• Sonuç bulunamadı

1.1.11. Erving Goffman ve Gündelik Hayat

1.1.11.2. Total Kurumlarda Gündelik Hayatın Yüzü

Total kurumlar ilk olarak Washington’daki Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsünde Goffman tarafından “Asylums: Akıl Hastaları ve Diğer Kapatılanların Toplumsal Koşulları Üzerine Denemeler” adlı kitabında, gündelik ilişkiler üzerinden incelenmeye tabi tutulmuştur. Bu araştırmada kurumsal yaşamın birey ile etkileşiminden neler doğduğu, gündelik hayatın kurum içinde nasıl yaşam bulduğu, iktidarın bireyin hayatını nasıl biçimlendirdiği sorunsalı gündelik hayat bakışı üzerinden merak konusu olmuştur. Gündelik hayatın kapalı ortamdaki şekli olan total kurumlar, belirli bir kural çerçevesinde disiplinli bir şekilde işleyen, kurumda bulunan insanların dışarıdaki insanlardan tel örgülü duvarlar ile izole edildiği, ayrıştırıcı işlevi görerek damıtılmanın

personel veya görevliler tarafından gerçekleştirildiği yapılar olarak tanımlanabilir. “ Total kurum kısmen meskûn bir topluluk kısmen de resmi bir örgütlenmedir; dolayısıyla toplumsal bir melezdir ki onun sosyolojik önemi burada yatar”( Goffman, 2016, 23 ). Goffman’ın incelediği total kurumlardaki bu önemin, çalışmanın konusu ile benzerlik göstermesi, bakış açımızı etkileşim ile birleştiren noktada nerede durduğumuz problemi açısından değer taşımaktadır.

Total kurumda bulunan bireyler mevcut sahip olduğu şartlar gereği veya toplumsal kuralları ihlal ederek sapmış davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle ( suçlu, akıl sağlığının yerinde olmaması, yaşlı vb.) toplumda ötekileştirilen veya damgalanan kişiler olarak gün yüzüne çıkarlar. Dalgalanmanın cezaya çarptırılarak tescillendiği vakalarda, kişi gündelik hayatını devam ettireceği yeni bir dünyaya adımını atacağının farkına varır. Toplumsal ve yasal kuralların ihlalini gerçekleştirerek suç işleyen birey, suç işlediği ilk andan itibaren iktidarın suç işlenme eylemi üzerinden meşruluk kazanmasına neden olarak, gündelik hayatın kendisine sunduğu esnek hayattan sıyrılmaya başlar. Bu durum iktidarın bireyin sahip olduğu haklara el koyarak, elinin kolunun bağlandığı yeni bir hayata adım atacağının habercisi olmuştur. Daha öncesinde deneyimlediği hayatı geride bırakacak olan birey, biricikliğinden sıyrılarak kuruma girdiği andan itibaren kabul işlemlerinin gerçekleştirilmesi neticesinde, yeni bir dünyanın toplumsal kurallarını kapsayan toplu kültürel temalar içinde hayat sürdürmeye başlar. “Kuruma( psikiyatrik bir ifadeyi biraz değiştirirsek), hali hazırda bir kültürle (presenting culture) gelmiş olmaları, kuruma kapatılmış kişilerin ayırt edici özelliğidir. Bu kültürün kaynağı kişilerin ‘geldiği dünya’dır ( home world); yani kuruma kabul edilme noktasına kadar verili kabul edilen bir yaşam tarzı ve faaliyetler döngüsüdür”( Goffman, 2016, 25). Kurumdaki gündelik hayatı sürdüren kültürel unsurlar gözlerini dünyaya yeni açmış bir bireyin olağan ortama doğması şeklinde değil, kültürel dünyanın baskı unsurları ile üstten dayatılması şeklinde hareket eder. Total kurumda kalacağı meşruluk kazanan birey, yeni gündelik hayatı ve eski gündelik hayatı üzerinde sorgulanan kültürel dünyanın iki ucunda sıkışıp kalmıştır. Bu sıkışıp kalma durumu bireyin hangi kültüre ait benlik tipolojisine ayak uydurması gerektiği sorunsalından kaynaklıdır.

