• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1. TARİHİ ARKA PLAN-YAZI KÜLTÜRÜ ve ALGILANIŞ BİÇİMİ

1.1. Araplar ve Yazının Yaygınlığı

Günümüz dünyasında bir toplumun gelişmişlik düzeyi içinde bu-lunduğu kültürel durumla yakından ilişkilidir. Gelişmişlik düzeyi-nin büyük ölçüde yazının bulunması ve geçirmiş olduğu aşamalarla yakından ilişkili olması, böyle bir çıkarımı destekler mahiyettedir.

Cevâd Ali’nin de vurguladığı gibi, İslam’dan önce Arapların dalalet (sapkınlık) ve cehalet içerisinde oldukları, okuma-yazma bilmedikle-ri, yazının ise çok yaygın olmadığı bilinmektedir. Bunu destekleyen önemli delillerden biri, büyük ölçüde câhiliye teriminin kullanılmış olmasıdır.26 Arabistan bölgesine yazının ne zaman girdiği konusu tartışmalı olmakla beraber, İslam’ın gelmesinden kısa bir süre önce girmiş olabileceği varsayılmaktadır. Bu varsayımın dayandığı temel nokta, insanlardan çok az kişinin yazıyı bilmesi ve buna gizemli bir şey olarak bakmalarıdır. Ne var ki Mekke’nin ticari bir kent olması ve birtakım arkelojik bulgular, Güney Arabistan dilinde Hristiyan dö-nemin ötesine kadar giden bazı kitâbeler söz konusudur. Kuzey Batı Arabistan’da İslamiyetin çıkışından çok öncelere dayanan Nebatî, Lihyanî ve Semudî alfabeleriyle yazılmış kitâbeler de bulunmuştur.27 Mekke ve Medine bölgesinde, erken döneme ait yazıtlar bulunama-mıştır. Watt’a göre Mekke’nin ticari bir kent olması ve yazının kul-lanıldığı bölgelerle temas içerinde olması, ticari ilişkilerle ilgili bazı konuların kayıt altına alınması muhtemeldir. Kur’an’da bulunan dolaylı tasvirler –hüküm günü, insanların amellerinin kaydedilmesi vb.– bu görüşü desteklemektedir.28

İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre Arapça ile ilk yazan kimse-lerin Bûlan kabilesinden üç kişi olduğu bildirilir. Bunlar Mürâmir b. Merre, Elsem b. Sedre, Âmir b. Cedre’dir.29 Arapların ne zaman yazıyla tanıştıkları konusunda her ne kadar kesin bilgilere sahip ol-masak da eldeki verilerden hareketle bir sonuca varmak

mümkün-26 Cevâd Ali, el-Mufassal, c. VIII, s. 91.

27 richard Bell, İntroduction to the Qur’an, The Edinburg Universty Press, Edinburg 1953, ss. 14-15; Watt, Kur’an’a Giriş, ss. 45-46.

28 Watt, age, s. 46.

29 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 14; Ahmed b. Muhammed b. Abdi rabbih el-Endulusî, Kitâbu’l-ıkdu’l-ferîd, tahk. İbrahim el-Ebyârî, Dâru’l-Kitabi’l-Arabî, Beyrût ts., c. IV, s. 149.

dür. Kaynakların vermiş olduğu bilgilere bakacak olursak, Arapların yaşam tarzlarının diğer çağdaşları gibi, sözlü kültür üzerine şekillen-diği açıkça görülür. Belâzurî’nin, Muhammed İbn Said el-Kelbî’den naklettiği bir habere göre Tay kabilesinden Mürâmir b. Mürre, Elsem b. Sidre, Âmir b. Cedre’den oluşan üç kişi Mekke’de bir araya gelerek Arap yazısını ortaya koymuşlardır. Bunlar Arap hecelerini Süryani hecelere kıyas ederek yazıyı oluşturmuşlardır. Onlardan ise bu yazıyı Enbar kabilesi almıştır. Enbar halkından ise Hireliler almıştır. Bişr b. Abdulmelik, Hire’ye sık sık gelir ve orada belli bür süre kalırdı.

O’nun aynı zamanda Hristiyan olduğu söylenmiştir. Bişr daha son-ra bazı işleri için Mekke’ye geldiğinde Süfyân b. Ümeyye ve zühre b. Kilâb onun yazı yazdığını öğrenmişler ve ondan kendilerine yazı yazmayı öğretmesini istemişlerdi. Bişr onlara önce heceyi, daha son-ra yazı yazmayı öğreterek yazıyı öğrenmelerini sağlamıştı. Onlar da ticaret için gittikleri Taif’te yazıyı öğretmişlerdir.30

İbn Haldûn, İslam’ın ilk dönemlerinde Arap yazısının sağlam bir şekilde işlenmediğini; bundan dolayı iyi ve güzel bir şekle kavuşama-dığını söyler. Hatta bazı sahabenin yazmış olduğu mushafların hat-larında kusurlar bulunduğunu ve onların sağlam bir usulle işlenme-diğini ve yazılmadığını ileri sürer. Ona göre yazı sanatlardan biridir.

