• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

4. MÜBHEMLER (BELİRSİZ ANLATIMLAR)

4.2. Kur’an’da Geçen Bazı Mübhem Kelime ve Anlatımlar

4.2.5. Belirsiz zaman zarfları

Mübhemât’tan sayılan kelime gruplarından biri de belirsiz zaman zarflarıdır. zaman zarfları bilindiği gibi ay, gün vb. bir zamana teka-bül eden ifade biçimleridir. Yazılı Kur’an metni dışında anlamı karşı-layan birtakım yardımcı unsurların olması veya bağlamın bilinmesi durumunda önemli bir güne tekabül eden bir olay Kur’an’da gün, ay, ayrılık günü gibi anlatımlarla karşılanmaktadır. Muhatapların bizim açımızdan belirsiz olarak anlatılan zaman zarfları hakkında belli bir

303 Olayın tamamı şöyledir. “Temizlenmeyi seven adamların kim olduğu Peygamber’e so-rulduğu vakit Peygamber bunları açıklamıştır: ‘Onlardan Uveym b. Saîde ne iyidir.’

dediği kişidir. Maân’a gelince bize şu haber geldi ki, rasulullah (s.a.v) vefat edince insanlar ona ağladı: ‘Keşke ondan önce biz ölseydik’ dediler. Biz ondan sonra fitneye düşmemizden korkuyoruz. Maân b. Adîyy de şöyle dedi: ‘Fakat vallahi onu diri olarak tasdik ettiğim gibi ölü olarak ta tasdik etmedikçe ondan önce ölmeyi istemiyorum.’

Maân Yemâme gününde Ebû Bekr’in hilafeti sırasında Müseylemetü’l-Kezzâb günün-de şehid edildi.” İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, c. IV, s. 660. Ayrıca bk. Taberî, Câ-miu’l-beyân, c.VI, ss. 475-478. Nisâ suresinin 34. ayetinde “Erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler…” ayetinde geçen adamlar şeklinde genel olarak kullanılan ifadenin Sa’d b. er-rebi’ hakkında indiği rivayet olunmuştur. Bk. Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl,128.

304 Kıyâme, 75/3.

305 İnfitâr, 82/6.

306 İnşikâk, 84/6.

307 “Korkanların içinden Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle demişti: onla-rın üzerine kapıdan girin. Oraya girdiniz mi artık siz kuşkusuz galiplerdensiniz. Eğer müminler iseniz yalnızca Allah’a tevekkül edin.” Bu ayette Hz. Mûsa dönemiyle ile ilgili bir betimleme yapılmaktadır. Burada geçen “iki adamın” kim olduklarını tespit etmek elbette güçtür. Buna rağmen kaynaklarda bunların isimlerinin verilmeye ça-lışıldığı görülmektedir. İsimleri ise Yuşe’ ve Kâlib olduğu belirtilmiştir. Bk. Suyûtî, el-İtkân, c. II, s. 317.

fikre sahip oldukları anlaşılıyor. Kur’an’ın ilk muhatapları tarafından bu gibi kelimelerin neler olduğu konusunda herhangi bir tartışma-nın yapıldığına dair elimizde bir bilgi yoktur. Fakat yazılı bir metinle karşılaşan muhataplar için kullanılan bazı zaman zarflarının anlamı konusunda açıklanması gereken birtakım unsurların olduğu sonu-cuna varılabilir. Çünkü karşılıklı konuşma ortamlarında bağlamın ve muhatapların zihninde bazı anlatımların bilinmesi, olayın detaylı ola-rak anlatımını gerekli kılmaz. Daha çok olay, atıfsal bir özellik sergiler.

Dolayısıyla bu anlatımlar daha önceden bilinen bir duruma gönderme yapmaktadır. Muhataplar arasında zihni bir uylaşımın bulunmadığı durumlarda bu türden bir anlatımın fazla bir önemi yoktur.

