açılması ve bütün imkânlarıyla hak olan İlah’a benzemeye çalışmak olduğunu ifade etmektedir. Mütekellim, peygamberler hakkında ise filozofların, âlemin nizamının kendisinde zahir ve baki olması, insanların maslahatlarının gerçekleşmesi ve umumun maslahatının bu nizama göre takdir edilmesi şeklinde açıklandığını söylemektedir. Şehristânî, filozofların, peygamberler tarafından bu hususun uygulamasının, teşvik, korkutma, düzenleme ve hayal ettirme şeklinde ortaya çıkacağını düşündüklerine değinmektedir. Şehristânî burada filozofların nübüvvet anlaşıyışı hakkında “ilmini
nübüvvet mişkatından alıp peygamberlere saygı duyan ve onların kemal derecelerine inananlar haricinde, bütün felsefecilere göre, şeriat ve din mensuplarının getirdiği her şey, belirttiğimiz üzere takdir edilerek ortaya konulmuş hususlardır.”301 ifadelerini kullanmaktadır.
Mütekellim felsefe tarihi açısından Hint filozoflarının nübüvveti kabul etmediklerini ifade etmektedir. Sayıları az olan Arap filozoflarının da bazen nübüvveti kabul ettiklerine dikkat çekmektedir. Şehristânî burada sözü, felsefede hikmetin asıl başlatıcıları ve diğerlerinin de kendilerine tabii olduğunu düşündüğü Yunan filozoflarına getirmektedir. Ona göre öncekiler ve sonrakiler olarak iki dönemde incelediği bu filozoflar topluluğu nübüvveti kabul etmektedir. Şehristânî, öncekiler olarak felsefenin sütunları nitelemesiyle Sokrates öncesi filozoflara, sonrakiler olarak da, Aristo’yu takip eden Meşşâîlere, Revakilere işaret etmektedir. Mütekellim burada üçüncü bir grup olarak, Aristo mensupları ile beraber Acem filozofları tabirini kullanmaktadır ve daha sonra da bu kişilerin İslâm filozofları olarak anıldığını ifade etmektedir. Böylece Şehristânî’ye göre, üçüncü grubu oluşturan İslâm filozofları da nübüvveti kabul etmektedir.302
300
Şehristânî, el-Mile’l ve’n-Nihal, s.286.
301
Şehristânî, el-Mile’l ve’n-Nihal, s.286.
302
Şehristânî, felsefenin sütunları olarak ifade ettiği yedi filozof hakkında bilgi vermekte ve görüşlerine değinmektedir. Mütekellim bu filozofların Milet, Sisam ve Atinalı oldukları bilgisini vermektedir. Şehristânî’ye göre bu filozofların felsefelerinde genel olarak, Yüce Allah, âlemin yaratılışı ve ahiret hakkındaki konular ele alınmaktadır. Şehristânî kendi bakış açısıyla, bu fiozofların ortaya koydukları felsefeyi “ felsefe konusundaki söz ve düşünceleri, Allah’ın birliği, bütün
kâinatı ilmiyle ihata ettiği, kâinatın keyfiyeti, İlahi yaratma ve âlemin oluşması, ilk prensiplerin neler ve kaç adet oldukları, ahiretin mahiyeti ve zamanı konularında cereyan etmekte idi. Bazen de Allah hakkında bir tür hareket ve sükûn konusunu ele almışlardır.”303
ifadeleriyle açıklamaktadır.
Mütekellim, bu bölüm içinde filozofların varlığın ilk unsuru hakkındaki görüşleri üzerinde durmaktadır. Burada Şehristânî’nin antik filozofların bilgi kaynakları olarak kendi dönemlerinde yaşayan peygamberleri işaret etmesi dikkat çekicidir. Bu yaklaşım ile daha önce Gazâlî’de de karşılaşıldığı söylenebilir. Fakat Şehristânî, belki de eserindeki bu bölümün tamamen felsefe ve filozoflara yönelik olması sebebiyle, filozoflar hakkında Gazâlî’den çok daha fazla bilgi sunmaktadır. Öyle ki Şehristânî, bu filozofların kişiliklerinde öne çıktığını düşündüğü faziletlerinden haber vermekte ve dönemlerinde yaşadıkları peygamberlerle ilişkilerine de atıf yapmaktadır.
