C. Dinamik (Şeklî) Bütçe İlkeleri
2. Ön(ceden) İzin İlkesi
Parlamenter sistemlerde bütçelerin parlamentoların onayı ile yürürlüğe konulması, bütçe hakkının vatandaşlar adına ve verdikleri yetkiyle parlamentolar tarafından kullanılmasının bir sonucudur150. Bu ilke vasıtasıyla halk, bütçe hakkının son aşamasına ulaşarak gelirler ve giderler üzerinde, her dönem için, bütünüyle söz sahibi olmaktadır151. Hiçbir gider ve hiçbir gelir, böyle bir onay mekanizmasından geçmedikçe harcanamaz ve tahsil edilemez. Ön(ceden) izin ilkesi, vergilerin ve çeşitli mali yükümlerin ancak kanunlar ile konulup, değiştirilebilip, kaldırılabileceğini öngören verginin yasallığı ilkesi açılımı vasıtasıyla, esas olarak, siyasal iktidarların keyfi ve takdiri uygulamaları engellemekte, bireylere salınacak vergilerin, mali yükümlerin öngörülebilir olması sağlanmakta ve hukukî güvenlik ilkesinin gerçekleşmesini sağlamaktadır.152. Bu çerçevede, parlamentonun, yürütme organına, programı niteliğindeki bütçeyi gerçekleştirmek için, mali yıla yönelik, gelir toplama ve gider yapmaya yönelik, bütçe kanununu onaylamak suretiyle verdiği izin ön(ceden) izin olarak ifade edilmektedir153; ilke, doğal olarak, bütçe kanununun mali yıl başından önce kabûl edilerek onaylanmasını zorunlu kılar154. 150 Önceden izin ilkesinin tarihsel kökeni için bkz. Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.176. Ayrıca bkz. Türk, s.137 vd. ; Büyüklü‐Kâmiloğlu, s.116. 151 Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.179. Ayrıca bkz. Yukarıda, “I.B Bütçe Hakkı” başlığı altındaki açıklamalar. 152 Gülsen Güneş, Bütçe Hakkı, s. 287; Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.179. 153 Bkz. ve krş. Neumark, Tetkikler, s.212; Gürsoy, Bütçe, s.116; Uluatam, s.116; Gülsen Güneş,
s.176; Mutluer‐Öner‐Kesik, s.100. Doktrinde, ön(ceden) izin ilkesinin, farklı şekil(ler)de, ifade edildiği görülmektedir. Buna göre, “Bütçenin Önceden Tasdiki Prensibi”, (Feyzioğlu, Bütçe, s.50); “Ön Onama”, (Edizdoğan, s.171); “Bütçenin Mali Yıla Girmeden Kanunlaşması İlkesi”, (Tüğen, s.41); “Onama”, (Bülbül‐Ejder‐Şahan, s.20), şeklinde kullanımlar mevcuttur.
Mali yükümlülük koymak, borçlanmaya karar vermek, ya da hazineden bir işe para ayırmak, halka ait olan egemenlik hakkının kullanılmasıdır; halk adına bu hakkı, meclisler kullanabilir. Ancak gelir toplamak, harcama yapmak ya da borçlanmaya başvurmak, çeşitli idarî işlemlerin yapılması ile gerçekleşebilecek eylemlerdir. Öyle ise, meclislerin, halk tarafından kendilerine verilen yetkileri kullanmak ve bu işleri yapılmasını sağlamak için yürütme organını yetkili kılmaları, bu konuda son sözü söylemeleri gerekir. “Ön(ceden) İzin İlkesiʺ bu işlemi anlatan, yansıtan ve kapsayan bir bütçe kuralını ifade etmektedir. Bu kural çerçevesinde, meclisin sahip olduğu; tahmine dayalı plân‐ program yapma, uygulama ve denetleme yetkisi hususunda idare görevli kılınarak kuvvetler ayrımı ilkesine bir tür uzlaşma, yeni bir uygulama alanı getirilmektedir155.
