• Sonuç bulunamadı

Ulusal Alandaki Kamu Sektörü Sınıflandırmasının Hukukî Yapıya Etkisi 

B.  Ulusal Alandaki Kamu Sektörü Sınıflandırması ve Türk Bütçe Sistemi

1.  Ulusal Alandaki Kamu Sektörü Sınıflandırmasının Hukukî Yapıya Etkisi 

 

Uluslararası  sınıflandırmada  “genel  yönetim”  tanımının,  Türk  Hukuku’nda  yer  alan  tanımlamaya  göre  farklılık  oluşturduğu  ve  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’un,  uluslararası  sınıflandırmaya  paralel  olarak,  “genel  yönetim”  tanımı  getirdiği  hususu  yukarıda  incelenmişti.  Bu  çerçevede,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’un  genel  yönetim  tanımı;  merkezî  yönetim,  sosyal  güvenlik  kurumlarını  ve  mahallî  idareleri  kapsam  içine  almaktadır.  Merkezî  yönetim  içinde,  devletin  temel  fonksiyonlarını  yerine  getiren,  kamusal  ve  yarı  kamusal  mal  üreten  kurumlar  yer  almaktadır.  Bu  anlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından oylanmak suretiyle onaylanıp  kanunlaşacak  olan  bütçe,  merkezî  yönetime  dahil  kurumların  bütçeleri  olmaktadır199.  

 

Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu,  sosyal  güvenlik  kurumları  ve  yerel  yerinden  yönetimler  (mahalli  idareler)  dışında  tüm  kamu  birimlerini  üç  cetvel  halinde  saymak  ve  toplamak  suretiyle  önemli  bir  adım  atmaktadır.  Ancak,  bu  yapılırken,  Kanun’un  4’üncü  maddesinin  ikinci  fıkrasında  belirtilen  ve  Türk  Hukuku’ndaki  idarî  yapılanmayı  ortaya  koyan200,  “Kamu  maliyesi,  merkezden ve yerinden yönetim esaslarına göre yürütülür.” hükmüne rağmen,  devletin temel kuruluşu ve dikkate alınmadığından, hukuka aykırılıklar kendini   göstermektedir.  Esasen,    Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’un 

199   Mutluer‐Öner‐Kesik, s. 188. 

200   Ayrıntılı  bilgi  için  bkz.  Özyörük,  s.93‐96;  Gözübüyük‐Tan,  s.  4;    Gözübüyük,  Yönetim 

Hukuku,  s.2‐3;  Gözübüyük,  Yapı,  s.1‐2;  Giritli,  s.3  vd.;  Giritli‐Bilgen‐Akgüner,  s.3  vd.; 

uluslararası  sınıflandırmaya  paralel  getirdiği  ayrım,  federal  devletlerdeki  federal  bütçeyi  çağrıştırmaktadır.  Merkezî  idare,  federal  yürütme  organını;  genel bütçe, federal hükümetin bütçesini (başkan veya başbakan ve bakanlıklar);  özel  bütçeler  ise  özerk  federal  idarelerin  (agency,  board  vs.)  bütçelerini  ifade  etmektedir.  Federal  hükümet,  federal  kurumların  ve  eyaletlerin  (state)  bütçelerinden  sorumlu  değildir.  Federe  devletlerin  bütçeleri  kendi  hüküm  ve  tasarrufları altındadır201.  

