• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. SÖZLÜ KÜLTÜRÜN TEMEL ÖZELLİKLERİ

2.4. Dilin Sesli Kullanımı/Hitabet

Dilin temelde sese dayanması veya sesli olması derken dilin sesli kullanımının daha etkin ve etkileyici olduğunu ima ettiğimizi belirt-meliyiz. zira Kur’an-ı Kerim’in yüksek sesle okunmasının dinleyenler üzerinde büyük etkiler bırakabildiğini ve İslam tarihinde onu dinle-yerek etkisinde kalıp, İslam’ı seçen kişilerin varlığından haberdârız.86

Sözlü kültürlerde yazı yazmanın ve yazı kültürünün tekabül ettiği bir değerin olmaması sesin daha önemli hale gelmesini sağlamaktadır.

Kimsenin kelimeleri açıp bakmadığı bir kültürde kitabı açıp bakmak fazla bir anlam ifade etmemektedir. Dolayısıyla sözlü dil kullanımında sesin ve buna bağlı olarak bazı hitabet sanatlarının yaygınlık kazan-ması, sese verilen önemi göstermesi bakımından anlamlıdır. Bunun etkisi altında Kur’an-ı Kerim’in güzel okunması ve sesin daha etkili kullanılması için bazı disiplinlerin –tecvid, kıraat vb.– ortaya çıkması burada anılmaya değerdir.87 Özellikle yazının yaygınlaşmasıyla birlikte

84 Bu konuda bk. M. T. Clanchy, From Memory to Written Record, Oxford; Cambridge, 1993, s. 253; Ong, age, s. 120.

85 Goody, age, s. 145.

86 Tarihî rivayetlerden öğrendiğimize göre Hz. Ömer’in İslamı kabülü böyle bir olaya tekabül etmektedir. Hz. Ömer bir gece Kâbe’yi tavaf etmek için oraya gider. Kâbe’ye vardığında Peygamber’in namaz kıldığını görür. Namazda okunan ayetleri dinlemek için Kâbe’nin örtüsü altına girerek Peygamber’i dinlemeye başlar. Bunun üzerine dinlediği ayetlerden etkilenerek kalbinin yumuşadığı, gözlerinin yaşardığı, böylece Kur’an’ın onun İslam’a girmesini sağladığına dair elimizde birtakım bilgiler mevcut-tur. Benzer rivayetler için bk. Ebû Muhammed Abdulmelîk b. Hişâm (ö. 213/828), es-Sîretü’n-nebeviyye, el-Mektebetü’l-İlmiyye, tahk. Mustafa es-Sekâ ve Diğerleri, Beyrût ts., c. I, ss. 346-348. Yine aynı şekilde müşriklerin de Kur’an’ı dinlediklerine ve etkisi altında kaldıklarına dair rivayetler vardır.

87 Bu konuda daha geniş bilgi için bk. William A. Graham, Beyond the Written Word, s. 100.

Tecvîd ve Kıraat disiplinleri Müslümanlar için Peygamber’den aktarıldığı biçimiyle bütün güzelliğiyle Allah’ın canlı sözünün korunmasına dönük bir faaliyet olarak ortaya çıkmış-tır. Yazar özellikle “Okunan Söz Olarak İslam Metni” bölümünde bu konulara değinerek Kur’an’ın sözlü boyutunun Müslümanların gündelik hayatlarında gerek ibadet formunda gerekse başka alanlarda (eğitim vb.) devam ettirilmesinden bahseder. Aynı eser, ss. 96-109. Ayrıca Kur’an kıraati ve buna bağlı olarak okunurken sesin güzelleştirilmesi konu-sunda bazı hadisler için bk. Buhârî, age, Kitâbu Fezâili’l-Kur’an, 25,28,31 vb.

hitabet geleneğinin zayıflamasının bizim açımızdan önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü hitabet geleneğinde güzel ve etkili söz söyleme anlayışı hâkimdir. Hatabe kelimesinden türeyen hitabet kelimesi hut-be okuma, güzel söz söyleme, vaaz ve nasihat etmek gibi anlamlara gelirken; terim olarak ise bir topluluğa bir maksadı anlatmak, öğüt vermek, herhangi bir görüşü benimsetmek veya bir eyleme teşvik gibi amaçlarla yapılan etkili ve güçlü söz söyleme sanatı olarak tanımlan-maktadır.88 Hitabet geleneği gerek câhiliye, gerekse İslam dönemle-rinde etkili bir şekilde kullanılmıştır. Bu kullanımlarda elbette sesin etkili biçimde kullanımı büyük ölçüde sağlanmıştır.89 Câhiliye döne-minde hitabetin en zengin örneklerini kabileler arasında mevcut olan savaşlarda yapılan intikam konuşmaları oluşturmaktaydı. Ayrıca Hz.

