• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. SÖZLÜ KÜLTÜRÜN TEMEL ÖZELLİKLERİ

2.2. Anlatım Formlarının ritim ve Ölçü İçermesi

Sözlü kültür ve buna bağlı olarak sözlü dil kullanan toplumlarda yazının fazla yaygın olmamasından dolayı bilgilerin saklanması, gele-cek kuşaklara aktarılması büyük ölçüde ezber yoluyla sağlanmakta-dır. Ezberlenecek bilgilerin ritimli olması belleğe önemli ölçüde yar-dımcı olmaktadır. Bundan dolayı bilgilerin ritim kalıbına sokulması genellikle ezberin daha kolay yapılmasını sağlamaktadır. Kur’an-ı Ke-rim’in inzalinden günümüze kadar ezberlenmesi ve bunun asırlarca bir gelenek halinde sürdürülmesi muhtemelen ritimli olma özelliğiyle de ilişkilidir. Bu kadar uzun bir kitabın ezberlenmesi, zihinde korun-ması elbette zordur; fakat ritimli olkorun-ması ezberi bir ölçüde kolaylaştır-maktadır. Bunun yanı sıra Arapçanın kendine ait birtakım özellikleri içinde barındırması ezberin daha kolay yapılmasına imkân vermekte-dir. Bilindiği gibi Arapçanın fonetik yapısı belli bir ölçü ve ritim içer-mektedir.

Dünyanın çeşitli bölgelerinde yapılan araştırmalarda bu tür bir lengüistik koşutluğun, sözlü edebiyatta göze çarptığı ve bunun hâfıza-yı destekleyen bir özellik olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun klasik örneği Fin sözlü şiiri olup Kalevala destanında anılan eylemleri, koşut şiirin Eski Ahit’ten sonra en sık verilen örneğidir. Veda metinlerinin

“zincirleme yapısının” İbranî şiirindeki sözde koşutluğa benzer olduğu ileri sürülmektedir. Eski Çin, Antik Yunan, Güney Hindistan ve Güney Doğu Asya, özellikle eski Maya ve Aztek edebiyatı ile Navahoların şar-kılarının, incelikli ritim ve yineleme biçimlerinde oluştuğu bilinmek-tedir.56 Burada yeri gelmişken, sözlü kültür üzerine şekillenen Arap toplumunda şiir ile mûsıkî –yani ritim– arasında sıkı bir ilişkinin var-lığına dikkat çekmek yerinde olacaktır. İrticalen söylenen deveci ezgi-leri (hida), ninniler, ağıtlar, ilahiler gibi sözlü kültüre ait söylencelerde

55 Ong, Sözlü ve Yazılı Kültür, s. 99.

56 Connerton, Toplumlar Nasıl Anımsar?, s. 96. Vedalar, başlangıçta şifahî olarak söy-lenmiş olup sonraları yazıya geçirilmiştir. Anı ve hâfıza, şifahî kültürde önemli olma-sından dolayı, bu metinlerde bazı şifahî unsurlara rastlanılmaktadır. Mesela çoğu ilahiler bu metinlerde önemsiz şekilde tekrarlanmaktadır. Bu konuda bk. Kürşat Demirci, Hinduizm’in Kutsal Metinleri Vedalar, İşaret yay., İstanbul 1991, ss.16-17.

Vedalardan seçme metinler için bk. Aynı eser, ss. 75-84.