Ön(ceden) izin ilkesi, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’un 13’üncü maddesinin (i) bendinde, “Bütçeler, ait olduğu yıl başlamadan önce Türkiye Büyük Millet Meclisi veya yetkili organlarca kabul edilmedikçe veya onaylanmadıkça uygulanamaz.ʺ şeklinde ifade edilmiştir. Aynı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinde, kamu gideri; kanunlarına dayanılarak yaptırılan iş, alınan mal ve hizmet bedelleri, sosyal güvenlik katkı payları, iç ve dış borç faizleri, borçlanma genel giderleri, borçlanma araçlarının iskontolu satışından doğan farklar, ekonomik, malî ve sosyal transferler, verilen bağış ve yardımlar ile diğer giderleri; kamu geliri: kanunlarına dayanılarak toplanan vergi, resim, harç, fon kesintisi, pay veya benzeri gelirler, faiz, zam ve ceza gelirleri, taşınır ve taşınmazlardan elde edilen her türlü gelirler ile hizmet karşılığı elde edilen gelirler, borçlanma araçlarının primli satışı suretiyle elde edilen gelirler, sosyal güvenlik primi kesintileri, alınan bağış ve yardımlar ile diğer gelirleri olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda, tanıma ilişkin
hükümlerdeki “kanunlarındaki” ifadelerinin ön(ceden) izin ilkesi karşısındaki durumunun gelir ve harcamalar açısından, ayrı ayrı, ortaya konulması gerekmektedir. Zira, bütçe kanunu ile verilen ön(ceden) izin, gelirler ve harcamalar için, farklı değerde, normlar getirmektedir.
Gelirler açısından bakıldığında; Anayasa’nın ve Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’un “aynı” hükme yer verdiği görülür; “Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” O halde, usul, esas ve yükümlülükler başka kanunlarla belirlenecekse de, bunların uygulamaya konması, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’un sözkonusu hükmü gereğince, bütçe kanununun verdiği izinle mümkün olacaktır. Bütçe kanunu, hangi kanunların hangi maddelerine dayalı malî yükümlülüklerin o yıl içinde uygulanacağını, ekli (C) cetvelinde, ayrıca, gösterir. (KMYKK.m.37)156. Ancak, her gelir türü için bütçeye konmuş tahminler, maddî anlamda kanun gücüne sahip değildir; bağlayıcı bir nitelik taşımaz157. Gelirler için verilen ön(ceden) izin, (C) cetvelinde listesi bulunan malî yükümlülüklerin yıl içinde toplanması158; idarî işlemler yapılmasına rağmen tahsil edilemeyen gelir kalması
156 Bütçe hukukunda, ön(ceden) izin ilkesi, kamu harcamaları açısından bir anayasa hükmü
olmakala birlikte (Any.m.161/I); kamu gelirleri bakımından, sadece, bir mali hukuk kuralı düzeyinde hukukî anlam taşımaktadır. Bkz. Çağan, Fonlar, s.115.
157 Çağan, Kamu Maliyesinin Parlamenter Kontrolü, s.214.
158 “Bütçelerin (c) cetvelinde gelirlerin dayanağını gösteren yasalar tek tek belirtilmektedir.
Başka bir anlatımla, belirtilen bu yasalar gereğince tahsil edilecek gelirleri toplamaya bütçe yasası ile izin verilmektedir.”, Any.M., 30.1.1992 gün ve E.1991/8, K.1992/5, (AMKD.1995), s.30; “Bütçeler, kayıtsız şartsız milletin olan egemenliğin kullanılmasını sağlayan Devlet Faaliyetlerinden olduğundan ve demokrasilerin tarihteki oluşum ve gelişim süreci içinde milletlerin egemenliklerini, vergilere milletin ve onun temsilcilerinin izin vermesi suretiyle kullanmağa, başlamış oldukları tarihi gerçeğinin Türk Demokrasisine olan etkisinin sonucu olarak özel kanunu bulunan vergilerin tahsil edilmelerine her yıl Bütçe Kanunlarıyla ayrıca izin verilmesi, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri titizlikle uygulanagelen bir bütçe
halinde ise, “bakaya” olarak, gelecek yıllarda takip ve tahsil işlemlerine devam edilecektir. Bu yönüyle gelecek yıllarda takip ve tahsil işlemlerine devam edilen vergi kanunu “nakıs” ve “mevkufʺ nitelik taşımaktadır159. Gerçekten, bütçe kanunu ile vergi kanunlarının, zaman bakımından, uygulanmasına etki edilmektedir160. Zira, vergi kanunları, yürürlükte olmalarına rağmen, ancak, bütçe tarafından verilecek izin ile uygulanma vasfına kavuşabilmektedir. O halde, bütçe, yürürlükte olan vergi normlarını, o yılın ihtiyacına göre, uygulamaya koyup uygulamadan kaldırabilmektedir. Buna göre, bütçe, hakkında hüküm koymadığı, kendisinden sonra yürürlüğe giren bir vergi kanunun uygulanabilirliğine engel olmaktadır. Çünkü, bu kanun, bütçe kanununda yer almamakta, uygulanabilirlik imkânına sahip olamamaktadır161. Nitekim, bu niteliğe sahip olması, Anayasa Mahkemesi’ni hatalı hüküm tesis etmeye itmiş; 4.5.1994 günlü 3986 sayılı Kanun’un162 iptali talebiyle açılan davada, 3986 sayılı Kanun’a yön veren düzenlemenin, 1050 sayılı Kanun değil, “Bütçe Kanunu” olduğunu hususunu gözardı etmiştir163. Yüksek mahkemenin, geleneğini teşkil etmektedir.”, Any.M. 9.12.1976 gün ve E.1976/34, K.1976/52, (RG. 15.3.1977‐ 15879). 159 Bkz. ve krş. Onar, s.1045. 160 Bkz. Mutluer‐Öner‐Kesik, s.40‐41. 161 Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.189.
