• Sonuç bulunamadı

Usul Ekonomisi İlkesinin İstinaf Yargılamasındaki Görünümü

Usul ekonomisi ilkesinin emredici niteliği gereğince, bu ilke istinaf yargılamasında da dikkate alınmak zorundadır. İstinaf yargılamasında gereksiz keşif yapılması, tanık dinlenmesi, birden fazla rapor alınmasından imtina edilerek usul ekonomisi ilkesine uygunluk sağlanabilir660.

Mahkemelerin usul ekonomisine uygun yargılama yapma yükümlülüğünün yanında tarafların da bu konuda gereken özeni göstermesi gerekmekte olup taraflar

rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu maddenin gerekçesinde de vurgulandığı üzere, taraf değişikliğini mutlak olarak davalının rızasına bağlamak yargılama ilişkisini katı bir forma bağlayacaktır ki, bu da yargılamaya hâkim olan ilkelerden “usul ekonomisi ilkesi” (HMK m. 30) ile bağdaşmaz. Temsilcide yanılmanın hukuki yaptırımı, davanın reddi değildir. Temsilci de yanılma halinde, gerçek temsilci belirlenip, dava dilekçesi ona tebliğ edilerek, yargılamaya devam edilmesi zorunludur. Buna göre verilecek ara kararla, davanın doğru hasma yöneltilmesi için davacıya imkân sağlanması gerekir.” (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası)

657 Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, s. 196.

658 Rüzgaresen, Usul Ekonomisi, s. 176.

659 Çetin, s. 87.

660 Yılmaz, Usul Ekonomisi, s. 265; Pekcanıtez/ Atalay/Özekes, s. 196.

gereksiz taleplerden kaçınmalıdırlar. İstinaf yargılamasında sebeplerle sınırlı inceleme yapılması, başvurunun hak düşürücü süre olması, yeni vakıaların yargılamaya getirilememesi gibi usul hükümlerinin temelinde yargılamanın makul sürede tamamlanması ve gereksiz giderlerden kaçınma amacı vardır661.

İstinaf başvuru dilekçesinde istinaf sebeplerinin belirtilmemesi durumunda yalnızca kamu düzeni bakımından inceleme yapılması, duruşmaya tarafların katılmaması durumunda dosyanın işlemden kaldırılmaması ve duruşmanın yapılması gibi düzenlemeler ile istinaf yargılamasının hızlı ve az giderle sonuçlandırılması amaçlanmıştır. Pek tabi bu düzenlemeler göz önünde bulundurularak inceleme yapılması bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin yükümlülükleri arasındadır662.

İlk derece mahkemesi kararının kaldırılması üzerine istinaf aşamasında yapılacak olan yargılamada, duruşmaya gelemeyecek bir tanığı ısrarla duruşmaya çağırmak ve yargılamanın uzamasına sebebiyet vermek yerine heyetçe veya görevlendirilecek bir hâkim vasıtasıyla tanığın yerinde dinlemesi kararı usul ekonomisine uygun bir ara karar olacaktır663. Yine ilk derece yargılamasında ileri sürülen vakıalara hüküm fıkrasında yer verilmemiş olması durumunda kararın kesin hüküm oluşturmadığı da dikkate alınarak istinafta incelemeye konu edilmesi, bu talep için yeniden dava açılmasını önleyecektir664.

Medeni yargılama hukukunda amaç, hızlı bir yargılama ile hatalı kararlar vermek değil, davanın niteliği de dikkate alınarak tayin edilen makul süre içinde maddi gerçeği tespit etmek ve tarafları tatmin eden adil bir karar vermektir665.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi'nin 09/10/2018 tarihli, 2018/921 Esas ve 2018/1887 Karar sayılı kararında “01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının

661 Akkaya, s. 186 vd.

662 Çiftçi, M., s. 519 vd.

663 Arslan, Aziz Serkan, Doğrudanlık, s. 164.

664 Meraklı Yayla, s. 110.

665 Budak/ Karaaslan, s 76. İnceoğlu’na göre, makul süre, her olayın kendine özgü farklılıkları dolayısıyla somut olaya göre değerlendirilmelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, makul süre yargılanma hakkına uygunluğunun tespitinde dört kıstas esas alınmaktadır. Bunlar, davanın karmaşıklığı, başvurucunun tutumu, yetkili mercileri tutumu ve uyuşmazlık konusunun başvurucu için önemidir. Bkz. İnceoğlu, s. 266.

bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır. Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.

Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)'nin 6. maddesi ve 1982 Anayasası'nın 36. maddesinde düzenlenen "hak arama özgürlüğü” nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanabilecek; bu durum, haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence oluşturacaktır.” denilmek suretiyle usul hükümlerine uygun yargılamanın istinaf aşamasında da usul ekonomisinin bir parçası olduğu açıkça vurgulanmıştır666.