Peygamber’in huzurunda çeşitli kabilelere mensup hatipler konuşma-lar yapmışkonuşma-lardır. Bu konuşmakonuşma-ların içeriğini, kabile hayatı, kabileler arasında meydana gelen sert mücadeleler oluşturmaktaydı.90 Hitabet özünde güzel ve etkili söz söyleme sanatıdır. Bundan dolayı hatibin dili ustalıkla kullanması hitabetin gerekli şartlarındandır.

Yazının varlığı kelimeleri görsel boyuta hapseder ve sesin gücünü büyük ölçüde zayıflatır. Aslında dile, hayat veren şey, bir anlamda onun sesli olmasıdır. Bir yazının okunması onun seslendirilmesi anla-mına gelir. Dolayısıyla yazının hayatiyet kazanması tekrar seslendiril-mesiyle mümkün olmaktadır.

Bazı dilciler dilin aslının işitilen seslerden müteşekkil olduğunu öne sürmüşlerdir. Buna göre dilin, rüzgârın esmesi, şimşeğin çak-ması, suyun şırıltısı, eşeğin anırçak-ması, karganın ötmesi, atın kişne-mesi, ceylanın böğürmesi esnasında çıkarılan seslerden meydana geldiği varsayılmıştır.91 Bu bilgilerin geçerli olup olmadığı başka bir

88 Kaya, “Hitabet”, DİA, c. XVIII, s.156.

89 Başta Hz. Peygamber’in olmak üzere çeşitli hitabet örnekleri için bk. Câhız, el-Beyân, c. II, s. 31.

90 Kaya, “Hitabet”, s. 158.

91 Suyûtî, el-Muzhir, c. I, ss. 14-15. Bu kurama dil felsefesinde mimolojik/spekülatif açıklama denilmektedir. Buna göre “şırıl şırıl akmak”, “püfür püfür esmek”, “çınla-mak”, “vızıldamak” gibi sözcüklerin doğal seslerin yansıması olarak görülmüş, doğal dillerin de buradan hareketle ortaya çıktığını ileri sürülmüştür. Bu düşünce dillerin yavaş yavaş coşkusal davranış ve seslerin evriminden doğduğunu ya da doğal çığlık ve seslere öykünülmesinin ürünü olduğunu savunur. Ne var ki bu varsayımlar dil-lerde bulunan kelimelerin bir kısmını açıklayabilmiştir. Bu açıdan yeterli ve tutarlı bir kuram olarak ele alınamaz olduğu öne sürülmüştür. Bk. Vardar, Dilbilimin Temel Kavram, s. 70; Altınörs, Dil Felsefesine Giriş, s. 23.

tartışmanın konusu olmakla birlikte, dilin temelde sese dayanması ve seslerden müteşekkil olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

zaten dilin tanımına ilişkin yapılan açıklamalarda dilin sesli özelliği ön plandadır. Dilin “bir toplumun maksatlarını dile getirdiği sesler”den oluşan yapı şeklinde tanımlanması92 onun temelde sese dayalı oldu-ğunu gösterir. Dolayısıyla yazılı dil nihayetinde seslendirmekle anlam kazanmaktadır. Bu anlamda yazılı dil ikincil nitelikte olan bir şeydir.

Sözlü toplumlarda kelimelerin büyük bir güç simgelediğine inanıl-maktadır. Güç kullanımıyla, ses ve sesin kullanımı arasında doğru bir orantının varlığı dikkat çekmektedir. Bu anlamda her tür ses, özellikle de canlı organizmaların içinden çıkan sesli söylem dinamiktir.93 Bu di-namik sayesinde ses, insanı harekete geçiren onu eyleme yönlendiren bir güç içerir. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse, bir avcı hareket-siz veya ölü duran bir bizonu görünce onu koklayabilir, tadabilir, do-kunabilir; ancak bizonun sesini duyduğu anda bu hareket karşısında dikkat kesilmesi gerekir.94 Avcının duyduğu bu ses, onu harekete ve eyleme geçiren bir özellik olarak ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki mushaf haline gelmeden önce tamamen işitsel özellikler sergileyen Kur’an me-sajının da, dinleyenler üzerinde benzer etkiler bıraktığını görmekteyiz.

