• Sonuç bulunamadı

2.4. TÜRK SAVUNMA SANAYĠ

2.4.4. Türk Savunma Sanayinde Ar-Ge

Türkiye, konumu itibari ile dünyanın en kritik bölgelerinden birinde yer almaktadır. Jeo-politik açıdan bu zor bölge, Türkiye‟yi savunma alanında daha etkin harcama yapmaya ve milli kritik bilgilerini kendi altyapıları ve bilgi birikimi ile üretmeye zorlamaktadır. Savunma alanında milli Ar-Ge‟nin önemi Türkiye tarafından acı tecrübelerle anlaĢılmıĢtır. ABD yapmıĢ olduğu Ar-Ge yatırımlarının yanı sıra, kurmuĢ olduğu savunma sanayi sistemi ile kendisi için en etkin yapıyı oluĢturmuĢtur. ABD‟nin uyguladığı tutarlı politikalar neticesinde Dünya, kendi bilgisini kendi üreten, ürettiği ve kendine ait olan bilgilerle ulusal güvenliğini sağlayan, istediği ülkeye, istediği zaman ve istediği fiyattan bilgisini satan bir savunma sanayi devi ile karĢı karĢıya kalmıĢtır (Zaim, 2000).

Savunma harcamalarının ekseriyetle hazır alım ya da teknoloji transferi yolu ile yapıldığı Türkiye‟de Ar-Ge, hak ettiği değeri bulamamıĢtır. Bilgi üretmeyi hedef alan tutarlı savunma sanayi politikalarının ciddi bir Ģekilde uygulanması ve GSMH‟den Ar-Ge için ayrılan kaynağın artırılması ile Türkiye‟de de Ar-Ge kültürü oluĢturulabilecektir (Özen, 2004). Ülkemiz savunma amaçlı ihtiyaçlarını (özellikle de ana sistem bazında) büyük oranda yurt dıĢından karĢılamaktadır. Ayrıca savunma ürün ve hizmet ihracatı, ithalat ile karĢılaĢtırıldığında, çok düĢüktür. Ġhracat yapılamamasının temel sebebi özgün teknoloji, ürün ve çözümler ortaya çıkartılamamasıdır. Bu da Ar-Ge faaliyetlerinin çok kısıtlı olmasından kaynaklanmaktadır. Maalesef ithal teknoloji ile ihracat yapılamamaktadır.

Ar-Ge faaliyetleri yaygın düĢüncenin aksine lüks değil bir zorunluluktur. Savunma sanayinin geliĢmesi için neredeyse her yol Ar-Ge'ye çıkmaktadır. Bu amaçla Türkiye'nin gerek bağımsız Ar-Ge faaliyetleri yürütmesi, gerekse de uluslararası ortak teknoloji ve ürün geliĢtirme projelerine dâhil olması yerinde olacaktır. Ancak zayıf ve bilgisiz toplumlar ömürlerini fırsatlar bekleyerek geçirirler, güçlü ve bilgili toplumlar ise kendi fırsatlarını, bilgilerini teknolojiye ve yeniliğe dönüĢtürerek, kendileri yaratırlar (TÜBĠTAK SAGE, T.Y.) Savunma ihtiyaçlarının tedarik yolları farklıdır. Bunlar hazır alım, teknoloji transferi ve Ar-Ge‟ye dayalı tedarik olarak sınıflandırılabilir. Bu üç yolda birçok ülke tarafından kullanılmaktadır.

GeliĢtirme/tasarım ve üretimi yurt dıĢında gerçekleĢtirilmiĢ bir ürünün tedarik edilmesi yurt dıĢından hazır alımdır. Teknoloji transferi, bir sistemin tasarımının yurt dıĢında gerçekleĢtiği, üretiminin tamamının veya bir bölümünün yurt içinde yapıldığı bir tedarik yöntemidir. Bu uygulamada, tedarik edilen sistemin tasarım bilgisine ulaĢılabildiği durumda baĢarı elde edilebilir. Bunun içinde güçlü bir Ar-Ge alt yapısına sahip olmak gerekmektedir. Aksi takdirde sisteme her ihtiyaç duyulduğunda yeniden teknoloji transferi yapılacak ve yeniden kaynak aktarılacaktır.