İlk derece mahkemesinin kararında, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyecek mahallinde düzeltilebilecek bir hata var ise bu halde dosyanın yeniden ilk derece mahkemesine gönderilmesi usul ekonomisine aykırılık oluşturacaktır. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15.Hukuk Dairesi'nin 04/10/2018 tarihli, 2018/2315 Esas ve 2018/1767 Karar sayılı kararında da bu hususa vurgu yapılarak istinaf incelemesi sırasında ilk derece mahkemesi kararındaki hata düzeltilmiştir. Söz konusu kararda “Davacı vekili her ne kadar 648 parsel sayılı taşınmazdaki ortaklığın giderilmesini istemiş ve mahkemece bu parsel üzerindeki ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiş ise de Dairemizce yapılan geri çevirme kararı üzerine getirtilen son tapu kaydına göre dava konusu 648 parsel sayılı taşınmazın 12.07.2017 tarihinde yapılan toplulaştırma sonucu 196 ada 4 parsel olduğu bildirilmiştir. Bu durumda mahkemece hüküm kurulurken 196 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde 648 parsel sayılı taşınmazdaki ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiş olması doğru değil ise de; bu husus kamu düzenine

666 Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.

ilişkin olduğundan resen dikkate alınmak suretiyle ve yanlışlığın yeniden duruşma yapılarak giderilmesinde usul ekonomisi yönünden yarar görülmediğinden 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-2. maddesi gereğince mahkeme kararının kaldırılarak hükmün düzeltilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” denilmiştir667.

Taraf teşkilinin sağlanması, dava şartı olmasına rağmen tamamlanması için taraflara süre verilmesi medeni usul hükümleri ile usul ekonomisinin bir gereğidir.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi' nin 12/07/2018 tarihli, 2017/555 Esas ve 2018/765 Karar sayılı ilamında “Arsa maliklerinden Abdullah Ülger'in davacılar dışında Ertan Ülger adında bir mirasçısının daha bulunduğu anlaşılmıştır. Sözleşmenin taraflarından biri muris Abdullah Ülger olduğundan terekesi mirasçılarına elbirliği ile mülkiyet hükümlerine göre intikâl etmiştir.

Elbirliği ile mülkiyette TMK'nın 640. maddesi gereğince mirasçılar terekeye elbirliği ile sahip olacaklarından sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler. Bu halde bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması ve tamamı hakkında da hüküm verilmesi gerektiğinden davanın niteliği itibariyle arsa sahibi Abdullah Ülger mirasçıları arasında zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Terekedeki hakların korunması söz konusu olmadığından bir kısım mirasçılar tarafından eldeki davanın açılması mümkün değildir. Ancak bu halde Yargıtay uygulamaları ve doktrinde davanın hemen reddi gerekmeyip diğer mirasçıların davaya muvafakatlerini sağlamak ya da katmak üzere süre verilmesi gerektiği bunun usul ekonomisi açısından uygun olacağı kabul edilmektedir.” denilerek usul ekonomisi ilkesinin istinaf yargılamasında da gözetilen önemli ilkeler arasında yer aldığı vurgulanmıştır 668.

667 Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.

668 Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.

§11- HÂKİMİN DAVAYI AYDINLATMA ÖDEVİ

A- Kavram

Medeni yargılama hukukunda kural, taraflarca getirilmeyen hususların hâkim tarafından dikkate alınmaması ve taraflara hatırlatılmamasıdır. Taraflarca getirilme ilkesinin hakim olduğu yargılama hukukunda, tarafların getirdiği vakıalar çelişik ve belirsiz olabilir. Her ne kadar hâkim delillerin toplanmasında pasif bir rol almış ise de keşif, isticvap gibi bazı delillere resen başvurabilme hakkına sahiptir. Hâkime delil toplamada verilen yetkiler ve davayı aydınlatma ödevi sayesinde taraflarca getirilme ilkesinin yumuşatıldığı söylenebilir669.

Kendiliğinden araştırma ilkesinin kural olduğu yargılamalarda ise, hâkimin davayı aydınlatma ödevinden söz edilmez. Çünkü bu tür davalarda, hâkim tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı değildir. Bu nedenle bu tür yargılamalarda bu ilkeye ihtiyaç kalmamaktadır. Hâkimin davayı aydınlatma ödevi, taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı yargılamalarda anlam ifade eder670.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 31. maddesinde hâkimin davayı aydınlatma yükü “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Maddenin gerekçesinde ise, hâkime maddi anlamda yargılamayı idare etme yetkisinin verildiği, hâkime taraflara sorular sorma, işaret ve müzakere etme ödevi yüklendiği belirtilmektedir. Bu şekilde hâkim, olayın ve hukukî uyuşmazlığın olgusal ve hukukî boyutlarını gerekli olduğu ölçüde taraflarla birlikte ele alabilecek, uyuşmazlığın zamanında çözümü için tarafların önemli vakıalar hakkında açıklama

669 Tanrıver, Usul, s. 367; Simil, Cemil: Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı: 14, İzmir- 2015, s. 1351.

670 Arslan/ Yılmaz/ Taşpınar Ayvaz, s. 160; Simil, s. 1353.

yapmalarını, özellikle ileri sürülen vakıalardaki eksiklikleri tamamlamalarını, delilleri ikame etmelerini ve gerekli talepleri ileri sürmelerini sağlayabilecektir671.

Medeni yargılama hukukunda amaçlanan maddi gerçeğe ulaşabilmektir.

Çelişkili vakıalar, yetersiz deliller ve anlaşılamayan taleplerin varlığı halinde bu hususların hâkim tarafından aydınlatılmasına uğraşılması yargılamanın makul sürede tamamlanmasına engel olabilir672.

Medeni yargılama hukukunda yalnızca sübjektif hakkın temininin amaçlanmaması, hâkime davayı aydınlatma ödevini yüklemiştir. Zira medeni usul hukuku aynı zamanda kamu düzenini sağlayarak toplumsal refahın sağlanmasını da gözetir673.

Her ne kadar kanunda açıklama yaptırabilir şeklinde bir düzenleme yer almışsa da, davayı aydınlatma hâkimin takdir yetkisinde değildir. Bu aynı zamanda hâkime yüklenmiş bir ödevdir674.