• Sonuç bulunamadı

Aleniyet İlkesinin İstinaf Yargılamasındaki Görünümü

Aleniyet ilkesi kanun yollarında da geçerliliğini devam ettirir586. İstinaf aşamasında duruşmalar, aleniyet ilkesi gereğince herkese açık olarak yapılacaktır. Bu kapsamda herkes duruşma salonuna girme hakkına sahiptir. Doktrinde duruşma salonunun kapısının kapalı olması hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir kısım yazarca duruşma kapısının kapalı olması aleniyet ilkesine aykırılık teşkil eder587. Bir kısım yazar tarafından ise, aleniyet ilkesinde önemli olan, herkesin duruşma salonuna girip yargılamayı izleme imkânına sahip olmasıdır. Duruşma kapısının açık tutulması şart değildir588.

Kanun yollarında da aleniyet ilkesi, istinaf ve temyiz yargılamalarının muhakkak duruşmalı yapılması anlamına gelmez. Temyiz yolu açından hukuki denetim yapılıyor olması nedeni ile asıl olan dosya üzerinden incelemedir. Bu halde ise aleniyet ilkesi uygulama alanı bulamayacaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, bu konuya değinerek istinaf ve temyiz derecelerinde yalnızca hukuki denetim yapılması hallerinde aleniyet ilkesine ihtiyaç olmadığını belirtmiştir589.

584 Atalı/ Ermenek/ Erdoğan, s. 118; Çiftçi P., s. 168.

585 Kurt Konca, s. 321; Aksi görüşte İnceoğlu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre aleni yargılanmadan vazgeçmek mümkündür. Fakat feragatin açık ve tereddüte yer vermeyecek şekilde açıklanması, aynı zamanda kamu yararına ters düşmemesi gerekir. Devamı için bkz.

İnceoğlu, s. 248 vd.

586 Tanrıver, Usul, s. 388.

587 Çiftçi, M., s. 579.

588 Tanrıver, Usul, s. 385.

589 Gölcüklü, Feyyaz/ Gözübüyük A. Şeref, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulanması, 11. Baskı, Ankara- 2016, s. 289 vd.

İstinaf mahkemesinde yapılan inceleme sırasında gizlilik kararı heyetçe alınır.

Bir üye tarafından dosyanın incelenmesi durumunda da karar heyetçe alınıp inceleme görevli üye tarafından devam ettirilir590.

İstinaf yargılaması sırasında aleniyet ilkesine aykırı davranılmış olması hali başlı başına bir bozma nedeni teşkil etmez. Karara etkili olup olmadığı tespit edilerek verilen karara etkili ise bozma nedeni teşkil eder591. Ancak bazı yazarlarca bu görüşe karşı çıkılarak bu durumun mutlak bozma nedeni olduğu ve karara etkili olmasının aranmayacağı savunulmuştur592. Aleniyet ilkesinin kamu düzenine ilişkin olup yargılamada resen gözetilmesi dikkate alındığında karara etki edip etmemesinin bir önemi olmadığı söylenebilir.

İstinaf incelemesinde, ilk derece mahkemesince aleniyet ilkesine aykırı davranıldığı tespit edilirse bu halde bölge adliye mahkemesi tarafından duruşma yeniden yapılacaktır593. Yargılama sonunda mahkeme kararının tümünün okunması aranmamakta kararın tamamının yazılı olarak yayımı veya taraflara verilmesi karar aleniyeti bakımından yeterli görülmektedir594.

Bölge adliye mahkemesi istinaf incelemesi sırasında bazı hallerde, ilk derece mahkemesine gönderme kararı verilebilir. Bu hallerin başında önemli usul hataları gelmektedir. Aleniyet ilkesine aykırı davranılmış olması halinde diğer bir seçenek bölge adliye mahkemesinin dosyayı ilk derece mahkemesine geri göndermesidir595. Aleniyet ilkesinin istinaf yargılamasında ihlal edilmesi ise temyiz incelemesinde mutlak bozma sebebi teşkil ederek istinaf kararı bozulacaktır596.

590 Çiftçi, M., s. 580.

591 Çiftçi, M., s. 580.

