• Sonuç bulunamadı

1. GİRİŞ

1.1. Araştırmanın Konusu ve Önemi

Kur’an metnine ait özelliklerin bilinmesi, anlaşılması ve yorum-lanması açısından önemlidir. Tefsirin isabetli ve yerinde olabilmesi için Kur’an metninin ortaya çıktığı kültürel, siyasi, coğrafi, edebi vb.

ortamların dikkate alınması bir gereklilik olarak ortada durmaktadır.

Kur’an metninin bu kültürel ortamda temayüz etmesinden dolayı – bu kültürün ve ortamın bir anlamda taşıyıcısı olduğu– yorumlarda bunun dikkate alınması gerekmektedir. Çünkü hiçbir metin kendi dilinden ve kültüründen bağımsız olarak gelişemez. Başka bir deyişle her metin kendi kültürüne gömülüdür. Kur’an evrensel mesajlar ve-rirken bile içinde bulunduğu kültürün diliyle seslenmektedir.

Ulûmu’l-Kur’an eserlerinde vahyin iniş keyfiyeti için yapılan tas-nifler, vahyin olguyla ve yaşananlarla yakından ilişkili olduğunu gös-termektedir. Bu tasniflere göre vahyin mekkî-medenî, hadarî-seferî, nehârî-leylî, sayfî-şitâî, firâşî-nevmî, arzî-semâî olarak gelmesi gibi tasniflere ayrılması bunu doğrular mahiyettedir.1 Bu tasnifler, vah-yin tarihle, yaşantıyla, geleneklerle bağlantılı olduğunu ve o dönemde yaşayan insanların hayatlarından izler taşıdığını gösterir. zaten vah-yin muhatapları, belli bir gelenek ve dilsel alışkanlıklara sahiptiler.

Kur’an-ı Kerim vahyedildiğinden bu yana çeşitli araştırmalara konu olmuş, insanların bilgi birikimlerine göre farklı yorumlar ve an-lamlandırmalara kaynaklık etmiştir. Bilindiği gibi Kur’an-ı Kerim’in ilk muhatapları, yazılı kültüre sahip olmayan, sözlü gelenek ve düşünüş tarzına alışık olanlardan oluşmaktaydı. Burada sözlü kültüre alışkın bir toplumdan kastımız, yazı yazmasını bilmeyenler anlamında olma-yıp, yazılı kültür alışkanlıklarına sahip olmayanlar anlamında

kulla-1 Celalûddîn Abdurrahmân Ebî Bekr es-Suyûtî (ö. 911/1505), el-İtkân fî ulûmi’l-Kur’an, Dâru’l-Kütübi’l- İlmiyye, Beyrût 1987, c. I, ss. 15-49. Bu kavramlar vahyin alındığı zaman ve mekânı göstermektedir. Mekkî-Medenî [Mekke-Medine dönemi], hadarî-seferî [ikamet ve sefer durumu], nehârî-leylî [gündüz ve geceleyin], sayfî-şitâî [yaz ve kış dö-nemi], firâşî-nevmî [yatakta ve rüyada], arzî-semâî [yerde ve semada] anlamlarına gelir.

nılmaktadır. Arap toplumunda her ne kadar okuma-yazma bilenler varsa da yazılı kültür alışkınlığına sahip olmayanların yaşadıkları bir dünya anlamında yazısız bir toplum kastedilmektedir. Bunun en büyük delili, Kur’an-ı Kerim inmeye başladığı zaman vahyin Peygam-ber’in kalbinde ve hafızların belleğinde korunmasıdır. Kur’an’ın indi-ği dönemde her ne kadar sözlü bir kültür varlığını devam ettirse de;

uzun denilebilecek bir vahiy sürecinden sonra daha kitabî veya met-nin yönlendirdiği bir kültürden bahsetmek mümkündür.

Yazılı metinlerin, özellikle de kutsal kitapların arkasında mevcut olan sözlü gelenek ve buna bağlı olarak sözlü dil kullanımlarının, kutsal kitapların anlaşılmasında önemli olduğunu söyleyebiliriz.

Özellikle batılı çevrelerde Kitab-ı Mukaddes çalışmalarında bu ya-pının dikkate alındığı gözlemlenmektedir. Kur’an-ı Kerim’in içinde oluştuğu kültürün sözlü bir kültür olması ve mesaj dilininde bu kül-türel durumla yakından ilişkili olması konunun önemini arttırmak-tadır. Bu açıdan çalışmamız, sözlü kültür ve sözlü dilin Kur’an’ın anlaşılmasındaki rolü ve onun üslubuna etkilerinden oluşmaktadır.

Bu bağlamda Kur’an’ın dil yapısının sözlü gelenek ve dil açısından araştırılması hedeflenmektedir.

