• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1. TARİHİ ARKA PLAN-YAZI KÜLTÜRÜ ve ALGILANIŞ BİÇİMİ

1.4. Arap Toplumunun Ümmî Olarak Nitelenmesi

Yazı kültürü karşısında Arap toplumunu anlamamıza yardımcı olan kavramların başında ümmî kelimesi gelmektedir. Bu kelime, Kur’an ve hadislerde çeşitli şekillerde geçmektedir. Bizzat Hz. Pey-gamber’in içinden geldiği toplumu, ümmî olarak nitelendirmesi en azından o günün toplumu için bize bazı veriler sunmaktadır.

As-72 İbnu’n-Nedîm, age, s. 31; Cevâd Ali, age, c. VIII, s. 265.

73 Cevâd Ali, age, c. VIII, s. 265.

74 Esed, age, ss. 87-88.

75 İzutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, s. 150.

76 Esed, age, s. 88.

77 Watt, Kur’an’da iki defa geçen kırtas kelimesinin muhtemelen papirüs için kullanılan Yunanca chartes kelimesinin Arapçalaşmış hali olduğunu düşünmektedir. Yazı mal-zemeleri arasında sayılan bu maddelerin sayılmasının sebebini ise Emevilerin sonu ile Abbasilerin ilk dönemlerinde maddi lükse karşı, Hz. Muhammed ve ashabının gö-rece yoksulluğunu vurgulamak için kurgulanmış haberlerden müteşekkil olduğunu dile getirmektedir. Aslında bu düşüncenin arka planında Kur’an’a bir kaynak arama düşüncesinin yattığını söyleyebiliriz. Bk. Watt, Kur’an’a Giriş, s. 47.

lında bu konunun daha detaylı olarak ele alınıp incelenmesi gere-kir. Ümmî kelimesinin el-ümm kökünden türediği öne sürülmüştür.

Kelime olarak asıl, temel, anne anlamlarına gelmektedir. Başka bir görüşe göre, bu kelime topluluk anlamına gelen el-ümmet kelime-sinden türemiştir. Ümmî kelimesi aslında anneye mensup anlamına gelmektedir. Annesinden doğduğu hal üzere kalan, yazı yazmasını bilmeyen anlamına geldiği öne sürülmüştür. Yazı yeteneği sonradan kazanılan bir durumdur. Nasıl ki yeni doğan bir çocuk hiçbir şey bilmeden tamamen anneye bağımlıysa, ümmî olan kimse de bu du-rumda olan kimse gibidir.78 Bilgisi az olan, cehalet ve gaflet içerisinde bulunan kimselerde bu kelimeyle betimlenmektedir. Ayrıca herhangi bir kutsal kitaba sahip olmayan Araplarda ümmî bir toplum olarak nitelenmiştir.79 Ümmî kelimesi okuma-yazma bilmeyen, herhangi bir kitaptan okuyamayan anlamlarına gelmektedir. Bir kimsenin bilgisi az olduğu durumlarda da ümmî kelimesi kullanılmaktadır.80

Semantik bakımdan bu kelimenin okuma-yazma bilmeyen veya bir kimsenin bilgisinin azlığı durumlarında kullanıldığını belirtme-miz gerekir. İslam Ansiklopedisinde bu kelime için “Arapçada ümm (anne) kelimesinden bağlılık-mensubiyet bildiren nisbe sıfatı olup okuma-yazma öğrenmemiş, tahsil görmemiş bilgisiz, bildiklerini ve inanıp söylediklerini yazılı bir kaynaktan almamış” anlamlarına geldi-ği vurgulanmıştır.81 Şâtıbî’ye göre ümmî kelimesi Arapçada anne an-lamına gelen “ümm” kelimesinin ism-i mensubudur. Buna göre ümmî kelimesi anneye mensup kişidir. Anasından doğduğu hal üzere kalan, okuma-yazma öğrenmeyen ve ilk yaratıldığı konumu koruyan anlam-larına gelmektedir.82 Arap toplumunun ümmî olarak nitelenmesi daha önce geçen toplumların ilimlerine sahip olmamayı da ifade etmekte-dir.83 Şâtıbî’nin burada yapmış olduğu yorum, aslında Arap toplumu-nun kitabi bir bilgisinin olmadığını gösterir. O buna dayanarak İslam şeriatının ve buna uyanların ümmî olduğunu vurgular. Dolayısıyla Şatîbî, ümmî kelimesini, kitabî bir bilgiye sahip olmayan ve buna bağlı olarak okuma-yazma bilmeyen anlamında yorumlamaktadır. Dahası

78 İbn Manzûr, Lisânu’l Arap, c. XII, s. 34.