Daha sonra göreceğimiz gibi Kur’an kelimesi yazılı bir metinden daha çok okunan, bu anlamda işitsel yönü ağırlıkta olan bir kelimedir. Bu açıdan Kur’an’ın yüksek sesle okunması, dinleyenlerini eyleme götü-ren, imanlarını güçlendiren bir işlev görmüştür. “İnananlar ancak o kimselerdir ki, her ne zaman Allah’tan söz edilse kalpleri korkuyla titrer ve kendilerine her ne zaman onun ayetleri okunsa imanları güçlenir ve Rablerine güven beslerler.”95

Günümüzde Kur’an’ın sözlü boyutu, Müslümanların gerek ritü-el gerekse gündritü-elik hayatlarında sözlü (tilavet) olarak okunması ve

92 Suyûtî, el-Müzhir, c. I, s. 7. Ayrıca dilin tanımlarına ilişkin bk. Kinnevcî, el-Bulğa, s.

64.

93 Ong, age, s. 47. Sözlü kültürlerde kelimelerin büyük bir güç içerdiğine inanılması, kelimelerin söylenen, seslendirilen ve dolayısıyla bir güç tarafından harekete geçi-rilen şeyler olarak algılamalarıyla ilintilidir. Yazılı kültürlerde yazıya, nesne gibi al-gılanmasından dolayı, olağanüstü bir önem atfedilmez. Yazılı toplumlarda hitabet ve güzel söz söyleme sanatlarının değerini yitirmesi, büyük ölçüde yazının söylemi, yaşanılan canlı hayattan ayırarak nesnemsi ‘orada duran’ bir konuma sokmasına bağlanabilir.

94 Örnekler için bk. Ong, age, s. 47.

95 Enfâl, 8/2.

ezberlenmesi şeklinde devam etmektedir. Müslüman hayatının çeşitli aşamalarında evlilik, sünnet, bayramlarda, ibadetlerde –namaz vb.–

Kur’an’ın sözel boyutu günümüzde de yaşatılan bir uygulamadır.96 Bu uygulamalar Kur’an’ın ilk dönemine bağlı kalınarak sözel boyutu tek-rar canlandırılarak taze tutulmaktadır.

Yazılı kültürlerde, yazılı metinlerin yaygın olması işitilen sözün gücünü bir ölçüde azaltmaktadır. Bu kültürlerde görüntü, insanı okuduğu metinden ayrı tutmaktadır. Fakat sözlü dilin hâkim olduğu ortamlarda ses insanları birleştirir. Bir şeyi görmek, seyretmek için o nesneden uzaklaşmak gerekir hâlbuki ses, insanı bütün yönleriyle sarmaktadır. Bir ses duyulduğunda ses her yönden gelerek algımızı ve varlığımızı derinden etkilemektedir.97 Fiziksel yapısı sesten oluş-tuğu için, söylenen söz insanın içinden gelir ve insanları birbirlerine bilinçli yapılar olarak bağlar; birbirine sımsıkı bağlı insan kümeleri oluşturur. Konuşmacı bir topluluğa seslenirken dinleyiciler hem kendi aralarında hem de konuşmacıyla bir bütündür.98 Kur’an’ın vahyedil-mesinden hemen sonra Kur’an tilavetine önem verilmesi, toplumun bilinçlendirilmesi ve kimlik bağlarının güçlendirilmesini amaçlayan uygulamalardır. Kur’an’ın sesli biçimde ritüellerde okunmasının, ilk dönem Müslümanları açısından yeni bir kimlik oluşumuna olumlu etkileri olmuştur. Çünkü Kur’an’ın yüksek sesle tilaveti Mekkeli müş-riklere karşı bir meydan okumayı içeriyordu. Ayrıca tarihî rivayetler-den öğrendiğimize göre Abbas b. Abdu’l-Muttalib’in gür sesli olduğu ve Huneyn savaşı esnasında sesini etkili biçimde kullanarak dağılan orduyu tekrar toparladığı nakledilmektedir.99

96 Kur’an-ı Kerim’in sözel boyutuyla ilgili olarak gündelik hayattan örnekler için bk.

Graham, Beyond the Written Word, ss. 102-109. Geçmişte ve günümüzde Arapla-rın metinleri yüksek sesle okuyarak ezberledikleri vâkidir. Hatta Hz. Peygamber’in namaz kıldırırken Kur’an’ın başkaları tarafından duyulacak şekilde kıraat ettiğine dair haberler mevcuttur. Abdullah b. Mes’ud, bazı sureleri üst perdeden bir sesle okuyarak Kureyş’e meydan okumuştur. Hatta bu davranış Kureyş’i öyle kızdırmıştı ki, neredeyse bu davranışından dolayı onu döveceklerdi. İlk dönem Kur’an kıraatinin doğuşu ve gelişimi hakkında bk. G. H. A. Juynboll, “İslamın İlk Dönemlerinde Kur’an Kıraatı (Okuma)nın Durumu”, çev. Yusuf Alemdar, Nüsha-Şarkiyât Araştırmaları Dergisi, yıl 4, sayı 12, kış 2004, Ankara 2004, s. 79.

