• Sonuç bulunamadı

Uzman Görüşünün Delil Değerlendirme ve Aydınlatma Vasıtası Olma Sebebi

KISALTMALAR CETVELİ ÖZET

A) Uzman Görüşünün Delil Değerlendirme Vasıtası Olması I- Mukayeseli Hukukta Uzman Görüşünün Hukukî Niteliği

III- Uzman Görüşünün Delil Değerlendirme ve Aydınlatma Vasıtası Olma Sebebi

Mahkeme, çekişmeli bir maddî vakıanın gerçeğe uygun olup ol-madığına, bu vakıanın ispatı için ileri sürülen delillere göre karar verir.

Her delilin ispat kuvveti farklıdır. Delil değeri, dayanılan delilin hâki-min kanaatini etkileme kabiliyetidir109.

Kanımca uzman görüşü, çekişmeli maddî vakıanın ispatı için ileri sürülen bağımsız bir delil olmayıp, bu amaçla ileri sürülen diğer delillerin değerlendirilme ve aydınlatılma vasıtası olarak kullanılır ve dayanılan delilin bilimsel olarak hâkimin kanaatini etkileme gücünü arttırmayı ve hüküm verme kabiliyetini tamamlamayı amaçlar. Bu ba-kımdan uzman görüşünün kendine has bir delil değeri yoktur, o sâdece tarafın dayandığı delilin değerini yükseltmek (delili takviye etmek) için kullanılır.

Yargıtay da, uzman görüşünün bilirkişi raporunun muadili olan mücerret bir takdirî delil olmadığı görüşünden hareket ederek, davacı-nın şahsî olarak aldığı uzman raporuna istinaden hüküm

kurulamaya-108 Göksu s. 244; Görgün s. 398; Karslı s. 578; Tanrıver-Usûl s. 973; Tutumlu s.

259.

109 Yıldırım, Mehmet Kâmil: Medeni Usul Hukukunda Delillerin Değerlendirilmesi, İstanbul 1990, s. 35.

cağı ve bu uzman raporunun tek başına hüküm vermeye yeterli bir delil olarak kabul edilemeyeceği kanaatindedir. Yargıtay’ın konuyla ilgi bir kararında şu tespitlere yer verilmiştir:

“Davacıların son olarak dayandığı, kendi istemleri sonucu HMK 293. maddesi anlamında bilimsel mütalaa niteliğinde bulunan rapor ise, bilirkişilerin kasten gerçeğe aykırı rapor düzenlediğine delil olarak kabul edilemez. Şöyle ki, hükme esas alınan raporu tan-zim eden bilirkişiler aleyhinde olarak, başka dosyalarda ibraz ettikleri raporlar sebebiyle açılmış bir soruşturma veya açılmış bir dava yahut kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı bulunmadığı gibi, bilirkişiler ta-rafından kasten gerçeğe aykırı rapor tanzim ettiklerine dair resmî bir kurum veya mahkeme huzurunda söylenmiş bir beyanda bulunmamak-tadır. Davacılar, kendilerinin istemi üzerine düzenlenen rapora da-yanarak suç duyurusunda bulunmuşlardır. Davacıların bu neviden aldıkları rapor yargılamanın iadesi istenen davada ibraz edilmiş olsa idi, HMK’nın 293. maddesi uyarınca, rapor tanzim eden uzmanla-rın dinlenip dinlenmemesi hususu ile mahkemece değerlendirmeye tabi tutulup tutulmayacağı hususu hakimin takdirine bağlı olacak-tı. Bu nitelikteki bir rapor ve bu rapora dayanılarak yapılan suç duyu-rusu sonucu, bilirkişiler hakkında zamanaşımı sebebiyle verilen kamu davası açılmasına yer olmadığına dair karar nedeniyle, bilirkişilerin kasten gerçeğe aykırı rapor düzenlediklerine dair olarak yargılamanın yenilenmesi istemi kabul edilerek, yeniden araştırma yapılamaz. Aksi halde, bu durum kötü niyetli kişilerin korunması sonucunu doğurur ki, hukuk, kötü niyeti korumaz”110.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu konuyla ilgili bir kararında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 67. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca, soruşturma ve kovuşturma makamlarınca derlenmiş bilirkişi mütalâaları ile tarafların, yargılama konusu olayla ilgili olarak kendi girişimleri ile uzmanından almış oldukları bilimsel mütalâaların tar-tışılma ve değerlendirme usûlünün farklı olmayıp, delillerin değerlen-dirilmesi bakımından aynı hükümlere tâbi olduğunu belirtmiştir. CGK bu kararıyla, serbest delil sisteminin egemen olduğu ceza yargılaması hukukunda bilirkişi raporu ile uzman mütalâasının aynı delil