Kur’an-ı Kerim, yazılı kültüre alışkın olmayan ve sözlü dil gele-neklerinin hâkim olduğu bir toplum içerisinde ortaya çıkmış, uzun denilebilecek bir süreç sonrası metinleşmesi sağlanmış, hitabı sözlü dil kuralları içerisinde oluşmuş bir kitaptır. Bu yüzden Kur’an’ın ter-cüme ve tefsir faaliyetlerinde bu sözlü gelenek ve dil yapısının önemli olduğunu düşünüyoruz. Genellikle ilk dönem eserlerinde dil ağırlıklı yoğun tartışmaların olması, bahsedilen düşünceyi desteklemektedir.2

Kur’an-ı Kerim’i kendi içinde bir bütün olarak okumamızı imkân-sız kılan özelliklerden biri şüphesiz oluşum tarihidir. Bilindiği üze-re Kur’an-ı Kerim bir çırpıda oluşturulmuş bir metin değil; aksine

2 İlk dönemlerde yazılan eserlerde genellikle dil ve dilin kurallarına ilişkin konula-rın işlendiği görülmektedir. İbnu’n-Nedîm’in vermiş olduğu bilgilere göre, zeyd b.

Ali (ö. 121/738) Garîbu’l-Kur’an, el-Kisâî (ö. 189/804) Meânî’l-Kur’an, Ebû Ubeyde (ö. 210/825) Mecâzu’l-Kur’an; Ebû Ubeyd (ö. 223/837) Meânî’l-Kur’an, el-Ferrâ (ö.

207/822) Meânî’l-kur’an, el-Ahfeş (ö. 177/793) Meânî’l-kur’an, Yunus b. Habîb (ö.

183/825) Meânî’l-kur’an konularında eserlerini kaleme almışlardır. Bu eserlerin içe-riği daha çok kelime bilgisi ve ayette geçen kelimelerin anlamlarının açıklanmasın-dan ibarettir. Bk. Ebû’l-Ferec Muhammed b. İshâk b. Nedîm (ö. 380/990), el-Fihrist, Beyrût 1994, ss. 53-56.

olayların gelişimi ve seyrine göre vahyedilen ayetlerden oluşan bir kitaptır. Bu nedenlerden dolayı Kur’an’ın diğer yazılı metinler gibi okunması birtakım sorunlara yol açabilir. Bu sorunların aşılabilmesi için belli bir yöntem ve okumayla yaklaşılması gerekmektedir.

Arap dilinin muhatabı öncelediği ve kurallarının bu çerçevede oluştuğu kabul edilmektedir. Buradan hareketle kültürün içinde şe-killenen Kur’an’ın da bu dilsel yapıdan etkilenmesinin doğal olduğu sonucuna varılabilir. Kur’an’ın metin yapısında konuşmaya daya-lı bir iletişimin olması ve seslenilen muhatapların vardaya-lığı, esasında Kur’an metninin sözel bir metin olduğunu göstermektedir. Ayrıca Kur’an’da çok sayıda seslenme (hitap) edatlarının bulunması bu gö-rüşü doğrulamaktadır. Dolayısıyla Kur’an’ın sözlü bir hitap olduğu ve bu hitap dilini kullanmış olması, onun anlaşılması ve yorumlan-masında temel bir ilke olarak kabul edilmelidir.

Çeşitli durum ve olaylar bağlamında vahyedilen Kur’an’ın ilk mu-hatapları ile dolaylı mumu-hatapları açısından kazandığı anlam farklıdır.

Hz. Peygamber’in vahyi aldıktan sonra, sözlü olarak aktardığı anlam ile yazılı metin haline geldikten sonraki anlamı ve anlaşılması tama-men aynı değildir. Kur’an’ın sözlü metin formu, Hz. Peygamber’in doğrudan kendisi ile muhataplarına yönelik olduğu halde, yazılı me-tin formu, Kur’an’ı okuyup anlamak isteyen herkese yöneliktir. Bu durumda yazılı metin formunda Kur’an’ın anlamı, daha sonra asla tekrarlanamayacak bir ortama seslenen sözlü metin formundan çok daha genel ve farklı bir karaktere sahiptir.3 Sözlü dil alışkanlıkları ve düşünüş biçimiyle oluşturulmuş bir metin aynısıyla yazıya çevrilse muhtemel okurlar açısından anlamda kapalı gelen, açıklanması ge-reken yerlerin olması doğaldır. Muhataplar bakımından, Kur’an’ın sözlü metin formundaki anlamıyla, yazıya geçirilmesinden [mushaf]

sonraki anlamı farklılaşmıştır.