97 Ong, age, ss. 90-91.

98 Ong, age, s. 93.

99 Bk. Câhız, el-Beyân, c. I, s. 123. Olayın tamamı şöyledir: “Abbas b. Abdu’l-Muttalib gür sesli birisiydi. Bu özelliğinden dolayı övülürdü. Huneyn gününde yüksek sesiyle Allah Müslümanların faydalanmasını sağladı. İnsanlar Peygamber’in yanından ay-rılmaya başladığı zaman Abbas “Ey Bakara Suresi ashâbı bu rasulullah’dır.” diye

Sözlü geleneklerde kelimeler, dinleyenler üzerinde derin etkiler bırakır. Sesin merkezileştirme eylemi insanın varlık duygusuna tesir eder. Sözlü kültürde insan, olayların durmadan akıp gittiği evrenin merkezindedir. Olayları bizzat yaşar ve olayların biçim almasında et-kin bir rol üstlenir.

Yazının açtığı bütün olanakların yanında seslendirilen söz hala yerini korumaktadır. Yazılı bir metnin meramını anlatabilmesi için dolaylı veya dolaysız olarak dilin doğal ortamıyla yani dilin ses dün-yasıyla ilişki kurması gerekmektedir. Bir metni okumak onu sese dö-nüştürmektir.100 Örneğin Hristiyanlar, kilise ayinlerinde İncil’i yüksek sesle okur. Çünkü Tanrının insanlara yazdığına değil, konuştuğuna inanılır. resullerin mektupları bölümü dâhil olmak üzere, İncil met-ninde sözlü gelenek ruhu ağırlıktadır.101

Büyük ölçüde sözlü kültür üzerine şekillenen eski Arap toplumun-da şairlerin, şiir söylemelerini ifade etmek için anşatoplumun-da fiilini kullan-maları da, şiirin yüksek sesle okunduğu gösterir. Çünkü Arap toplu-munda bu kelime, genellikle muhataplara herhangi bir olay üzerine şiir söylendiğini göstermek amacıyla kullanılmaktaydı.102 zaten bu ke-lime Arapçada sesi yükselterek şiir söylemek anlamına gelmektedir.103 Günümüzde bile yüzlerce dil yazılmış değildir, çünkü henüz bunlara uygun yazı geliştirilememiştir. Bu bakımdan değişmeyen tek kalıcı ol-gunun, dilin temelden sesli olduğudur.104 Câhız dilin sesli özelliğini çarpıcı bir benzetmeyle şöyle dile getirir:

Ses, lafzın aracıdır. Cümleyi oluşturan parçalar seslerden meydana gelir.

Ses olmadan dilin hareketleri ne bir lafız ne vezinli bir kelam ne de sanatlı bir yazı oluşturabilir. Bir şeyi sözle ifade etmede jest ve mimiklerin kullanıl-ması ifadenin daha etkili ve güzel olkullanıl-masını sağlar. İnsanın şehvete gelmesi için cilve ve kur işaretlerinin kullanılması gibi.105

bağırmaya başladığı zaman insanlar tekrar birlik olup birbirlerine döndüler. Allah da bunun üzerine Nasr suresini indirdi ve Müslümanlara zaferi bahşetti.”

100 Ong, age, s. 20.

101 Ong, age, s. 93. İncil metninde sözlü geleneğe ait usurlar olarak yer yer tekrarlara başvurulması bu görüşü doğrular mahiyettedir. Mesela bazı yerlerde “ne mutlu” ke-limesi bir hitap tarzında tekrarlanmaktadır. Matta 5/3-10.

102 Herhangi bir olay ve şahıs için şiirler söylendiğine dair örnekler için bk. Câhız, el-Beyân, c I, ss. 66-69. Ayrıca bk. Çetin, Eski Arap Şiiri, s. 58.

103 İbn Manzûr, Lisânu’l-arab, c. III, c. 422.

104 Ong, age, s. 19.

105 Câhız, el-Beyân, c. I, s. 79.