değeri-110 20. HD 10.03.2015, 9404/1400 (KBİBB).

ne sahip olduğunu değil, her iki raporun değerlendirilme şeklinin usûlî olarak aynı olacağını kabul etmiştir. Bilirkişi raporu ile uzman mütalâa-sının CMK’da sistematik olarak aynı maddede (CMK m. 67) düzenle-miş olması da bu sonucu teyit etmektedir. CGK kararında şu isabetli tespitler yapılmıştır:

“Soruşturma veya kovuşturma makamlarınca derlenmiş bilirkişi mütalaaları ile tarafların kendi girişimleriyle aldırmış ol-dukları özel bilimsel görüşlerin duruşma evresinde tartışılma ve değerlendirilmesi usulünün farklı olmayıp aynı hükümlere tabi bulunduğu gözetilmeyerek, İlk hükmün tefhim edildiği oturumda, sa-nıkların kendi girişimleriyle düzenlettirildiği anlaşılan bilimsel görüşün sahibi Doç. Dr. Adem Sözüer’in, uzman tanık olarak dinlenmesi son-rasında, serdedilen görüşe karşı diyeceklerini bildirmek üzere süre is-teyen sanıklar müdafilerinin bu istekleri ile ilgili olarak makul süre tanınmak ve 5271 sayılı Yasanın 67/6, 68/3, 214/3, 215, 216 ve 217.

maddelerince değerlendirme yapmak gerekirken, savunma hakkını kısıtlayacak biçimde istemin reddine hükmedilmesi ve bu konudaki bozma kararına usule aykırı gerekçelerle direnilmesi isabetli görülme-miştir”111.

Hâkimin tek başına uzman görüşüne dayanarak hüküm kurabil-mesi mümkün olmadığından, pozitif hukuk hükümleri uyarınca uzman görüşünün takdirî delil niteliğinde olduğu söylenemese de, delillerin değerlendirilmesi faaliyetinde hâkimce dikkate alınmasının zorunlu ol-duğu söylenebilecektir112. Nitekim HMK m. 293, 3’te yer alan “Uzman kişi çağrıldığı duruşmaya geçerli bir özrü olmadan gelmezse, hazırla-mış olduğu rapor mahkemece değerlendirmeye tabi tutulmaz” hükmü-nün aksi ile yorumundan, “uzman kişi çağrıldığı duruşmaya gelirse, hazırlamış olduğu rapor mahkemece değerlendirmeye tâbi tutulur” so-nucu çıkmaktadır. HMK m. 293’ün gerekçesinde de, hâkimin dosyaya sunulan uzman görüşünü serbestçe takdir edeceği ifâde edilerek, delil-lerin bir bütün olarak değerlendirilmesindeki işlevi ve değerine işâret edilmiştir113.Yargıtay’ın aşağıdaki kararında da haklı olarak belirtildiği

111 CGK 09.10.2007, 7-336/198 (özel arşiv).

112 Tanrıver-Usûl s. 973.

113 Postacıoğlu/Altay s. 756.

üzere, uzman kişi çağrıldığı duruşmaya gelirse, hazırlamış olduğu ra-porun mahkemece delillerin değerlendirilmesi faaliyetinde değerlendi-rilmesi zorunludur:

“Yargılama sırasında davacı tarafça dosyaya 13.05.2013 tarihli uzman görüşü sunulmuştur. Mahkemece söz konusu uzman görüşün-de açıklanan bilimsel mütalaa ile bilirkişi raporunda açıklanan gö-rüş arasındaki çelişki nedeniyle HMK’nın 293. maddesi gereğince uzmanın duruşmada dinlenmesine karar verilmiştir. Ancak, belir-lenen duruşma günü bilimsel mütalaayı düzenleyen uzmanın mazereti-ni bildirerek duruşmaya gelmemesi üzerine, Mahkemece HMK’nın 293/3. maddesi uyarınca uzman tarafından bildirilen mazeret hakkın-da olumlu veya olumsuz bir karar verilmeksizin belirlenen celse dinlenen bilirkişi heyeti görüşü nazara alınarak hüküm tesisi usule aykırı olup, hükmün temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiş-tir”114.