 

İdarî  yapı(lanma)dan  bağımsız  oluşturulan  harcama  sisteminin  hukukî  rejiminin  hukuka  ayrı  yanlarına  bakıldığında;  ilk  olarak,  devlet  tüzel  kişiliğine  dahil  dairelerin  genel  bütçe  içinde  toplandığı  ifade  edildiği  halde  (KMYKK.m.12), I sayılı cetvele, TCK, DSİ, SHÇEK gibi ayrı tüzel kişiliğe sahip  idarelerin  de  dahil  edilmektedir.  Düzenlemenin  tutarlı  hale  gelebilmesi  için  bunların  ya  özel  bütçeli  idareler  arasına  (II  sayılı  cetvele)  konulması,  ya  da  teşkilât  kanunlarında  değişiklik  yapılarak  tüzel  kişiliklerinin  ve  mali  özerkliklerinin kaldırılması gerekmektedir. Bu çerçevede,  bu yatırımcı ve sosyal  hizmet  kuruluşlarının  tüzel  kişiliklerinin  kaldırılarak  devlet  tüzel  kişiliği  içine  alınması,  genel  bütçeye  dahil  olarak  değerlendirilmesi,  bütçe(leme)    tekniği  açısından daha uygundur202

 

İkinci  olarak,  özel  bütçeli  idareler  için  iki  ayrı  cetvel  mevcuttur.  Özel  bütçeli idarelerin tümü, merkezden yönetime idarî vesayet bağı ile bağlı hizmet  yerinden  yönetimleridir.  İdari  vesayetin  konusu,  kapsamı,  araçları,  uygulamaları  ve  derecesi  bu  idarelerin  kuruluş  kanunları  ile  tayin  edilmiştir.  Dolayısıyla, böyle bir ayrım, şeklen de olsa, idarî vesayet yönünden, kuruluşlar  arasında  bir  ayrım  yapıldığı  görüntüsü  vermektedir.  Kaldı  ki,  düzenleyici  ve 

201   Bkz.  ve  krş.  Bayar,  Temel  Kanunlar,  s.  19.  Ayrıca  bkz.  Kamu  Malî  Yönetimi  ve  Kontrol 

Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu, Ayrışık Oyu. 

denetleyici  kurumların  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu  kapsamında  yer  almasına  rağmen,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu  hükümlerinin  önemli  bir  kısmından  istisna  edilmesi  ve  bu  istisnanın  kısa  bir  süre  sonra  genişletilmesi203,  bu  görüşümüzü  destekler  niteliktedir  (KMYKK.m.2/III).  Oysa  bu  durum,  Anayasa’nın  “Yürütme  yetkisi  ve  görevi  Cumhurbaşkanı  ve  Bakanlar  Kurulu  tarafından,  Anayasa  ve  kanunlara  uygun  olarak  kullanılır  ve  yerine getirilir.” diyen 8’inci ve “İdare kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve  kanunla  düzenlenir.  İdarenin  kuruluş  ve  görevleri  merkezden  yönetim  ve  yerinden  yönetim  esaslarına  dayanır.”  diyen  123’üncü  maddelerine  uygun  düşmemektedir. Bu itibarla, bir mali usul kanunu olan Kamu Mali Yönetimi ve  Kontrol  Kanunu  ile  “özerklik  benzeri”  kriterler  yaratılması  anlamsız  ve  devlet  yapısına aykırıdır204. Anayasa ve idarî yapı ile çelişen bu durumların giderilmesi  için, II ve III sayılı cetveller birleştirilmeli ve bu idarelerin tümü, bütçe rejimine,  katma bütçe uygulamasında olduğu gibi, tek statü  ile katılmalıdırlar. Bir başka  deyişle,  “Ekli  II  sayılı  cetvelde  yer  alan  özel  bütçeli  idarelerin  tümü  katma  bütçeyi  oluşturur”  denilebilir.  Zaten,  Kanun’un  12  nci  maddesinin  3’üncü  fıkrasında  tanımlanan  özel  bütçe  kavramı,  bütün  unsurlarıyla,  düzenleyici  ve  denetleyici  kurumları  da  kapsamaktadır.  Bunların  bir  bakanlığa  “bağlı  veya  ilgili”  olmadığını  söylemek  vesayetin  olmadığını  değil;  olsa  olsa,  bu  ilişkinin  derecesini ifade etmektedir205

203   Bkz.  “5436  sayılı  Kamu  Malî  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu  ile  Bazı  Kanun  ve  Kanun 

Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”, (RG. 24.12.2005‐26033). 