79 râgıb el-İsfehânî, (ö. 502/1109), Müfredât fî garîbi’l-kur’an, tahk. Muhammed Halîl Aytânî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrût 2001, s. 33.

80 Isfehânî, age, s. 33.

81 Çetin, “Ümmîlik”, İslam Ansiklopedisi, MEB Yay., İstanbul 1993, c. XIII, s. 104.

82 Şâtıbî, el-Muvâfakât, c. II, s. 380.

83 Şâtıbî, age, c. II, s. 380.

o Kur’an’ın hitap ettiği insanların ümmî olmalarından dolayı hitabın ümmîlik vasfı üzerine şekillendiğini söyleyerek Kur’an’ın anlaşılma-sında bu vasfın dikkate alınması gerektiğini vurgular.84

Ümmî kelimesi Hz. Peygamber’in bazı hadislerinde de geçmek-tedir. ramazan ayıyla ilgili olarak sorulan bir soruda “Biz ümmî bir toplumuz. Hesap, kitap nedir bilmeyiz. Ay bazen yirmi dokuz bazen de otuz çeker.” şeklinde bir cevap verilmesi ümmî kelimesinin oku-ma-yazma bilmemekle eşdeğer olarak algılandığını göstermektedir.85 Ayrıca Peygamber’in “Ben ümmî bir topluma gönderildim.”86 demesi bu konuya açıklık getirmektedir. Elmalı Hamdi Yazır ümmî kelime-sinin ümm’e (ana, temel) mensup olmak itibariyla üç şekilde anla-şılabileceğini bunların ise 1. Anasından doğduğu hal üzere kalmış, yaradılışındaki fıtratı hiç bozulmamış anlamında 2. Ümmete mensup olmak, yani Araplara mensup olan ki onlar hesap-kitap bilmezlerdi.

3. Umm’ul-Kura’ya mensup olan/Mekkeli anlamında kullanılmıştır.

Bu üç nisbette ümmîliğin okuyup yazmakla uğraşmamış anlamına gelen bir nitelik olduğunu ifade eder.87

Ümmî kavramını anlamamıza yardımcı olacak diğer bir unsur, ehlü’l-kitap sıfatının ummiyyûn sıfatının karşıtı olmasıdır. Burada Ehl-i Kitap terimi Yahudiler ve Hristiyanları gösterirken ümmîler ise müşrik Araplara ve putperestlere işaret etmektedir. Ehl-i Kitab’ın sırf bir dine mensup olmaları ve kitaplarının bulunması onların ümmî-lerin saygısına mazhar olmasını sağlaması bakımından anılmaya değerdir.88 Bunu biz Hz. Hatice’nin, Hz. Peygamber’i Hira mağara-sında vahiy tecrübesiyle karşı karşıya gelmesiyle başından geçenleri öğrenmek amacıyla Varaka b. Nevfel’e götürmesinden açıkça anla-maktayız. Çünkü Varaka b. Nevfel câhiliye döneminde Hristiyan ol-muş, Arap yazısını bilen ve İncili de Arapça yazabilen birisi olarak tanınıyordu.89

84 Şâtıbî, age, c. II, ss. 379-381. Şâtıbî “Şüphesiz şeriat ilk muhatabı olan Araplara inmiştir. Onlar ümmî bir toplum olduğuna göre şeriat ta ümmî olacaktır.” şeklinde bu düşüncelerini dile getirir.

85 Buhâri, el-Câmiu’s-Sahîh, Kitâbu’s-Savm, 13.

86 Ebû İsâ Muhammed b. İsâ et-Tirmizî (ö. 279/892), es-Sünen, tahk. Kemal Yûsuf el-Hût, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1987, Kur’an, 9.

87 Yazır, Hak Dini, c. VI, s. 46. Benzer şekilde ümmî kelimesinin rasulullah’ın ümmetine mensup olan, şehirlerin anasına ümmü’l-kur’a’ya mensup olan ve okuyup yazamayan kimse için kullanıldığı konusunda bk. İbn Abdi rabbih, Kitâbu’l-ıkdu’l-ferîd, c. IV, s. 149 88 Ebû zeyd, İlahi Hitabın Tabiatı, s. 79.

