• Sonuç bulunamadı

Uzman Görüşünün Mahkemece Diğer Delillerle Birlikte Serbestçe Değerlendirilmesi

KISALTMALAR CETVELİ ÖZET

B) Uzman Görüşünün Taraflarca Getirilme İlkesine Uygunluğu

II- Uzman Görüşünün Mahkemece Diğer Delillerle Birlikte Serbestçe Değerlendirilmesi

Dava malzemesini oluşturan maddî vakıalar ve delilleri dosyaya kazandırmak ve ispat faaliyetine girişmek zorunda olan taraflar, iddia ve savunmalarında dayandıkları tez ve anti tezleri güçlendirmek, çekiş-meli vakıaları aydınlatmak, hâkimde noksan olan teknik bilginin ikmal edilmesine yardım ederek doğru karar verilmesini (sağlıklı bir sentez yapılmasını) sağlamak ve hâkimi ikna faaliyetinde kullanılan delille-rin anlaşılmasını kolaylaştırmak üzere mahkemeye uzman kişi (özel bilirkişi) raporu sunabilirler. Çünkü hâkimin kanaati sadece matema-tik esaslı bir delil ikamesine değil, çekişmeli vakıanın doğru anlaşılmış olmasına da dayanır133. İşte uzman görüşünün önemi bu noktada olup, hâkimin çekişmeli vakıayı doğru anlamasına ve hüküm verme kabili-yetini arttırmasına yardımcı olur, böylece gözündeki teknik bilgi yok-sunluğundan kaynaklanan perdeyi kaldırır. O hâlde uzman görüşü, taraf beyanı kapsamında mahkemeye sunulan, hâkimi aydınlatmak sûretiyle ondaki şüphenin dağılmasına ve hâkimin hüküm verme kabiliyetini art-tırmaya hizmet eden, yazılı belgeye bağlı ve gerekçeli bir delil değer-lendirme vasıtasıdır.

Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usûle uygun olarak ispat hakkına sahip olduğundan (HMK m. 189, 1), ispat hakkını uzman görüşü ile de kullanabilirler. Kanunî istisnalar dışında hâkim delilleri serbestçe değerlendireceğinden (HMK m. 198, 1), taraflarca getirilme ilkesi kapsamında mahkemeye sunulan uzman görüşünü de mahkeme, diğer delillerle bir bütün olarak serbestçe değerlendirmeli ve gerekçeli kararında uzman görüşünün kabul veya red sebeplerini göstermelidir134:

“Dava, davacının rızası olmadan, davalı banka çalışanları tara-fından, davacının hesabından yapılan Future işlemleri nedeniyle, dava-cının zarara uğradığı iddiasıyla bu zararın tazminine yönelik açılan taz-minat istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonucu davalı

18-19 Ekim 2014, SDÜHFD 2014/2, s. 97-130), s. 101-103, 119-120.

133 Yıldırım-Delillerin Değerlendirilmesi s. 67.

134 Sarısözen-Özel Bilirkişi s. 1728; Tanrıver-Bilirkişilik s. 35; Tanrıver-Usûl s.

973.

bankayı %25 oranında kusurlu bulan bilirkişi raporuna itibar edilerek ve bu rapordaki açıklamaların hakkaniyetli geldiği takdir olunup dava-nın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Vadeli İşlem Sözleşmesi, belirli bir miktar, kalite ve koşullarla standartlaştırılmış bir malın, menkul değerin, göstergenin ya da yabancı paranın, işlem anında o vadeli işlem borsasında piyasa güçlerince be-lirlenen fiyattan, gelecekte belirli bir tarihte, yerde ve koşullarda teslim alınmasını ve teslim edilmesini içeren yasal olarak bağlayıcı sözleşme-dir. Vadeli kontratlar tarafların gelecekte belirli bir tarihte belirli bir miktar şeyi, teslim etme esasına dayanır. Sözleşmenin satıcısı belirli miktar şeyi belirli bir gün ödemeyi, alıcı tarafta bu şeyi almayı taah-hüt eder. Gerçek uygulamada son teslimat pek gerçekleşmez. Piyasanın likitidesine göre sözleşmeler sözleşme sonu bitmeden iptal edilirler.

