• Sonuç bulunamadı

4. Gazâlî ve Şehristânî’nin Amaçları Bakımından Karşılaştırılması

4.1. Felsefe ve Yunan Filozoflar Hakkındaki Karşılaştırma

Gazâlî ve Şehristânî’nin felsefe tarihi açısından filozofların ve düşünce ekollerinin yaklaşımlarına dair bilgi sahibi oldukları görülmektedir. Bu konuda Gazâlî ve Şehristânî’nin, okuyucularına tatmin edici bilgiler sunduğunu ve böylece filozofların görüşlerinin ve yaklaşım farklılıklarının anlaşılmasına yardımcı oldukları söylenebilir.

Mütekellimlerin felsefe ve felsefenin bölümlerine dair açıklamaları, okuyucuların bu alanla ilgili konuları anlamalarına dönük bir amaç taşıdıkları yönünde kabul edilebilir. Bu durum, Gazâlî’nin felsefî ilimlerin konularına göre ayrıldıklarını belirtmesi ve ilmi çalışmalar açısından önemleri üzerinde durmasıyla kendisini göstermektedir. Aynı yaklaşım içindeki Şehristânî’de ise felsefenin teorik ve pratik olarak ayrıldığı ve filozoflar tarafından hangi amaca yönelik kullanıldıkları hakkında bilgi verildiği görülmektedir.

Gazâlî ve Şehristânî’nin felsefî ilimler ve filozoflar hakkında ortaya koydukları yaklaşımlarının genel anlamda olumsuz olduğu söylenemez. Bu konu hakkında her iki mütekellimin de, bu ilimlerin insanlar için zarar verici değil, bilakis faydalı oldukları ve öğrenilmelerinin de ancak bu faydayı artıracağı yönünde ifadeler sundukları görülmektedir. Hatta bu bağlamda Gazâlî’nin, bu ilimlerin şeriata aykırı olduğunun söylenmesini dine karşı işlenen bir suç kabul ettiği de ifade edilebilir.321

Mütekellimler tarafından filozofların asıl eleştirilme sebepleri, felsefî ilimler ile İlâhiyât konularını da açıklamaya yönelik bir gayret içine girmeleridir. Bu durumla, Gazâlî ve Şehristânî’nin eserlerindeki ifadelerinde sıklıkla karşılaşılmaktadır. Öte yandan her iki mütekellimin de filozoflar arasında ortaya çıktığına özellikle işaret ettikleri ihtilafın kaynağı olarak bu hususu öne çıkardıkları görülmektedir.

Gazâlî ve Şehristânî’nin, filozofların İlâhiyât meselelerini, felsefî açıdan burhan metodunu kullanarak açıklamaya girişmelerini ve ancak bu şekilde bir delillendirme getirilerek meselelerin mutlak sonuca bağlanabileceği yönündeki görüşlerini, eleştiriden de öte bir yaklaşımla, kesinlikle reddettikleri görülmektedir. Bu anlamda

321

hem Gazâlî hem de Şehristânî itikadi esaslara ait meselelerin ancak Kur’an-ı Kerim, peygamberin sünneti ve aklın doğru bir şekilde kullanılması ile açıklanabileceğini düşünmekte ve bu çerçevede inanılması gerektiğini kabul etmektedir.

Mütekellimlerin itikad meselelerinin açıklanmasında İslâm filozoflarını reddederken kendilerine muhatap belirledikleri kişinin ise İbn Sînâ olduğu görülmektedir. Bu durumun sebebini de yine her iki mütekellim kendi ifadelerinde açıklamaktadır. Buna göre Gazâlî ve Şehristânî, İslâm filozoflarının özellikle metafizik meselelerin açıklanmasında, kendilerine önder olarak Aristo’yu seçtikleri üzerinde durmaktadırlar. Mütekellimlere göre bu filozofun İslâm filozofları arasındaki en yetkin temsilcisinin İbn Sînâ olduğu düşünülmektedir. Aslında böylece, mütekellimlerin İbn Sînâ’nın şahsında Aristo’yu ve onun bütün takipçilerini eleştirdikleri sonucuna da varmanın mümkün hale geldiğiyle karşılaşılmaktadır.