89 Ebû zeyd, age, s. 79.

Kur’an-ı Kerim’de ümmî kelimesi ve türevleri altı yerde geçmek-tedir:

Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet bıraksan, onu sana öder. Onlardan öylesi vardır ki ona bir dinar versen, devamlı olarak başına dikilmeden onu sana ödemez. Onlar “Ümmîlere karşı bize bir sorumluluk yoktur.” dedikleri için böyle yapıyorlar ve Allah’a karşı bile bile yalan söy-lüyorlar.90

Bu ayet, Ehl-i Kitab’ın kendileri gibi bir kitaba sahip olmayan Araplar hakkında, sorumluluk taşımadıklarını ve onların mallarını istedikleri gibi kullanabileceklerini ifade etmeleri üzerine inen bir ayettir. Buda Yahudilerin kendileri gibi ilahi bir kitaba sahip olma-yan diğer toplumların haklarını ve mallarını istedikleri gibi kullana-bileceklerini, bunun ise kendileri ne bir üstünlük sağladığına dair kabullerinin olduğunu öğreniyoruz.91 Dolayısıyla bu ayet Yahudilerin bizzat Arap tolumunu ümmî olarak nitelemelerinden bahsetmektedir.

Onların içinde bir de ümmîler var ki, kitabı bilmezler, bütün bildikleri birta-kım kuruntulardır (yahut kulaktan dolma şeylerdir); onlar sadece zannedi-yorlar.92

Burada ümmîlerle kastedilen kimseler kendi kitap bilgilerine sa-hip olmayan, bilgileri kitap bilgisine dayanmayan, bu sebeple zan ve kuruntularına uyan Yahudilerdir.93

Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki:

“Siz de İslamı kabul ettiniz mi?” eğer İslama girerlerse hidayate ermiş olur-lar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kullarını hakkıyla görendir.94

Taberî’nin bu ayet bağlamında vermiş olduğu bilgilere göre, ümmîler yazı yazmasını bilmeyenlerdir.95 Çünkü burada ümmîler

90 Âl-i İmrân, 3/75.

91 Taberî, Câmiu’l-beyân, c. III, s. 317.

92 Bakara, 2/78.

93 Elmalı Hamdi Yazır bu ayette geçen ümmî kelimesinin “Bütün bildikleri hayal meyal mefkûrelerden ibarettir. Emani (ümmîyyenin çoğuludur) insanın kendi nefis ve ha-yalinde farz ve takdir ederek temenni edip durduğu şeylerdir. Kısaca, insanın kendi gönlünden saplandığı ve sürekli arkasından koştuğu bir mana, bir hayal, bir kurun-tu demektir.” şeklinde yorumlamıştır. Bk. Yazır, Hak Dini, Kur’an Dili, Kur’an-ı Kerim Meali, haz. Dücane Cündioğlu, Misyon Yay., 2001, s. 43.

94 Âl-i İmrân, 20.

95 Taberî, Câmiu’l-beyân, c. III, s. 215.

olarak nitelenen kimselerin müşrik Araplar olduğu görüşü ön plan-dadır. Bunlar kutsal bir kitaba sahip olmamalarından dolayı oku-ma-yazma bilmeyenlere benzetilerek nitelendirilmiştir. Genellikle okuma-yazma bilmedikleri, bilenler varsa bile bunların sayılarının çok az olduğu bildirilir.96

Watt ümmî kelimesinin yazılı kutsal kitapları olmayan kavimler-le ilgili olduğunu, Hz. Muhammed’in ümmîyyun arasından çıkartılan onlardan bir Peygamber olduğu, bütün bunların ise Yahudi olmayan anlamına geldiğini ve ummot ha’olam (dünya halkları) ibaresinden tü-retildiğini ifade eder. Dolayısıyla ümmî kelimesi Watt’a göre yerli Arap topluluklarını nitelemek için kullanılmaktadır. Ümmî Peygamber ifa-desinin bunlardan sonra açıklık kazandığını ileri sürer. “O Araplara gönderilen, Yahudi olmayan yani yerli bir peygamberdir ve kendi içle-rinden çıkmıştır. Dolayısıyla burada Hz. Muhammed’in tümüyle oku-ma-yazma bilmediği konusunda bir iddia söz konusu değildir, olsa olsa onun Yahudi ve Hristiyan kitaplarını bilmediği ileri sürülmektedir.”97

O’dur ki ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara Allah’ın ayetlerini okuyan, onları yücelten, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi.

