• Sonuç bulunamadı

Cezaevinde Bir Gün/ Cezaevinde Tersten Yaşanılan Bir Gün

3.2. Eski Tutuklu ve Eski Hükümlülerin Suç Hikayeleri ve Cezaevi Dönem

3.2.4. Cezaevinde Bir Gün/ Cezaevinde Tersten Yaşanılan Bir Gün

Cezaevinde yaşamını geçiren eski tutuklu ve eski hükümlülerin gündelik hayat sosyolojisi bağlamında ele alınması gereken önemli konulardan bir tanesi ise cezaevlerinde bir günlerinin nasıl geçtiğidir. Cezaevinde kısıtlı bir alan vardır ve bu alanda tutuklu/hükümlüler uyuma, yeme, içme, barınma, sosyalleşme, işe gitme, boş vakti değerlendirme, temel ihtiyaçlarını karşılama gibi bütün faaliyetleri aynı alan içerisinde gerçekleştirmek zorunda kalırlar. Bu bakımdan cezaevinde yaşayan bir insanın günü dışarıda olan bir insanın gününden temelde farklılıklar taşımaktadır. Araştırmanın bu bölümünde cezaevinde yaşayan tutuklu/hükümlülerin gündelik hayatını nasıl geçirdiği üzerinde durulacaktır.

Eski tutuklu ve eski hükümlülerin cezaevi sürecindeki gündelik hayatlarına bakıldığı zaman, cezaevi yaşantısının rutin bir döngüde seyir ettiği söylenebilir. Cezaevinde kısıtlı bir yaşam alanı olması ve her gün tekrarlanan ve ne yapılacağı önceden defalarca deneyimlenmiş bir dizi etkinliklerin önceden kestirilebiliyor olması, eski tutuklu ve eski hükümlülerin aynı ritmik döngüde yaşadıklarını göstermektedir. Katılımcıların ifade ettikleri üzere aynı günde yaşadıklarını belirtmeleri, sıradan olan bir gündelik hayata vurgu yapmaları, hayatlarında akan zamanın bile planlı bir şekilde işlediğini düşünmeleri bu durumu açıklar niteliktedir. Katılımcıların belirttiği rutin faaliyetlere bakıldığında sayım, banyo günleri, yemek saatleri gibi cezaevi tarafından belirlenen yapılması zorunlu etkinliklerin yer aldığı görülür iken; aynı zamanda boş vakitlerini değerlendirmek için kendi istekleri ile yaptıkları volta atma, temizlik yapma, gazete/kitap/dergi okuma, televizyon izleme gibi etkinliklerin de yer aldığı anlaşılmaktadır. Katılımcıların sayım, banyo vakitleri gibi etkinlikleri hep bir arada ya da belirli bir vakitte yaptıkları görülmektedir. Bu durum cezaevinin toplu bir yaşam yeri olduğunu göstermektedir. Cezaevinde televizyon izleme etkinliğine genellikle herkesin katıldığı görülmüştür. Bu durumun nedeni ise televizyonun bir anlığına da olsa içinde bulundukları durumu unutma, bulundukları yerden zihnen kaçma imkanı

tanımasıdır. Katılımcılar cezaevinde geçen günlerini çoğunlukla dışarıdan bağımsız bir şekilde yaşamak yerine kendilerinş ya dışarıda yaşarken ya da televizyonda bir olayın içerisinde hayal ederken bulduklarını ifade etmişlerdir. Katılımcıların her ne kadar dışarıdan izole edilmiş bir dünyada gündelik hayatlarını geçirdikleri söylense de, geldikleri dünyanın bir parçası olmaları hayata karşı küsmeden, umut ederek yaşamalarını sağlamıştır. Her günlerinin belirli bir vaktinde haberlerde, belirli platformlarda ya da arkadaşları ile sohbet esnalarında af hakkında konuşmaları ve araştırmalar yapmaları katılımcıların gündelik rutinlerinde af konusunun da bir yeri olduğunu göstermektedir. Ayrıca katılımcıların gündelik rutinlerinde geçimlerini sağlamak için tığ ve gemi yapmayı öğrenme gibi el işlerinin de önemli bir yeri olduğu söylenebilir.

