• Sonuç bulunamadı

B.   Statik (Maddî) Bütçe İlkeleri

1.  Genellik İlkesi

 

1. Genellik İlkesi   

Devlet  maliyesinin  bir  bütün  halinde,  tek  bir  varlık  olarak,  kabul  edilebilmesi  ve  buna  ilişkin  bütçesini  oluşturabilmesi  ve  bütçenin  işlevlerini,  gereği  gibi,  yerine  getirebilmesi  için  bütün  gelirlerinin  hazineye  girmesi  ve  buradan  devletin  bütün  ihtiyaçlarına  harcanması  gerekmektedir.  Bu  çerçevede,  devletin tüm gelir ve giderlerinin, ayrı ayrı ve eksiksiz olarak bütçede yer alması  gerekmektedir  ki,  bunu  sağlayan  bütçe  ilkesi  “genellik  ilkesi”  ya  da  “hazine  birliği”  olarak  ifade  edilmektedir85.  Buna  göre,  genellik  ilkesi  gereğince,  gelirlerin,  önceden,  belirli  bir  gidere  tahsis  edilmemesi;  gerek  gelirlerin  gerek  giderlerin,  bütçeye,  gayri  sâfi  olarak  geçirilmesini  gerektirmektedir86.  O  halde,  genellik  ilkesi  iki  temel  usul  üzerine  oturmaktadır.  Bunlardan  birisi,  gayri  sâfî  usul ve diğeri de ademi tahsis usulüdür. 

 

85   Ayrıntılı bilgi için bkz. Bedî Necmeddin Feyzioğlu, “Bütçede Genellik (Umumiyet) Prensibi”, 

(Maliye  Enstitüsü  Konferansları  9.seri.‐1961/1962,  1963),  s.145‐159,  (Genellik  İlkesi);  Rıza 

Vatansever,  Anayasa  ve  Genel  Muhasebe  Kanunu  Açısından  Genellik  İlkesi,  (Uludağ 

Üniversitesi,  Sosyal  Bilimler  Enstitüsü),  (Yayımlanmamış  Yüksek  Lisan  Tezi),  Bursa  1990.  Ayrıca bkz. Sayar, s.66; Neumark, Tetkikler, s.211; Gürsoy, Bütçe, s.126; Bulutoğlu‐Kurtuluş,  s.55; Edizdoğan,  s. 38; Uluatam, 118‐119; Mutluer‐Öner‐Kesik, s.83‐85. 

86   Bu  yönünden  dolayı  ilkeyi  “bütün  gelirler  ile  bütün  giderlerin  bütçeye  gayri  sâfi  olarak 

girmesi”  olarak  tanımlayan  yazarlar  olduğu  gibi,  (Bkz.  Erçin,  s.57;  Pelin,  s.50)  genellik  ilkesinden ayrı bir ilke olarak inceleyen yazar(lar( da vardır. Bkz. Uluatam, 120‐121.  Ancak,  gayri sâfi usul gerekli fakat kesin olmayan bir şarttır. Zira, gayri sâfi şekilde tanzim edilen bir  bütçe  dahi,  genellik  ilkesine  uygun  olmayabilir.  gayri  sâfi  usule  uyularak  gelir  arkasında  saklanmış  gider,  gider  arkasında  saklanmış  gelir  içermeyen,  yani  ilkeye  uygun  olan  bütçe,  bazı  gelir  kalemlerini  hiç  göstermemek  suretiyle  genellik  ilkesine  aykırılık  oluşturabilir.  (Neumark, Tetkikler, s.211; Duverger, (Çev. Ülkmen), s.66). 

Gayri  sâfî  usulde,  gelirlerden  giderler  ve  giderlerden  gelirler  indirilmeden  devlete  ilişkin  tüm  gelir  ve  giderlerin  bütçede  gayri  sâfi  olarak  gösterilmesi  esastır.  Bir  başka  deyişle,  geliri  “bütçe  geliri”,  gider  de  “kamu  harcaması” olarak gösterilmelidir.  Giderlerin gayri sâfî olması ilkesi sayesinde,  harcamacı  daireler,  sadece,  siyasal  iktidardan  aldıkları  ödenekleri  harcayabi‐ lecek, kendi sağladıkları gelirlerle bu harcamaları artıramayacaklardır. Herhangi  bir  şekilde,  faaliyetleri  sırasında  bir  gelir  elde  ederlerse,  bunu  genel  gelirler  bütçesine irat kaydetmek zorundadırlar. Bu ilke sayesinde, siyasî iktidar devlet  dairelerinin  kendilerine  gelir  kaynaklan  yaratarak  giderlerini  artırma  yolunu  tıkamıştır87.  Burada  amaçlanan,  yasama  organından  geçerek  harcama  yetkisi  almamış  kurumların  harcama  yapma  imkânını  ortadan  kaldırmak  ve  bütçe  hakkını tesis etmektir88.  

 

Genellik ilkesini tamamlayan ikinci ilke olan, ademi tahsis usul ise, belirli  gelirlerin  belirli  giderler  için  tahsis  edilememesidir89.  Ancak,  ademi  tahsis,  genellik  ilkesinin  temel  unsurlarından  birini  oluşturmakla  birlikte,  doktrinde,  ademi  tahsis  ilkesini  ayrı  bir  bütçe  ilkesi  olarak  görüp,  genellik  ilkesi  ve  gayri  safî  usulün  ademi  tahsis  ilkesinin  sonucu  olduğu  ileri  sürülmektedir90.  Oysa,  ademi  tahsis  prensibi,  bütün  gelirlerin  hep  birden  bütün  giderlere  karşılık  tutulması suretiyle, öncelikle, birlik ilkesini gerektirmektedir. Dolayısıyla, gayri  sâfî  usul,  safî  usule  karşı  koymakta,  böylece,  gayri  safî  usule  de  ihtiyaç  göstermektedir.  Aksi  takdirde,  gelir  arkasına  gider  saklanırsa,  bu  gideri  saklayan  o  gelir;  gider  arkasına  gelir  saklanırsa,  saklanan  bu  gelir  giderlere  tahsis  edilmiş  olur;  safî  usul  ile  tahsis  usulü  birleşmiş  olur.  Bu  nedenle,  ademi 

87   Bulutoğlu‐Kurtuluş, s.55. Krş. Edizdoğan,  s. 39.  88   Uluatam, s.118. 

89   Neumark, Tetkikler, s.211; Mutluer‐Öner‐Kesik, s. 84; Edizdoğan,  s. 40.   90   Pelin, s.50; Kuyucak, s.47‐53; Uluatam, s.121‐122.  

tahsis ilkesi ayrı bir bütçe ilkesi olarak kabul edilmemelidir91. Bu çerçevede, her  iki  usulün  genellik  ilkesini  güçlendirdiği,  bu  usullerden  birinin,  ilke  bakımından, anlamını yitirmesi halinde ilkenin işlevini kaybedeceğini söylemek  mümkündür.  Genellik  ilkesinin  Devlet  birliğini  bütçe  birliğini,  hazine  birliğini  korumaya  elvermesi,  yararlılığı,  ilkenin  iki  amacı  birden  kavramasıyla  mümkündür;  “birlik  ilkesi”,  bu  bakımdan,  kendisine  destek  olur92.  Bununla  birlikte,  genellik  ilkesinin  bu  iki  temeli,  ilkeye  farklı  ve  ayrı  yararlar  sağlamaktadır93.  Gayri  safî  usul;  bütçeyi,  her  türlü  devlet  gelir  ve  giderini  tüm  olarak gösteren bir niteliğe kavuşturur; bütçe açıklık ve bütünlük kazanır; bütçe  hakkını  gerçekleştirir  ve  parlamento  denetimi  bu  sayede,  ulaşması  gerekli  ve  yararlı, kapsamlı bir anlam ve kavram genişliğine kavuşur; kendi gelirini kendi 

kullanma  ʺgizli  kasalardanʺ,  ʺözel  hazinelerdenʺ  yararlanma  demektir;  ilke,  kamu  kuruluşlarını  bu  sakıncalı  uygulamalara  başvurabilmekten  alıkoyar;    tüm  gelirler  ve  tüm  giderler  birarada  görülünce,  mümkün  olan  en  rasyonel  kaynak  ve  ödenek  dağıtımı  yapılabilir;  bütçede  görülmeyen,  gizli  tutulan  tahsisat  kullanımının  kendiliğinden  peşinden  sürükleyeceği  israflar,  kötü  kullanımlar  önlenir;  denetim  (malî,  idarî  ya  da  teşrii)  daha  büyük  yaygınlık  ve  etkinlik  kazanır.  Çünkü,  devletin  tüm  gelirlerini  ve  tüm  giderini  birarada  görmek  imkânı  bu  sayede  elde  edilir.  Genellik  ilkesinin  gelir  kaynağı  tahsisini  önleyen  yönü  ise;  devlet,  hazine  ve  bütçe  birliğini  sağlamasıdır.  Bu  anlamda,  tahsis  edilmiş gelir kaynağını ele geçiren kurumların, bütçe dışına çıkma eğilimlerine  engel  olur  ve  malî  denetimde  birlik  kurar.  Bütçe  içinde  ve  dışındaki  kamu  kuruluşları  için  geliştirilmiş  ayrı  denetim  organ  ve  usullerinin  yeşermesine  engel olur.  

 

91   Bkz. ve krş. Feyzioğlu, Bütçe, 57‐58.  92   Gürsoy, Bütçe, s.128. 

93   Bkz.  ve  krş.  Feyzioğlu,  Bütçe,  s.59‐60;  Gürsoy,  Bütçe,  s.128;  Bulutoğlu‐Kurtuluş,  s.55‐56;  Mutluer‐Öner‐Kesik, s.84‐85; Edizdoğan,  s. 40‐41. 

Genellik ilkesi, bütçe hukuku bakımından temel ilke olarak görülmüş ve  uygulanmışsa  da  gerek  sosyal  amaçlı  uygulamalar  nedeniyle,  gerek  işin  önemi  ve gereğine göre hızlı ve esnek yönetim gerektiren idarelerde, zaman zaman bu  ilkeden sapmalar da olmuştur94.     Osmanlı İmparatorluğu zamanındaki bütçe uygulamasında tercih edilen  tahsis usulünün zamanla olumsuz sonuçlar vermesi ve devlet maliyesinin çeşitli  hazineler üzerindeki etkinliğinin ve denetiminin tamamen yok olması sebebiyle,  1050  sayılı  Kanun,  bu  sakıncayı  ortadan  kaldırmayı  amaçlamış;  gelir  bakımından  tahsis  usulüne  yer  verilmemesi  ve  giderlerin  gayri  safî  usul  kullananlar  için  ilk  bütçeleştirilmesi  esasını  kabul  etmiştir95;  bu  genel  ilkeye,  sadece birkaç istisna getirilmiştir96. Bunlardan ilki, döner sermayeler97, diğeri de, 

94   Ayrıntılı  bilgi  için  bkz.  İbrahim  Acar,  “Genellik  ve  Birlik  İlkesinden  Sapmalar  ve  Katma 

Bütçeler”, (Maliye Yazıları, Ekim‐Aaralık 1999), s.49‐72 

95   1050 sayılı Kanun’un 41’inci maddesi gayri sâfî usule ve ademi tahsis usulüne; 45’inci, 50’nci, 

53’üncü maddeleri gayri sâfî usule ilişkin hükümlere yer vermektedir.  

96   1050  sayılı  Kanun’un  49’uncu,  55’inci  ve  115  ilâ  118’’inci  maddeleri,  genellik  ilkesinden 

sapmaların sözkonusu olduğu maddelerdir. 1050 sayılı Kanun’un “Üretimden Kurumunca  Tüketim”  başlıklı  54’üncü  maddesindeki  düzenlemenin  ilkeden  sapma  olarak  değerlendirilip  değerlendirilmeyeceği  konusunda,  doktrinde,  farklı  görüşler    ortaya  çıkmıştır. Sözkonusu düzenlemeyi ilkeden sapma olarak değerlendiren görüşe göre, hüküm,  uygulamada  iktisadî  ve  hesabî  güçlük  oluşturacaktır.  Bkz.  Pelin,  s.58;  Kuyucak,  s.53; 

Gürsoy,  Bütçe,  s.132;  Edizdoğan,    s.43.  Buna  karşılık,  hükmün  uygula(n)masının  ortaya 

çıkaracağı iktisadî ve hesabî güçlük kabul edilmekle birlikte, hükmün gayri safî usule uygun  olduğu,  burada  devlet  için  elde  edilen  yeni  bir  iktisadî  kıymetin  olduğu  ve  bütçe  için  de  gerçek  fakat  aynî  bir  gelirin  sözkonusu  olduğu  ileri  sürülmektedir.  Buna  göre,  aynî  gelirlerin  elde  edilmesi  de  bütçe  için  ödeneğine  mahsubu  gerektiren  bir  gider  oluşturmaktadır. Bkz. Feyzioğlu, Bütçe, s.65.  

97   Döner  sermayeler,  Devletin  genel  bütçe  içindeki  kuruluşlarına  bağlı  olan  hastane,  matbaa, 

fabrika, teknik okulların atölyeleri ile darphane gibi kuruluşların çalışmalarını ticarî ve sınaî  gereklerin koşullarına uydurarak bu tür kuruluşların çalışmalarına güç ve esneklik sağlamak  amacıyla  kurulmuşlardır.  Döner  sermayeli  kuruluşlara,  kuruluş  aşamasında,  işletme 

kamu  kurumlarına  yapılan  bağış  ve  yardımlardır98.  Her  iki  durumda  da  1050  sayılı  Kanun,  belirli  gelirlerin  belirli  giderlere  tahsis  edilmesine  imkân  tanımıştır.  Ancak,  harcama  kanunlarının  katılığı  ve  bütçelerde  uygulanan  katı  bazı  düzenlemeler  dolayısıyla,  değişik  kanunlarla  bütçe  içi  ve  bütçe  dışı  fon  uygulamaları  yaygın  bir  hal  almış  ve  fonlar  büyüklük  bakımından  genel  bütçe  ile  yarışır  hale  gelmiştir99.  Yine  de,  bu  düzenlemelerin  istisnaî  düzenlemeler  sermayesi olarak, bütçe ile belirli bir ödenek ayrılır. Bu ödenek, döner sermayeli kuruluşlar  tarafından  bir  ticarî  sermaye  gibi  konulur.  Yani,  işlerin  döndürülmesinde  kullanılır.  Sözkonusu  kuruluşlara  döner  sermayeli  kuruluşlar  denilmesinin  nedeni  de  budur.  Döner  sermayeli  kuruluşlar  tarafından  yıl  içinde  yapılan  faaliyet  sonucunda  bir  miktar  safî  kâr  kalırsa,  bu  kâr  yıl  sonunda  bütçeye  gelir  kaydolunur  veya  varsa  ödenmemiş  sermayeye  eklenir.  Ayrıntılı  bilgi  için  bkz.  Hüseyin  Işık,  ʺTürkiyeʹde  Döner  Sermaye  Uygulamalarıʺ,  (Bütçe Dünyası, Sayı 10, Şubat 2002), s. 9‐17., (Döner Sermaye). Aynı yönde bkz. Bulutoğlu‐

Kurtuluş, s.411, 412, 416 vd.; Mutluer‐Öner‐Kesik, 180‐181. 

98   Yerli  ve  yabancı  özel  ya  da  tüzel  kişiler  tarafından  veya  kamu  kuruluşlarınca  (hatta 

uluslararası  kuruluşlarca)  kamu  hizmetlerinden  bazılarının  devlet  eliyle  görülmesi  kaydıyla  bağışta  bulunulması  her  zaman  için  mümkündür.  Bu  kamu  hizmeti,  genel  bir  şartın  konusu  olabileceği  gibi,  özel  bir  amaç  da  taşıyabilir.  Bağış  ve  yardımların  gelir  bütçesinde  özel  bir  bölüme  konulması,  yani  gelir  kaydedilmesi  gerektiğinden,  maddenin  amaçladığı  bağış  ve  yardımların  nakit  olduğu  ya  da  nakde  çevrildikten  sonra  kanun  hükmüne  tâbi  olacağının  esas  olarak  alındığı  anlaşılmaktadır.  Böylece,  genel  kurala  istisna  getirmek  suretiyle,  kamu yararına yönelik iş ve hizmetlerin yerine getirilmesini şart koşan bağış ve yardımların  devlet  bütçesi  içinde  disipline  edilmesine  imkân  hazırlanmaktadır.  Devletin  genel  bütçe  içinde  görmüş  olduğu hizmetlerin tümü kamu yararına ilişkin olduğu için, yardım ve bağış yolu ile sağlanan özel  gelirlerin belirli kamu hizmetlerinde kullanılması olanağı oldukça fazladır. Bkz. Edizdoğan,  47‐48.  Krş. Feyzioğlu, Bütçe, s. 66‐67; Gürsoy, Bütçe, .133; Mutluer‐Öner‐Kesik, 87, 251. 

99   Hatta,  döner  sermayeler,  o  kadar  büyümüşlerdir  ki,  birçoğu  birer  kamu  iktisadî  teşebbüsü 

haline  dönüşmüştür.  Çünkü,  döner  sermayeler,  kamu  iktisadî  teşebbüslerine  göre  faaliyet  büyüklüğü  ve  çeşitliliği  itibariyle  küçük  işletmeler  olmak  durumundadır.  Ancak,  her  kamu  kuruluşu,  en  az  bir  döner  sermayeye  sahip  olmak  suretiyle,  adeta,  birer  kamu  iktisadî  teşebbüsüne  dönüşmüştür.  Ayrıntılı  bilgi  için  bkz.  İlhami  Söyler,  “Ekonomideki  Gizli  K.İ.T’ler  (Döner  Sermaye  İşletmeleri)  ve  Bütçe  Disiplini  Açısından  Değerlendirilmesi”,  (Maliye  Dergi,  S.121,  Mart  1996),  s.42  vd.,  (Gizli  KİT’ler).  Baki  Kerimoğlu,  ”Döner 

olduğu  ve  1050  sayılı  Kanun’un  genellik  ilkesini  ve  bunun  alt  ilkeleri  denilebilecek,  gayri  safî  usul  ile  ademi  tahsis  usulünü  benimsediğini  söylemek  mümkündür.  

 

1050  sayılı  Kanun’u  yürürlükten  kaldıran  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu,  gayri  safî  usule  ve  ademi  tahsis  usulü  ile  genellik  ilkesine  ilişkin  olarak,  Kanun’un  “Bütçe  İlkeleri”  başlığını  taşıyan  13’üncü  maddesine  bakıldığında,  tüm  gelir  ve  giderlerin  gayri  safî  olarak  bütçelerde  gösterileceği,  belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmeyeceği, kamu idarelerinin tüm gelir  ve  giderlerinin  bütçelerde  gösterileceği  ifade  edilmiştir.  Ancak,  1050  sayılı  Kanun’da  olduğu  gibi  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’da,  değinilmiş  olan ilkelere istisna olabilecek bazı hükümler getirmiştir. Bunlar, döner sermaye  uygulamasına  oldukça  benzeyen  ve  kurumların  özel  gelirleri  karşılığında  kendilerine  tahsis  edilen  özel  gelirler  ile  kamu  kurumlarına  belli  amaçların  gerçekleştirilmesi için yapılan bağış ve yardımlardır. Kanun’un “Özel Gelirler”  başlıklı  39’uncu100  ve  “Bağış  ve  Yardımlar”  başlıklı  40’ncı101  maddelerine  göre, 

Sermayelerle  İlgili  Veriler,  Sorunlar  ve  Çözüm  Önerileri”,  (Mali  Kılavuz,  S.1)  ,  (Döner  Sermayeler);  Mustafa  Öztürk,  “Türkiye’deki  Döner  Sermayeler  ve  Büyüklükleri”,  (Mali  Kılavuz,  S.16,  Nisan‐Haziran  2002),  s.66.vd.  Aynı  yönde  bkz.  Feyzioğlu,  Bütçe,  132‐133; 

Gürsoy, Bütçe, 66; Bulutoğlu‐Kurtuluş, s.417‐418; Edizdoğan, Kamu Bütçe, s.43‐47; Batırel, 

Bütçe, s.19; Mutluer‐Öner‐Kesik, s.181‐182; Karaarslan, Kamu Harcama Hukuku, s.144‐150.  

100    5018 sayılı Kanun’un 39’uncu maddesi şu şekildedir;   “Özel gelirler 

MADDE  39.‐  Özel  gelirler  karşılığında  idarelere  tahsis  edilen  özel  ödenek  miktarları,  ilgili  idarelerin bütçelerinde gösterilir. Malî yıl içinde kullanılabilecek özel ödenek miktarı, tahsil  edilen  özel  gelir  tutarını  geçemez.  Tahsil  edilen  özel  gelirlerin  ödenek  tutarını  aşması  halinde, ödenek eklenemez.  

Özel gelirlere ilişkin olarak ilgili kanunlarında belirtilen fiyatlandırılabilir mal ve hizmetlerin  tarifeleri ile uygulamaya yönelik usul ve esaslar,  Maliye Bakanlığının görüşü alınarak ilgili  kamu idarelerince belirlenir.  

bu  iki  hüküm,  bütçenin  genellik  ilkesine  aykırılık  teşkil  etmekte,  Kamu  Mali  Yönetimi ve Kontrol Kanunu’un felsefesiyle bağdaşmamaktadır102 Özel gelirlerin ödenek kaydına, gelecek yıla devrine, iptaline ilişkin yetki ve işlemler merkezî  yönetim bütçe kanununda gösterilir.”  101   5018 sayılı Kanun’un 40’ıncı maddesi şu şekildedir;   “Bağış ve yardımlar   MADDE 40.‐ Herhangi bir gerçek veya tüzel kişi tarafından, kamu hizmetinin karşılığı olarak  veya  kamu  hizmetleriyle  ilişkilendirilerek  bağış  veya  yardım  toplanamaz,  benzeri  adlar  altında tahsilat yapılamaz. 

Kamu  idarelerine  yapılan  her  türlü  bağış  ve  yardımlar  bütçelerine  gelir  kaydedilir.  Nakdi  olmayan  bağış  ve  yardımlar,  ilgili  mevzuatına  göre  değerlemeye  tâbi  tutularak  kayıtlara  alınır. 

Kamu  yararına  kullanılmak  üzere  kamu  idarelerine  yapılan  şartlı  bağış  ve  yardımlar,  dış  finansman kaynağından sağlananlarda 28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kanun hükümleri saklı  kalmak  kaydıyla,  hizmeti  yapacak  idarenin  üst  yöneticisi  tarafından  uygun  görülmesi  halinde,  bütçede  açılacak  bir  tertibe  gelir  ve  şart  kılındığı  amaca  harcanmak  üzere  açılacak  bir  tertibe  ödenek  kaydedilir.  Bu  ödenekten  amaç  dışında  başka  bir  tertibe  aktarma  yapılamaz.   

Bu ödeneklerden malî yıl sonuna kadar harcanmamış olan tutarlar, bağış ve yardımın amacı  gerçekleşinceye  kadar  ertesi  yıl  bütçesine  devir  olunarak  ödenek  kaydedilir.  Ancak,  bu  ödeneklerden  tahsis  amacı  gerçekleştirilmiş  olanlardan  kalan  tutarlar,  tahsis  amacının  gerçekleştirilmesi bakımından yetersiz olanlar ile yılı bütçesinde belirlenen tutarı aşmayan ve  iki  yıl  devrettiği  halde  harcanmayan  ödenekleri  iptal  etmeye  genel  bütçe  kapsamındaki  kamu idarelerinde Maliye Bakanı, diğer kamu idarelerinde üst yönetici yetkilidir.  

Bağış ve yardımlar, kullanılmadığı veya amaç dışı kullanıldığı için geri istenildiği takdirde,  bütçeye  gider  kaydıyla  ilgilisine  geri  verilir.  Şartlı  bağış  ve  yardımın  zamanında  kullanılmaması  nedeniyle  doğacak  zararlar  ile  amaç  dışı  kullanım  nedeniyle  yapılan  harcamalar sorumluluğu tespit edilenlere ödettirilir.” 

102   Bu  bağlamda,  Geçici  11’nci  madde  değişikliğinde  bahsedilmesi  gerekmektedir.  5018  sayılı 

Kanun’un  Geçici  11’inci  maddesinin  ilk  halinde,  “…Bu  Kanun  kapsamındaki  kamu  idarelerinde kurulmuş döner sermaye işletmeleri ile fonlar, 31.12.2007 tarihine kadar tasfiye  edilir.”  hükmü  mevcutken,  kamu  idarelerinin,  fonların  sağladığı  harcama  özekliğinden  vazgeçmek istememeleri nedeniyle, kamu mali yönetimindeki reformu işlevsiz bırakacak ve  mali  saydamlık  ve  disiplinin  sağlanmasını  önlemeyici  değişikliğe  gidilerek,  “Bu  Kanun 

 

2. Birlik İlkesi   

Bütçede  birlik  ilkesi,  devletin  tüm  gelir  ve  giderlerinin  tek  bir  bütçe  de  yer almasıdır; “konsolidasyon”dur103. Bu ilkeye uyulduğu zaman, devletin bir tek  bütçesi  olacak;  bu  bütçenin  bir  sütununda  tüm  gelirler,  diğerinde  tüm  giderler  yer alacaktır. Böylece birlik ilkesi, kamu kesimi hizmet birimlerinin, aynı hizmet  kademesinde  (merkezi  ya  da  yerel  kademe),  bu  hizmetlerle  ilgili  gelir  ve  giderlerini ayrı ayrı bütçeler yerine tek bir bütçe dökümanı içinde toplanmasını  mümkün  olacak,  konsolide  bütçede  kamu  kesiminin  tüm  gelir  ve  harcamaları  tam  ve  toplu  olarak  tek  bir  bütçe  içinde  görülebilecektir.  O  halde,    yasama  organının onayından geçsin geçmesin, aynı hizmet kademesindeki kamu kesimi  hizmet  birimlerinin  birden  fazla  bütçeye  sahip  olmaları  halinde  birlik  ilkesi  çiğnenmiş olacaktır 104

 

Birlik ilkesinin tanımına bakıldığında, genellik ilkesi, büyük bir benzerlik  içinde  oldukları  görülmektedir.  Devletin  tüm  gelir  ve  giderlerinin  genel  bütçe  içinde  yürütülmesi  esası,  her  iki  ilkede  de  aranmaktadır.  Bir  tek  bütçe  altında  kapsamında  kamu  idarelerinde  kurulmuş  döner  sermaye  işletmeleri  31.12.2007  tarihine  kadar  yeniden  yapılandırılır(f.II)”  şeklinde  değişikliğe  gidilmiştir.  Bu  uygulama,  anayasal  ilkeler  incelenirken  bahsedileceği  üzere,  “yeniden  yapılandırma”  adı  altında,  bütçe  uygulaması dışında kalan ve bütçe uygulamaları ile zıtlık oluşturan (döner sermaye ve) fon  sisteminin devamını sağlanmasından başka bir şey değildir. 

103   Ayrıntılı  bilgi  için  bkz.  Bedî  Necmeddin  Feyzioğlu,  “Bütçe  Birliği  ve  Konsolide  Bütçe 

Hesapları  (Klâsik  ve  Modern  Maliyede  Bütçe  Birliği  Prensibi)”,  (İ.Ü.  Maliye  Araştırma  Merkezi Konferansları 11.seri.‐1954/1955, 1956), s.101‐116, (Bütçe Birliği). Ayrıca bkz. Sayar,  s.72;  Neumark,  Tetkikler,  s.211;  Feyzioğlu,  Bütçe,  s.67;  Gürsoy,  Bütçe,  s.134;  Batırel,  Bütçe,  s.16; Bulutoğlu‐Kurtuluş, s.59; Mutluer‐Öner‐Kesik, s.88 ; Edizdoğan,  s. 57; Uluatam, s.120. 

104   Feyzioğlu,  Bütçe,  s.68,  73;  Bulutoğlu‐Kurtuluş,  s.59.    Aynı  yönde  Batırel,  Bütçe,  s.16;  Edizdoğan,  s. 57.