Konu bu yönüyle ele alındığında, değinilmesi gereken bir diğer nokta olarak da, Aristo’nun her iki mütekellim açısından özellikle mantık ilminde elde ettiği konumundan dolayı farklı bir yaklaşıma tabii tutulmuş olduğudur. Çünkü mütekellimler Aristo’nun sistemleştirdiği mantığı faydalı ve hatta her ilimde kullanılması gereken bir alet ilmi olarak kabul etmektedirler. Gazâlî her ne kadar mantığın çeşitli isimlerle mütekellimler tarafından filozoflardan daha önce de kullanıldığı görüşü üzerinde dursa da, bu alanla ilgili metafizik meselelerde olduğu gibi ağır bir eleştiri tavrından söz edilebilmesinin mümkün olmadığı görülmektedir. Gazâlî’nin bu bağlamdaki eleştirisinin, insanları düşüncede hataya düşmekten koruyan bir ilim olan mantığın, metafizik gibi bir alanda yanlış kullanılması üzerinden sunulduğu ifade edilebilir.

Gazâlî ve Şehristânî’nin metafizik dışındaki mantık ve diğer felsefî ilimler hakkındaki yaklaşımları onların felsefî ilimleri tamamen reddetmediğini göstermektedir. Mantığın aklı hatadan koruduğunu düşünen mütekellimler metafizik için mantıkta belirlenen burhan metodunun ve mantıki esaların kesin sonuç verme hususunda yeterli olması durumunda, filozoflar arasında ortaya çıktığı görülen sayısız ihtilafın da hiç söz konusu olmaması gerektiğine dikkat çekerler. Burada mütekellimlerin, akli yaklaşımı tamamen reddettikleri yönünde bir kanaati taşıdıkları

sonucuna varılamayacağı ile karşılaşılmaktadır. Çünkü böyle bir kanaatin varlığından söz edilebilmesi için mütekellimlerin mantığı ve metafizik dışındaki diğer felesefi ilimleri de reddetmiş olmaları gerekecektir.

Mütekellimlerin ifadelerindeki yaklaşımın ise bunun tam aksi yönde olduğu görülmektedir. Bu durum Şehristânî’nin, İbn Sînâ’ya yönelteceği eleştirilerinin aklın doğru kullanılması olan mantık ve filozofların metotları olan burhan ile gerçekleştirileceğini açıklamasında kendisini göstermektedir.322

Mütekellimlerin bu yöndeki yaklaşımlarının ise öteden beri hem filozofları reddettikleri, hem de metodlarını kullandıkları yönündeki eleştirilerle karşılaşmaları sonucunu doğurmaktadır. Buna karşılık Şehristânî’nin az önce yer verilen tavrının, mütekellimlerin aklı ve akıl temelli burhanı değil, bu metodun kullanılmasının metafizik konularda doğurduğu tutarsızlıkları hedef aldıklarını açıkça göstermek istediğini akıllara getirmektedir. Hatta bu bağlamda önce Gazâlî’nin ardından da Şehristânî’nin, mütekellimlerin öteden beri kullandıklarını vurguladıkları, fakat daha sonra filozoflar tarafından sahiplenildiğini söyledikleri bu metodu, filozoflara karşı kendi eleştirileri için delil olarak sundukları görülmektedir.

Gazâlî’den sonra filozofları eleştiren Şehristânî’nin eserindeki ifadeleri, o dönemin insanları nazarında İbn Sînâ’nın sahip olduğu itibarın devamlılığının göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu yönüyle bakıldığında ise Gazâlî’nin tenkitlerinin aslında bugün düşünüldüğü düzeyde bir etkiyi kesin anlamda ve bir anda oluşturmadığını da gözler önüne sermektedir. Ayrıca Şehristânî’nin aynı amaçla bir eser kaleme alması da bu durumun bir diğer gösterge olarak kabul edilmeye müsaittir.