Oysa onlar, önceden, açık bir sapıklık içinde idiler.98

Ayette ümmîler ifadesi Arap toplumuna işaret etmektedir. Gelen rivayetlerde bu ümmetin ümmî olduğu, onlara bir kitap gelmediği, kendileri gibi ümmî olan bir Peygamber gönderildiği belirtilmekte-dir.99 “Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçi-ye, o ümmî peygambere uyarlar.”100 Gelenekleri üzere, yazı yazama-yan bir ümmete ait olmak anlamındadır. Peygamber de bundan dola-yı ümmî bir peygamber olarak isimlendirilmiştir. Çünkü o, herhangi bir kitaptan okuyup yazmazdı. Taberî’nin bu konuda vermiş olduğu bilgilerde, Peygamber’in ümmî olduğu buna bağlı olarak okuma-yaz-ma bilmediği görüşü ağırlıktadır.101

De ki: “Ey insanlar, ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan, kendi-sinden başka tanrı bulunmayan, yaşatan, öldüren Allah’ın elçisiyim. Gelin

96 râzî, Mefâtîhu’l-gayb, c. IV, s. 231.

97 Watt, Kur’an’a Giriş, s. 49.

98 Cum’a, 62/2.

99 Taberî, age, c. XII, s. 89.

100 A’râf, 7/157.

101 Taberî, age, c. VI, s. 84.

Allah’a ve onun ümmî peygamberi olan elçisine inanın- ki o da Allah’a ve onun sözlerine inanmaktadır, -Ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”102 Watt gibi araştırmacılar, bu konudaki ayetlerin Kur’an’ın mucizevî karakterini gösterebilmek için Müslüman âlimler tarafından yanlış yo-rumlandığını belirtirler. Buna bağlı olarak onların, Hz. Muhammed’in okuma-yazma bilmemesi gerektiği şeklinde bir düşünceye sahip ol-dukları vurgulanır.103 Elmalı Hamdi Yazır’a göre Peygamber’in ümmî olması, her türlü şüpheyi ortadan kaldıran ve onun doğrudan doğruya Allah’tan gönderildiğini ispat eden olağanüstü bir özelliktir; yani başlı başına bir mucizedir.104 Peygamber’in ümmî olduğunu belirten en-ne-biyyu’l-ümmî ifadesi, okuma-yazma bilmemesi anlamına gelmektedir.

Peygamber’in hıfzına güvenmesi ve Allah’ın koruması altında olması onun için bir üstünlüktür.105 Aslında bazı ayetler Peygamber’in oku-ma-yazma bilmediğini, buna bağlı olarak daha önce hiçbir kitaptan okumadığını vurgulamaktadır. “Sen şu Kur’an’dan önce hiçbir kitap okumuyordun ve onu sağ elinle yazmıyordun. (okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi.”106

Bu ayet hakkında gelen rivayetler ve yorumlar, genellikle Pey-gamber’in vahiy gelmeden önce okuma-yazma bilmediğini ve ümmî olduğunu nitelemektedir.107 Bu ayetin de gösterdiği gibi Peygamber’in vahiy gelmeden önce okuma-yazma bilmediği, okuma-yazma alışkan-lıklarına âşina olmadığı, fakat gelen vahiyle birlikte okuma-yazmayı öğrenmeye başladığı anlaşılmaktadır. zemahşerî bu ayetin yorumun-da “Sen ümmî bir peygambersin asla hiç kimse sana kitap okumayı ve yazı yazmayı öğretmedi.”108 diyerek Peygamber’in ümmî olduğunu vurgular. Kur’an’da Peygamber’den ve başka bir topluluktan bahsedi-lirken kelime daima, bilgileri yazılı bir kaynağa dayanmayan kimse-ler anlamına gelmektedir. Bilgikimse-leri kitaba dayanmayan Yahudikimse-ler ve müşrik Araplar bu sıfatla anılmaktadır. Ümmî kelimesi hadislerde de büyük ölçüde aynı manalarda yani okuma-yazma bilmeyen anlamla-rında kullanılmıştır.109 Unutulmamalıdır ki okuma-yazma bilmemek

102 A’râf, 7/158.

103 Watt, Kur’an’a Giriş, s. 45.

104 Yazır, Hak Dini, c. VI, s. 146.

105 Isfehânî, el-Müfredât, s. 33.

106 Ankebût, 29/48.

107 rivayetler için bk. Taberî, Câmiu’l-beyân, c. X, s. 152.