204   Bkz. ve krş. Bayar, Kanun s. 50. 

205   Öte yandan, Kanun’un ruhuna aykırı olarak, II sayılı cetvelde yer alan idareler bakımından 

hazine  yardımları  devam  edeceği  açıktır.  Sözkonusu  yardımlar,  farklı  kavramlarla  ifade  edilse de, sonuçta, genel bütçe kaynaklarından bir transfer gerçekleştirilecektir. Bir idarenin  giderlerinin  tamamına  yakınının  genel  bütçeden  aktarılan  transferlerle  karşıladıktan  sonra,  (mali)  özerklik  iddiasında  bulunmasının  geçerliği  bulunmamaktadır.  Verilmesi  genel  bütçe  imkanlarına  bağlı  olan  kaynaklarla,  bağımsız  hizmet  yürütmek  ve  finanse  etmek  de  her  zaman mümkün olmaz. Bkz. Bayar, Kanun s. 50,52. Aynı yönde Tosun‐Cebeci, s.4‐5.  

 

Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu,  merkezî  yönetim  içinde  yer  alan kurumların malî işlemlerinin yönetimini ve kontrolünü düzenleyen çerçeve  bir  kanundur;  mali  usul  kanunudur.  İdarî  yapılanmayı  düzenleyici  nitelik  taşımamaktadır.  Bu  tür  düzenlemelerin  yeri,  öncelikle,  Anayasa,  daha  sonra,  teşkilât  kanunlarıdır.  Bir  başka  deyişe,  merkezî  yönetim  ile  yerel  yönetim  arasındaki sınırları yeniden çizmek, anayasa(l) konu(su)dur206

 

Kamu Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’un  kapsamına  ilişkin  bir diğer  sorun oluşturabilecek hüküm,  2’nci maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemedir.  Sözkonusu düzenlemedeki; “Avrupa Birliği fonları ile yurt içi ve yurt dışından  kamu  idarelerine  sağlanan  kaynakların  kullanımı  ve  kontrolü  de  uluslararası  anlaşmaların  hükümleri  saklı  kalmak  kaydıyla,  bu  Kanun  hükümlerine  tâbidir.” hükmünden,  Avrupa  Birliği  fonlarından  elde  edilen  kaynakların  kullanım  ve  kontrolünün,  kural  olarak,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’a  tâbi  olacağı  anlaşılmaktadır.  Ancak,  uluslararası  anlaşmaların  hükümleri  saklıdır.  O  halde,  bir  uluslararası  andlaşma  varsa,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’da  olmayan  ya  da  bu  Kanuna  aykırı  hükümler  içeren uluslararası anlaşma hükümleri, öncelikle uygulanacaktır; andlaşmalarda  hüküm  bulunmaması  halinde  ise,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu  hükümleri  uygulanacaktır.  Ancak,  uluslararası    anlaşmalarda  sözkonusu  fonların  kullanım  ve  kontrolünde  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’a  tâbi olunmayacağı yönünde hüküm bulunur ise, bu durumda, tamamen, Kanun  kapsamı  dışında  kalınıp  kalınmayacağının  ve  sonuçlarının  tartışılması  gerekmektedir207.  

206   Bkz. ve krş. Bulutoğlu, Kamu Bütçasi, s. 78. 

207   Bkz.  ve  krş.  Adnan  Şensoy,  “5018  Sayılı  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu  ile 

Getirilen  Mali  Disiplin  Anlayışı  ve  Bu  Çerçevede  Avrupa  Birliği’nden  Sağlanan  Fonların  Kullanım ve Kontrolünün Değerlendirilmesi”, (Bütçe Dünyası, S.18, İlkbahar 2004), s. 34‐37. 