592 Görgün/ Börü/ Toraman/ Kodakoğlu, s. 347 vd.

593 İnceoğlu, s. 247; Kurt Konca, s. 370.

594 Vitkauskas/ Dikov, s. 86.

595 Akkaya, s. 325.

596 Kurt Konca, s. 370.

§9- DÜRÜSTLÜK İLKESİ

A- Kavram

Dava açarak hakkın teminini talep eden birey, bu hakkın kullanımının gerekliliklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Bireye belirli normlarla yüklenilen ödevlerin başında dürüstlük ilkesi gelmektedir 597.

Taraflar tasarruf ve taraflarca getirme ilkesi gereğince yargılamada etkindirler.

Ancak her hak ve yetki gibi yargılanma hakkı da taraflara birçok yükümlülük yükler598. Yükümlülük, bir davranışta bulunma zorunluluğu anlamına gelmektedir599. Bu yükümlülükler, tarafın dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülükleridir.

Dürüstlük ilkesi tarafın bu iki yükümlülüğünü de ihtiva eden üst bir ilkedir600 . Dürüstlük kuralı, yargılamanın başından sonuna kadar tarafların birbirlerine ve hâkime karşı ahlaki açıdan uygun, doğru ve samimi davranması, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin gerçeğe uygun beyanda bulunmalarıdır601.

Taraflar için dürüst davranmak, haklarını kullanırken, usuli işlem yaparken toplumda benimsenmiş olan ahlak kurallarına ve örf adetlere uygun davranmalarıdır602.

Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenmiş olan dürüstlük ilkesi medeni yargılama hukukunda da geçerli olan bir ilke olmakla tarafların usuli yetkilerinin sınırlarını belirlemektedir603. HMK' da da açıkça düzenlenen bu ilke, Kanunun 29. maddesinde “Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.” şeklinde düzenlenmiştir.

597 Pınar/ Meriç, s. 199; Gündüz, Okan: Anglo Amerikan Hukuku Işığında Medeni Yargılama Hukukunda Dava Yönetimi, Ankara- 2009, s. 188.

598 Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, s. 199.

599 Karslı, s. 250.

600 Tanrıver, Usul, s. 423; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, s. 199; Özekes, Hukuki Dinlenilme Hakkı, s. 79.

601 Görgün/ Börü/ Toraman/ Kodakoğlu, s. 351; Budak/ Karaaslan, s. 87; Arslan/ Yılmaz/

Taşpınar Ayvaz, s. 163.

602 Rüzgaresen, Usul Ekonomisi, s. 121.

603 Tanrıver, Usul, s. 423; Börü: Levent, Medeni Usul Hukukunda İddia ve Somutlaştırma Yükü, Ankara- 2016, s. 97 vd.

Bu yükümlülük, davacı için dava dilekçesinin verilmesi, davalı için ise cevap dilekçesinin verilmesi ile başlar604. Bir başka ifadeyle, hukuk davasının açılması ile mahkeme ve taraflar arasında üçlü bir bağ kurulmaktadır ve yargılamanın sonuna kadar devam eden bu bağ, tarafların dürüstlük ilkesine riayet etmesini gerektirir605.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun birçok maddesinde dürüstlük ilkesi gözetilerek tarafların davranışlarının sınırlamaya tabi tutulduğu görülmektedir.

Bunun nedeni devletin yargı erki önünde yapılan yargılamanın kurallara uygun şekilde yürütülmesi zorunluluğudur. Aksi halde, yargılamanın güvenli bir şekilde yürütülemediği yerde taraflar kendiliğinden hak elde etmeye başlayacaklardır606. Örneğin, sırf taciz etmek veya zarar vermek kastı ile daha önce açılan davanın açılması veya devam eden bir davanın aynısının açılması usul hukukunda kesin hüküm ve derdestlik itirazlarına takılacak, bu şekilde kişi dürüstlük kuralına riayet etmek zorunda kalacaktır607.

Dürüstlük kuralı, emredici bir hükümdür608. Mahkemece resen yargılamanın her safhasında dikkate alınarak sözleşme hükümleri ve diğer kanun hükümlerinden önce uygulanmaktadır. Zira bu ilke olmaksızın maddi gerçeğe ulaşmak mümkün değildir609. Bunun dışında kamu yararı gereğince de, devletin kurumu olan mahkemeler önünde hileli ve kanuna aykırı şekilde yargılama yapılması kabul edilemez610.