Kur’an, özünde ilahi bir hitap olmasına rağmen mesajın belli bir dile bağlı olarak gerçekleşmesi demek, o dil üzerinden bazı çıkarım-ların yapılabilmesi anlamına gelir. Çünkü vahiyler hiçbir zaman boş-lukta durmaz ve boşluğa inmemiştir. Bu bağlamda Kur’an metni-nin sözlü dil açısından anlaşılması daha bir önem kazanmaktadır.

3 Burhaneddin Tatar, “Toshihiko İzutsu’nun Kur’an Semantiği Üzerine Çalışmalarının Kur’an Hermenötiğine Katkısı”, Batıda İslam Çalışmaları Sempozyumu, DİB Yay., An-kara 2003, s. 223.

“Kur’an sözlü bir hitaptır.” veya “Kur’an yazılı bir hitaptır.” şeklinde kategorik bakışlardan uzak olarak Kur’an’ı ait olduğu dil ve kültür açısından anlamaya çalışmanın daha yerinde ve doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu tür yaklaşımlar, indirgemeci olup, anlayıcı olmaktan öte değer yüklü ve kategorik ayrımlardır.

Kur’an’ı yüzeysel olarak okuyan birisi bile, bir çırpıda onun üslup ve muhtevasının farklı olduğunu söyleyebilir. Dolayısıyla Kur’an’ın üslubunda sözlü kültür ve buna bağlı olarak sözlü dilin etkileri mev-cuttur. Bu etkilerin daha iyi anlaşılabilmesi için Kur’an hakkında bazı öncüllerin dikkate alınması gerekmektedir. Bunları şöyle özet-lemek mümkündür:

* Kur’an, her ne kadar yazıya geçirilse de, sözlü dil içinde şekillen-miş ve daha sonra yazıya geçirilşekillen-miştir. Kur’an’ın yazılı hali olan metin, arkasındaki olayların hepsini bize sunmamaktadır. Buna dayalı olarak geliştirilen bazı disiplinler, yazılı Kur’an metninin arkasındaki olayları günyüzüne çıkarmaya dönük çabalar olarak değerlendirilebilir.

* Kur’an’ın edebi metin tenkiti ölçülerine göre sergilediği kendine özgü birtakım özelikleri vardır. (Kendi içinde bütünlüğün olmaması, tekrarlar, cevabı olduğu halde sorusu ortada olmayan ifadeler, mu-hatapların sürekli yer değiştirmesi, mübhemlerin bulunması, anlatı özelliği sergilemesi, hitap dilinin sözlü dil özelliği taşıması, nida eda-tı, işaret zamirleri kullanması vb.). Bütün bunlar yazı dilinden daha çok sözlü dil kullanımından kaynaklanmaktadır. Yukarıda sayılan özellikler eksiklik veya kusur olarak görülmemelidir. Bunlar daha çok dilin kullanımından kaynaklanan anlatım özellikleridir. Dola-yısıyla Kur’an’ın anlaşılmasında, yazılı Kur’an metninin arkasında bulunan sözlü kültüre ait anlatımların göz önünde bulundurulması önemli hale gelmektedir.

* Sözlü kültürün diğer bir özelliği ise, yazı bilinse bile yazının ve yazılı olanların anlamsal bir değerinin olmamasıdır. Arapların, özellikle hitabet ve şiir konusunda ilerlemeleri, yazılı olana bir de-ğer atfetmemelerine bağlanabilir. Bilindiği gibi Araplar arasında bilgi ezberlemekle eşdeğerdi. Bu bakımdan yazının işlevsel bir değerinin olmaması büyük ölçüde bu etkenlerle ilgilidir. Tarihî veriler de bunu doğrulamaktadır. Böyle toplumlarda yazının yerini, sözlü olarak ak-tarılan ritim ağırlıklı olan şiir ve anlatılar alır.

* Kur’an şu anda yazılı bir metindir. Yazılı bir metinde bağlam metnin içindedir; sözlü hitapta ise büyük ölçüde bağlam sözün dışın-dadır. Dolaylı muhataplar bu söz dışı ortamın bilgisine sahip olmaz-larsa yazılı Kur’an metnini anlamalarında bazı problemlerin ortaya çıkması muhtemeldir. Söz dışı bağlam bilgisi, yazılı metnin anlamı konusunda tamamlayıcı bir işleve sahiptir. Anlam, dilsel ya da dile dayalı bir anlatımın belli bir iletişim ortamında taşıdığı veya taşıma-sı muhtemel olan içerik olarak tanımlanır. Böyle olunca anlamını aradığımız ifadenin belli bir dilde veya o dilin uylaşım kuralları çer-çevesinde dile getirilmiş olan sözlü ya da yazılı bir ifade olması son derece önemli bir konudur.4 Dolayısıyla Kur’an’ın anlaşılmasında bu özelliklerin göz önünde bulundurulması önemlidir.