ritimli bir yapının varlığı gözlemlenmiştir. Elimizde bulunan mevcut rivayetlere göre şiir hususi bir tarzda, yeknesak fakat vezni belirten bir ahenk ile okunmaktaydı.57 Şiirlerde böyle olmasının yanı sıra Arapça-nın da ritimsel özellikler sergilediği dile getirilmektedir. Arapçada lafız kalıpları ve kelime biçimlerinde müziksel bir veznin varlığı dikkat çek-mektedir. Bu kalıplardan her birinin kendine özgü değişmez müziksel bir ritmi vardır. Arapçadaki lafız biçimleri bir yandan yapılar, kalıplar ve şekiller; bir yandan da kulağın kolaylıkla kavrayabildiği müziksel vezinlerden oluşmaktadır. İnsan kulağına hoş gelen bu vezinler saye-sinde dinleyici anlamın bir bölümünü kelimenin veznini kavramasıyla idrak edebilmektedir. Arap dili bu çerçevede müziksel özelliği olan bir dildir. Bütün Arapça lafızlar, ister nesir, isterse şiir olsun vezinler-den oluşmaktadır. Bu vezinlerin de tamamen müziksel yani ritimsel bir yapıda olduğu hissedilmektedir. Arapçada bulunan sözün ritmi ile konusu arasındaki bu uygunluğu, gayet açık bir şekilde her zaman görmek mümkündür.58

Sözlü kültürlerde, ifadelerin tekrarlı olması muhatapları büyük ölçüde etkilemektedir. Fakat her zaman aynı sözlerin tekrar edilmesi muhatabın ilgisini dağıtabilmektedir. Dolayısıyla tekrar yoluyla su-nulan sözlü bilgilerin kapsamının fazla geniş olduğu söylenemez. Bu durumda içerik olarak hem değişik anlamlar iletebilecek, hem de ken-dini tekrarlayabilecek bir dilin (akustik açıdan benzer bir ses düzeni) ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. İlk dönemlerde insan zihninin buna bulduğu çözüm, düşünceleri ritimli söze dönüştürmek olmuş-tur. ritim insan üzerinde kalp atışı gibi keyif ve güven veren bir tekrar sağlamaktadır.59 Dolayısıyla seslerin ve düşüncelerin ritimli olması, ezberlemenin daha rahat yapılmasına imkân tanımaktadır.*

Günümüzde bildiğimiz gibi nesir ve düzyazının ezberlenmesi bir şiir türünden daha zordur; hatta imkânsız olmaktadır. İslam öncesi Arap toplumunda (ki bu toplumun da sözlü kültür üzerine şekillendiği

57 Çetin, Eski Arap Şiiri, s. 58.

58 Muhammed el-Mübârek, Fıkhu’l-luğa ve hasâisu’l-arabiyye, Dâru’l-Fikr, Beyrût 1981, ss. 280-282.

59 Sanders, Öküzün A’sı, s. 22.

* Dikkat edilirse halk arasındaki deyişlerde, bilmecelerde, atasözlerinde ve tekerleme-lerde ritimli bir yapı göze çarpmaktadır. Bu, sözlerin akılda kalıcılığına ve kuşaktan kuşağa aktarılmasına imkân vermektedir.

göz önünde bulundurulursa) çok sayıda şiirin ezberden okunması60 şiirlerdeki bu ritimli yapıdan kaynaklanmaktadır. ritimli yapı anım-samayı kolaylaştırmasından dolayı sözlü kültürlerde olması gereken bir özellik olarak göze çarpmaktadır. Bunun yanı sıra Kur’an’ın okun-masında mûsıkî bir yapının varlığı dikkat çekmektedir. Sesin madde-si sayılan harflerin taşıdığı sıfat farklılıkları Kur’an mûsıkîmadde-sine zemin hazırlayan faktörlerdendir. Mûsıkî perdeleri konumunda olan harfle-rin belli bir kompozisyonda bir araya gelmeleri ve fonetik yapılarının birbirleriyle kaynaşmasıyla Kur’an’ın müzikal diyebileceğimiz nağmesi oluşmaktadır.61 Arap fonetiğine uygun olarak sahih mahreçlerinden çıkan harflerde, harflerin dizilişinde ve fonetiğinde belli bir ahenk göze çarpar. Sesin çıkışına, ses tonuna, telaffuz ediliş biçimine göre kıraat âlimleri sınıflandırmışlardır. Bu sınıflandırma sonucunda Kur’an’ın okunmasında ritimli bir âhenkten oluşan sesler ortaya çıkmaktadır.62 Bu âhenk kendi içinde kulağa hoş gelen bir ritim oluşturur.63