Goffman, total kurumlarda kuruma ait kültürel ideal tip betimlemesinin, dışarıda oluşan kültürel ideal tip betimlemesinden farklı inşa edildiğini söyleyerek, bireyler üzerinde baskı uygulanılmasının amaç haline getirildiğine değinir. Bu durum yorumcu paradigmanın gelişmesini sağlayan Weber'in ideal tip betimlemesini hatırlatır niteliktedir. Weber’in metodolojik olarak anlama, yorumlama ve açıklamanın bir aradalığını savunması, ideal tip betimlemesinin bu durumun sonucuna göre tasvir edilmesi gerektiği anlayışını doğurur. İdeal tipler toplumda anlaşılan ve açıklanan birçok faktörün bir arada toplanarak yorumlanmasından elde edilen tipolojik bir unsurun kurgusudur. “ İdeal tipler ne kadar kesin ve tarihi belirgin bir şekilde inşa edilmişlerse, yani ne kadar gerçek dışı olursa gerek terminoloji, gerek tasnif gerekse araştırma bakımından da o derece faydalı olmaktadır”( Weber, 2011, 40). Toplumu ileriye götürecek veya toplumsal olarak olması gereken uygun ideal tip algısı, otorite bakımından meşruluk kazanmış rasyonel-karizmatik-geleneksel birçok etkenin doğasından hareketle tasvir edilerek toplumda birer pusula haline gelir. “Weber'e göre, ideal tipler analiz araçlarıydı, salt yol gösterici olarak değer taşıyorlardı ve ‘somut kültürel bağımlılıkları, nedensel koşulları ve anlamları içinde açığa çıkarma' tarzıydılar"(Swıngewood,2010,157). Bu yönüyle ideal tipler bulunduğu tarihin zihniyet yapısını yansıtırken, toplumsal olarak anlam kazanan değerlerin anlam ve açıklama örgüsünden ortaya çıkan motifi temsil eder. Hapishanede inşa edilen gündelik hayat motifinde ideal tip algısı Weber’in de değindiği rasyonel ideal tip algısından esinlenerek oluşur. Weber’e göre rasyonel ideal tipler bürokrasi ile bağlantılı otoritenin aygıtları üzerinden doğmuştur. Hapishane içerisindeki gündelik hayatta otorite araç olarak ideal tip gibi soyut betimlemeler yaratarak netliği ve ne olduğu tam olarak kestirilmeyen bir tip kurgusu oluşturma niyetindedir. Goffman’a göre hapishanede bu oluşum iktidar düzeni temelinde iki tipolojik unsur üzerinden gerçekleşir. Bunlardan ilki kurumda kısmi parçalanmış zamanlarda yaşamını devam ettiren, kuralları uygulamak ile görevlendirilen personeldir. Personele kurumu koruma yetisi verildiği için bir karşıt ideolojik tip olan mahkûm tipolojisinden ayrılır. Bu iki tipe ait kalıplaşmış kurallar bir üst otorite tarafından rasyonel olarak belirlenir. Bu belirlemelerin zıt kutuplara doğru uzamasının nedeni ötekileştirme ve damgalama kavramlarının düşünsel olarak kurgunun zemininde bulunmasından kaynaklıdır. Birbirine damgalanmış tipolojik kimlikler üzerinden bakan mahkûm-personel

arasındaki ilişki, kurum içinde kültürel dayatmaların üstten uygulanarak devam etmesi şeklinde süre gelir.