Tasarım bilgisi olmadan sadece üretim bilgisine sahip olmak ile geçici bir çözüm elde etmekten öte, söz konusu sistemin tedarik edildiği tasarım bilgisine sahip ülke tarafından gizli veya açık ambargo konusu yapılarak olası bir silaha dönüĢtürülme riski vardır. Bir sistemin geliĢtirme/tasarım ve üretim faaliyetlerinin yurt içinde gerçekleĢtirilerek elde edilmesi ise Ar-Ge‟ye dayalı tedariktir. Ülkemizde savunma sistemleri yüz yıllarca hazır alım ve teknoloji transferi ile elde edilmeye çalıĢılmıĢ, AR-GE‟ye dayalı tedarik geri planda bırakılmıĢtır. Arzu edilen sisteme özellikle acil alımlar Ģeklinde kısa sürede sahip olma istekleri yurt içi Ar-Ge potansiyelinin de oluĢmasını engellemiĢtir. Tedarik yöntemi seçilirken, ülke Ģartlarına ve sistemin önem/önceliğine göre karar vermek gerekir. Sadece Ar-Ge‟ye dayalı tedarik değil, diğer tedarik yöntemleri de ihtiyaca göre tercih edilebilir. Ülkemiz için Ar-Ge kaynakları kısıtlı olduğu için, belirli alanlarda teknoloji üstünlüğünü sağlayabilecek Ģekilde Ar-Ge stratejileri oluĢturulmalıdır.

Yapılan bir araĢtırmada 1990–1995 yılları arasında toplam 178 milyon ABD Doları savunma ürünü ihracatına karĢılık, aynı dönemde 6,867 milyar ABD Doları ithalat gerçekleĢtirildiği tespit edilmiĢtir. Bu dönemde Türkiye, Suudi Arabistan, ABD ve Mısır‟dan sonra dünyanın dördüncü büyük silah ithalatçısı olmuĢtur (Tübitak, 1998). Bu dönemden sonra da Türkiye‟de Ar-Ge‟ye dayalı tedarik sistemi tam olarak uygulanamadığı için savunma sanayi ürünü ihracatıyla, ithalatı arasındaki fark sürekli artma eğilimi göstermiĢtir.

Ġsrail ihracatta ilginç bir örnektir. 1967 yılında Arap-Ġsrail Savasından sonra Fransa ve Ġngiltere tarafından silah ambargosuna maruz kalmıĢtır. Bu dönemden sonra ulusal savunma sanayini oluĢturmak amacıyla teknoloji geliĢtirme yolunu seçen Ġsrail, ABD‟nin de desteği ile AR-GE faaliyetlerine büyük önem vermiĢtir. Ġsrail savunma sanayini oluĢtururken 1980‟lerde ulusal Ar-Ge harcamalarının

%65‟ini savunmaya ayırmıĢtır (Giray, 2003). Özellikle silah ve sensör üretimine ağırlık veren Ġsrail, geliĢtirdiği ürünleri ihraç etmeye baĢlamıĢtır. Bunun sonucunda 2002 yılında Ġsrail savunma ürünü ihracatı rekor kırmıĢ ve ABD ve Rusya‟nın ardından dünya üçüncüsü olmuĢtur (Gökpınar, 2003).