60 Yusuf Sancak, Hz. Peygamber Devrinde Şiir, Şafak Yay., Erzurum 1999, s. 32. Şi-irler büyük ölçüde râvîler yoluyla ve sözlü olarak nakledilmekteydi. Şiir naklinde bir şairin manzumelerini nakleden râvîlerden başka, bir kabilenin bütün şairlerin eserlerini ezberleyen râvîler de mevcuttu. Büyük şairlerin hâfızalarında topladıkları malzeme daha sonra bu râvîlerin talebeleri tarafından tespit edilmiştir. Aynı eser, ss.

45-46. Ayrıca bu şiirlerin sözlü olarak nakledilmesi a. şairlerin, birbirlerinin şiirlerini rivayet etmeleri b. kabilelerin, kendi şairlerinin şiirlerini rivayeti c. çeşitli kabileler-den şiir ve ahbâr râvîlerinin meclislerde ve edebi toplantılarda, ezberledikleri bazı şiirleri rivayet etmeleri olmak üzere başlıca üç şekilde gerçekleşmiştir. Nitekim eski şairlerin hususi bir râvîsi, hatta râvîleri vardı ve bu râvîlerin çoğu, zamanla nesille-rinin belli başlı şairleri arasına katılmışlardı. Bk. Kenan Demirayak-Ahmet Savran, Arap Edebiyatı Tarihi-Câhiliye Dönemi, Atatürk Üniveristesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yay., Erzurum 1993, s. 63. Dolayısıyla uzunca şiirlerin ezberlenmesi, şiir kalıbının ritimli özelliğine bağlanabilir.

61 Necdet Çağıl, Kur’an-ı Kerim ve Kitab-ı Mukaddes Mukayesesinde Özgün Bir Yakla-şım, Araştırma Yay., Ankara 2005, s. 38.

62 Kur’an musîkisi harflerin mahreçleri ve seslerin birbirleriyle hems, [gizlemek anlamına gelen bu kelime harfi harekeli olarak okurken mahrece itimadın zayıflığından dolayı nefesin sesle beraber akmasına denilir.] cehr, [açıklamak anlamına gelen bu kelime tecvitte harfi harekeli olarak okurken mahrece dayanmanın kuvvetli olmasından dola-yı nefesin tamamının veya çoğunun hapsedilerek sesin açık olmasına verilen isimdir.]

sertlik, [harfi sakin olarak okurken mahrece dayanmanın kuvvetli olması sebebiyle sesin ve nefesin hapsolup akmamasına denir.] rihvet, [yumuşaklık anlamına gelen bu kelime şiddetin tam aksine sesin nefesin baraberce akmasına denilir.] tefhim, [harfin kalın okunmas] terkîk, [harfin ince okunması] tefeşşi,[sesin ağızda yayılması] tekrir,[-dil ucunun titremesi ve sürçmesi] olarak belirtilir. Bu ifadeler tecvîd ıstılahında kulla-nılan kavramlar olup, sesin sıfatlarını ve diğer seslerle meydana getirdikleri ahenk ve ritim ilişkilerini ele almaktadır. Daha geniş bilgi için bk. Abdurrahman Çetin, Kur’an Okuma Esasları, Aksa Yay., İstanbul 1997, ss. 70-75.

63 Mustafa Sâdık er-râfi, İ’câzu’l-kur’an ve’l-belâğatu’l-edebiyye, Beyrût 1990, s. 215; Dı-raz, En Mühim Mesaj Kur’an, çev. Suat Yıldırım, Akçağ Yay., Ankara 1985, ss. 146-150.