Eğer Allah’a ve hak ile batılın ayrılma gününde (yevme’l-furkan) o iki top-luluğun karşılaştığı günde kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz ayetlere inanmışsanız bilin ki aldığınız ganimetlerden beşte biri, Allah’a, elçisine ve akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Allah Her Şeye Kadirdir.308

Ayette geçen yevme’l-furkan (ayrılma günü) ifadesi rivayetlere göre Bedr günüdür.309 Bilindiği gibi Bedr savaşı olarak tarihe geçen bu olay, Müslümanlar açısından son derece önemlidir. Vahye muha-tap olanların bu ifade geçtiği zaman, ne anlatılmak istendiğini bilme-leri söz konusudur. Sebebi ise bu olayın yaşanılan bir olaya tekabül etmesine bağlanabilir. Ama yazılı bir metinle karşılaşan muhataplar için araya zaman ve mekân gibi unsurların girmesi, burada neyin ima edildiğinin anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Ayrıca bazı zaman-larla ilgili belirsiz kelimelerde vardır ki bunları bilmek Kur’an’ın in-diği toplumun kültürel değerlerini bilmeyi gerektirir. Mesela Bakara suresinin 197. ayetinde geçen ‘Hac bilinen aylardadır…’ ifadesinde bilinen aylar derken vahye muhatap olanlar şüphesiz bu ayların hangi aylar olduğunu biliyorlardı. Yine aynı şekilde “Sayılı günlerde Allah’ı anın...”310 ayetinde sayılı günlerin kaç güne tekabül ettiğini,

308 Enfâl, 8/41.

309 İbn Cemâ’a, Gureru’t-Tıbyân, s. 269. Bu ayette geçen yevme’l-furkan ifadesiyle ilgili olarak, ilk muhatapların sözün bağlamını oluşturmalarından dolayı bir belirsizlik söz konusu değildir. Çünkü sözlü dil kullanımında dilin göndergeleri belirgindir.

Muhataplar açısından belirsiz bir anlatım ortaya çıkmaz. Olayın bağlamını oluştur-mayanların zihinlerinde böyle bir ifadeyi duyduklarında bu ifade nedir? Veya ne anlama geliyor? Şeklinde birtakım sorular oluşması mümkündür.

310 Bakara, 2/203. Ayetin devamında “Kim hemen iki gün içinde dönerse ona günah yok-tur...” derken “iki gün içinde” ifadesinin ne anlama geldiğinin anlaşıldığını söyleyebiliriz.

hitaba muhatap olanların bildiğini varsaymamız gerekir. Başka bir örnek olarak Mâide suresinin 3. ayeti verilebilir.

Bugün (el-yevme) kafirler dininizden ümitlerini kestiler. Artık onlardan kork-mayın, Benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size ni-metimi tamamladım ve sizin için din olarak İslamı seçtim.311

Bu konuda rivayetlere bakılmaksızın kâfirlerin ümitlerini kestikle-ri günün hangi gün olduğu konusu yorum düzeyinde kalacaktır. En azında metin düzeyinde İslam’ın tamamlanmasına doğru bu ayetin nazil olduğu anlaşılmaktadır. Ayette iki defa geçen bugün (el-yevm) kelimesinin yazılı bir Kur’an metniyle karşılaşan muhatapların neye tekabül ettiğini anlamaları zordur. rivayetlere baktığımız zaman gün ile ifade edilen zaman, Arafe gününde Veda Haccı’na karşılık gelmek-tedir. Hatta rivayetlere göre bugünden sonra Peygamber’e ne bir farz, ne bir helal, ne de haram ayeti inmiştir. Peygamber’in de bugünden sonra seksen bir gece hayatta kaldığı söylenmiştir.312 Şu anda bir metinle karşılaşan biz muhatapların rivayetler olmaksızın, Kur’an’da bugün kelimesiyle hangi günün dile getirildiğini anlamamız mümkün değildir. Sözlü dil ve konuşma ortamlarında daha önce bahsettiği-miz gibi anlam bir şimdi-buradalık özelliği gösterir ve dilin referans noktaları belirgindir. Fakat yazılı dilde karşılıklı diyalog durumunun olmaması böyle bir ifadeye imkân vermez; çünkü dilin temel iddiası anlaşılır ve açık olmasıdır. Kur’an sıkça kendisini anlaşılır ve apaçık bir Arapça olduğunu iddia eder. Dolayısıyla bu gibi ifadeler bizim açı-mızdan mübhemdir, ek bir bilgiye ihtiyaç duymamızı gerektirir. Fakat ilk muhataplar açısından onların mübhem kategorisine girmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü Veda Haccı’na büyük bir topluluğun katıldığını ve bu olaya herkesin şahitlik yaptığını tarihen biliyoruz.