Katılımcıların görüşleri şu şekildedir;

“Günün bile aynı. Hep sıradan şeyleri yapıyon. Saatler planlı bir şekilde devam ediyor hayat. Ben erken kalkıyordum. Herkes erken kalkıyordu. Sekiz sayımı vardı. Memurlar geliyordu bir baş memur dört beş de normal memur içeri giriyor. Sayım diyor. Sayımda dışarı malta dediğimiz bir kısım var havalandırmada orada tek tek sayıyordu bizi bir iki üç dört gibisine sonuncu yirmi altı son diyordu. Ondan sonra Allah kurtarsın diyordu. Daha sonra kimisi yatıyordu öğlene kadar. Yemek geliyordu. Meydancı yatanları kaldırıyordu. Ben yatmıyordum. Öğlene kadar gazete okuyordum. Geziyordum. Televizyona falan bakıyordum. Belgesel izliyordum. Dışarıda yürüyüş yapıyordum. On iki oluyordu. Yemek geliyordu. Genelde uyuyanlar koğuş mümessili falan oluyordu. Onlar geceden kaldığı için üç beş kişi geç kalkıyorlardı. Yemeğimizi yiyorduk. Çay yapılıyordu. Bir buçuk da bir sayım yapılıyordu. El işi yapan oluyordu. Tığla çalışanlar, gemi yapanlar akşama kadar öyle bekliyorduk. Beş sayımı oluyordu. Sayımızı veriyorduk. Arkasına bir yedi sayımı oluyordu. Yedi sayımından sonra da akşam diziler oluyordu belli başlı. Pazartesi Çukur oluyordu. Cezaevinin tamamı diyebilirim ki yani Çukur’u izliyordu. Ondan sonra Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Diriliş Ertuğrul falan vardı. Genelde bende zaten Çukur’u izliyordum. Eşkıya ’ya bazen bakıyordum. Bazen Enver

Yılmaz’ın hafta sonları mı diyim belli bir günü vardı onun. İstek filan alıyordu. Dışarıda platform oluşturmuş onun hakkında bilgiler veriyordu. Oradan işte bugün meclise gittik şunu yaptık diye kader mahkûmlarını kurtaracaz gibisine umutlar veriyordu. Ona bakıyorduk”( E13, 29, Uyuşturucu bulundurma/silahlı yağma/firar, Hükümlü)

“Sabah kalktık sayım verdik. Sayımızı veririz. Allah kurtarsın. Sevdiğimiz bir gardiyan olursa sizi de Allah kurtarsın deriz. Onlar da sabahtan akşama kadar bizimle olduğu için. Onlar da kapalı mahkûm benim gibi tabi devletin bireyi, görevli bir memuru ama benim gözümde onlarda yarı mahkûm. Dağılırız. Kahvaltı yaparız. Dişimizi fırçalarız kahvaltı bitti mi işte iş sağlığa geliyor. Ondan sonra sabah uykumuzu alamamışsak gider yeniden yatarız. Saat on on bir buçuk arası uyanırız. Öğle yemeği gelir. Öğlen yemeğimizi yeriz. Arkadaşlarla kafamızın uyuştuğu insan olursa onla olta atmaya çıkarız dışarı. On metre yerde aynı mehter takımı gibi gider gider geliriz yani. Eskilerden konuşuruz. Aslında hayata tutunacak şeyler konuşuruz. Cezaevi ortamını bırakırız. Kendimizi, beynimizi dışarıda tutarız. Dışarıda şöyle böyle konuşmaya başlarız yani. Akşam olur. Yine yemeğimizi yeriz. Yemekten sonra izlediğimiz bir dizi varsa onu izleriz. Topluluk alanda yaşadığımız için on ikinin yedisi ne istiyor atıyorum Kurtlar Vadisi’ni mi istiyor Aşkı Memnu’yu mu istiyor. Şimdi burada seçim hakkınız yok. Çoğunluğa uymak zorundaydık içeride. Orada da çoğunluğa uyuyorduk. Ne olursa harmanlama belgesel izliyorduk. TRT’de sakallı dede çıkardı yaşlı insanların hayatını anlatırdı. Onları izlerdim ben kendim olarak diyim. Haber izlerdim. Spor izlerdim. Göze hoş gelen ne varsa onu izliyordum. Bazen vurdulu kırdılı televizyon da film oluyordu onu yaşıyordum. Bir sevgi filmi aşk filmi oluyordu. Bu kez aslında yaşarken film izlerken onları yaşayarak kendimi koyuyordum. Onun yerine koyuyorduk kendimizi çünkü beyin onu istiyordu. Dedim ya yarım kalmışlıklar var diye. Bir de içerideki sistemden, insanlardan uzaklaşıyorsun. Beyni başka yere götürüyorsun. Başka şeyler yaşamak istiyorsun aslında. Senin oraya ait olmadığını aslında beyin istiyor ama elden bir şey gelmiyor. Günümüz bu şekilde geçerdi. Gazetemiz vardı. Gazetede şiirler vardı. Onları keserdik.