 

Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’un  2’nci  maddesindeki  ifadeden, ilk bakışta, uluslararası anlaşmada hüküm bulunması halinde, Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’dan  muaf  olunacağı  düşünülebilir.  Ancak,  böyle bir sonuca ulaşabilmek için, öncelikle, “uluslararası andlaşma”lara ilişkin  anayasal rejimin incelenmesi gerekmektedir208.  

 

Anayasa’nın  90’ıncı  maddesi,  kural  olarak,  uluslararası  anlaşmaların,  yapıldıktan  sonra,  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi  tarafından  onaylanmalarının  bir kanunla uygun bulunması gerektiğini hükme bağlamaktadır. Türkiye Büyük  Millet Meclisi tarafından onaylanması uygun görülen bir uluslararası andlaşma,  daha sonra, Bakanlar Kurulu’nca onaylanarak yürürlüğe girmektedir ki, bunlara  ʺçerçeve  andlaşmaʺ  denilmektedir.  Bir  de,  bu  çerçeve  andlaşmaların  uygulanmalarına  ilişkin  olarak  yapılan  ʺuygulama  anlaşmalarıʺ  vardır  ki;  Anayasa  gereği,  bunları  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi’nin  uygun  bulma  zorunluluğu  yoktur,  yayımlanmalarıyla  yürürlüğe  girerler(Any.m.90/III).  Kanun’da  geçen  uluslararası  andlaşma  ibaresi,  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi  onayından  geçen  “çerçeve  andlaşmaları”  ile  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi  onayına  sunulma  zorunluluğu  olmayan  “uygulama  andlaşmaları”nı  da  kapsamaktadır.  Bu  durumda  ise,  bir  uygulama  andlaşmasına  konulan  hüküm  ile  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’un  kapsamından  çıkmanın  mümkün olabilirliğini, Anayasa’nın ʺMilletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulmaʺ  başlıklı  90’ıncı  maddesi  çerçevesinde  değerlendirilmesi  gereğini  ortaya  çıkarmaktadır. 

 

208   Ayrıntılı  bilgi  için  bkz.  Özbudun,  s.  207  vd.;  Gözler, Anayasa,  s.345  vd.  Ayrıca  bkz.  Melda  Sur, s.36 vd. 

Anayasa’nın  90’ıncı  maddesinin  birinci  fıkrasında,  Türkiye  Cumhuriyeti  adına  yabancı  devletlerle  ve  milletlerarası  kuruluşlarca  yapılacak  olan  andlaşmaların  onaylanmasının,  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi’nin  onaylamayı  bir  kanunla  uygun  bulmasına  bağlı  olduğu  hükmü  mevcuttur.  Üçüncü  fıkrasında  ise,  uluslararası  andlaşmaya  dayanan  uygulama  andlaşmalarının  Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulunma zorunluluğu olmadığı  belirtilmektedir.  Ancak,  bu  hüküm,  önceden  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi  onayından  geçen  uluslararası  çerçeve  andlaşmanın  hükümlerinin  uygulanmasına  ilişkin  olarak  hazırlanan  ve  çerçeve  andlaşma  ile  Türk  kanunlarına  aykırı  hususlar  içermeyen  uygulama  anlaşmaları  için  geçerlidir  (Krş.244.sK.m.2/III209).  Buradan  hareketle,  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi  onayından  geçen  çerçeve  anlaşmalarında  yer  almayan  ve  Kamu  Mali  Yönetimi  ve Kontrol Kanunua açıkça aykırı olan düzenlemeleri, uygulama anlaşmalarıyla  yasal  zemine  oturtmaya  çalışmak,  aynı  zamanda  yasama  yetkisinin  devrine  yönelik  sonuç  doğuracağından,  Anayasa’nın  7’nci  maddesine  aykırılık  oluşturabilecektir210.  Oysa,  90’ıncı  maddenin  dördüncü  fıkrasında,  ʺTürk 

209   244 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin üçüncü fıkrası şu şekildedir; 