Veda’ Haccı yerine çok rahatlıkla bugün kelimesinin kullanılması kar-şılıklı diyalog ortamında mümkündür. Bu olayı bizzat yaşayan insan-ların zihinlerinde bugüne tekabül eden bir olayın olmasından dolayı böyle bir anlatımın benimsenmesi söz konusudur. Bu konuda başka bir örnek olarak Âl-i İmrân suresinin 155. ayeti verilebilir.

311 Mâide, 5/3.

312 Taberî, Câmiu’l-beyân, c. VI, s. 418. Benzer bir anlatım “Bugün (el-yevm) size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemeği, size helal, sizin yeme-ğiniz de onlara helaldir…” ayetinde bugün kelimesinin neye tekabül ettiğini anlamak zordur.

İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip kaçanları, şeytan ancak yaptıkları bazı hatalardan dolayı yoldan kaydırmak istemiş-ti. Ama yine de Allah onları affetistemiş-ti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halîmdir.313

Bir metinle karşı karşıya gelen muhataplar, sadece iki topluğun karşılaşması haberini okumaları söz konusu olmaktadır. Fakat ola-yın mahiyeti, nasıl ortaya çıktığı veya karşılaşılan günün ne olduğu konuları okuyuculara kapalı gelmektedir. rivayetlerde karşılaşılan gün ile Uhud savaşında Müslümanlarla müşriklerin karşı karşıya gelmeleri tasvir edilmektedir.314

Tevbe suresinin 28. ayetinde geçen “bu yıldan sonra”315 ifadesinde açıklanmayı gerektiren bir durum söz konusudur. Ayetin siyak-si-bakından bu yılın neye tekabül etiğini çıkarmak mümkün değildir.

rivayetler bu yılın hicretin 9. senesine tekabül ettiğini göstermek-tedir. Ebû Bekr’in hacc yaptığı ve Hz. Ali’nin de ezan okuduğu yıl olarak tasvir edilmektedir. Bu yıldan sonra Peygamber Veda Haccını ifa etmiştir.316

Yazılı bir Kur’an mesajıyla karşılaşan muhtemel okurlar bu ifade-yi işittikleri zaman, ifadenin hangi yıla tekabül ettiği konusunda bir bilgiye sahip olamayacaklardır. Fakat Kur’an’ın ilk muhatapları bu yıl’ın hangi yıla karşılık geldiği konusunda, bir belirsizlikle, açıklan-mayı gerektirecek bir durumla karşılaşmamaları dilin kullanımına daha uygun düşmektedir. Bu konuda verilebilecek başka bir örnek ise 89. surede geçen “on geceye andolsun”317 ifadesidir. Bu ifadede, on gecenin hangi geceler olduğu, hangi aya tekabül ettiği konusunda bizim açımızdan bir belirsizlik söz konusudur. Kaynaklara göre “on gece” ifadesi, zilhicce’nin on günü –yani birinden bayram günü olan onuncu gününe kadar on gün– veya ramazanın son on gününü gös-termektedir.318

313 Âl-i İmrân, 3/155.

314 rivayetler ve olayın mahiyeti hakkında bk. Taberî, age, c. III, ss. 488-499.

315 Ayetin tamamı şöyledir. “Ey İnananlar! Allah’a ortak koşanlar, kuşkusuz pistirler. O halde, bu yıldan sonra, Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.”

316 Taberî, age, c. VI, s. 346.

317 Fecr, 89/2.

318 zemahşerî, el-Keşşâf, c. IV, s. 734; Beydâvî, Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, Der Saâdet, c. II, s. 593; Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. IX, s. 184