• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Savunma Pazarında Etkin Rekabet Gücünün Unsurları

2.3. SAVUNMA SANAYĠ

2.3.3. Uluslararası Savunma Pazarında Etkin Rekabet Gücünün Unsurları

Kalite ve standartlar: Rekabetçi, global dünya pazarlarında, küreselleĢen ekonomilerde baĢarılı olabilmek için, rakip iĢletme ve ülkeler bazında asgari düzeyde sahip olunan bir Kalite Güvence Sisteminin geliĢtirilmesi gerekir. Bunun sağlanması için de geleneksel sistem ve düĢüncelerin terk edilerek, çağdaĢ kalite düĢüncesi ve yönetimi iĢletmelerde hâkim kılınmalıdır. Günümüzde uluslararası pazarlarda birçok ülke kendi ülkesinin sınırları içine girecek olan mal ve hizmetlerde çeĢitli kalite belgelerini Ģart koĢmaktadır (Doğan ve Marangoz, 2011)

Standardizasyon ve askeri sistemlerin teknolojisine sahip olma: silahlı kuvvetlerin gücünü büyük ölçüde artıran bir "kuvvet çarpanıdır". Standardizasyon güce güç katar, standartlığın olmayıĢı ise zafiyet yaratır (Ziylan, 1996).

Ar-Ge ve ileri teknoloji: Günümüzde askeri caydırıcılık, sahip olunan asker veya silah sistemlerinin sayısı ile değil, bunların etkinliği ile ölçülmektedir. GeliĢen teknoloji ile birlikte savunma sistemlerinin etkinlik kıstası da değiĢmiĢ, çap, menzil, hareket yeteneği gibi klasik kriterlere, hızlı ve güvenilir olma, göreve hazır olma, gerçek zamanlı iĢlem gibi yenileri eklenmiĢtir. Bu yeni etkinlik kriterlerini, bir savunma cihaz ve sistemini meydana getiren "yazılıma, donanıma ve temel

teknolojilere tam hakimiyet" Ģeklinde genel ve vazgeçilmez bir kıstas olarak özetlemek mümkündür.

Bu teknolojik güç; transfer edilen, satın alınan, yabancı ortağın getirdiği, kullanılan teknoloji tanımları ile ifade edilmeye çalıĢılan teknolojik güç değildir. Bu teknolojik güç, edinilmiĢ, yani, özümsenmiĢ, tamamıyla hâkim olunmuĢ, türev teknolojilere, cihazlara ve sistemlere dönüĢtürülebilecek "Milli Teknolojik Güç"tür. Milli olarak geliĢtirilmiĢ sistemlerin ülkenin bilim, teknoloji ve sanayileĢme yeteneğinin artırılmasına katkısı çok yüksektir. Tasarım teknolojisi ülkenin teknoloji düzeyinin yükselmesi ve bilimsel bilginin artmasına neden olurken, özgün ürün geliĢtirilmesi ile ekonomik, siyasi ve askeri alanda caydırıcılık artmaktadır (SSM, 2004: 192).

ABD Hava Harp Akademisi Türk ve Orta Asya ÇalıĢmaları bölümünden Dr. Michael Robert Hickok, Türk Stratejisi ve Askeri Modernizasyonu Arasındaki Açıklık isimli makalesinde, “bir dıĢ politika stratejisinin gücü arkasındaki askeri güç kadardır” gerçeğini vurgulayıp, Türkiye‟nin yeni bölgesel güç olma hedefi ile askeri yetenekleri arasındaki boĢluğa ve bu boĢluğu giderme çabalarına dikkat çekmiĢtir (Hickok, 2000). Bu nedenle ülkemizde de, bilinçli kadrolar tarafından hazırlanan uzun vadeli planlar ve tedarik mevzuatı kapsamında yukarıda belirtilen hususların dikkate alınması ve yurtiçinde geliĢtirilen özgün ürün ve üretim teknolojilerine dayalı tedarik programlarına ağırlık verilmesi gerekmektedir. "Milli olması zorunlu", "kritik" ve "diğer" teknoloji gruplamasına uygun olarak, ülkede teknoloji odağı firmalar oluĢturulmalı ve geliĢtirilmelidir (Zaim, 2011).

Milli tasarımın ulusal savunma gücüne katkılarını aĢağıdaki alt baĢlıklar altında özetlemek mümkündür: (Aselsan, 1999.)

 En az maliyetle en etkin sistemlerin yapılabilmesi ve kullanıma alınan sistemlerle ilgili olarak saptanan kullanıcı deneyimlerine göre sistemlerin geliĢtirilmesi olasıdır.

 Özgün sistemler; teknik ve taktik tüm özellikleri sadece bizim tarafımızdan bilineceğinden hasım tarafta daima bir endiĢe yaratır ve sürpriz etkisi ile kolay basarı elde edilmesini sağlayabilir.