Sözlü kültürlerde ritmin önemini göstermesi bakımından, Antik Yunan’da eğitime mousiké (yani müzik) denmesinin konumuz açısın-dan önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü öğrenciler matematik, şiir ve hitabet derslerini dans edip, el çırparak, şarkı söyleyerek öğrenirler-di. Her iki durumda insanı harekete geçirmesinden dolayı Aristotoles ritim ve eğitim, yani motion ve emotion arasında bir ayrım yapmama-sı muhtemelen buna bağlı olarak geliştirilen bir kavramlaştırmadır.64 Burada eğitimin büyük ölçüde ritime dayandığı ve bunun eğitimin bir parçası olduğu göze çarpmaktadır. Metin ezberinden ayrı olarak sözlü ezberde beden diliyle şekillenmektedir. Beden diliyle yapılan hareket-ler, okunan metinlere ritim katmaktadır. Bir toplumun hayatına, duy-gularına ait birtakım sözcelerin daha sonraki kuşakların zihinlerinde tekrar yer bulabilmesi için standartlaştırılmış biçimlere dökülmeleri gerekir. Söylenen sözlerin tekrar hatırlanabilmesi için birtakım be-den davranışları ritimle birlikte ortaya çıkar. Sözlü nazmın ritimleri, anımsama işleminin ayrıcalıklı ve üstün araçları haline gelmektedir.65 Bunun örneklerini Avustralya ve başka ülkelerde yerlilerinin, şarkı söylerken iplerle şekiller çizmelerinde, başkalarının bir dizi boncuk-la oynamaboncuk-larında,66 İsrail’de Ortodoks Yahudilerin Talmud’u okurken öne ve arkaya sallanmalarında ve ülkemizde hafızlık yapanların be-densel hareketlerinde görülmektedir. Sözellikte ağızdan çıkan kelime, hiçbir zaman sadece sözel bağlam içinde var olmakla kalmaz; aynı zamanda söylenen söz her zaman insan gövdesini harekete geçiren ve varoluş durumunu değiştiren bir olaydır. Sırf seslendirmenin ötesinde beden hareketleri, kaza eseri ya da sözlü iletişim anında uydurulan bir hareket değildir. Bunlar tamamen doğal ve ritim esnasında ortaya çıkan hareketlerdir.67

Yazının yaygınlaşmasıyla birlikte alfabe, ses ile simgelenen kaydın yerine, görsel bir kaydı koyarak büyük ölçüde ritimlerle desteklenen hâfızanın gücünü zayıflatmıştır. Hâfızadan nakledilen deyişlerin, ata-sözlerinin, özlü sözlerin artık ezberlenmesine gerek kalmamıştır. Hâ-fızaya ihtiyaç duyulmaması, insanlara bir güven rahatlığı sağlayan ve ihtiyaç halinde başvurulmak üzere bir yana bırakılan gereçlerle (yazı

64 Sanders, Öküzün A’sı, s. 32. Ülkemizde okul öncesi eğitimde çocuklara öğretilen şarkılarda ve tekerlemelerde ritimli bir yapının varlığı gözlemlenir. Bu, çocukların belli bir ritim ve ahenk yakalamalarına imkân tanımaktadır.

65 Connerton, Toplumlara Nasıl Anımsar?, s. 119.

66 Ong, Sözlü ve Yazılı Kültür, ss. 85-86 67 Ong, age, s. 86.

vb. aygıtlarla) sözün korunabilmesinden kaynaklanmaktadır.68 Yazılı metinde bulunan kelime ve söz artık hislerle, çabayla bağlarını kese-rek sözde bulunan nefes, nağme ve ritim gibi unsurlara yer veremez hale gelmiştir. Bunların yerini yazının oluşturduğu birtakım simge ve şekiller almıştır.69

Kur’an’a bu açıdan baktığımız zaman özellikle Mekke dönemine ait kısa surelerde çok belirgin ritimli bir yapı göze çarpmaktadır. Özellikle ayet sonlarının türdeş ve kafiyeli harflerle bittiği görülmektedir.70 Bu şekilde kullanımın edebi yönü olmakla birlikte, asıl amacın bellekte kalıcılığın sağlanmasına dönük anlatım biçimleri olduğu söylenebilir.

Dolayısıyla sözlü gelenek ve kültürlerde sözlerin ritimli olması, bilgile-rin bellekte kalıcılığını sağlamaktadır.