Sanatlar ise insanların talep etmesine ve içtimai hayata bağlıdır. Bun-dan dolayı göçebelerin çoğu yazı ve okuma bilmez; aralarında okuma yazma bilen varsa bile, bilgileri ve okumaları kusurlu olurdu. İçtimai hayat ve medeniyetin son derece gelişmiş olduğu şehirlerde yazı öğre-timi ilerlemiş ve güzelleşmiştir.31 İbn Haldûn’un da belirttiği gibi şe-hirleşme ile yazı ve sanatların gelişimi arasında bir paralellik vardır.

İslam’ın ilk dönemlerinde kurulan şehirlerin aynı zamanda bir kültür ve medeniyet şehri olmalarında bunun izlerini görmek mümkündür.

İbn Haldûn, devamla Arapların bir devlet halini alması, Basra ve Kûfe gibi şehir merkezlerine sahip olmalarıyla birlikte yazıya olan ihtiya-cın arttığını belirtir. Ona göre şehirleşmeyle birlikte yazı, kurallarına uygun bir şekilde yazılır hale gelmiştir. Yazının yeterince bilinmeme-sinden dolayı bazı sahabilerin hata yaptıklarına değindikten sonra, onların yazı konusunda usta oldukları görüşüne katılmadığını ifade

30 Ahmed b. Yahya b. Câbir el-Belâzurî, Futûhu’l-buldân, Müessesetü’l-Mearif Beyrût 1987, ss. 662-663.

31 İbn Haldûn, Mukaddime, ss. 417-418.

eder. Bu gibi düşünceleri, sahabeyi temize çıkarma gayretleri olarak değerlendirir. Sahabenin üstünlüğünün buna bağlanmasının yanlış olduğunu dile getirerek, yazının medeniyetle ilgilisine dikkat çeker.32

Evs ve Hazreç kabilelerinde Arapça yazı yazabilen kimselerin çok az olduğu bilinmektedir. Yahudilerden bazıları Arap yazısını öğren-mişlerdi. İlk zamanlarda Medine’de bazı çocuklar da onlardan Arap yazısını öğrenmişlerdi.33 İslam’ın ilk dönemlerinde Mekke’de, Kureyş kabilesinden 17 kişinin yazıyı bildiği varsayılır.34 Bazı rivayetlerde Peygamber’in eşi Hafsa’nın, Ukbe’nin kızı Ümmü Gülsüm’ün yazı yazmayı bildiklerinden bahsedilir. Ayrıca Sa’d’ın kızı Aişe’nin, baba-sının kendisine yazı yazmayı öğrettiğinden bahseden haberler mev-cuttur.35 Ümmü Seleme’nin ise okuma bildiği, ancak yazı yazmasını bilmediği nakledilmektedir.36

İslamiyetten önce yazının, Araplar arasında fazla yaygın olma-yan edebi ürünleri tespit amacıyla kullanılmış olduğunu gösteren herhangi bir belge yoktur. Bununla beraber hesapların, alacak ve-receklerin yazıldığı vesikalar, köle mülkiyetleri senetleri, şahıslar ve kabileler arasında yapılan anlaşmalara dair vesikalar mevcuttur.

Önemli hususlarda yazılmış mektuplar, mühür ve mezar kitâbeleri bu dönemde yazının sınırlı da olsa ticari, siyasi ve bazı sosyal amaç-larla kullanıldığını gösterir.37

Me’mûn’un (ö. 218/833) hazinesinde Peygamber’in dedesi Ab-dulmuttalib b. Hâşim’e ait deri üzerine yazılmış bir yazı bulundu-ğunu bildiren haberler, İslam öncesi dönemde yazının kullanıldığını göstermektedir.38 Ayrıca Mekke duvarına asılan el-Muallakay-ı Seb’a da Araplar tarafından yazının az çok bilindiğini gösteren delillerdir.

Hatta bazı çağdaş araştırmacılara göre Kâbe’nin duvarlarına asılan el-Muallakatu’s-Seb’a’dan sonra Kur’an, Arap toplumunda ilk yazılı belge niteliğindedir. Kur’an’ın sözlü ve yazılı kültür arasında ayırıcı

32 İbn Haldûn, age, s. 419.

33 Belâzurî, age, s. 663. Bunlar ise Said b. Ubâde, Münzir b. Amr, Ubey b. Ka’b, zeyd b.

Sâbit -İbranice ve Arapça yazdığı söylenmektedir- râfi b. Mâlik gibi kimseler olduğu rivayet olunmuştur.