“Milletlerarası  bir  andlaşmaya  dayanılarak  Bakanlar  Kurulu’nca  yapılan  uygulama  andlaşmalarından  Türk  Kanunlarına  değişiklik  getirmeyenleri  onaylamak  veya  bunlara  katılmak için; bunların konusu iktisadî, ticari veya teknik münasebetlerin dışında kalsa veya  süresi  bir  yılı  aşsa  veya  Devlet  Maliyesi  bakımından  bir  yüklenmeyi  gerektirse  veya  kişi  hallerine  veyahut  Türk  vatandaşlarının  yabancı  memleketlerdeki  mülkiyet  haklarına  dokunsa dahi, onaylama veya katılmayı uygun bulmak üzere kanun yapılması zorunluluğu  yoktur.” 

210   Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü Ve Yayınlanması İle Bazı Andlaşmaların 

Yapılması  İçin  Bakanlar  Kuruluna  Yetki  Verilmesi  Hakkında  244  sayılı  Kanun’un  (RG.11.6.1963‐11425)  bu  yöndeki,  2’nci  madde  hükmünün  üçüncü  fıkrasının  (ve  diğer  bazı  hükümlerinin)  Anayasa’ya  aykırılıkları  iddia  edilmiş  ancak  Anayasa  Mahkemesi,  1961  Anayasası döneminde gerekleştirdiği inceleme sonrası verdiği kararında, sözkonusu Kanun  hükümlerini  Anayasa’ya  aykırı  bulmamıştır.  Konumuz  açısından,  2’nci  madde  hükmünün  Anayasa’ya uygun bulma gerekçesi, şu şekilde ifade edilmiştir; “2 ‐ 244 sayılı Kanunun iptal 

Kanunlarında  değişiklik  getiren  her  türlü  andlaşmaların  yapılmasında  birinci  fıkra  hükmü  uygulanır.ʺ  denilmek  suretiyle  Meclisin  yasama  yetkisi  açık  bir  şekilde güvence altına alınmıştır211

 

konusu olan 2’nci maddesinin üçüncü fıkrasında ʺMilletlerarası bir andlaşmaya dayanılarak  Bakanlar  Kurulunca  yapılan  uygulama  andlaşmalarından  Türk  kanunlarına  değişiklik  getirmeyenlerʺ  ele  alınmış  ve  bunların  onaylanması  için  kanun  yapılması  zorunluluğu  olmadığı gösterilmiştir. Bu uygulama andlaşmaları Anayasaʹnın 65 inci maddesinin üçüncü  fıkrasının  kapsamına  girmektedir.  65  inci  maddenin  bu  fıkrasında  söz  konusu  uygulama  andlaşmalarmın  süreleri,  konulan  ve  başka  nitelikleri  bakımından  bir  ayırım  yapılmaksızın  bunların  T.B.M.Meclisince  uygun  bulunmasının  zorunlu  olmadığı  açıklanmıştır.  Anayasa  koyucusu,  uygulama  andlaşmalarmın  taşıdıkları  hükümlere  göre  bir  ayırım  yaparak  bazılarının  onaylanması  için  yasama  organının  uygun  bulmasını  istemiş  olsa  idi,  65  inci  maddenin ikinci fıkrasında yaptığı gibi bu maksadını belirtmiş olurdu. 65 inci maddenin ikici  fıkrasındaki  şartların  üçüncü  fıkrasının  uygulanmasında  da  otomatikman  geçerli  olması  gerektiği  söylenemez.  Zira  bu  iki  fıkra  aynı  konulara  ilişkin  değildir,  ikinci  fıkrada  açıktan  yapılan  andlaşmalar,  üçüncü  fıkrada  ise  yasama  organının  önceden  uygun  bulmuş  olduğu  bir andlaşmanın uygulanmasını sağlayan andlaşmalar öngörülmüştür. Böyle olduğu içindir  ki  Anayasa  koyucusu  bunların  onaylanmalarını  ayrı  şartlara  bağlanmıştır.  Uygulama  andlaşmalarında,  istisnasız  olarak  yasama  organının  uygun  görmesinin  şart  olmaması,  yürütme  organının  kanun  konusu  olan  hükümleri  taşıyan  andlaşmayı  onaylaması  gibi  sonuçlar doğurabilir. Ancak, bu ihtimal Anayasaʹnın 65 inci maddesinin mutlak olan üçüncü  fıkrasının  sınırlı  uygulanmasını  ve  onaylama  organına  verdiği  yetkinin  kısılmasını  haklı  göstermez.  Uygulama  anlaşmalarında,  sadece  Anayasaʹnın  65  inci  maddesinin  dördüncü  fıkrasında yazılı olan şart, yani Türk kanunlarına değişiklik getirmemek şartı aranmalıdır. Bu  nedenlerle,  244  sayılı  Kanunun  2’nci  maddesinin  üçüncü  fıkrasında  yer  alan  uygulama  andlaşmalarının (Konusu iktisadi, ticari veya teknik olsa, süresi bir yılı aşsa, Devlet Maliyesi  bakımından  yüklenmeyi  gerektirse,  kişi  hallerine  veya  Türk  vatandaşlarının  yabancı  memleketlerdeki  mülkiyet  haklarına  dokunsa  dahi)  T.B.M.Meclisi’nce  uygun  bulunması  zorunlu  olmadığına  dair  olan  hüküm,  Anayasaʹya  aykırı  görülmemiştir.”,  (Any.M.  4.3.1965  gün  ve  E.1963/311,  K.1965/12),  (RG.24.12.1965‐12185).  Anı  yönde  görüş  için  bkz.  Özbudun,  s.211‐212.Krş. Gözler, Türk Anayasa Hukuku, s.446‐448. 

