• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

4. YAZILI HİTABIN MAHİYETİ

4.2. İletişim Biçiminde Meydana Gelen Değişimler

Yazının bulunması, insanlığın gidişatını değiştiren en büyük buluşlardan biri olarak görülmektedir.252 Bu bölümde, esasında bir teknoloji253 olan yazının iletişim biçimlerinde ne türden değişiklik-ler yaptığını ortaya koyup, yazının bazı özellikdeğişiklik-lerine değinmek isti-yoruz. Temelde yazının ortaya çıkması iletişim durumlarında köklü değişikleri beraberinde getirmiştir. Bilindiği gibi sözlü hitapta diyalog durumu, iletişimin yüz yüze gerçekleşmesini sağlamaktadır. Yazının ortaya çıkmasıyla birlikte yüz yüze iletişimin yerini, dolaylı diyebile-ceğimiz iletişim modelleri almıştır. Yazıyla birlikte diyalog durumu-nun ortadan kalkması veya yön değiştirmesi insan bilincinde derin dönüşümler ortaya çıkarmıştır.

Yazı bilindiği gibi konuşmanın belli başlı araçlarla kaydedilme-sidir. Yazı sadece kaydedilmekle kalmayarak aynı zamanda insan bilincini dönüştürmektedir. Bu açıdan yazmanın belli başlı maddi araçlarla sabitleştirmeden çok daha fazla bir şey olduğunu söyleye-biliriz. Sözlü bir mesaj yazıya geçirilmesiyle birlikte sadece yok olup gitmekten korunmakla kalmamış, iletişim işlevinde derin

dönüşüm-250 Kıraatler ve yedi harf konularında bk. Albayrak, “Kıraat Sorunu”, Dini Araştırmalar, c. 4, 2001, ss. 24-25. Özellikle bu konuda geniş bilgiler ve rivayetler için özellikle 3.

ve 4. bölümlere bk. Ebû Şâme el-Makdisî (ö. 1390/1975), el-Mürşîdu’l-vecîz, tahk.

Tayyar Altıkulaç, TDV Yay., Ankara 1986. Yedi harfin insanların Kur’an okurken söylemekte güçlük çektikleri, bunun üzerine mana değişmeden bazı harflerin değiş-tirilmesinden ibaret olduğu konusunda bk. Aynı eser, s. 106.

251 Goody, The Power, s. 155

252 Cevâd Ali, el-Mufassal, c. VIII, s. 144.

253 Yazı genellikle bir teknoloji olarak tanımlanmaktadır. Çünkü konuşma insanın doğal yeteneğidir. Yazının teknoloji olması yeni bir kültürün ortaya çıkmasını da sağlamış-tır. Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Goody, The Power, ss. 132-151.

ler sağlanmıştır.254 Yazılı kültürün yaygın hale gelmesiyle birlikte mesajın aktarımı seslerden daha çok, harfler ve yazı vasıtasıyla şe-killenmektedir.255 Bu ise, iletişim boyutlarını birebir değiştirerek yeni bir kültürün ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sözlü dilden yazılı kül-türe geçmek, aynı zamanda önceden tasarlanmış, düzenlenmiş bir projeye geçmek anlamına gelmektedir. Mesajda önce anlaşılan şey, diğer bir kişi olmaktan çıkarak bir tasarıya dönüşmüştür. Kendisini sadece yarından ve orijinal muhatabından değil; aynı zamanda diya-lojik durumun darlığından da kurtarmak suretiyle mesajın nihayet varacağı yerin, yeni bir dünya tasarlamak şeklinde ortaya konulması ancak yazı vasıtasıyla gerçekleşmektedir.256

Sözü mekâna bağlayan yazı, dilin gücünü çok daha fazla pekişti-rerek, düşüncenin yapısını değiştirir. Yazıya geçirme sürecinde bazı lehçeler grafolektlere dönüşür. Grafolekt, alfabe veya yazım standart-ları, yazıya derinden bağımlılığıyla diğer lehçelere egemen olan ve onları kapsayan dildir. Yazının bu sayede sağlamış olduğu üstünlük, kullanılan sözlü lehçelerden daha fazla bir güç taşır.257 Dolayısıyla standart hale gelen yazı, diğer lehçelere üstün gelerek kendi gücünü ve yetkisini içinde taşımaktadır. Bu güç ve etki zamanla gelişerek diğer lehçelerden üstün hale gelmektedir.

