• Sonuç bulunamadı

De Certeau Sosyolojisinde Kent/ İktidar, Strateji ve Taktik

Fransız bir düşünür olan Michel De Certeau gündelik hayatın içinde bir bakıma değişen ve giderek dönüşen kent hayatında, şehir içinde kaybolmaya yüz tutmuş sıradan insanın hayatını keşfetmeyi hedefler. Modern kent hayatının iktidar ile olan bağlantısı, iktidarın yönetim biçimi olan stratejiler, sistemli hayata karşıt bir duruş sergileyen sıradan insanın taktikleri, bir din adamı olan De Certeau'nun bu alana ilgi duymasına neden olur. Çağlar ve Kentel'e göre, Certeau’nun bu konular üzerinde yoğunlaşmasının nedeni ise, hiç şüphesiz ki Karl Marks, Henri Lefebvre ve Michel Foucault gibi önemli düşünürlerin fikirlerinden etkilemesinden kaynaklıdır ( Çağlar ve Kentel, 2016, 748 ).

De Certeau’nun düşüncelerinin oluşmasında aynı dönemi paylaştığı Michel Foucault’un büyük bir etkisinin olduğu görülmektedir. Foucault Hapishanenin Doğuşu adlı çalışmasında, iktidar ile gündelik hayatta yaşamını idame ettiren kişiler arasındaki disiplin ilişkisini anlamaya yönelir. Bu eserde disiplinin ilk zamanlarda tek bir iktidar tarafından uygulanan bir yönetim şekli olduğunu, suç işleyerek ceza alan kişilerin, iktidarın kararları ile disipline edildiklerini anlatır. Foucault, yönetim şeklinin kapitalist sisteme doğru değişmesi sonucunda, insanların bedenlerine uygulanan disiplin anlayışının da değişime uğradığını savunur. Bu nedenle yaşadığımız bu çağda kapitalist sistem tarafından disipline edildiğimizi, denetimin mutlak tek iktidar yerine pek çok gözetim araçları ile gerçekleştirildiğini savunur. Bu yönüyle gözetim

okullarda, teknolojinin ulaştığı alanlarda kendini gizleyerek insanı hedef edinmiştir. ( Foucault, 2017 ). De Certeau “Gündelik Hayatın Keşfi 1” adlı eserinde Michel Foucault’a dair görüşlerini şu şekilde dile getirir. Michel Foucault, erkin disipline etme süreçleri üzerinden halka nasıl baskıcı politikalar uyguladığı üzerine durmuştur. Erk sadece halkı baskı altına almakla yetinmemekte, gözetimi mikro alanlara da uygulayarak yayılmacı bir politika izlemektedir. Bu doğrultuda Foucault, insan bedenini, mikro iktidarın güdülen nesneleri olarak betimlemiştir ve insanlara disiplin edildikleri yönetim şekline karşı söz hakkı sunmayı geri planda bırakmıştır. Foucault'un baskıcı unsurları ele alış tarzı onun panoptik bir toplum anlayışı benimsenmesinden de kaynaklanır. Fakat De Certeau ’ya göre, önemli olan iktidarın mikro olanlara nasıl sızdığını öğrenmenin yanı sıra halkın iktidara karşı uyguladığı taktikleri araştırmaktır. ( Certeau, 2009, 47-48 ). Foucault, insanların denetim ve gözetim altında tutulduğunu, bir bakıma bu gözetim sürecinin, bireyin karakteri üzerinde baskın bir unsur olarak göze çarpan noktaları açığa çıkardığını fark eder fakat De Certeau için bu durum farklı niyetlerin belirmesine çanak tutar. Certeau’ya göre, Foucault’un kuramı, her ne kadar yıkıcı etkilere sahip olsa da iktidarın aygıt ve söylemlerini araştırmasında dolayı panoptiktir. De Certeau, Foucault’un görüşlerinden yola çıkarak bakış açısını disiplinden kaynaklı yapı temelli inşa etmek yerine gündelik hayatta sıradan insanın gücüne odaklanarak anti-disiplinleri anlamaya yönelir ( Gardıner, 2016, 229 ).

Certeau sıradan insanın gücünü anlamak için öncelikle kent hakkındaki düşüncelerine yer vermemiz daha yerinde olacaktır. Certeau, Foucault’un panoptik gözünden gündelik hayata baktığında, gündelik hayatın, iktidarın belirleyici unsurları tarafından ele alındığını ve gündelik olanın sadece ideolojik temeller tarafından salt var olan olarak görüldüğünü gözlemlemiştir. Certeau için bu düşünce bir bakıma yetersizdir ve gündelik hayatı anlamak için sınırlıdır. Certeau, her ne kadar Foucault’un düşüncelerine katılmasa da, Foucault’un denetim ve disiplin arasındaki ilişkiyi ele alış tarzından etkilenmiştir. Bu durum De Certeau'nun kent konusunu iktidardan bağımsız ele alamayacağı bir teori düzlemi ortaya koymasına neden olur. Certeau, modern kent hayatının gerek yaşantı şekli olsun gerek üretim ve tüketim biçimleri olsun geleceğin insanının bu hayattan bağımsız yaşayamayacağı gerçeğini anlamıştır. Ayrıca iktidarın bu alanlara sızdığını, insan hayatını etkilemek için çeşitli