Kendimize ait bir defterimiz olurdu. O defterimize o şiirlerden yazar not ederdik. Sevdiğimiz insan varsa dışarıda onlarda mektup gönderirdik”( E17, 39, Cinayet, Hükümlü)

Cezaevinde gündelik hayat bazı katılımcılar tarafından gündüz vaktinden ziyade gece yaşanmaktadır. Katılımcılar, çoğunlukla cezaevinde bulunan diğer kişiler ile anlaşamadıkları için veya kendilerini ifade edemedikleri için geceyi uyanık bir şekilde geçirmeyi tercih etmişlerdir. Ayrıca katılımcıların gece yaşamayı tercih etmesinin başka bir nedeni ise var olan cezalarına başka bir ceza katmaktan korkmalarıdır. Katılımcılar gece vakitlerini ise müzik dinleyerek, kitap okuyarak, mektup yazarak geçirmektedirler. Katılımcıların her ne kadar gece vakti uyanık kaldıkları görülse de sayım, doktora gitme, spor etkinliklerine ve kuaför kursuna katılma gibi gündüz vakti yapılan etkinliklere katılmak için kendi gündelik rutinlerinin dışına çıktığı ve diğer insanların gündelik rutinlerine karıştıkları anlaşılmaktadır.

“Ben normalde sabah sayımına kadar oturan bir insanım. Akşam sayımını verir yatarım. Gece kalkar ekmek arası bir şeyler yerim. Gece sabah sayımına kadar otururum. Sabah sayımında da sayımı veririm akşam beş sayısına kadar yatardım. Müzik dinlerdim arada kalktığımda. Kitap okurdum. Çünkü nasıl diyeyim gerçekten orda yaşamak zor. Hele ki nasıl diyeyim insanlara kendini anlatamıyorsan ya da onlar seni anlamıyorsa çok zor. İnsanların dövüşünü kavgasını görmemek için kulağıma kulaklığı takardım radyoyu açardım öyle uyurdum. Bazen memur çağırırmış onu bile duymazdım. Zaten omuzlarında bir yük var zaten cezana ceza katmak istemiyorsun” ( K8, 27, Uyuşturucu ticareti, Hükümlü)

“Mesela ben geceleri mektup yazıyordum. Ben de uyku alışkanlığı yoktu. Ben hiç uyumuyordum sabaha kadar otururdum. Sabahleyin yatardım saat altı gibi. İki saatlik uykuyla dururdum sayıma sekize geri kalkardım. Kalktıktan sonra otururdum aşağıda. Bir ara bende sürekli dolap temizleme ahlakı başlamıştı. Dolabı döker her gün dolabı döker temizlerdim. Her gün her gün o bende alışkanlık olmuştu bir dönem. Türk kahvesi yapardım. Türk kahvesi içerdim. Öyle. Öğlen vakti yemekler geliyordu… Psikoloğa dilekçe yazdıysan psikoloğa

çıkıyon konuşuyon. Kuaför kursu vardı orada kursa gidiyon. Mesela biz açık cezaevindeyken her akşam voleybol oynardık. Kapalı da yok ama. Karataş’ta oynuyorduk orada güzel kapalı spor salonu vardı. Akşamları kapı kapanırdı. Akşam kapı kapandıktan sonra yatağa çıkar dua ederdim. Sonra biraz kitap okurdum. Radyo dinlerdim binde bir. Öyle geçerdi” ( K9, 28, Uyuşturucu ticareti, Hükümlü)