Hindistan yine aynı Ģekilde ulusal savunma gücünü elde edebilmek amacıyla Ar-Ge‟ye ağırlık vermiĢ ve ihtiyaçlarını karĢılayabilmek için tasarım yeteneği kazanmayı hedeflemiĢtir. Bugün Hindistan‟ın biliĢim alanındaki baĢarısında bu politika etkili olmuĢtur. Uzakdoğu‟da Malezya, Endonezya, Tayvan, Güney Kore ve Çin‟in savunma alanındaki geliĢmeleri incelendiği zaman, bu ülkelerin yerli üretim kabiliyetleri olmadığı için, öncelikle montaj, bakım, onarım yeteneklerini kazandıkları daha sonra dıĢ ülkelerin de desteği ile lisanslı üretim yaptıkları, bu aĢamadan sonra sistem tasarım ve geliĢtirmeyi baĢardıkları görülmektedir (Özerman, Karaibrahimoğlu, 1997). Uygulanan bu politikanın temelinde, teknoloji üretebilmenin kazanılması olduğu görülmektedir. Söz konusu ülkeler geliĢmiĢ ülkeler arasında yer alabilmek için güçlü bir savunma sanayine sahip olmaları gerektiğini, bunun ise güçlü bir Ar-Ge alt yapısı ile mümkün olabileceğini fark etmiĢlerdir. Teknolojiye hâkim olabilmek ancak teknoloji üretmek ile sağlanabilmekte, teknoloji üretebilmek için ise Ar-Ge‟ye dayalı tedarikin uygulanması gerekmektedir.

Türkiye çeĢitli dönemlerde gerek hazırladığı kalkınma planlarında gerekse yaptığı çalıĢmalarda, Ar-Ge faaliyetlerinin artırılması için politikalar belirlemiĢ fakat bunları uygulama konusunda çok fazla baĢarılı olamamıĢtır. Soğuk savaĢtan sonra Dünya savunma harcamaları azalmıĢtır. 1985 yılında 1,2 trilyon dolar olan savunma harcaması 1998 verilerine göre 800 milyar doların altına düĢmüĢtür. Daha sonra artma eğilimi gösteren savunma harcamaları 11 Eylül 2001‟de yaĢanan saldırı sonrası daha da hızlanmıĢtır. 2001 yılında Dünya savunma harcamaları 839 milyar dolardır. 2004 yılında Dünya savunma harcamaları 950 milyar doların üzerine çıkmıĢtır. Dünya savunma harcamalarında en büyük payı ABD almaktadır. 2004 yılı verilerine göre bir karĢılaĢtırma yapılmıĢ ve savunmada ABD bütçesinin yaklaĢık olarak Dünya‟daki diğer ülkelerin savunma bütçelerinin toplamından daha fazla olduğu, ABD savunma bütçesinin, Rusya‟nın savunma bütçesinden 6 kat fazla olduğu hesaplanmıĢtır. Ekonomistler ABD‟nin son 50 yıldaki ekonomik geliĢimini

teknolojideki geliĢmesine bağlamaktadırlar. Genetik, biyo-teknoloji, bilgisayar ve bilgi teknolojilerindeki geliĢmeler bunun önemli bir kısmını oluĢturmaktadır. ABD 2003 yılında 284 milyar dolar Ar-Ge harcaması yapmıĢtır. Bu gayri safi yurt içi hasıla (GSYĠH)‟nın %2,61‟lik kısmını oluĢturmaktadır (Teich ve Kouzumi, 2005). Toplam Ar-Ge harcamasının % 63 gibi büyük bir bölümünü savunma sanayi kuruluĢları oluĢturmaktadır. %30‟luk kısmını devlet; kalanını ise üniversiteler, özel kuruluĢlar ve enstitüler oluĢturmaktadır.

Ülkelerin Ar-Ge harcamalarının 1999 yılı değerlerine göre karĢılaĢtırıldığı bir çalıĢmaya göre; ABD‟nin 245 milyar dolarlık harcaması, en fazla Ar-Ge çalıĢması yapan ikinci ülke olan Japonya‟nın harcamasından (95 milyar dolar) %150 oranında fazla, diğer tüm AB ülkelerinin harcamasından (158 milyar dolar) %55 oranında fazladır