Anayasa’nın  belirtilen  hükümleri  ve  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’da  geçen,  ʺuluslararası  anlaşmaların  hükümleri  saklı  kalmak  kaydıyla  bu  Kanun  hükümlerine  tâbi  değildir.ʺ  ifadesi  birlikte  değerlendirildiğinde,  Avrupa Birliği’nden sağlanan kaynakların kullanımı ve kontrolünde Kamu Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu  hükümlerinin  bütünüyle  ya  da  kısmen  dışında  kalınabilmesi  için,  öncelikle,  düzenlemenin  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi  onayından  geçen  çerçeve  andlaşmada  yer  alması  gerekmektedir.  Çerçeve  andlaşmada  yer  almaksızın,  sadece,  uygulama  andlaşmaları  ile  getirilen  hükümlerle  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu  aksine  bir  düzenleme  yapılması  halinde,  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi’nin  onayı  olmaksızın,  yine  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi  Meclis  tarafından  kabul  edilen  bir  kanunun  yürürlükten kaldırılması gibi bir sonuç ortaya çıkacağından, böyle bir anlayışın  hukukun  genel  ilkeleri  ve  Anayasa(nın  sözü  ve  ruhu)  ile  bağdaşmasından  sözedilemeyecektir212

 

Türk  Bütçe  Sistemi’nin  kapsamını  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’dan hareketle ele alan bu açıklamaların ardından, genel yönetime dahil  idarelerin  mali  yönetim  ve  kontrolüne  ilişkin  usul  ve  esasları  belirleyebilmek  için,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunuda  yer  alan  bütçe  türlerinin  incelenmesi  gerekmektedir.  Ancak,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu,  bütçeleri  tanımlama  konusunda,  1050  sayılı  Kanun’dan  önemli  bir  farklılık  göstermektedir;  1050  sayılı  Kanun,  bütçeleri  tanımlarken,  kuruluş  bütçelerinin  hangi  bütçe  türüne  girdiğini,  idarî  yapıya  uygun  olarak,  kuruluş  kanunlarına  bırakmıştır. Oysa ki, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, kurum isimlerini  saymak suretiyle kurum bütçelerinin hangi bütçe türüne girdiğini belirlemiştir.  Böylece,  yeni  kurulan  bir  kurumun  bütçesinin  hangi  bütçe  türüne  girdiğini  belirlemek  için  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’da  değişiklik  yapmak 