Yazılı hale gelmesiyle birlikte söz, her zaman tekrarlanan ve hep aynı kalan mesaj niteliği taşır. Konuşulan söz için bu mümkün değil-dir. Çünkü sizinle konuşan kimseden söylenenleri açıklamasını veya tekrarlamasını istediğiniz zaman, öz aynı kalmakla birlikte tümce-ler farklı olacaktır. Sözün yazıyla sabit ve kalıcı hale getirilmesiyle zamansal alandan, uzaysal alana geçiş gerçekleşmiştir. Bütün bu süreçler –konuşulan söz bir defalık olmasına rağmen– tekrarlana-maz olandan sonsuza kadar tekrar edilebilirliğe doğru ilerler. Çünkü sözlerin kitap halini alması, aynı zamanda evrenselliğe doğru açılan bir süreçtir. Bu süreçlerin tamamı, diyalogu imkânsız hale getirir ve söz artık kendisi olmaktan çıkarak başka bir dünyaya dönüşür.258 Bu anlamda yazı, kendi gücünü ancak yeniden seslendirilmekle ka-zanır. Bir şeyin yazıya dökülmesi, onun anlamını koruma, kayıt

al-254 ricoeur, Interpretation Theory, s. 28.

255 ricoeur, age, s. 28.

256 ricoeur, age, s. 37.

257 Ong, Sözlü ve Yazılı Kültür, s. 20.

258 Ellul, Sözün Düşüşü, s. 64.

tına alma gibi olumlu bir işlev yerine getirse de; aynı zamanda, dilin yaşayan canlılığını yitirmesine sebep olmaktadır.259

Özellikle ricoeur tarafından dile getirilen, yazılı dilin olayın res-medilmesinden ibaret260 olduğu düşüncesi, farklı çağrışımları olsa da, sözlü dilin yazıya geçirilmesiyle birlikte birtakım değişimlerin ol-ması kaçınılmazdır. Bunları şu şekilde özetlemek mümkündür.

Sözlü bir mesajla, yazılı bir mesajın iletişim biçimleri birbirin-den farklılık göstermektedir. Bu bakımdan sözlü bir mesajın yazıya geçirilmesiyle birlikte iletişim modellerinde birtakım değişimlerin ol-ması doğaldır. Bu özelliklerden en önemlisi mesajın konuşan ile bağ-lantısıdır. Yüz-yüze gerçekleşen ilişkinin yerini, mesajın doğrudan doğruya harflere dökülerek, yazıya geçirildiği okuma-yazma ilişkisi alır. Bu durumda iletişim zincirinin bir ucunda yer alan mesaj-ko-nuşan ilişkisi ve zincirin diğer ucunda yer alan mesaj-işiten ilişkisi tamamıyla kökten şekil değiştirmiştir. Yüz-yüze ilişkilerde arada en azından karşılıklı bir ilişkinin varlığı söz konusudur. Fakat yazı bu ilişkinin yerine okuma-yazma ilişkisini koyarak karşılıklı ilişkiyi or-tadan kaldırmaktadır. ricoeur’un deyimiyle diyalojik durum adeta patlamıştır. Yazı ile okuma ilişkisi artık tikel bir konuşma-dinleme ilişkisi olmaktan çıkarak başka iletişim modellerine dönüşmüştür.261 Daha önce bahsettiğimiz gibi sözlü bir dilde dilin işitsel ve sesli özel-likleri ön plandadır. Yazı ise sabitleştirilmiş, işitsel alandan görsel alana geçen söz konumunu almaktadır. Yani görsel alana kayma-sıyla birlikte diyalogu içermeyen söz haline gelir.262 Yazılı dil, deyim yerindeyse seslerin resmini çizer ve uzayda çizgiseldir. Sözlü dil ise, fonetiktir ve zamanda çizgiseldir.263