(http://www.rand.org/pubs/monographreports/MR1639.0/MR1639.0.ch5.pdf, 2001). 2000–2001 döneminde ülkelerin Ar-Ge harcamalarında azalma olmuĢ, daha sonra yeniden artmıĢtır. 2005 yılı verilerine göre; ABD‟nin toplam Ar-Ge harcaması 284 milyar dolar olarak gerçekleĢmiĢtir. Bu da, Japonya ve 15 Avrupa Birliği ülkesinin toplam Ar-Ge harcamasından fazladır. Ülkelerin Ar-Ge harcamalarının karĢılaĢtırılmasında bir baĢka yöntem ülkenin Ar-Ge harcamasının GSYĠH‟ye oranıdır. Ülkelerin ekonomileri ile Ar-Ge harcamalarını karĢılaĢtırdığımız zaman durum biraz değiĢmektedir. Bu oranlara göre, en fazla Ar-Ge harcaması yapan ABD, besinci sırada yer almaktadır. 1999 yılı verilerine göre, geliĢmiĢ ülkelerde Ar-Ge faaliyetlerine GSYĠH‟dan ayrılan oranlar %2-3‟e yaklaĢırken, Türkiye‟de bu oran %0,63 oranında kalarak Ġspanya, Portekiz, Yunanistan gibi Akdeniz ülkelerinin de gerisinde kalmıĢtır. Bu dönemden sonra Çin, Ġsrail ve Rusya‟nın Ar-Ge yoğunluğunda büyük artıĢlar olmasına rağmen, Türkiye‟de hemen hemen hiç değiĢim olmamıĢ, 2002 yılında %0,67 değerinde kalmıĢtır.

2002‟de Ġsrail Ar-Ge harcamalarına (savunma Ar-Ge dıĢında) GSYĠH‟dan %4,7‟lik pay ayırmıĢtır ki bu da 1999 yılında en fazla pay ayıran Ġsveç‟ten bile yüksektir. Çin‟de Ar-Ge harcamaları hızla artmaktadır. 2002‟de 72 milyar dolar‟a ulaĢmıĢtır. Bu değer ABD‟nin (277 milyar dolar) ve Japonya‟nın Ar-Ge harcamasının (2001 için 104 milyar dolar) altında fakat Almanya‟nın Ar-Ge

harcamasının(55 milyar dolar) üstündedir (http://www.oecd.org/dataoecd/17/34/23652608.pdf, 2003).

ABD‟nin Ar-Ge harcamalarının büyük bölümünü savunma Ar-Ge harcamaları oluĢturmaktadır. Almanya ve Japonya‟da ise durum biraz farklıdır. Bu ülkeler Ar-Ge harcamalarının çok az bir kısmını savunmaya ayırmaktadırlar. Hükümetlerin Ar-Ge‟ye ayırdığı kaynaklarda savunma Ar-Ge önemli bir pay almaktadır. Bu oran 1998 verilerine göre değerlendirildiğinde; ABD‟de hükümetin desteklediği Ar-Ge çalıĢmalarının %54‟ü savunma amaçlı Ar-Ge‟dir. Bu oran Ġngiltere‟de %38, Fransa‟da %28 ve Almanya, Ġtalya, Kanada ve Japonya‟da %10 veya altındadır (http://www.nsf.gov/statictics/seind00/access/ch2). Ar-Ge harcamalarında özel sektör de büyük paya sahiptir. Japonya‟da Ar-Ge‟nin %72‟si, ABD‟de %67‟si ve AB ülkelerinde %55‟i özel sektör tarafından karĢılanır. 1990‟larda ABD‟de özel sektörün payı hızlı bir Ģekilde artmıĢtır. Japonya‟da sabit kalmıĢ, AB ülkelerinde ise düĢük bir hızla artmıĢtır (http://www.oecd.org/publications/e-book/92-2001-04-1-7294/pdf/A3.pdf) .

Birçok ülkede, hükümetler direkt olarak kaynak ayırmanın dıĢında vergi indirimi uygulamaları ile de Ar-Ge çalıĢmalarını desteklemektedirler. ABD Savunma Bakanlığı, silah üreten firmaların Ar-Ge masraflarının çoğunluğunu karĢılamaktadır. Savunma Bakanlığı ayrıca savunmaya yönelik Ar-Ge masraflarını yönlendirmekte, kendi belirlediği konularda araĢtırma yapanları desteklemektedir. Japonya, yeni ve önemli bir ürünün kazancından 3 yıla kadar vergi almamaktadır. Almanya ise, Ar-Ge yatırımlarının %50‟ye kadar vergiden düĢürülebilmesine izin vermekte ve %10‟a kadar devlet desteği sağlamaktadır (Dursun, 2000). Ayrıca Danimarka, Hollanda, Almanya ve Norveç öncelikli alanlarda araĢtırma yapılması için özel kaynaklar oluĢturmuĢtur. 2002–2004 yılları arasında Belçika, Ġrlanda ve Norveç‟in yeni vergi teĢvik programları uygulamaya koymalarıyla Ar-Ge için vergi teĢvikleri kullanan OECD ülkelerinin sayısı 18‟e çıkmıĢtır (Bilim ve Teknoloji Özel Ġhtisas Komisyonu, 2005).