108 Bk. zemahşerî, el-Keşşâf, c. III, s. 443.

109 Çetin, “Ümmîlik”, c. XIII, s. 104.

her zaman câhil, bilgisiz anlamlarına gelmez. Çünkü Kur’an’dan öğ-rendiğimize göre Hz. Peygamber okuma-yazma bilgisine sahip değildi.

Bu Peygamber’in bilgisiz ve iç görüden habersiz olmasını gerektirmez.

Daha önce bahsettiğimiz gibi İslam’ın ilk dönemlerinde okuma-yazma sınırlıydı. Yazma işini Hz. Peygamber sadece Abdullah b. Amr el-As’a has kılmıştır. Bu şahsın okuma-yazma bildiği hatta Arapça ve İbrani-ce yazdığı rivayet olunur. Ashab’ın ümmî olduğu, onlardan sadeİbrani-ce çok azının yazı yazabildikleri dikkate alındığında okuma-yazma işinin çok sınırlı olduğu söylenebilir. Aslında yazılı kültürlerde, yazı ve metinsel-lik arasında yakın bir ilişkinin varlığı dikkat çekmektedir.110 Yazının yaygınlaşması aynı zamanda farklı bir kültürün, kitaba dayalı bir kül-türün ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Kutsal bir kitaba sahip olmak, aynı zamanda yazılı bir kültüre sahip olmanın ilk şartlarından biri olarak ortaya çıkmaktadır.

Yukarıda vermiş olduğumuz bilgilerden yola çıkarak ümmî keli-mesinin hem bir kitaba hem de okuma-yazma bilgisine ve becerisine sahip olmamayı ifade ettiğini söyleyebiliriz. Kur’an-ı Kerim’de, dö-nemin Arap toplumu ve Peygamber’in ümmî olarak nitelenmesi, her ne kadar semavî bir kitaba sahip olmayan toplum anlamına gelse de, semantik açıdan okuma-yazma alışkanlığına sahip olmamayı da ifade eder. Bu konuda yazılan bir makalede ümmî kelimesinin ince-lenmesi sonucunda şu sonuçlara varılmıştır:

Kur’an’da altı yerde geçen “ümmî” kelimesi, kendilerine kitap inen kitap ehlinden bir grup için kullanıldığı gibi Hz. Peygamber ve onun toplumu olan Araplar için de kullanılmıştır. Ümmî kelimesinin Hz. Peygamber ve onun toplumu için sıfat olarak kullanılmasının en önemli anlamı; onların çağ-daşları olan rumlar, Farisiler ve Yahudiler gibi yazılı bir kültüre sahip ola-mamalarıdır. Bu durum vahiy kurumu açısından son derece önemlidir.111

110 Özellikle batı dillerinde kitap (book) kelimesinin türemiş olduğu kök dikkate alındığı vakit, ilk dönem yazılı malzemeler için kullanılan kelime, kitap kelimesinin isimlen-dirilmesinde ilham kaynağı olmuşa benziyor. İngilizcede kitap karşılığı olarak kul-lanılan book kelimesi ve bunun diğer Avrupa dillerinde -Almancada buch, Hollanda dilinde boek, İsveç ve Danimarka dillerinde bok- kullanılan bu kelimeler kayın ağacı ve ağaç kabuğu anlamına gelen kelimelerle etimolojik olarak yakından ilişkilidir.

Benzer şekilde Grekçe kitap kelimesi karşılığı olarak kullanılan biblos ve biblion Mı-sır dilinde kullanılan papirüs kelimesinden alınmıştır. Bu konuda bk. Graham, Be-yond the Written Word, s. 11.

111 Mehmet Soysaldı, Songül Şimşek, “Kur’an’da Ümmî Kavramının Semantik Analizi ve Bu Bağlamda Hz. Peygamber’in Ümmîliği Meselesi”, Ekev Akademi Dergisi, sayı 6, 2003, ss. 101-102