Uzman kişinin görüşünü takdirî delil veya salt bir taraf beyanı olarak değil, tarafların iddia veya savunmalarını desteklemek ve hâkimi aydınlatmak üzere kullandıkları delil değerlendirme vasıtası olarak ka-bul etmek daha uygundur. Delil, çekişmeli vakıanın ispatı için ispat fa-aliyetinde kullanılan, dava öncesi, mahkeme dışında gerçekleşmiş olan vakıaları temsil kabiliyeti olduğu için yargılamada hâkimi ikna etmek amacıyla yararlanılan ispat araçlarıdır115. Bu bağlamda uzman kişinin görüşünde, davadan önce ve mahkeme dışında gerçekleşmiş olan va-kıaları temsil kabiliyeti (ability to represent the facts) olmayıp, çekiş-meli vakıa hakkında hâkimin aydınlatılması, hâkimdeki bilgi eksiğinin giderilmesi söz konusudur116.

Uzman görüşü, mevcut delillerin doğru anlaşılması ve değerlen-dirilmesi için ihtiyaç duyulan özel ve teknik bilgiyi hâkime sağlayan, âdetâ fotoğrafı daha derinden ve net görmesine hizmet eden bir özel bir gözlük, bir mikroskop gibidir. Bu sebeple uzman görüşü delil değil, de-lil değerlendirme ve aydınlatma vasıtasıdır. Uzman görüşü bu yönüyle,

114 11. HD 16.04.2014, 300/7514 (özel arşiv).

115 Atalay-Pekcanıtez-Usûl s. 1730-1731; Tanrıver-Usûl s. 798.

116 Göksu s. 244; Sarısözen-Çapraz Sorgu s. 347.

delillerin ispat gücünü arttırmak, örneğin inanılabilir-muhtemel-ispat-lanmış-aşikâr şeklindeki dereceler arasında delili inanılabilirden aşikâr düzeyine yükseltmek için kullanılır117.

Mahkemece dava sırasında atanan bilirkişi görüşünde de aslında durum farklı değildir. Bilirkişinin yargılamaya katılma sebebi, maddî vakıaların hukukî nitelendirmesinde kullanılan, özel ve meslekî bilgi-leri hâkime açık ve gerekçeli olarak aktarmaktır. Nitekim doktrinde bu mülâhazalarla, bilirkişi görüşünün de ispat vasıtaları arasına sokulma-ması, hâkim yardımcısı olarak görülmesi gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmüştür. Bilirkişinin, vakıaların aydınlatılması ve değerlendi-rilmesinde kullanılacak teknik veya özel bilgilerin hâkime vedeğerlendi-rilmesinde yahut hayat tecrübesi kuralları denilen özel bilgilerin açıklanmasında yardım edici işlevi olduğundan118, bilirkişi de bir ispat aracı (delil) de-ğil, hâkime yardımcı kişi olarak nitelendirilmelidir. Romanist hukuk sistemlerinin bakış açısında zaten bilirkişiye başvurulması delil toplan-masıyla ilgili bir işlem olmayıp, esas itibariyle tahkikatın, delil incele-mesi ve değerlendirilincele-mesi faaliyetinin bir parçasıdır119.

Aynı şekilde uzman görüşü salt bir taraf beyanı olarak da ni-telendirilemez. Doktrinde haklı olarak belirtildiği gibi, uzman görüşü hâkimde kanaat uyandırma faaliyetinde salt bir taraf açıklamasından daha güçlüdür120; çünkü mücerret bir taraf beyanından ibaret olmayıp, bir uzmanın gerekçeli ve bilimsel tespitlerine dayalıdır.