Usuli yetkiler dürüstlük ilkesine uygun kullanılmalı, yargılamayı geciktirme amacı taşımamalıdır. Örneğin; yetki itirazının ve hâkimin reddi talebinin davayı uzatma amacıyla yapılması hali bu ilkeye aykırılık halleri olarak gösterilebilir611.

604 Arslan/ Yılmaz/ Taşpınar Ayvaz, s. 163; Rüzgaresen, Usul Ekonomisi, s. 121.

605 Tanrıver, Usul, s. 423.

606 Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, s. 199.

607 Tanrıver, Usul, s. 424.

608 Türk Medeni Kanunu’ nun 2. maddesinde düzenlenen dürüst davranma, hakların kullanılması ve borçların ifa edilmesinde dürüstlük kuralına uygun davranılmasıdır. Dürüstlük kuralı ise, herkesin uyması gereken davranış biçimleridir. Medeni Kanun’da yer alan dürüstlük ilkesi emredici niteliktedir. Bkz. Dural, Mustafa/ Sarı, Suat: Türk Özel Hukuku Cilt I, Temel Kavramlar ve Medeni Kanunun Başlangıç Hükümleri, İstanbul- 2019, s. 246 vd. HMK’nın 29.

maddesinin gerekçesinde de dürüstlük ilkesinin, TMK’da yer alan dürüstlük kuralının medeni usul hukukundaki görünümü olduğu belirtilmiştir.

609 Görgün/ Börü/ Toraman/ Kodakoğlu, s. 351.

610 Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 199 vd.

611 Tanrıver, Usul, s. 426 vd. ; Görgün/ Börü/ Toraman/ Kodakoğlu, s. 351 vd; Gündüz, s.

Dürüstlük kuralı, tarafların riayet etmesi gereken bir yükümlülük olmakla beraber aynı kural, yargı organları için de geçerlidir. Doktrinde ileri sürülen görüşe göre, mahkemece verilen ara kararlar, nihai kararlar ve tüm usuli işlemlerde dürüstlük kuralına uygun davranılmalıdır612. Özellikle taraflara söz vermede, beyanları tutanağa geçirmede, bilirkişiye başvurmada hâkim tarafından dürüstlük ilkesi gözetilmelidir613.

Taraflar, yargılamanın sonunda lehe sonuçlar elde edebilmek için vakıalara yönelik açıklamalar yapmakta özgürdürler. Fakat yapılan açıklamaların gerçeğe aykırı olmaması gerekir614. Burada taraflardan beklenen, doğru olmadığını bildiği bir şey hakkında o şeyin doğru olduğuna yönelik bir beyanda bulunmaması ve karşı tarafın doğru beyanları karşısında itiraz etmemesidir615. Burada yargı organlarının tarafların bilinçli yalan beyanlarına karşı korunması amaçlanmıştır616.

Aranan ölçüt objektif değil sübjektif doğruluktur. Taraf doğruluğundan emin olmamakla birlikte doğru bildiği iddialara dayanarak dava açıp bunlara dayanak delilleri mahkemeye sunabilir. Bu hal, doğruyu söyleme ödevine aykırılık kabul edilmez617.

Yargılamanın tarafı için geçerli olan doğruyu söyleme ödevi aynı zamanda kanuni temsilcileri ve vekilleri için de geçerlidir. Yükümlülük, yazılı beyanlarda olduğu gibi sözlü beyanlarda da uygulanmalıdır 618.

Yargıtay kararlarında dürüstlük ve doğruyu söyleme ödevine ilişkin verilen kararların önemli bir çoğunluğunu vekilin vekâlet ücretine yönelik işlemler oluşturmaktadır. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin 14/02/2013 tarihli, 2012/12392 Esas ve 2013/1470 Karar sayılı ilamında “Kötü niyetli olmasa da alacaklı tarafından yasadaki boşluktan yararlanılarak bir ilamdaki haklar için ayrı ayrı takip başlatılıp sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilmesi

189.

612 Özekes, Hukuki Dinlenilme Hakkı, s. 81.