162 “3986 sayılı “Ekonomik Denge İçin Yeni Vergiler İhdası ile 1.7.1964 Tarihli ve 488 Sayılı,
2.7.1964 Tarihli ve 492 Sayılı, 7.11.1984 Tarihli ve 3074 Sayılı, 25.10.1984 Tarihli ve 3065 Sayılı, 31.12.1960 Tarihli ve 193 Sayılı, 21.7.1953 Tarihli ve 6183 Sayılı, 2.2.1981 Tarihli ve 2380 Sayılı, 15.7.1963 Tarihli ve 277 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”, (RG. 7.5.1994 gün ve 21927). 163 “…Başvuru kararında, 3986 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemenin olağanüstü bir vergi olduğu iddiasının kanıtı olarak, 1050 sayılı Muhasebe‐i Umumiye Kanunu’nun 39. ve 42. maddeleri gösterilmekte; bütçe yasası ile verilen yetki dışında vergi alınamayacağı, oysa 3941 sayılı 1994 Malî Yılı Bütçe Yasası’na ekli B ve C cetvellerinde 3986 sayılı Yasa’ya yer verilmediği belirtilmektedir. Hukukumuzda yasalar arasında hiyerarşik farklılık bulunmadığından yasanın yasaya uygunluğu zorunluluğu yoktur. Sonraki Yasa (Lex posterior) durumunda
burada, kanunun mevkuf niteliğini dikkate alarak, 3986 sayılı Kanun’un yürürlükte bulunan, ancak, uygulanamaz bir kanun olduğunu tesbit etmesi gerekirdi164.
Gelirler için verilen ön(ceden) izin, gelir kanunlarının sürekli uygulama iznidir. Bu izin gereğince yapılan uygulamada tahminlerin altında kalınabileceği gibi, üstüne de çıkılabilir. Bütçe uygulaması sonunda tahsili gelecek yıllara kalan gelirler çıkabileceği (bakaya) gibi tersi de olabilir. Öyle ise, ön(ceden) izin ilkesinin gelirler açısından taşıdığı hukukî değer, gelir getirici yasaların eksiksiz ve sürekli uygulanması “zorunluluğu”dur; bu zorunluluk, vergi kanunları ile pekiştirilir165.
Ön(ceden) izin ilkesinin bir unsuru olan (C) cetvelinin bütçe hukuku açısından taşıdığı önem karşısında, ilke, hemen her yıl ihlâl edilmekte; hükümetler, bütçe kanununun (C) cetvelinde “diğer mevzuat” ibaresine yer olan 3986 sayılı Yasa önceki yasanın kendisiyle çalışan kuralları yerine geçer. Ayrıca, 1994 Malî Yılı Bütçe Yasası’nın (C) cetvelinin sonunda “Bu cetvellerde herhangi bir şekilde belirtilmeyen Umumi ve Hususi Bilcümle Kanun, Kanun Hükmünde Kararname, Kararname, Tüzük, Yönetmelik, Genel Tebliğ vesair mevzuat ile ikili ve çok taraflı her türlü anlaşmaların gelir, tarh, tahakkuk ve tahsiline ilişkin hükümleri” denilerek çok geniş kapsamlı bir hüküm konulmuştur. Öte yandan, 3986 sayılı Yasa’nın öngördüğü vergiler bir kez alınmaları nedeniyle olağanüstü olarak nitelendirilse bile, bu uygulamanın mutlaka olağanüstü hâlin ilânını takiben yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Önemli olan devlete ait vergilendirme yetkisinin, Anayasa’ya ve Anayasa’nın öngördüğü vergilendirme ilkelerine uygun kullanılmasıdır. Anayasa’da bir defaya mahsus vergi alınmasını engelleyen herhangi bir kural bulunmamaktadır ve itiraz konusu kuralların, bu nedenle Anayasa’nın 2. maddesine aykırı bir yönü yoktur.”, Any.M. 6.7.1995 gün ve E.1995/6, K.1995/29, (RG.10.2.1996‐22550).
164 Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.191‐192.
165 Gürsoy, Bütçe, s.117; Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.176. Krş. Edizdoğan, s.171; Uluatam,
vererek, “kanun mühendisliği” ile ilkenin içinin boşaltılması sonucunu doğuracak davranışlar içine girmektedir. Merkezî bütçe kanununa ekli (C) cetvelinde, “Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri gelirlerinin dayandığı temel hükümler” başlığı altında, vergi, resim ve diğer gelirlerin dayanaklarına, çeşidiyle (kanun, tarih ve numarasıyla), yer verildikten sonra, “Diğer Mevzuat” altında, “Diğer Hükümler” başlığıyla şu ifadeye yer verilmiştir; “Bu cetvellerde herhangi bir şekilde yer almayan kanun, kanun hükmünde kararname, kararname, tüzük, yönetmelik, tebliğ ve diğer mevzuat ile ikili veya çok taraflı her türlü anlaşmanın gelir, tarh, tahakkuk ve tahsiline ilişkin hükümleri166”
(C) cetvelindeki bu hükmün, gelir kalemlerinin unutulmasına karşı tedbir olarak konulduğu anlaşılmaktadır. Ancak, ilkeyi bertaraf etmek için yer verilen ve belirsizlik ve güvensizlik kaynağı olan bu tür hüküm(ler)167, (C) cetvelinin (hukukî) değerini tamamen ortadan kaldıracaktır. Öte yandan, bu hükmün, bütçenin uygula(n)ması sırasında yürürlüğe giren vergi kanunlarına da uygulanacağı düşünülürse, (C) cetvelinin, bütçe hakkı açısından taşıdığı önem ve varlık nedeni ile çelişkiye düşmesi kaçınılmaz hale gelecektir168.
Vergiler dışındaki gelir kalemlerine bakıldığında, borçlanma bakımından, harcamalarda olduğu gibi, ilke, yürütme organına, belli bir tutara kadar borçlanmaya gidebilme hususunda izin verilmesini ifade etmektedir. Ancak, bu yetkiyi alan yürütme organı, doğal olarak, üst sınırı aşmamak üzere, borçlanabilecektir169. Borçlanma, borçlanma sınırı aşılmadıkça ihtiyarîdir. Mülk
166 5565 sayılı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu, (RG. 29.12.2006‐26391, 1. Mükerrer). 167 Karakoç, Hukuklaşamayan Alan, s.138; Karakoç, Mevzuat‐Hukuk İlişkisi, s. 2959. Ayrıca
bkz. Taylar, s.211.
168 Gülsen Güneş, Önceden İzin, s.184. Krş. . 169 Uluatam, s.117.
gelirleri bakımından ise, ilke, mülk gelirlerinin niteliğine bağlı olarak, vergi ve borçlanmadan farklı esaslar içermektedir. Mülk gelirlerinin idaresinden sorumlu olan kurumlar ve/ya da kişiler, amaca uygun davranma zorundadır; bu husus, bütçe dışındaki çeşitli kanunlarda ve bu kanunlara göre gerçekleştirilmiş sözleşmelerde belirtilmiştir. Bu nedenle, bütçe kanunuyla verilecek ön(ceden) izin ilkesi ile yeni bir sorumluluk rejimi ortaya çıkmayacaktır170.