Hakikaten, uzman görüşünün salt bir taraf beyanı olduğunun ka-bulü, hak etmediği şekilde itibarsızlaştırılması sonucunu doğurur. Ta-raf beyanının “taTa-raflı” olduğuna dair haklı bir ön yargı vardır. Uzman

117 Yıldırım-Delillerin Değerlendirilmesi s. 36.

118 “Uyuşmazlığa konu sözleşmede, müteselsil kefil sıfatıyla yer alan davacının is-minin karşısında bulunan imzanın davacıya ait olup olmadığının tespiti, genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkesin bilmesi gereken bir konu olmadığı gibi, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konular dışında kalan ve çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren, bu nedenle de bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunlu bir durumdur” (HGK 03.04.2013, 19-872/431: Ateş s. 1691-1692).

119 Arslan-Bilirkişilik Uygulamasıs. 157, 164; Deliduman s. 263-266; Konuralp-Bi-lirkişilik s. 320; Üstündağ/Tanverdis. 6-7.

120 Alangoya/Yıldırım/Deren-Yıldırım-Usul s. 370.

görüşünün taraf beyanı içine yedirilerek veya ekinde bağımsız olarak mahkemeye sunulması, yâni dava dosyasına kazandırılırken taraf be-yanının bir parçası hâline getirilmesi, mahkeme ibraz usûlüyle ilgili bir konu olup, hukukî niteliğini belirlemez ve onu taraf beyanı şekline sok-maz121. Çünkü uzman görüşünde açıklanan kanaat ve görüş tarafın veya avukatının beyanı olmayıp, çekişmeli vakıa veya hukukî sebep hakkın-da özel ve teknik bilgisi olan bir uzman kişinin beyanıdır. Taraf beyanı-nın tarafsızlığı ve bilimselliğinden söz edilemezken, uzman görüşünün beyanının tarafsız ve bilimsel olması asıldır. Bu sebeple uzman görüşü salt bir taraf beyanından ibâret olmayıp, taraf beyanına eklenmiş, ge-nelde onu takviye eden bilimsel ve gerekçeli bir delil değerlendirme ve aydınlatma vasıtasıdır.

Bu noktada uzman görüşünün, hâkimin delil değerlendirilmesi faaliyetindeki değeri ve ikna gücünün tespiti de öne taşımaktadır. Uz-man kişi çağrıldığı duruşmaya gelirse, hazırlamış olduğu rapor mah-kemece değerlendirmeye tâbi tutulacak, bu değerlendirme kapsamında dosyaya sunulan uzman görüşü hâkimi bağlamayacak ve hâkimce diğer tüm delillerle birlikte serbestçe takdir edilecektir. Uzman görüşünün hâkimi ikna gücü, uzman kişinin uzmanlığının derecesi ve raporundaki bilimselliğe bağlı olarak artacaktır. Uzman kişinin uzmanlığı ve rapo-rundaki bilimsellik yükseldikçe, hâkimce hüküm kurarken dikkate alın-ma kabiliyeti de artacaktır122.

Günlük hayatta aranan derecede bir kanaate sahip olan mahke-me, uzman görüşü sayesinde şüpheden kurtulmuşsa, doğru olduğuna güvenilen uzman görüşündeki açıklamaları hüküm verirken benimse-yebilir. Delil değerlendirme ve aydınlatma vasıtası olarak kullanılan uzman raporunun özündeki bilimselliğe bağlı olarak delilin hâkimi ikna gücünü arttırma konusundaki önemi, doktrinde yapılan şu tespitlerle daha iyi anlaşılmaktadır:

“Tecrübe kuralı ve düşünme kanunları bağlayıcı olduğundan, bilimsel şekilde açıklanmış bir vakıadan artık hakimin tesbit ve ka-naatına yer yoktur, hakim vakıayı değerlendirmede deneysel

bilgi-121 Aynı görüşte Sarısözen-Özel Bilirkişi s. 1704.

122 Konuralp-Bilirkişilik s. 354.

ler ve özellikle bilimsel açıklamalardan çıkartılmış objektif değer-lerle bağlıdır. Tecrübe kuralını kullanmak, objektif nitelikte bir ihtimal beyanını ortaya çıkarmaktadır”123.