gereği  ortaya  çıkmaktadır213.  Mali  anayasa  olarak  nitelendirilen  ve  harcama  sisteminin  temel  ilkelerini  ortaya  koyan  bir  metnin,  siyasî  ve  idarî  tercihlere  bağlı  olarak,  sıkça,  değişiklik  geçirmesi,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’un  uygulanmasına  yönelik  olan  tereddütleri  arttıracağı  gibi,  hukuk  metni olarak güvenilirliğini de kaybetmesine sebep olacaktır. Öte yandan, Kamu  Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’un tercih ettiği kazuistik sayım yöntemi, yasa  yapma  tekniği  bakımından  da  sakıncalar  taşımakta;  kanun  koyucuyu,  metni  sürekli  değişiklikte  bulunma  hususunda  davranışta  bulunmaya  itmektedir;  yoksa,  Kanun’un  akıbeti,  1050  sayılı  Kanun’dan  farklı  olmayacak,  belli  bir  zamandan sonra değişimlere ayak uyduramayacaktır. Bu bağlamda, 1050 sayılı  Kanun’un,  bütçe  tanımında,  kuruluş  bütçelerini  kuruluş  kanunlara  bırakan  tercihine  geri  dönülmesinde,  belirtilen  sakıncaları  gidermenin  yanı  sıra,  idarî  yapıya paralellik oluşturma(sı) bakımından büyük yarar vardır. 

 

Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu,  genel  yönetim  kapsamındaki  idarelerin  bütçelerini;  merkezî  yönetim  bütçesi,  sosyal  güvenlik  kurumları  bütçeleri ve mahallî idareler bütçeleri olarak üçe ayırmıştır.  (KAMU MALİ YÖNETİMİ VE KONTROL KANUNU’A GÖRE) KAMU TÜZEL KİŞİLERİ                  GENEL YÖNETİM       KAMU İKTİSADΠTEŞEBBÜSLERİ                 SOSYAL GÜVENLİK      MERKEZΠYÖNETİM      MAHALLΠİDARELER        KURUMLARI             DÜZENLEYİCİ VE       GENEL BÜTÇE      ÖZEL BÜTÇE  DENETLETİCİ KURUMLAR  213   Mutluer‐Öner‐Kesik, 189‐190. 

 

Merkezî  yönetim  bütçesi  ise,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunua  ekli; (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçeden; (II) sayılı cetvelde yer alan özel  bütçe(ler)den ve (IIII) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurum  bütçelerinden meydana gelmektedir (KMYKK.m.12).     2. Ulusal Alandaki Kamu Sektörü Sınıflandırması: Bütçe Türleri    a. Merkezî Yönetim Bütçesi    aa. Genel Bütçe    Genel bütçe, devlet tüzel kişiliğine dahil olan ve Kamu Mali Yönetimi ve  Kontrol  Kanunu’un  (I)  sayılı  cetvelinde  yer  alan  kamu  idarelerinin  bütçeleri  ifade etmektedir(KMYKK.m.3/I‐a). Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile  getirilen  genel  bütçe  tanımı,  1050  sayılı  Kanunda  yer  alan  genel  bütçe  tanımından çok farklı olmayan214 ve esasen, idare hukukundaki, “merkezî/genel  idare”  tanımına  karşılık  gelmektedir215.  Genel  bütçe  kapsamındaki  kurumlar,  temel  kamu  hizmetlerini  yerine  getiren,  kendi  gelirleri  olmayan  ve  hizmet  maliyetleri  vergi  gelirleri  ile  karşılanan,  devlet  tüzel  kişiliğine  dahil 