Özellikle savunma Ar-Ge faaliyetlerinde ülkenin çıkarları göz önüne alınarak üniversite-sanayi-kamu iĢbirliği sağlanmalıdır. Ar-Ge alt yapısının güçlenmesi ile Dünya‟daki mevcut teknolojiler öncelikli olmak üzere geleceğin teknolojilerine de sahip olunabilecektir. Böylece teknolojiyi satın almak yerine üretebilen ülke

seviyesine gelinebilecektir. Bu da aynı zamanda ülkeye ekonomik olarak fayda sağlayacaktır. Ülkenin gücünü göstermek ve diğer ülkelerde caydırıcılık yaratmanın yolu Ar-Ge harcamalarımızın miktarıdır. Ülkelerin savunma harcamalarını incelediğimiz zaman, günümüzün geliĢmiĢ ülkeleri olarak bilinen ülkelerin Ar-Ge‟ye gereken önemi vererek yeterli kaynak ayırdıklarını, böylece dıĢa bağımlılıklarını azaltarak ülke güvenliğini sağlayan millî sistemlere sahip oldukları görülmektedir. Ülkemizin de dıĢa bağımlılığını azaltıp, ihracatını artırabilmesi için savunma Ar-Ge baĢta olmak üzere Ar-Ge çalıĢmalarına ağırlık vermesi ve yeterli kaynak ayırması böylece teknoloji üretebilecek/yönetebilecek seviyelere ulaĢabilmesi gerekmektedir. Güçlü ve sürekliliği olan milli bir savunma sanayinin oluĢturulması ve dolayısıyla milli önemi olan teknolojilere yurt içinde sahip olunması Türk Savunma Sanayi açısından öncelikli hedefler arasında bulunmaktadır. Savunma Sanayi firmalarının bu hedefe ulaĢabilmeleri açısından yapılması gerekenler ile ilgili öneriler topluca aĢağıda özetlenmiĢtir: (ErbaĢ ve ErbaĢ, 2006)

 AraĢtırma projeleri sonunda ortaya çıkan teknolojilerden sağlanan ekonomik karın sürekli olabilmesi için, belirlenen ürün kategorilerinde piyasa birincisi olmak hedeflenmelidir.

 Bu ürün kategorisinde rekabetçi olunmasını sağlayacak katma-değer net olarak tanımlanmalı ve Ar-Ge çalıĢmaları bunu gerçekleĢtirebilecek biçimde seçilmelidir.

 SözleĢme-tabanlı değil, belirli bir teknoloji yol haritası izleyen ürün tabanlı proje geliĢtirme modeli ile çalıĢılmalıdır.

 Belirlenen alanlardaki mühendislik çalıĢmaları dünya teknoloji geliĢtirme döngüsünün bir parçası olabilecek biçimde yürütülmelidir.

 AraĢtırma geliĢtirme çalıĢmaları birbirinden kopuk projeler olarak değil, çizilen yol haritası boyunca düĢünsel sermaye birikimi yaratacak biçimde gerçekleĢtirilmelidir.

Dünya teknoloji piyasasının karakteristikleri bunun dıĢındaki stratejilerin savunma sanayi firmalarını uzun dönemde, iç piyasalardan aldığı projelerle, kendi iĢleyiĢini idame ettirmek için çabalayan organizasyonlar durumuna dönüĢtürme tehlikesi ile karĢı karĢıya bıraktığını göstermektedir.