613 Arslan, Ramazan: Medeni Usul Hukukunda Dürüstlük Kuralı, Ankara- 1989, s. 28.

614 Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, s. 199 vd.

615 Karslı, s. 251;

616 Tanrıver, Usul, s. 429.

617 Budak / Karaaslan, s. 88; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, s. 200; Karslı, s. 251.

618 Tanrıver, Usul, s.431; Budak/ Karaaslan, s. 88.

davacı borçluya fazladan yargılama gideri yükletilmesine neden olunması hakkın kötüye kullanılmasıdır ve hukuk düzeni tarafından korunmaz.” şeklinde belirtilerek dürüstlük ilkesi vurgulanmıştır619 .

Doktrindeki bir görüşe göre, taraf iddia ve savunmalarının temelini oluşturan vakıaları eksiksiz bir şekilde mahkemeye getirmelidir. Doğruyu söyleme ödevi, vakıaların eksiksiz bir şekilde yargılamaya taşınmasını da ifade eder. Yani taraf kendi aleyhine olan vakıaları da getirmek zorundadır620. Ancak bu görüşe katılmayan yazarlarca, tarafların aleyhine olan vakıaları yargılamaya getirme zorunluluğunun fikir olarak doğru ancak uygulanmasının imkânsız olduğunu, tarafın davayı kaybetmesine neden olacak vakıayı mahkemeye taşımasının beklenemeyeceğini ileri sürmüşlerdir621.

Yargılamanın tarafları ve avukatlar, taraflardan birinin şeref ve namusuna yönelik veya kendileri hakkında ceza soruşturması başlatılmasına neden olabilecek açıklamalarda bulunmak zorunda değillerdir622.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 188. maddesine göre “Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez. Maddi bir hatadan kaynaklanmadıkça ikrardan dönülemez. Sulh görüşmeleri sırasında yapılan ikrar tarafları bağlamaz.” Taraf, mahkeme önünde kendi aleyhine olan vakıayı gerçeğe aykırı şekilde kabul edebilir. Bu halde mahkemece tarafın ikrarının ne şekilde değerlendirileceği konusunda doktrinde iki farklı görüş bulunmaktadır. Birinci görüşe göre, ikrar mahkemeyi bağlar ve kanuna göre maddi vakıadan kaynaklanmadıkça ikrardan dönülemez623. Diğer görüşe göre ise, ikrara konu vakıanın gerçeğe aykırılığı objektif şekilde belli ise, bu durumda

619 Ateş, Mustafa: HMK Yargıtay İlke Kararları, Cilt 1, Ankara- 2014, s. 319.

620 Arslan, Ramazan, Dürüstlük, s. 24.

621 Tanrıver, Usul, s. 431; Arslan/ Yılmaz/ Taşpınar Ayvaz, s. 164. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Hükumet Gerekçesinde de tarafların aleyhlerine olan hususları beyan etmelerinin beklenemeyeceği belirtilmiştir. Gerekçedeki bu ifade, Budak/ Karaaslan tarafından eleştirilmiştir. Yazarlara göre, taraf bildiği halde aleyhine olan vakıa hakkında suskun kalması veya buna ilişkin bilgileri saklaması, maddi gerçeğe ulaşmaya engel olur. Nitekim HMK' da tarafın elinde bulundurduğu belgelere müracaata ilişkin maddeler yer almıştır. Aynı yükümlülüğün doğruyu söyleme ödevi için de geçerli olacağını, bu ödev gereğince maddi olaya ilişkin açıklamaların tam olarak yapılması gerekmektedir. Bkz. Budak/ Karaaslan, s. 88 vd.

622 Görgün/ Börü/ Toraman/ Kodakoğlu, s. 353.

623 Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, s. 340 vd.

ikrar yargılamada etkisini göstermez ve ikrara konu olan vakıa çekişmesiz hale gelmez. Bu görüşe göre doğruyu söyleme ilkesi gereğince gerçeğe aykırı olduğu bilinen bir vakıanın dikkate alınması mümkün değildir. Bu yalnızca taraflar değil aynı zamanda toplumu ilgilendiren bir durumdur. Bu nedenle ikrar dikkate alınmamalıdır624.