Ön(ceden) izin ilkesi, harcamalar açısından ise, öngörülmüş hizmetler için bütçede ödenek ayrılmasını ifade eder. Bu anlamda verilen izin, idareyi harcamada bulunmaya yetkili kılar; ama zorlamaz. Bütçede yer almış bir harcama izninin, başka kanun ile böyle bir zorunluluk getirilmemişse, mutlaka, mali yıl içinde yerine getirme zorunluluğu yoktur. Bir başka deyişle, gerekli görülürse, bütçe ile verilmiş ödeneğin bir kısmının veya tamamının kullanılması mümkündür. Bütçe Kanunu, ilke ile, idareye bu yönde hareket edilebilmesi için gerekli ön izni vermiştir171; ilke, idareye takdir yetkisi tanımıştır. Hatta, yıl içindeki uygulamalar belli bir hizmetin bütçe yasası ile öngörülmüş sınırlar içinde yürütülemeyeceğini ortaya koyarsa, mali yıl içinde kanun değiştirilir ve ödenek miktarı yeni bir izinle artırılır (KMYKK.m.21, 23, 24). Harcamalar için bütçenin verdiği ön(ceden) izin “sarf“ yetkisidir. Gelirleri toplamak zorunlu olduğu halde, harcama yapmak zorunlu değildir. Zira, gelirlerde, tahminlerin dışında sonuçlarla karşılaşılabilir. Ancak, bütçe kanunu değiş(tiril)medikçe, yani, meclisten bir yeni ön(ceden) izin çıkmadıkça, bütçe ile verilmiş sarf izninin ötesinde harcama yapılamaz. O halde, harcamalar için verilen harcama izni, o yıl içinde o masraf türü için yapılması mümkün harcamanın üst sınırını
170 Bkz. ve krş. Uluatam, s.117‐118.
göstermektedir; harcama/sarf yetkisi, bu sınırlar içinde kalınarak ve fakat idarenin takdir yetkisi çerçevesinde, kullanılabilir (Any.m.163)172.
3. Tahsis (Ayrım) İlkesi
Tahsis ilkesi, kamu hizmetlerinden her hizmet çeşidine, tüm gelirlerden ödenmek üzere, bir ödenek ayrılmasıdır. Devletin herhangi bir idaresinin, bir gelir toplasın ya da toplamasın, kendisine bütçe ile ödenek ayrılmadıkça devlet adına bir ödemede bulunamaz. Bu bakımdan, tahsis ilkesine “ödenek ayrılması ilkesi” de denilir173.
Tahsis ilkesine göre, bütçe tasarısında yer alan giderler; nitelik, nicelik ve zaman bakımından üç şekilde ayırıma tabi tutulur. Ancak bu ayınm, gelirlerin giderleri karşılayacak şekilde tahsis edildiği anlamında düşünülmemesi gerekir174.
172 Gürsoy, Bütçe, s.118; Edizdoğan, s.171; Uluatam, s.117. Krş. Kaneti, Kamu Maliyesi I, s.321.
Anayasalarda vergi (gücü) ile ilgili düzenlemeler yapıldığı halde, harcamalarla ilgili düzenlemeler ya hiç yoktur, ya da 1982 Anayasası’nda olduğu gibi oldukça genel hükümler halindedir. “Anayasal Asimetri” olarak adlandırılan bu durumun, siyasî iktidarın sınırlandırılması yönünden, ciddi bir eksiklik olduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle, her iki müessesenin birlikte sınırlanması gerekir. Bkz. Savaş, s.357. 1982 Anayasası bakımında ise, 161’inci maddede, yalnızca, devlet harcamalarından sözedilmesi ve gelirler hakkına atıfta bulunulmaması bir eksiklik olarak kabul edilmelidir. 5018 sayılı Kanun’daki bütçe tanımı, gelirlerin de bütçede gösterilmesinin Grekliliği karşısında daha rasyoneldir; hatta, eksiksizdir. Anayasa’nın 73’üncü maddesi ile gelirlerin kanunîliği tesbit edilmişse de burada, devlet bütçesine atıf yoktur. Bu itibarla, 161’inci maddede, devlet harcamaları ve gelirlerini kapsadığı belirtilmelidir. Bkz. ve krş. Erginay, Yeni Anayasa, s.63.
173 Erginay, Maliye, s.172. Krş. Edizdoğan, s.172‐173. 174 Edizdoğan, s.172.