 Yazılım ve donanım tasarımı ve üretimi bizim tarafımızdan yapıldığı için sistem güvenilirliği tamdır.

 Modern savunma sistemleri yazılım kontrolünde çalıĢan esnek sistemler olduğundan, sistemi zamanla değiĢen tehditlere göre adapte edebilmek mümkün ve kolaydır.

 Sistemin ömür devri içinde geliĢecek teknolojileri sistemi uyarlamak mümkündür.

 Sistemin geliĢtirilmesinde ve lojistik olarak desteklenmesinde dıĢa bağımlılık azdır. Türkiye‟de 21. yüzyıla girerken, teknolojinin sağlayacağı rekabet gücü, rekabet gücünün sağlayacağı ekonomik güç ve ekonomik gücün sağlayacağı toplumsal refah çevrimini oluĢturmak zorundadır. Bu nedenle asıl hedefi, gerçek teknolojik güç olan özgün ve ileri teknoloji ürün geliĢtirebilme yeteneği olmalıdır (NTVMSNBC, 2012).

Pazarlama: Günümüzde çağdaĢ pazarlamanın amacı, hedef tüketici ve müĢterilerin istek ve gereksinimlerini tatmin ederek kar sağlamaktır (Duran, 2012). Pazarlama, müĢterilerin, rakiplerin ve iĢletmenin analizi, analiz sonuçlarının tüm Pazar bölümlerinde anlamlı hale getirilmesi, en karlı bölümlere odaklanması, ürünlerin buna göre konumlandırılması ve bu konumlandırma için gerekli teslimat gerekliliklerinin yerine getirilmesidir (Unur, 2012). Teknolojideki ilerlemeler her alanı etkilemekte; elektronik ve malzeme teknolojisindeki hızlı geliĢmeler tüketim mallarını, uzay çalıĢmalarını ve savunma teçhizatını yenilemektedir. Bu hızlı değiĢim ve global ekonomi rekabeti artırmaktadır. Bunun sonucu iki önemli husus ortaya çıkmaktadır:

 AraĢtırmaya, yeni teknolojilere daha fazla yatırım yapılması.

 Uluslararası pazarlama daha fazla önem verilmesi.

AraĢtırma ve yatırım büyük kaynak gerektirmektedir. Uluslararası pazarlama da hem kaynak, hem devlet desteği ve güç gerektirir. Bunları ise yalnızca büyük firmalar sağlayabilmektedir. Son yıllarda geliĢmiĢ ülkelerdeki savunma sanayi firmaları birleĢmeye baĢlamıĢtır. Bu eğilim de giderek artmaktadır. Firmalar ülke içinde rekabeti bırakıp, tekelleĢip, yurtdıĢı rekabette baĢarılı olmaya çalıĢmaktadır. Türkiye‟nin de güçlü, büyük, yatırımı, Ar-Ge‟si ve pazarlaması dünya çapında firmalara ihtiyacı vardır. Bu firmalar ana-yüklenici olmakta, alt sistemleri daha küçük firmalara, uzman firmalara yaptırmaktadır. Eğer Türkiye zamanında bu yola gitmezse dünya pazarında rekabet etme Ģansını azaltacaktır (Gerçeker, 1998)

Devlet desteği: Organize sanayi bölgelerinde kendi imkânlarıyla her türlü olumsuz koĢula rağmen üretim yapmaya devam eden ve belli ölçeklerde ihracat yaparak yurtdıĢına açılmaya çalıĢan küçük sanayicimiz için Ar-Ge destekleri, genel teĢvik politikası içinde, önemli bir yere sahip olagelmiĢtir (Tübitak, 2003).

GeliĢmiĢ ülkeler nezdinde bakıldığında, “Ar-Ge yatırımlarında özel sektörün ve devletin payları ne olmuĢtur?” türünden bir sorunun yanıtında ilginç verilerle karĢılaĢılmaktadır: AB ülkeleri hükümetleri toplam Ar-Ge yatırımlarının yaklaĢık yüzde 35‟ini, ABD yönetimi %28‟ini karĢılarken, Japonya‟da da devletin Ar-Ge yatırımlarındaki payı %20 seviyelerinde seyretmektedir. Ġstatistiklerin gösterdiği gibi, geliĢmiĢ ülkelerde Ar-Ge yatırımları bizzat devlet eliyle desteklenmekte ve güçlü bir ülke için güçlü sanayi, güçlü sanayi için de Ar-Ge‟ye yatırımın Ģart olduğu gerçeğinden hareket edilmektedir. Türkiye 2005 mali yılında bütçesinde Ar-Ge harcamalarına 416,45 milyon YTL (260,28 milyon Dolar) ayırarak bir rekora imza attı. Ciddi biçimde artıĢ göstermesine karĢın Ar-Ge harcamaları, 155,4 milyar YTL olan 2005 mali yılı bütçesi içinde binde 2,5‟luk payı ile halen yetersiz seviyededir (SSM, 2004).