Onun antik filozoflar ve peygamberler arasında varlığını düşündüğü ilişkiyi açıklayabilmek için Empedokles ve kişiliğine dair verdiği bilgiler ve bu filozofun Hz. Davut ve Hz. Lokman’dan ilim ve hikmet öğrenerek Yunanistan’da bunu insanlara sunduğunu ifade etmesi örnek verilebilir.304
Şehristânî’nin tarihi anlamdaki bu değerlendirmeleri, adeta peygamberlerle filozoflar arasındaki ilişkinin, peygamberler ve inananları tarafından insanlara tebliğ görevini yerine getirmedeki çabalarını akıllara getirmektedir. Onun bu yönüyle dikkat çektiği filozoflardan biri de Pisagor’dur. Bu filozofun Hz. Süleyman zamanında yaşayan ve hikmeti nübüvvet kaynağından305
alan bir kişi olduğuna dikkat çeken Şehristânî, onun tevhid
303
Şehristânî, el-Mile’l ve’n-Nihal, s.287.
304
Şehristânî, el-Mile’l ve’n-Nihal, s.292.
305
hakkındaki görüşleri üzerinde durmaktadır. Gazâlî’nin ise aynı filozof için daha farklı düşüncelerine az önceki bölüm içinde yer verilmektedir.
Şehristânî’nin faziletleri ve zahitliği üzerinde durduğu diğer bir filozof ise Sokrates’tir. Ona göre Sokrates ahlâk ve İlâhiyât konuları ile ilgilenmiş ve zamanının putperes yöneticileri tarafından insanları tevhide davet ettiği için öldürülmüş bir filozoftur. Burada Şehristânî’nin, Sokrates’in felsefedeki hocası olarak Pisagor’u da saymasının dikkat çekicidir.306
Mütekellimin açıklamalarından hareketle, bir anlamda Sokrates hocası Pisagor kanalıyla nübüvvetle, öğrencileri ise Sokrates kanalıyla nübüvvetle ilişkili hale gelmiş olacaktır. Burada değinilebilecek hususun, Sokrates’in öğrencilerinin felsefe tarihi açısından önemi düşünüldüğü zaman daha açık bir hale gelmektedir. Fakat Şehristânî’nin verdiği bilgilerde göz ardı edilmemesi gereken bir diğer yönde, Sokrates ve hocası Pisagor’un da görüşlerinde birbiri ile ihtilafa düşmüş olduklarıdır.307
Onun öncekiler diye isimlendirdiği grubun son büyük filozofu Platon’dur. Şehristânî onu, “Efâtun İlahi” olarak anmakta ve kendisinin tevhid inancı ve hikmet sahibi olduğunu vurgulamaktadır. Platon için hocası Sokrates’ten sonra onun kürsüsüne geçtiğini söyleyen Şehristânî, filozofun görüşlerine öğrencisi Aristo ve takipçilerinin muhalefet ettiğini ifade etmektedir.308
Şehristânî Platon’dan sonra yöntem filozofarı başlığı altında ikinci bölümü incelemeye geçmektedir. Şehristânî’nin bu bölüm içinde yer verdiği fakat yaşadığı dönemin Hermes’ten sonra, Sokrates’ten önce olduğunu bildirdiği Şair Solon hakkındaki ifadeleri dikkat çekicidir. Çünkü Şehristânî, onun hikmet ve faziletleri üzerinde ittifakla durulan bir peygamber olduğu görüşünü sunmaktadır.309
306
Şehristânî, el-Mile’l ve’n-Nihal, s.304.
307
Şehristânî, el-Mile’l ve’n-Nihal, s.305.
308
Şehristânî, el-Mile’l ve’n-Nihal, s.309.
309