214   1050  sayılı  Kanun’a  göre  genel  bütçe;  devleti  oluşturan  kurumlarla,  devletin  yüklendiği 

kamu  hizmetlerini  yapan  kuruluşların  bütçelerinden  oluşmaktadır.  Buna  göre,  genel  bütçe  denildiğinde,  Cumhurbaşkanlığı,  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi  ve  ona  bağlı  kurumlar,  Bakanlıklar  gibi,  merkezî  devlet  örgütüne  ait  bütçeler  anlaşılacaktır.  Bkz.  Gürsoy,  Bütçe,  s.150. 

215   Bkz.  Özyörük,  s.187  vd;  Duran,  İdare,  s.79;  Gözübüyük‐Tan,  s.123‐124,136,  142‐143;   Gözübüyük, Yönetim Hukuku, s.2‐3; Gözübüyük, Yapı, s.89; Giritli, s.4 vd.; Giritli‐Bilgen‐ Akgüner, s.176‐177; Özay, s.196 vd.; Yıldırım, s.23‐25.; Günday, s.343 vd.; Akyılmaz, s.138‐

kurumlardır216.  Genel  bütçenin  tek  bir  gelir  cetveli  bulunmakta,  bütün  genel  bütçe  gelirleri  bu  cetvelde  yer  almaktadır.  Ancak,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu  ile  belirlenen  genel  bütçe,  bu  özelliklere  sahip  olsa  da,  daha  önce katma bütçe içinde yer alan ve giderlerinin önemli bir kısmı vergi gelirleri  ile karşılanan kurumlar da genel bütçe içinde yer almaktadır217

 

Genel  bütçe  kapsamındaki  kurumların  harcamaları  için  yapılan  idarî  sınıflandırmalarda,  harcamayı  yapan  kuruluş  esas  alındığında,  kamu  kurumlarının  genel  bütçe  içindeki  sıralanışı  da  belirlenmiş  olur218.  Buna  göre  genel bütçe; yasama, yargı ve yürütme organları bütçelerinden oluşmaktadır. 

GENEL BÜTÇE   

YASAMA          YÜRÜTME              YARGI 

  TBMM       CUMHURBAŞKANI      ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞBAKANLIK        YARGITAY    BAKANLIKLAR       DANIŞTAY  (Başbakanlık ya da Bakanlıklara)       SAYIŞTAY           BAĞLI VE(YA) İLGİLİ KURULUŞLAR            

216   Böyle  olmakla,  genel  bütçeye  dahil  kurumlar,  talî  hizmetlerini  fiyatlandırmaları  sonucunda 

özel gelir elde edebilmektedirler. 5018 sayılı Kanun’un 39’uncu maddesi, bu kurumların özel  gelirlerini özel ödenek kaydettirmek suretiyle kullanabilme imkanı getirmektedir. Ayrıca bu  kurumlar,  1050  sayılı  Kanun’un  uygulandığı  dönemde  elde  ettikleri  döner  sermaye  gelirlerini,  yine,  39’uncu  madde  hükmü  gereğince  bütçe  içine  getirebilmektedirler.  Ancak,  malî  yıl  içinde  kullanılabilecek  özel  ödenek  miktarı,  tahsil  edilen  özel  gelir  tutarını  geçemeyecek;  tahsil  edilen  özel  gelirlerin  ödenek  tutarını  aşması  halinde,  ödenek  eklenemeyecektir. Bkz. ve krş. Mutluer‐Öner‐Kesik, s.190. Krş. Edizdoğan,  64‐65. 

217   Bu  kuruluşlar  şunlardır;  Sosyal  Hizmetler  ve  Çocuk  Esirgeme  Kurumu  Genel  Müdürlüğü, 

Karayolları  Genel  Müdürlüğü,  Tarım  Reformu  Genel  Müdürlüğü,  Petrol  İşleri  Genel  Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü.