• Sonuç bulunamadı

C.  Dinamik (Şeklî) Bütçe İlkeleri

2.  Ön(ceden) İzin İlkesi

 

Parlamenter  sistemlerde  bütçelerin  parlamentoların  onayı  ile  yürürlüğe  konulması,  bütçe  hakkının  vatandaşlar  adına  ve  verdikleri  yetkiyle  parlamentolar  tarafından  kullanılmasının  bir  sonucudur150.  Bu  ilke  vasıtasıyla  halk,  bütçe  hakkının  son  aşamasına  ulaşarak  gelirler  ve  giderler  üzerinde,  her  dönem  için,  bütünüyle  söz  sahibi  olmaktadır151.  Hiçbir  gider  ve  hiçbir  gelir,  böyle  bir  onay  mekanizmasından  geçmedikçe  harcanamaz  ve  tahsil  edilemez.  Ön(ceden)  izin  ilkesi,  vergilerin  ve  çeşitli  mali  yükümlerin  ancak  kanunlar  ile  konulup,  değiştirilebilip,  kaldırılabileceğini  öngören  verginin  yasallığı  ilkesi  açılımı vasıtasıyla, esas olarak, siyasal iktidarların keyfi ve takdiri uygulamaları  engellemekte,  bireylere  salınacak  vergilerin,  mali  yükümlerin  öngörülebilir  olması  sağlanmakta  ve  hukukî  güvenlik  ilkesinin  gerçekleşmesini  sağlamaktadır.152.  Bu  çerçevede,  parlamentonun,  yürütme  organına,  programı  niteliğindeki  bütçeyi  gerçekleştirmek  için,  mali  yıla  yönelik,  gelir  toplama  ve  gider  yapmaya  yönelik,  bütçe  kanununu  onaylamak  suretiyle  verdiği  izin  ön(ceden) izin olarak ifade edilmektedir153; ilke, doğal olarak, bütçe kanununun  mali yıl başından önce kabûl edilerek onaylanmasını zorunlu kılar154.     150   Önceden izin ilkesinin tarihsel kökeni için bkz. Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.176. Ayrıca  bkz. Türk, s.137 vd. ; Büyüklü‐Kâmiloğlu, s.116.  151   Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.179. Ayrıca bkz. Yukarıda, “I.B Bütçe Hakkı” başlığı altındaki  açıklamalar.  152   Gülsen Güneş, Bütçe Hakkı, s. 287; Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.179.  153   Bkz. ve krş. Neumark, Tetkikler, s.212; Gürsoy, Bütçe, s.116; Uluatam, s.116; Gülsen Güneş, 

s.176;  Mutluer‐Öner‐Kesik,  s.100.  Doktrinde,  ön(ceden)  izin  ilkesinin,  farklı  şekil(ler)de,  ifade  edildiği  görülmektedir.  Buna  göre,  “Bütçenin  Önceden  Tasdiki  Prensibi”,  (Feyzioğlu,  Bütçe, s.50); “Ön Onama”, (Edizdoğan,  s.171); “Bütçenin Mali Yıla Girmeden Kanunlaşması  İlkesi”, (Tüğen, s.41); “Onama”, (Bülbül‐Ejder‐Şahan, s.20), şeklinde kullanımlar mevcuttur. 

Mali yükümlülük koymak, borçlanmaya karar vermek, ya da hazineden  bir  işe  para  ayırmak,  halka  ait  olan  egemenlik  hakkının  kullanılmasıdır;  halk  adına  bu  hakkı,  meclisler  kullanabilir.  Ancak  gelir  toplamak,  harcama  yapmak  ya  da  borçlanmaya  başvurmak,  çeşitli  idarî  işlemlerin  yapılması  ile  gerçekleşebilecek eylemlerdir. Öyle ise, meclislerin, halk tarafından kendilerine  verilen  yetkileri  kullanmak  ve  bu  işleri  yapılmasını  sağlamak  için  yürütme  organını yetkili kılmaları, bu konuda son sözü söylemeleri gerekir. “Ön(ceden)  İzin  İlkesiʺ  bu  işlemi  anlatan,  yansıtan  ve  kapsayan  bir  bütçe  kuralını  ifade  etmektedir. Bu kural çerçevesinde, meclisin sahip olduğu; tahmine dayalı plân‐ program  yapma,  uygulama  ve  denetleme  yetkisi  hususunda  idare  görevli  kılınarak  kuvvetler  ayrımı  ilkesine  bir  tür  uzlaşma,  yeni  bir  uygulama  alanı  getirilmektedir155.  

 

Ön(ceden)  izin  ilkesi,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’un  13’üncü  maddesinin  (i)  bendinde,  “Bütçeler,  ait  olduğu  yıl  başlamadan  önce  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi  veya  yetkili  organlarca  kabul  edilmedikçe  veya  onaylanmadıkça  uygulanamaz.ʺ  şeklinde  ifade  edilmiştir.  Aynı  Kanun’un  “Tanımlar”  başlıklı  3’üncü  maddesinde,  kamu  gideri;  kanunlarına  dayanılarak  yaptırılan iş, alınan mal ve hizmet bedelleri, sosyal güvenlik katkı payları, iç ve  dış  borç  faizleri,  borçlanma  genel  giderleri,  borçlanma  araçlarının  iskontolu  satışından doğan farklar, ekonomik, malî ve sosyal transferler, verilen bağış ve  yardımlar  ile  diğer  giderleri;  kamu  geliri:  kanunlarına  dayanılarak  toplanan  vergi,  resim,  harç,  fon  kesintisi,  pay  veya  benzeri  gelirler,  faiz,  zam  ve  ceza  gelirleri,  taşınır  ve  taşınmazlardan  elde  edilen  her  türlü  gelirler  ile  hizmet  karşılığı  elde  edilen  gelirler,  borçlanma  araçlarının  primli  satışı  suretiyle  elde  edilen  gelirler,  sosyal  güvenlik  primi  kesintileri,  alınan  bağış  ve  yardımlar  ile  diğer  gelirleri  olarak  tanımlanmaktadır.  Bu  anlamda,  tanıma  ilişkin 

hükümlerdeki  “kanunlarındaki”  ifadelerinin  ön(ceden)  izin  ilkesi  karşısındaki  durumunun  gelir  ve  harcamalar  açısından,  ayrı  ayrı,  ortaya  konulması  gerekmektedir.  Zira,  bütçe  kanunu  ile  verilen  ön(ceden)  izin,  gelirler  ve  harcamalar için, farklı değerde, normlar getirmektedir. 

 

Gelirler açısından bakıldığında; Anayasa’nın ve Kamu Mali Yönetimi ve  Kontrol  Kanunu’un  “aynı”  hükme  yer  verdiği  görülür;  “Vergi,  resim,  harç  ve  benzeri  malî  yükümlülükler  kanunla  konulur,  değiştirilir  veya   kaldırılır.”  O  halde, usul, esas ve yükümlülükler başka kanunlarla belirlenecekse de, bunların  uygulamaya  konması,  Kamu  Mali  Yönetimi  ve  Kontrol  Kanunu’un  sözkonusu  hükmü  gereğince,  bütçe  kanununun  verdiği  izinle  mümkün  olacaktır.  Bütçe  kanunu, hangi kanunların hangi maddelerine dayalı malî yükümlülüklerin o yıl  içinde  uygulanacağını,  ekli  (C)  cetvelinde,  ayrıca,  gösterir.  (KMYKK.m.37)156 Ancak,  her  gelir  türü  için  bütçeye  konmuş  tahminler,  maddî  anlamda  kanun  gücüne  sahip  değildir;  bağlayıcı  bir  nitelik  taşımaz157.  Gelirler  için  verilen  ön(ceden)  izin,  (C)  cetvelinde  listesi  bulunan  malî  yükümlülüklerin  yıl  içinde  toplanması158; idarî işlemler yapılmasına rağmen tahsil edilemeyen gelir kalması 

156   Bütçe  hukukunda,  ön(ceden)  izin  ilkesi,  kamu  harcamaları  açısından  bir  anayasa  hükmü 

olmakala  birlikte  (Any.m.161/I);  kamu  gelirleri  bakımından,  sadece,  bir  mali  hukuk  kuralı  düzeyinde hukukî anlam taşımaktadır. Bkz. Çağan, Fonlar, s.115.  

157   Çağan, Kamu Maliyesinin Parlamenter Kontrolü, s.214. 

158   “Bütçelerin  (c)  cetvelinde  gelirlerin  dayanağını  gösteren  yasalar  tek  tek  belirtilmektedir. 

Başka  bir  anlatımla,  belirtilen  bu  yasalar  gereğince  tahsil  edilecek  gelirleri  toplamaya  bütçe  yasası  ile  izin  verilmektedir.”,  Any.M.,  30.1.1992  gün  ve  E.1991/8,  K.1992/5,  (AMKD.1995),  s.30;  “Bütçeler,  kayıtsız  şartsız  milletin  olan  egemenliğin  kullanılmasını  sağlayan  Devlet  Faaliyetlerinden  olduğundan  ve  demokrasilerin  tarihteki  oluşum  ve  gelişim  süreci  içinde  milletlerin  egemenliklerini,  vergilere  milletin  ve  onun  temsilcilerinin  izin  vermesi  suretiyle  kullanmağa, başlamış oldukları tarihi gerçeğinin Türk Demokrasisine  olan etkisinin  sonucu  olarak özel kanunu bulunan vergilerin tahsil edilmelerine her yıl Bütçe Kanunlarıyla ayrıca  izin verilmesi, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri titizlikle uygulanagelen bir bütçe 

halinde ise, “bakaya” olarak, gelecek yıllarda takip ve tahsil işlemlerine devam  edilecektir. Bu yönüyle gelecek yıllarda takip ve tahsil işlemlerine devam edilen  vergi  kanunu  “nakıs”    ve  “mevkufʺ  nitelik  taşımaktadır159.  Gerçekten,  bütçe  kanunu  ile  vergi  kanunlarının,  zaman  bakımından,  uygulanmasına  etki  edilmektedir160.  Zira,  vergi  kanunları,  yürürlükte  olmalarına  rağmen,  ancak,  bütçe  tarafından  verilecek  izin  ile  uygulanma  vasfına  kavuşabilmektedir.  O  halde,  bütçe,  yürürlükte  olan  vergi  normlarını,  o  yılın  ihtiyacına  göre,  uygulamaya  koyup  uygulamadan  kaldırabilmektedir.  Buna  göre,  bütçe,  hakkında  hüküm  koymadığı,  kendisinden  sonra  yürürlüğe  giren  bir  vergi  kanunun  uygulanabilirliğine  engel  olmaktadır.  Çünkü,  bu  kanun,  bütçe  kanununda  yer  almamakta,  uygulanabilirlik  imkânına  sahip  olamamaktadır161 Nitekim,  bu  niteliğe  sahip  olması,  Anayasa  Mahkemesi’ni  hatalı  hüküm  tesis  etmeye  itmiş;  4.5.1994  günlü  3986  sayılı  Kanun’un162  iptali  talebiyle  açılan  davada, 3986 sayılı Kanun’a yön veren düzenlemenin, 1050 sayılı Kanun değil,  “Bütçe  Kanunu”  olduğunu  hususunu  gözardı  etmiştir163.  Yüksek  mahkemenin,  geleneğini teşkil etmektedir.”, Any.M. 9.12.1976 gün ve E.1976/34, K.1976/52, (RG. 15.3.1977‐ 15879).  159   Bkz. ve krş. Onar, s.1045.   160    Bkz. Mutluer‐Öner‐Kesik, s.40‐41.  161   Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.189.  

162  “3986  sayılı  “Ekonomik  Denge  İçin  Yeni  Vergiler  İhdası  ile  1.7.1964  Tarihli  ve  488  Sayılı, 

2.7.1964 Tarihli ve 492 Sayılı, 7.11.1984 Tarihli ve 3074 Sayılı, 25.10.1984 Tarihli ve 3065 Sayılı,  31.12.1960 Tarihli ve 193 Sayılı, 21.7.1953 Tarihli ve 6183 Sayılı, 2.2.1981 Tarihli ve 2380 Sayılı,  15.7.1963 Tarihli ve 277 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında  Kanun”, (RG. 7.5.1994 gün ve 21927).  163 “…Başvuru kararında, 3986 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemenin olağanüstü bir vergi olduğu  iddiasının kanıtı olarak, 1050 sayılı Muhasebe‐i Umumiye Kanunu’nun 39. ve 42. maddeleri  gösterilmekte; bütçe yasası ile verilen yetki dışında vergi alınamayacağı, oysa 3941 sayılı 1994  Malî  Yılı  Bütçe  Yasası’na  ekli  B  ve  C  cetvellerinde  3986  sayılı  Yasa’ya  yer  verilmediği  belirtilmektedir.  Hukukumuzda  yasalar  arasında  hiyerarşik  farklılık  bulunmadığından  yasanın  yasaya  uygunluğu  zorunluluğu  yoktur.  Sonraki  Yasa  (Lex  posterior)  durumunda 

burada,  kanunun  mevkuf  niteliğini  dikkate  alarak,  3986  sayılı  Kanun’un  yürürlükte  bulunan,  ancak,  uygulanamaz  bir  kanun  olduğunu  tesbit  etmesi  gerekirdi164

 

Gelirler  için  verilen  ön(ceden)  izin,  gelir  kanunlarının  sürekli  uygulama  iznidir. Bu izin gereğince yapılan uygulamada tahminlerin altında kalınabileceği  gibi,  üstüne  de  çıkılabilir.  Bütçe  uygulaması  sonunda  tahsili  gelecek  yıllara  kalan gelirler çıkabileceği (bakaya) gibi tersi de  olabilir. Öyle ise, ön(ceden) izin  ilkesinin gelirler açısından taşıdığı hukukî değer, gelir getirici yasaların eksiksiz  ve  sürekli  uygulanması  “zorunluluğu”dur;  bu  zorunluluk,  vergi  kanunları  ile  pekiştirilir165

 

Ön(ceden)  izin  ilkesinin  bir  unsuru  olan  (C)  cetvelinin  bütçe  hukuku  açısından  taşıdığı  önem  karşısında,  ilke,  hemen  her  yıl  ihlâl  edilmekte;  hükümetler,  bütçe  kanununun  (C)  cetvelinde  “diğer  mevzuat”  ibaresine  yer  olan  3986  sayılı  Yasa  önceki  yasanın  kendisiyle  çalışan  kuralları  yerine  geçer.  Ayrıca,  1994  Malî  Yılı  Bütçe  Yasası’nın  (C)  cetvelinin  sonunda  “Bu  cetvellerde  herhangi  bir  şekilde  belirtilmeyen  Umumi  ve  Hususi  Bilcümle  Kanun,  Kanun  Hükmünde  Kararname,  Kararname, Tüzük, Yönetmelik, Genel Tebliğ vesair mevzuat ile ikili ve çok taraflı her türlü  anlaşmaların  gelir,  tarh,  tahakkuk  ve  tahsiline  ilişkin  hükümleri”  denilerek  çok  geniş  kapsamlı bir hüküm konulmuştur. Öte yandan, 3986 sayılı Yasa’nın öngördüğü vergiler bir  kez  alınmaları  nedeniyle  olağanüstü  olarak  nitelendirilse  bile,  bu  uygulamanın  mutlaka  olağanüstü  hâlin  ilânını  takiben  yapılması  zorunluluğu  bulunmamaktadır.  Önemli  olan  devlete  ait  vergilendirme  yetkisinin,  Anayasa’ya  ve  Anayasa’nın  öngördüğü  vergilendirme  ilkelerine uygun kullanılmasıdır. Anayasa’da bir defaya mahsus vergi alınmasını engelleyen  herhangi bir kural bulunmamaktadır ve itiraz konusu kuralların, bu nedenle Anayasa’nın 2.  maddesine  aykırı  bir  yönü  yoktur.”,  Any.M.  6.7.1995  gün  ve  E.1995/6,  K.1995/29,  (RG.10.2.1996‐22550). 

164   Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.191‐192.  

165   Gürsoy,  Bütçe,  s.117;  Gülsen  Güneş,  Önceden  İzin,  s.176.  Krş.  Edizdoğan,    s.171;  Uluatam, 

vererek,  “kanun  mühendisliği”  ile  ilkenin  içinin  boşaltılması  sonucunu  doğuracak  davranışlar  içine  girmektedir.  Merkezî  bütçe  kanununa  ekli  (C)  cetvelinde,  “Merkezi  yönetim  kapsamındaki  kamu  idareleri  gelirlerinin  dayandığı  temel  hükümler”  başlığı  altında,  vergi,  resim  ve  diğer  gelirlerin  dayanaklarına,  çeşidiyle  (kanun,  tarih  ve  numarasıyla),  yer  verildikten  sonra,  “Diğer  Mevzuat”  altında,  “Diğer  Hükümler”  başlığıyla  şu  ifadeye  yer  verilmiştir;  “Bu  cetvellerde  herhangi  bir  şekilde  yer  almayan  kanun,  kanun  hükmünde  kararname,  kararname,  tüzük,  yönetmelik,  tebliğ  ve  diğer  mevzuat  ile  ikili  veya  çok  taraflı  her  türlü  anlaşmanın  gelir,  tarh,  tahakkuk  ve  tahsiline  ilişkin hükümleri166” 

 

(C) cetvelindeki bu hükmün, gelir kalemlerinin unutulmasına karşı tedbir  olarak konulduğu anlaşılmaktadır. Ancak, ilkeyi bertaraf etmek için yer verilen  ve  belirsizlik  ve  güvensizlik  kaynağı  olan  bu  tür  hüküm(ler)167,  (C)  cetvelinin  (hukukî)  değerini  tamamen  ortadan  kaldıracaktır.  Öte  yandan,  bu  hükmün,  bütçenin  uygula(n)ması  sırasında  yürürlüğe  giren  vergi  kanunlarına  da  uygulanacağı  düşünülürse,  (C)  cetvelinin,  bütçe  hakkı  açısından  taşıdığı  önem  ve varlık nedeni ile çelişkiye düşmesi kaçınılmaz hale gelecektir168.  

 

Vergiler  dışındaki  gelir  kalemlerine  bakıldığında,  borçlanma  bakımından,  harcamalarda  olduğu  gibi,  ilke,  yürütme  organına,  belli  bir  tutara  kadar  borçlanmaya  gidebilme  hususunda  izin  verilmesini  ifade  etmektedir.  Ancak, bu yetkiyi alan yürütme organı, doğal olarak, üst sınırı aşmamak üzere,  borçlanabilecektir169.  Borçlanma,  borçlanma  sınırı  aşılmadıkça  ihtiyarîdir.  Mülk 

166   5565 sayılı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu, (RG. 29.12.2006‐26391, 1. Mükerrer).  167   Karakoç,  Hukuklaşamayan  Alan,  s.138;  Karakoç,  Mevzuat‐Hukuk  İlişkisi,  s.  2959.  Ayrıca 

bkz. Taylar, s.211. 

168   Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.184. Krş. .  169   Uluatam, s.117. 

gelirleri  bakımından  ise,  ilke,  mülk  gelirlerinin  niteliğine  bağlı  olarak,  vergi  ve  borçlanmadan farklı esaslar içermektedir. Mülk gelirlerinin idaresinden sorumlu  olan kurumlar ve/ya da kişiler, amaca uygun davranma zorundadır; bu husus,  bütçe  dışındaki  çeşitli  kanunlarda  ve  bu  kanunlara  göre  gerçekleştirilmiş  sözleşmelerde  belirtilmiştir.  Bu  nedenle,  bütçe  kanunuyla  verilecek  ön(ceden)  izin ilkesi ile yeni bir sorumluluk rejimi ortaya çıkmayacaktır170

 

Ön(ceden)  izin  ilkesi,  harcamalar  açısından  ise,  öngörülmüş  hizmetler  için  bütçede  ödenek  ayrılmasını  ifade  eder.  Bu  anlamda  verilen  izin,  idareyi  harcamada  bulunmaya  yetkili  kılar;  ama  zorlamaz.  Bütçede  yer  almış  bir  harcama izninin, başka kanun ile böyle bir zorunluluk getirilmemişse, mutlaka,  mali  yıl  içinde  yerine  getirme  zorunluluğu  yoktur.  Bir  başka  deyişle,  gerekli  görülürse, bütçe ile verilmiş ödeneğin bir kısmının veya tamamının kullanılması  mümkündür. Bütçe Kanunu, ilke ile, idareye bu yönde hareket edilebilmesi için  gerekli  ön  izni  vermiştir171;  ilke,  idareye  takdir  yetkisi  tanımıştır.  Hatta,  yıl  içindeki  uygulamalar  belli  bir  hizmetin  bütçe  yasası  ile  öngörülmüş  sınırlar  içinde  yürütülemeyeceğini  ortaya  koyarsa,  mali  yıl  içinde  kanun  değiştirilir  ve  ödenek  miktarı  yeni  bir  izinle  artırılır  (KMYKK.m.21,  23,  24).  Harcamalar  için  bütçenin  verdiği  ön(ceden)  izin  “sarf“  yetkisidir.  Gelirleri  toplamak  zorunlu  olduğu  halde,  harcama  yapmak  zorunlu  değildir.  Zira,  gelirlerde,  tahminlerin  dışında  sonuçlarla  karşılaşılabilir.  Ancak,  bütçe  kanunu  değiş(tiril)medikçe,  yani, meclisten bir yeni ön(ceden) izin çıkmadıkça, bütçe ile verilmiş sarf izninin  ötesinde  harcama  yapılamaz.  O  halde,  harcamalar  için  verilen  harcama  izni,  o  yıl  içinde  o  masraf  türü  için  yapılması  mümkün  harcamanın  üst  sınırını 

170   Bkz. ve krş. Uluatam, s.117‐118. 

göstermektedir;  harcama/sarf  yetkisi,  bu  sınırlar  içinde  kalınarak  ve  fakat  idarenin takdir yetkisi çerçevesinde, kullanılabilir (Any.m.163)172

 

3. Tahsis (Ayrım) İlkesi   

Tahsis  ilkesi,  kamu  hizmetlerinden  her  hizmet  çeşidine,  tüm  gelirlerden  ödenmek  üzere,  bir  ödenek  ayrılmasıdır.  Devletin  herhangi  bir  idaresinin,  bir  gelir toplasın ya da toplamasın, kendisine bütçe ile ödenek ayrılmadıkça devlet  adına bir ödemede bulunamaz. Bu bakımdan, tahsis ilkesine “ödenek ayrılması  ilkesi” de denilir173

 

Tahsis ilkesine göre, bütçe tasarısında yer alan giderler; nitelik, nicelik ve  zaman  bakımından  üç  şekilde  ayırıma  tabi  tutulur.  Ancak  bu  ayınm,  gelirlerin  giderleri  karşılayacak  şekilde  tahsis  edildiği  anlamında  düşünülmemesi  gerekir174.  

 

172   Gürsoy, Bütçe, s.118; Edizdoğan,  s.171; Uluatam, s.117. Krş. Kaneti, Kamu Maliyesi I, s.321. 

Anayasalarda  vergi  (gücü)  ile  ilgili  düzenlemeler  yapıldığı  halde,  harcamalarla  ilgili  düzenlemeler ya hiç yoktur, ya da 1982 Anayasası’nda olduğu gibi oldukça genel hükümler  halindedir.  “Anayasal  Asimetri”  olarak  adlandırılan  bu  durumun,  siyasî  iktidarın  sınırlandırılması  yönünden,  ciddi  bir  eksiklik  olduğu  kabul  edilmelidir.  Bu  nedenle,  her  iki  müessesenin birlikte sınırlanması gerekir.  Bkz. Savaş, s.357. 1982 Anayasası bakımında ise,  161’inci  maddede,  yalnızca,  devlet  harcamalarından  sözedilmesi  ve  gelirler  hakkına  atıfta  bulunulmaması  bir  eksiklik  olarak  kabul  edilmelidir.  5018  sayılı  Kanun’daki  bütçe  tanımı,  gelirlerin  de  bütçede  gösterilmesinin  Grekliliği  karşısında  daha  rasyoneldir;  hatta,  eksiksizdir. Anayasa’nın 73’üncü maddesi ile gelirlerin kanunîliği tesbit edilmişse de burada,  devlet  bütçesine  atıf  yoktur.  Bu  itibarla,  161’inci  maddede,  devlet  harcamaları  ve  gelirlerini  kapsadığı belirtilmelidir. Bkz. ve krş. Erginay, Yeni Anayasa, s.63.  

173   Erginay, Maliye, s.172. Krş. Edizdoğan,  s.172‐173.  174   Edizdoğan,  s.172.