259 Osman Bilen, Yorumbilimin Felsefi Temelleri, Kitâbiyât, Ankara 2002, s. 25.

260 ricoeur tarafından dile getirilen sözün yazıyla sabitlik kazanmasının olayın resme-dilmesinden ibaret görülmesine özellikle Hristiyan vahyinin göz önünde bulunarak varılan bir sonuç olarak bakılabilir. Önerme merkezli vahiy anlayışında vahiy ki-tap vasıtasıyla özel bir toplum oluştururken, kişi merkezli vahiy anlayışında önce bir olay meydana gelir (Hz. İsa’nın çarmıhta gerilmesi, Tanrı’nın İsa’nın bedeninde somutlaşması vb.) Öyle ki kişi merkezli vahiy anlayışında vahiy bir anlamda olay formunda gerçekleşen bir şeydir. Vahyin olay formunda gerçekleşmesi tarihte ol-muş bitmiş bazı olaylardan ve yaşanmakta olan bazı tecrübelerden ilahi iradenin çıkarılması olarak görülmektedir. Hatta bazılarına göre Tanrısal mesaj Tanrının in-san yazar aracılığı ile öğretmek istediklerini içermektedir. Yani Hz. İsa’nın başından geçen olayların birisi tarafından yazıya geçirilmesi söz konusudur. Bu konuda daha geniş açıklamalar için bk. recep Kılıç, Modern Batı Düşüncesinde Vahiy, AÜ İlahiyat Fakültesi Yay., Ankara 2002, ss. 167-171.

261 ricoeur, Interpretation Theory, s. 29 262 Ellul, Sözün Düşüşü, s. 64.

263 Ellul, age, s. 63.

Sözün yazıyla sabit hale getirilmesinde meydana gelen değişimler-den bir diğeri ise dilin referans alanının değişime uğramasıdır. Şöy-le ki sözlü bir hitapta anlam-referans ilişkisi kendine atıf yapan bir ilişkidir. Konuşma ilişkisinde hem konuşanın hem de işiten kişinin paylaştığı, ortak bir durum söz konusudur. Bu ortam diyaloğu içer-mektedir. Yazıyla sabit hale getirmenin parçaladığı şey, referansın bu diyalojik özelliğidir. Diyalojik durumda anlam bir şimdi-buradalık özelliği göstermesine rağmen, yazıda bu özellik kaybolur. Metin, için-de bulunduğu zaman diliminiçin-den koparak, belirsiz bir zaman dilimine açılır.264 Vahiy ortamında yazılı bir metinden daha çok, bir söz olarak algılanan ve yaşanılan Kur’an için de bu söz konusudur. zira vahiy ortamında en azından muhatapların belli ve vahyin hitabi bir karak-terde olması –daha sonra değineceğimiz gibi– dilin referans alanının belli olmasını ortaya çıkarmıştır. Vahiy ortamından uzaklaşıldıkça bu bahsedilen referans alanı belirsizleşmeye başlamıştır. Yazılan eserler-de özellikle eserler-de Ulûmu’l-Kur’an eserlerineserler-de bu anlam boşlukları gieserler-de- gide-rilmeye ve daha anlaşılır kılınmaya çalışılmıştır. Esbâb-ı-Nüzûl, Mek-kî-Medenî, Nâsih-Mensûh, işaret zamirlerini anlamaya çalışan Müb-hemât vb. disiplinler, yazılı metinle yüz yüze gelen muhtemel okurlar için bu anlam boşluklarını doldurmaya çalışmışlardır.

Konuşmadan yazmaya geçişle birlikte gerçekleşen en önemli de-ğişim, mesaj ile onu ileten araç arasında gerçekleşmektedir. Bilindiği gibi ilk zamanlarda –İslam öncesi vahiylerin ve İslam vahyinin kayıt altına alınması ile ilgili süreçler– taş, deri, hurma kütükleri, papirüs veya kâğıt gibi nesneler, sesin harici bir taşıyıcıyla sabit ve kalıcı hale getirilmesini sağlamıştır. Sesli ve mimiksel ifadelerin yerine geçen bu yazıya geçirme işinin kendisi aslında çok büyük bir kültürel ba-şarıdır. Burada insan yüzü ortadan kalkarak bunun yerine mesajı, birtakım maddesel işaretler aktarmaktadır.265 Dolayısıyla sözlü ileti-şimde mümkün olan jestler, mimikler, tonlama, ifadelerin söyleniş biçimleri, sözün edası, konuşan kimsenin ruh hali gibi dil dışı un-surlar yazılı bir mesajda iletilememektedir. Bu durumda yazılı me-tin, bize ancak olayların resmini verebilmektedir. Yazma ancak sözlü mesaj durumunu sadece yok olmaktan kurtarabilmektedir. Çünkü yazmanın sabit ve kalıcı hale getirdiği şey, aslında konuşma olayı

264 ricoeur, age, ss. 34-35

265 ricoeur, Interpretation Theory, s. 26.

değil; konuşmada söylenen şeydir. Yazıya geçirdiğimiz şey, konuşma eyleminin bilgisel içeriğidir veya konuşmanın anlamıdır. Jestlerin, mimiklerin eşlik ettiği canlı konuşma olayının kendisi değildir.266

Vahyin ilk dönemlerde canlı bir söz olması ve Peygamber’in kendi toplumuna bunu seslendirmesi durumundaki olguyla, vahyin ya-zıyla sabitlik kazanması durumundaki olgunun birbirinden farklılık göstermesi, üzerinde düşünülmeye değer konulardır. Vahiy sürecin-de çeşitli olaylar olmakta ve canlı bir etkileşim söz konusuydu. Gelen vahiyler Peygamber tarafından çeşitli olaylar bağlamında nakledile-rek şahısların vahiy karşısında oluşan tutumları birebir izlenebili-yordu. Vahyin yazıya geçirilmesiyle birlikte, insan sesi ve karşılıklı etkileşimin yerini, okuma ilişkisi almıştır. Dolayısıyla vahyin sesli olma özelliği yeniden seslendirilmesiyle anlam kazanmaktadır.

Sözlü mesaj durumunda, konuşan kişinin konuşmanın bir tarafı olmasından dolayı, mesajın söyleyen kişiye işaret etmesi doğrudan-lık karakteri taşır. Konuşan kişi şurada-oluş anlamında oradadır ve varolmaktadır. Bunun bir sonucu olarak konuşanın kişisel niyeti ile sözlü mesajın anlamı birbiriyle örtüşür, yani konuşanın neyi kastetti-ğini anlamak ile onun sözlü mesajını anlamak aynı şey olmaktadır.267 Bunu gerekli kılan özelliklerin başında, sözlü hitapta bağlamın söyle-nen sözle beraber bulunmasıdır. Bağlamını kendi içinde taşımasından dolayı, sözü harici bir bağlama yerleştirmenin fazla bir anlamı yoktur.

Daha önce bahsedildiği gibi sözlü dilde konuşmaya eşlik eden birtakım durumlar söz konusudur. Bunlar, konuşmanın biçimi, ton-lama, konuşan kişinin yapmış olduğu jest ve mimikler, sözlü dilde olan bürünsel (ses iniş çıkışları vb.) yapılardır. Bu açıdan bakıldığın-da yazıyla kaydedilen bir anlambakıldığın-da konuşmanın anlamıdır. Bu sebep-ten ifade tarzı, konuşmanın en az kaydedilebilir yönüdür ve doğası gereği sözlü dile daha yakındır.268 Kur’an’a bakıldığında muhatapları-na, tarihte olmuş olan birtakım olayların resmini sunmaktadır. Canlı konuşmada, anlamın ortaya çıkması –tonlama, mimik ve jestlerin eşlik etmesi– sözlerin verme-alma tarzı biçiminde gerçekleşirken, ya-zılı dilde konuşmada kelimelerin görünüşte ima ettiği açıklık, metin

266 ricoeur, age, ss. 26-27.

267 ricoeur, age, s. 29.

268 ricoeur, “Anlamlı Eylemi”, s. 29.

basılı olduğu için iletilemez. Bu yüzden, yorumun ve anlamanın fiili ufuk boşluğu yazıda metnin kendi içine açılır; bu okuyucunun dol-durması gereken bir ufuk boşluğudur. Yazı, konuşulan şeyin basılı tekrarından daha fazla bir şeydir. Şurası açıktır ki yazıda sabitleşen her şey, geriye, başlangıçta söylenen şeye atıfta bulunur.269

Yazıyla birlikte sözcükler, yok olmaktan kurtulup elden ele dola-şan metinler haline gelerek iletişim biçimlerini, zaman ve uzam için-de farklılaşmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda konuşma eyleminin yazıyla sabitleştirilmesi, onun incelenmesine, işlenmesine, üzerinde birtakım tartışmaların yapılmasına ve çeşitli biçimlerde yeniden dü-zenlenmesine imkân tanımaktadır.270 Daha sonra değineceğimiz gibi yorum sürecinin başlaması, söylenen sözlerin kayıt altına alınmasın-dan sonra gerçekleşen bir durumdur.