Total kurum kendi doğasına özgün ideal tip kurgusunu tamamladığı zaman hapsedilen kişiye bu kurguyu uygulama üzerine kuruludur. Goffman’a göre, kurumun bu kurguyu oluşturmasındaki amaçlardan birisi toplu yaşamanın dışarıdan güdülebilmesini olanaklı hale getirilmesidir. Toplu yatış kalkışlar, bir zamanlar benimsemediği ve karşı çıktığı bir hadiseden içeride oluşunun verdiği psikolojik bunalımlar, aileden koparılması, mahremiyet alanının yok olması, bireyin giderek kurum içinde yalnızlaşıp güdülen bir konuma gelmesine zemin hazırlar. Kazanılmış alışkanlıkların kaybı, rutinin serbest zaman diliminden sistemli zaman dilimine dönüşmesi, ziyaret saatlerinin aynı gün ve aynı saatte yapılması, belirli bir süre aralıklarla çıkan dergiler, kurum içi faaliyetler, bireylerin toplu yaşama uydurulması gereken süreçleri kapsar. Bu bakımdan total kurum ideal tip oluşturmak adına, kuruma kapatılan kişinin dışarıdaki gündelik hayatına ait kültürü çıplaklaştırıp yozlaştırma eylemi üzerine ve de bu eylemleri sistemli bir şekilde yönetme üzerine kuruludur. Zira yozlaştırma eylemi bir kişinin kendi sahip olduğu kültürel ve dokusal faaliyetlerin kaybını ifade etmektedir. Bireylerin benliğine yapılan bu uygulamalar rol kaybına neden olmakta, kimliğin hangi semboller ile konuşlandırıldığı hafızadan silinmekte, benlikte oluşan boşluklar yerini giderek çıplak bir kimliksiz beden tasavvuruna bırakmaktadır. Kimliği çıplaklaşan birey kurum öncesi gündelik hayatında kazandığı sembollerinden koparılarak mülksüzleştiği için, ikametini devam ettireceği hapishane hayatı içinde kimlik inşasına başlayacaktır. “ Total kurumların temel özelliği, hayatın bu üç alanını normalde ayıran sınırların ortadan kalkmasıdır. İlk olarak, hayatın tüm veçheleri aynı yerde ve aynı tek otorite altında idare edilir. İkinci olarak, üyenin günlük faaliyetlerinin her bir aşaması, benzer şekilde davranılan ve aynı şeyi birlikte yapması şart koşulan, geniş yığınlar halindeki diğer üyelerin doğrudan eşliğinde sürdürülür. Üçüncü olarak, günlük faaliyetlerin tüm aşamaları sıkı bir şekilde programlanır”( Goffman, 2016, 17-18). Otoritenin her zaman bireyin ensesinde soluğunu hissettirecek bu hayat, total kurumda dayatmalar üzerinden gerçekleşir. Böylece total kurumda ikamet etmeye başlayan birey, otoritenin dayatmaları altında hak iddia etme talebini yitirerek, iktidarın gündelik hayatını ilhak etmesine boyun bükerek, eylemlerin tek

tipleştirici boyuta indirgendiği kurumdaki gündelik yaşamda etkileşim kurmaya başlar.

Goffman total kurum incelemesiyle kapalı bir alanda yaşayan kişilerin sistemli bir zaman dilimi yapısında benliklerinin hangi durumlara maruz kaldığını dahası kapalı kişilerin benliklerini tekrardan nasıl var ettikleri üzerinde durmuştur. Goffman, benlik yitimini ve benlik inşasını tesis eden araçlar üzerinde durarak gündelik hayat çalışmalarına varoluşsal bir mücadele kazandırmıştır. Bu yüzden Goffman’ın bu çalışması varoluşsal bir öze sahiptir. Ayrıca Goffman'ın total kurum incelemesinin tarihi olarak 20.yy'ın yarısında yapıldığını, o zamanların toplumsal yapısının, görüşlerinin 21.yy'da bulunan hapishane düşüncesiyle farklılar barındırdığına değinmek durumundayız. Türkiye’deki hapishanelerin bireyin benliğini yok sayma üzerine kurulu olmadığını, yapılan etkinliklerin bireyi tekrardan hayata kazanmak için çalışıldığı yönünde olduğunu vurgulamamızda yarar vardır. Hapishanede buna binaen sosyolog, psikolog bulunması bireyin sosyalleşmesine ve ruh sağlığına önem verildiğini göstermektedir. Ayrıca hapishane çalışmasının Amerika'da yapılmasından dolayı, Türkiye’de bulunan hapishane modelleri ve içeriklerinden farklılıklar taşıyacağı göz ardı edilmemesi gereken gerçeklerden birisidir. 19.yy'da Avrupa’da yaşanan siyasi olayların, çatışmaların, başkaldırının henüz taze olması, hapishane hayatlarını despot bir tutumla ele almış olmalarına neden olmuş olabilir. Total kurumlar, tecrit edilmiş bir mekân olarak şehrin tenha yerlerinde ele alınan bir olgu iken, nüfus yoğunluğu ile birlikte şehirlerin de büyümesi total kurumları şehrin gözünün önünde görülebilen bir topluluk olmasına neden olmuştur. Bu gerçek total kurumların modern hayattan kopmayan canlı örnekler olmasına neden olur. Ki total kurumlardaki gözetimin kamaralarla sağlanması, kurumun şehir ve modern hayattan kopmadığının dahası onların uzantısı olduğunu göstermektedir. Goffman'ın incelemesi total kurum bakımından ele alınan ilk önemli çalışma olması sebebiyle değerli iken, Türkiye’de bulunan hapishane düzenine sadece bu düşüncelerden yola çıkarak bakmamız doğru bir çözüm yolu olmayacaktır.