• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3. SÖZLÜ HİTAP ve ANLATIM BİÇİMLERİ

3.2. Esas Cümlelerin Yan Cümle Olarak Kullanımı

Bu anlatım özelliğine eklemli anlatım da denilmektedir. Eklemli anlatım, bir dizi içinde yer alan üye, bölüm anlamlarına gelir.130

Ay-129 Porzig, age, s. 183.

130 Ferdinand de Saussure, Genel Dilbilim Dersleri, çev. Berke Vardar, Multilingual Yay., İstanbul 1998, s. 39. Eklemli dil terimi sözlü-sesli dil teriminin eşanlamlısı olarak kullanılmaktadır. Bildirinin çeşitli bölümlere, parçalara ayrılabilmesine eklemlilik

rıca sözün arka arkaya sıralanması anlamında da kullanılmaktadır.

Dilbilim terimleriyle söyleyecek olursak, yan cümlelerin esas cümle şeklinde sıralanmasıdır. Sözlü kültürlerde yan cümlelerin bağlaçlar yardımıyla esas cümle haline getirilmesi, anlamlarından daha çok iş-levsel çerçevede ele alınmasından kaynaklanmaktadır.

Yazılı dil ve kültürlerde herhangi bir bilgi ve düşünce daha çok yan cümle şeklinde ifade edilmektedir. Sözlü ifade biçimlerinde sıkı bir dil dizgesinden daha çok, ifadelerin arka arkaya sıralanması göze çarpmaktadır. Bu ise söz diziminin daha rahat olmasını sağlar.

Konuşma diline göre dilin şekillendiğini göstermektedir. Dil, yazılı söylemde sözlü söylemden farklı olarak daha ayrıntılı ve sabit dil-bilgisi kurallarına göre şekillenmektedir. Çünkü yazılı dilde anlamın verilebilmesi dilin düzenlenişine bağlıdır. Bunun da nedeni sözlü söylemde olduğu gibi dilbilgisine pek gerek kalmadan anlamın belir-lenmesine yardımcı olan canlı ortamın yazılı söylemde var olmayışı-dır.131 Sözlü dilde konuşmanın akıcılığı, muhatapla girdiği iletişimin mahiyeti, konuşanın içinde bulunduğu duygu ve düşünceler dilin şekillenmesinde etkili olmaktadır. Burada anlatılmak istenen gra-mer kurallarının birinci dereceden olmayışı değil; fakat noktalama ve işaretleme diyebileceğimiz formel dilbilgisi kurallarının olmayışıdır.

Özellikle kutsal kitaplarda geçen anlatım biçimleri, eklemli anlatıma güzel bir örnek teşkil etmektedir. Arkasında sözlü kültürün izlerinin bulunduğu bütün kutsal kitaplarda bu türden anlatım biçimlerine rastlamak mümkündür. Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim’den, dilin eklemli yapısını göstermesi bakımından vereceğimiz örnek an-latımlar konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir. İlk olarak ve-receğimiz örnek anlatım Kitab-ı Mukaddes’in yaradılış bölümünden seçilmiştir. Aslı İbraniceden Latinceye çevrildikten sonra, sözlü kül-tür mirası ağırlıklı bir dönemde (1610 yılında) Douay’in Latinceden İngilizceye yaptığı çeviri, metnin sözlü eklemeli anlatımını korumak-tadır.132 Çeviri şöyledir:

adı verilmektedir. Bk. Vardar, Dilbilimin Temel, s. 93. Ayrıca eklemli ifadesi, ekleme yoluyla oluşturulmuş olan eklemleme ürünü olan anlamlarına gelmektedir. Bunun karşılığı olarak Türkçede boğumlu kelimesi de kullanılmaktadır. Bk. Vardar, Açıkla-malı Dilbilim, s. 91.

131 Ong, age, s. 54.

132 Ong, age, s. 53.

Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı, ve yer ıssız ve boştu; ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allah’ın ruhu suların yüzü üzerinde ha-reket ediyordu. Ve Allah dedi: ışık olsun ve ışık oldu. Ve Allah ışığın iyi olduğunu gördü; ve Allah ışığı karanlıktan ayırdı. Ve Allah ışığa gündüz, ve karanlığa gece, dedi ve akşam oldu ve sabah oldu, bir gün ve Allah dedi:

suların ortasında kubbe olsun, ve suları sulardan ayırsın. Ve Allah kubbeyi yaptı, ve kubbe altında olan suları, kubbe üzerinde olan sulardan ayırdı;

ve böyle oldu. Ve Allah kubbeye gök, dedi. Ve akşam oldu ve sabah oldu, ikinci gün.133

İfadelerden anlaşılacağı gibi sözlü kültürden izler taşıyan bir an-latım biçimine yakın çeviri sunulmuştur. Burada yan cümleler bağ-laçlar yardımıyla esas cümleler haline sokulmuştur. Bizim gibi yazı duyarlılığına alışmış insanlara bu anlatım şekli yabancı, hatta biraz çarpık gelebilir. Fakat sözlü kültür üzerine şekillenen bir dil içerisinde yaşamış olanlar için böyle bir anlatım biçiminin çok doğal ve yerinde olduğu söylenebilir. Yazı duyarlılığıyla yapılan çeviri ise şöyledir:

Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattığında dünya şekilsiz bir çöldü, ve karanlık uçurumları örtüyor, suların üstünde şiddetli bir rüzgar esiyordu.

Sonra Tanrı, “Işık olsun!” dedi ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü.