Gazâlî’nin filozoflara yönelik eleştirisi konusunda bugün genel anlamda kabul edilen etkiyi ortaya koyabilmiş olması durumunda, Şehristânî’nin dönemi hakkında verdiği bilgilerin doğru olmadığı sonucu ve eserini de farklı bir düşünce ile yazmış olduğu sonucuna ulaşılacaktır. Fakat Şehristânî’nin Gazâlî’den yaklaşık kırk yıl sonra eserinde sunduğu ifadeleriyle, durumun bugün kabul edilenden daha farklı olduğunu gösterdiği üzerinde de durulabilir.

322

Mütekellimler hakkındaki felsefe karşıtlığı yönünde sunulan eleştirilerin diğer yönleriyle incelenmesinde de durumun çok farklı olmadığı sonucuna varılabilir. Çünkü görülebicektir ki Gazâlî, filozoflarla ilgili düşüncelerini sunduğu eserlerinde, onların ahlâk ve siyaset gibi alanlardaki görüşlerinin, İslâm’a aykırı olmadığını ve kabul edilmesinin de, inanca zarar vermeyeceğini ifade etmektedir. Öte yandan her iki mütekellim de filozofların görüşlerinde geçmiş peygamberler ve din büyüklerinden etkilendiklerine işarette bulunmakla birlikte, Aristo’nun mantıkta esaslarını belirlediği düşünme yasalarını kullanmanın gerekliliğini kabul etmektedirler.

Gazâlî ve Şehristânî’nin amaçları bakımından felsefe ve filozoflara bakışının birbirleri ile farklı olmadığını ifade etmek mümkündür. Mütekellimler açısından bu durumun felsefe hakkındaki düşüncelerinde karşılaşıldığı gibi önceki filozoflara ve İslâm filozoflarının önderi kabul ettikleri Aristo için de geçerli olduğu düşünülebilir. Gazâlî ve Şehristânî’nin felsefî ilimlerin faydalarına ve reddedilmelerinin şeriat açısından gerekmediğine işaret ederken, İlâhiyât meselelerinin mantık ve burhan metodu ile ele alınmasını bu konuda istisna kabul etmektedir. Öyle ki, mütekellimlerce üzerinde ısrarla durulan, filozoflar arasındaki ihtilaf sebeplerinin de bu noktadan kaynaklandığının altını çizdikleri görülmektedir.

Mütekellimler önceki filozofların peygamberler ve din büyüklerinden etkilendiği konusunda da ortak kanaattedirler. Bu düşünce Şehristânî’de filozoflarla peygamberler arasındaki ilişkinin daha öne çıkarıldığı bir yöne sahiptir. Hatta bu anlamda Şehristânî’nin Pisagor hakkında sunduğu görüşleriyle Gazâlî’nin bu filozofa dair ifadeleri arasındaki farkın dikkat çekici olduğu görülmektedir. Ayrıca bu konu bağlamında Gazâlî, genel anlamda Şehristânî’den daha tenkitçi bir tutum ortaya koymakta ve filozofların görüşlerine bu hikmetleri karıştırdıklarını ifade etmektedir.

Gazâlî ve Şehristânî, İslâm filozoflarının özellikle İlâhiyât meselelerinde Aristo’yu takip etmekle hataya düştükleri ve hakikatten uzaklaştıkları görüşünü paylaşmaktadırlar. Gazâlî bu durumu, bir taklitçilikten başka bir taklitçiliğe geçiş olarak eleştirmektedir. Aynı tutum içinde olduğu görülen Şehristânî’nin de İslâm

filozoflarına, salih kişilerin yolundan yürünmesini, eski filozofları taklit karşısında en doğru tercih olarak sunduğu ifade edilebilir.323