Vadeli kontratların birçok uygulama alanı vardır. Ürünler veya mallar için (keçi, kütük, pamuk vb.), döviz için, faiz işleyen mevduatlar için ve altın için vadeli kontrat yapılabilir. Birçok vadeli kontrat içinden en sık kullanılan ve piyasası gelişmiş olan döviz ve faiz vadeli kontratla-rıdır. Döviz Vadeli Kontratlar; bir döviz vadeli kontratı, kur sözleşme-si olup belli bir miktar dövizi sabit bir zaman, yer ve fiyattan gelecek bir tarihteki teslimatı şeklinde gerçekleşir. Sözkonusu işlemler, özel ve teknik bilgi ile yüksek deneyim gerektiren türev işlemleridir. Do-layısıyla günlük hayatta sözkonusu türev işlemlerinin orta ya da küçük sıradan yatırımcılar değil, future işlemlerini kar elde etmeyi amaçla-yan sözkonusu işlemlerin, risklerini bilen, daha büyük yatırımcılar bu işlemleri yapmaktadır. Çünkü türev işlem piyasaları, son derece kısa sürede olabileceği gibi, bu piyasalara yapılan yatırımlar müşteri için büyük kazançlar elde edilebileceği gibi, büyük kayıp riskleri de taşı-maktadır. Davacının da sözkonusu davaya konu olaydan önce, davalı banka ile 2009 yılından itibaren future işlemlerini gerçekleştirdiği dos-ya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı arasında imzalanmış olan Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmesi hükümleri dikkate alındığında, davalı banka çalışanları, müşterinin yazılı izni olmaksızın future işlemi yapmaması gerektiği, esas olanın tarafların bizzat hazır olarak işlem yapılmasının esas olduğu, bununla birlikte sözleşme uyarınca müşteri tarafından belirtilen elektronik posta adresi ile yada faks suretiyle işlem talimatları alınması, yahut da sözlü alınacak talimatların bankanın

ko-nuşmaları kayıt altına alınan telefonla sözlü olarak yapılması halinde, opsiyon süresi içerisinde yazılı onayın alınması gerekmektedir.

Dava konusu olayda, gerek banka teftiş kurulunun denetim ra-porunda, gerekse tarafların daha sonra dosyaya yansıyan beyan ve di-lekçeleri gözönüne alındığında yazılı talimatın ya da telefon kaydının başlangıçta alınmadığı, daha sonra 26/01/2010 tarihinde davacının ica-zetinin alınmış olduğu, davalı banka ve banka çalışanlarının davacının bilgisi ve talebi olmaksızın, davacı adına future işlemleri yaparak ku-surlu olduğu ancak, davacı tarafın 26/01/2010 tarihinde dava konusu işlemlere ilişkin talimatı imzalayarak işlemlere icazet verilmesi nede-niyle, davalı bankadaki kusur ile zarar arasındaki illiyet bağının dava-cının onayı ile kesilip kesilmediği, (aynı gün yapılan diğer iki işlemde davacı tarafından elde edildiği görülen karın da aynı şekilde davacıya ait olduğu) hususları dikkate alınarak uğranılan zarardan bankanın so-rumlu olup olmayacağının tespit edilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Ayrıca, Yargılama sırasında yürürlüğe giren ve somut uyuşmaz-lığa uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nın 293. maddesinde, ta-rafların, dava konusu olayla ilgili olarak uzmanından bilimsel mütalaa alabilecekleri düzenlenmiş olup hakimin bu delili serbestçe değerlen-direbileceği kuşkusuzdur. Bu itibarla, mahkemece alınan bilirkişi raporları ile sunulan uzman görüşü arasındaki çelişki giderilerek ve gerekirse anılan maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, haki-min rapor alınan uzman kişiyi davet ederek dinleyebileceği imkanı da gözetilerek oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gere-kirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi de doğru olmamış, hükmün bu nedenle de davalı yararına bozulmasına ve davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerek-miştir”135.

135 11. HD 05.03.2015, 5201/2984 (özel arşiv).

C) Uzman Görüşüyle Bilirkişi Raporu Arasındaki Çelişkinin