O zaman aydınlığı karanlıktan ayırdı. Tanrı aydınlığa “gün”, karanlığa da

“gece” dedi. Böylece akşam oldu ve ardında gün doğdu- ilk gün.134

Benzer anlatım örnekleri, sözlü kültürün izlerinin bulunduğu Kur’an-ı Kerim’de de mevcuttur. Aşağıda vereceğimiz anlatımlar bunu tasvir etmektedir. Çevirilerde Elmalı Hamdi Yazır’ın (1878/1942) meâ-lini dikkate almamızın sebebi, bu çevirinin kaynak metne bağlı kala-rak yapılmasından dolayıdır. Tekvir suresinin 1-18 ayetlerinin çevirisi şu şekilde sunulmuştur:

O güneş dürüldüğü vakit, ve yıldızlar bulandığı vakit, ve dağlar yürütüldü-ğü (dümdüz edildiği) vakit, ve vuhuş (vahşi hayvanlar toplandığı vakit, ve denizler ateşlendiği vakit, ve nüfus çiftlendiği vakit, ve o diri (diri) gömülen kız çocukları hangi günahla öldürüldü? diye sorulduğu vakit, ve defterler açıldığı vakit, ve sema sıyrıldığı vakit, ve cehennem kızıştırıldığı vakit, ve cennet yaklaştırıldığı vakit anlar bir nefis ne hazırlamıştır.135

133 Tekvîn, 1/1-9. Benzer anlatımlar için Tekvîn, 32/22-34.

134 Tekvîn, 1/1-9. Ayrıca Tesniye, 13/6-11 ve 14/3-8 bölümlerinde de aynı özellik göze çarpmaktadır.

135 Elmalılı M. Hamdi Yazır, Kur’an-ı Kerim ve Meâli, Hazırlayan ve Notlandıran: Dücane Cündioğlu, İslamoğlu Yay., İstanbul 1993.

Bu çevirilerde esas cümlelerin yan cümleler şeklinde, bağlaçlar yardımıyla ifade edildiği görülmektedir. Aynı yerin çevirisi başka bir meâlde şu şekilde verilmiştir:

Güneş büzüldüğü zaman, yıldızlar kararıp döküldüğü zaman, dağlar yürü-tüldüğü zaman, on aylık develer başıboş bırakıldığı zaman, vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman, denizler kaynatıldığı zaman, nefisler çiftleştirildi-ği zaman, ve sorulduğu zaman o diri diri toprağa gömülen kıza “Hangi günah yüzünden öldürüldü?” diye amel defterleri açılıp yayıldığı zaman, gök sıyrılıp açıldığı zaman, cehennem alevlendirildiği zaman, cennet yaklaştırıldığı za-man, her can, ne yapıp getirdiğini bilir.136

Başka bir örnek için İnfitâr suresinin 1-5 ayetleri verilebilir:

Sema çatladığı vakit, ve yıldızlar döküldüğü vakit, ve denizler akıtıldığı vakit, ve kabirler deşildiği vakit, bilir bir nefis nedir takdim ettiği ve tehir ettiği (ne yapıp yapmadığını).137

Aynı yerin çevirisi şu şekilde verilmiştir:

Gök yarıldığı zaman, yıldızlar saçıldığı zaman, denizler fışkırtıldığı zaman, kabirlerin içi dışına getirildiği zaman, her can, ne (yapıp) öne sürdüğünü ve ne (yapmayıp) geride bıraktığını bilir.138

Görüldüğü gibi yazı kültürü duyarlılığıyla yapılan çevirilerde “ve”

bağlacı yerine “…ında”, “…sonra”, “…böylece” “…o zaman” kelimele-ri kullanılmıştır. Çevikelimele-rilekelimele-rini vermiş olduğumuz ayetler büyük ölçüde yazılı kültür özelliklerine yaklaştırılarak verilmiştir. Bu ise yazılı dilin daha titiz ve gramer kurallarının öncelikli olduğunu gösterir. Görüldü-ğü gibi yazıya özgü biçimlerle, yan cümlelerle anlatımın akıcılığı sağ-lanmıştır. Şunu da söyleyebiliriz ki bu gibi anlatımlarda çok rahatlıkla

“ve” yerine nokta veya virgülde kullanabiliriz. Bunun sebebi ise sözlü yapı ve geleneğin, konuşmacının çıkarı fikrine göre düzenlenmesinden kaynaklanmaktadır. Yazılı dil sözlü dilden daha ayrıntılı dilbilgisi ku-ralları ortaya koymuştur. Bu ise büyük ölçüde sözlü söylemde olduğu gibi anlamın belirlenmesine yardımcı olan canlı konuşma ortamının yazılı dilde olmayışına bağlıdır.139 Sözlü anlatımın eklemli yapısıyla ilgili olarak pek çok örnek, günümüzde çeşitli ülkelerde yapılan çalış-malarda da göze çarpmaktadır.140

136 Süleyman Ateş, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meâli, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul ts., Tekvir, 81/1-15.

137 Yazır, age.

138 Bk. Ateş, age, Tekvir, 81/1-5 139 Ong, age, ss. 53-54.

140 Özellikle bk. John Miles Foley, Oral Literature, Aktaran Ong, age, s. 54.

Sözlü kültürlerde sözün daha sistemli hale getirilmesine imkân tanıyan alfabe ve yazının fazla yaygın olmaması, ifadelerin daha ser-best olarak dile getirilmesini sağlamıştır. Dolayısıyla eklemli anlatım, sözün akıcılığının sağlanması için sözlü kültürlerde kullanılan bir an-latım biçimidir.