34 Belâzurî, age, s. 660.

35 Belâzurî, age, s. 661.

36 Belâzurî, age, s. 662

37 Demirayak, Savran, Arap Edebiyatı Tarihi-Câhiliye Dönemi, s.31.

38 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 15.

bir halka olduğu göz önüne alınırsa39 yazının Araplar arasında sınırlı oranda da olsa kullanıldığını göstermektedir. Vahiy süresince Arap yazısının tam olarak gelişmediği veya yazı konusunda bazı kusurların olduğu bilinmektedir. Arap yazısı o dönemlerde bozuk yazı denilebi-lecek bir tür yazı anlayışına sahipti. Mesela harfin fonetik değerini belirleyen herhangi bir işaret sistemi yoktu ve bu işaretlerin belirlen-mesinde bazı zorluklar mevcuttu. Ayrıca daha sonra bahsedeceğimiz gibi diğer çağdaşlarına göre Araplarda yazı araçları az gelişmişti.40

rivayete göre, Peygamber’in ilk kâtibi Kureyş’ten Abdullah b.

Sa’d İbn Ebi Serh idi. Fakat bu kâtip sonradan irtidat etmiştir. Pey-gamber’in Medine’ye gelişlerinde bu görevi Ubeyy b. Ka’b üzerine al-mıştır. O, bulunmadığı zamanlarda Hz. Peygamber’in zeyd b. Sâbit’i çağırdığı ve ona yazdırdığı nakledilmektedir.41 Her ne kadar vahiy kâtiblerinin bulunması, vahyin korunmasına dönük bir uygulamaya işaret etse de, aslında kâtiplik mesleğinin olması yazının az bilin-diğini göstermektedir. Bu mesleğin ihtiyaçtan dolayı ortaya çıktığı söylenebilir. Vermiş olduğumuz bilgiler, İslamiyetin ilk günlerinde yazının tam manasıyla gelişmediğini ve okuma-yazma bilenlerin sayısının çok az olduğunu gösterir. Vahiyle beraber okuma-yazma teşvik edilmeye başlanmıştır. Kaleme yapılan göndermeler, bilenle bilmeyenlerin eşit olmadıkları, borçların yazılması tavsiyesi, yazının yaygınlaşmasını hızlandırmıştır.42 Bizzat Peygamber’in uygulamala-rında –okuma-yazma öğretmeleri karşılığında esirlerin salıverilme-si ve mescidin yanında Ashab-ı Suffe tarzında eğitim kurumlarının açılması– yazının yaygınlaşmasına dönük faaliyetler olarak tarihe geçmiştir. Uzun denilebilecek vahiy süreci boyunca, yazının yaygın-laşması ve daha alt kesimlere doğru genişlemesi sağlanmıştır.

Emeviler döneminde bile, kâtiplik mesleğinin Mevâliler tarafın-dan icra edilmiş olması, yazının Araplar arasında fazla yaygın ol-madığını göstermesi bakımından önemlidir. Ahmet Emin, yazı ya-zabilme yeteneğinin Acemlerde Araplardan daha fazla gelişmiş olma sebebinin “Arapların yazı (kalem) ile değil daha çok lisan (hitabet) ve kılıçla övünmelerinden”43 kaynaklandığını belirtmiştir.

39 Ebû zeyd, İlahi Hitabın Tabiatı, s. 79.

40 Bergue, “The Koranic Text”, s. 21; Watt, Kur’ana Giriş, s. 61.

41 Belâzurî, age, s. 662.

42 Bu ayetler için bk. Kalem, 68/1; Alak, 96/4; Lokmân, 31/27; zümer, 39/9 vb.

43 Ahmed Emîn, Duha’l-İslâm, c. I, s. 167.

Sonuç olarak, tarihçilerin ellerinde bulunan rivayetler, papirüsler ve taşlar üzerinde bulunan bazı kitabeler, Peygamber’e nispet edilen bazı mektuplar, dirhem ve dinar gibi madeni paralar, Arap yazısının hızlı bir şekilde geliştiğini göstermektedir.44 Ayrıca Mekke dönemine oranla, Medine döneminde yazmaya daha çok ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Çünkü Medine döneminde daha kurumsallaşmaya doğru giden bir yapının varlığı, hazine kayıtlarının tutulması, bazı sözleş-melerin yazılması gibi nedenler bu konuda etkili olmuştur. Ayrıca Kur’an’da yazı malzemesi olarak kaleme yemin edilmesi ve mürek-keb gibi kelimelerin vurgulanması, bunların önemini göstermesi ba-kımından önemlidir. Kitap ve okuma-yazma arasında doğrudan bir ilişki kurulabilir. Kutsal bir kitaba sahip olmak, aynı zamanda yeni bir kültürün ivme kazanması ve gelişmesi demektir.