yöntemler ile kendini var ettiğini gözlemlemiştir. Certeau’ya göre “ Erkin dili ‘kentselleşmektedir’. Ancak kent, panoptik erkin dışında gelişen ve birbirine eklemlenen, çelişen hareketlerle doludur"( Certeau,2009,190). Certeau'nun teorisini bu doğrultuda, kentte söz sahibi iktidar mekânları olan stratejiler ve bu stratejilerin üretim biçimleri şeklinde ele aldığını söyleyebiliriz. Strateji ve üretim biçimlerine karşılık anti tez olarak ise, hareketle dolu olan tüketim ve taktikleri yerleştirdiğini ve bu döngüyü kent hayatının ayrıntılarını inceleyerek kaleme aldığını dile getirebiliriz.

De Certeau sıradan insan ve erkin arasındaki güç ilişkisini izlek, taktik ve strateji kavramlarından hareketle anlamaya çalışır. Ona göre izlekler, bir üretici olan tüketicilerin günlük yapıp etmeleri ile ilgilenilen, günlük hayattaki arzularını hayata geçirmek için çaba sarf eden kurnazlıkların ve oyunların bir alanıdır. İzlekler sıradan insanın hareketlerini anlamaya yönelik sistem tarafından başvurulun bir plan, bir kopyalama işlemidir. Strateji ise kendisine ait mekânı bulunan, bu bağlamda eylemleri gerçekleştirmek üzere kurduğu bir aidiyet düzeni bulunan erk öznesinin istek öznesi üzerindeki güç ilişkini temsil eden alandır. Bu alan bir idarî zemine bağlı olan politik, ekonomik ya da bilimsel akılcılığın üzerine kurulduğu bir modeldir. Taktikten kasıt ise, ne aidiyet kuracağı bir mekânı olan ne de kendine ait kurulu bir düzeni olan planlamalardır. Taktikler uygulama alanı olarak her zaman kendisine karşı tavır takınan ötekinin zemininden beslenir. Fark ettirmeden fakat tamamıyla kendini ötekinden ayırmadan onun alanına, zamanını hesap ederek gizlice sızar. Taktiğin zamanını hesap etmeye çalışması onun herhangi bir kriz anını yönetebileceği bir merkezinin olmamasından kaynaklanır. Sonuç olarak taktik, ötekinin alanından çıkar sağlamak için oyunlar düzenleyen, manevralar yapan, kurnazlıklar planlayan sıradan insanın öğretileridir. Taktikler, sistem karşısında mücadele eden, sisteme karşılık kıvrak hareketlerle sanat icra eden akabinde ise tüm bu yaptıkları ile üretim ortaya koyan zayıf olanın sahasıdır ( Certeau, 2009, 53-56 ).

De Certeau strateji ve taktik arasındaki ilişkiyi daha net görebilmemiz adına İspanyol sömürgeciler ve Güney Afrika’daki Kabile halkının yaşantı şeklini örnek gösterir. İspanyol sömürgeciler ele geçirdiği yerlerde yaşayan kabileler üzerinde zamanla baskı kurmuşlar bu kabileleri yozlaştırmak adına Hıristiyanlığı dayatmaya çalışmışlardır. Ayrıca İspanyollar egemen oldukları düzeni sağlamak adına, kabile hayatında yaşayan insanlara boyun eğmeleri için düzenledikleri ritüelleri, kanunları

uygulamışlardır. Bakıldığı zaman İspanyol sömürgecilerin bu tavrı mevcut erkin siyasi gücünü korumak adına aldığı stratejik unsurlardır. De Certeau’ya göre bu stratejik unsurların tahmin edemediği bir şey vardı: sıradan insanın gücü. Çünkü İspanyol sömürgecilerin düzenledikleri planlar istedikleri gibi seyir etmemiştir. Kabile halkı kendilerine dayatılan bu düzeni yeniden üretmiş ve onları kendi etkinlikleri haline dönüştürmüşlerdir. Ayrıca kabile insanları sömürgecilik faaliyetlerine görünür bir şekilde reddetmeden, onun içinde kalarak öteki olmayı başarabilmişlerdir. Dolayısıyla zayıf olanın sanatı, oyunlar ve manevralar eşliğinde strateji karşısında sindirilmeden kendi devamlılığını sürdürmeyi başarabilmiştir ( Certeau, 2009, 21, 45-46 ).