• Sonuç bulunamadı

3.3 Örgütsel Yabancılaşmaya Neden Olan Faktörler

3.3.2 Örgütsel Yabancılaşmaya Neden Olan Çevresel Faktörler

3.3.2.2 Toplumsal ve Kültürel Yapı

Toplumsal ve kültürel yapı yabancılaşmaya etki eden unsurlar olarak ifade edilmektedir. Özyurt’a (2008) çağımız bireyleri yabancılaşmaya götüren toplumsal ve kültürel yapı zeminini oluşturmaktadır. Özyurt’a göre Fromm bu zemine kapitalist toplum adını vermektedir. Özyurt, kapitalist

148

toplumda tüketim ölçülerinin alabildiğine genişlediği bir durumda, insanların en büyük korkularından birinin işsizlik olduğunu belirten Fromm’a (1996) göre kapitalist toplum sonsuz biçimde varlığını devam ettirmek için, ‘kitle insanı’na ihtiyaç duymakta olduğunu dile getirmektedir.

“Kitle insanı, büyük gruplar içinde uyumlu olarak çalışabilen, hep daha fazlasını tüketmek isteyen, standart, çabuk etkilenen ve önceden belirlenmiş zevklere sahip olan insandır. Bu insanlar, ekonomi çarkının düzenli işlemesi için her türlü otorite ve düşünceden bağımsız olmalı, kendilerini özgür hissetmelidir” (Özyurt, 2008:239).

Toplumsal ve kültürel yapı, bireylerin yabancılaşmasında önemli bir etkeni oluşturmaktadır. Fromm yetkeci törelbilinç şeklinde ifade ettiği toplumsal etki ilişkisini şu şekilde ifade etmektedir. “Yetke ile olan ilişki içselleştirildiğinde yetkeci törelbilinç, cezalandırma korkusu ve ödüllendirilme umudundan farkılıdır ama başka temel bakımlardan farklı değildir. En önemli benzerlik noktası, yetkeci törebilincin buyruklarının insanın kendi değer yargısınca belirlenmeleri olgusudur. Bu törelbilincin buyruk ve yasakları, başkaları hesaba katılmaksızın, yetkeler tarafından dile getirilir. Eğer bu kurallar iyi olursa törelbiliniç, insanın eylemlerine iyi yönünde yol gösterecektir. Ama onlar iyi oldukları için değil, yetke tarafından konulmuş oldukları törelbilincin kuralları olmuşlardır. Bu kurallar kötü oldukları zaman da aynı şekilde törelbilincin bir parçasıdır”

(Fromm, 1996:146). Yabancılaşma olgusu da bu anda devreye girmektedir törelbilinç ile bireyin değerleri arasındaki içsel çatışma bireyi yabancılaşmaktadır.

Tolan’a (2005) göre, toplumsal yabancılaşma yalnızca toplumsal normlara köleleşme veya körükörüne boyun eğme olarak tanımlanamaz.

Tolan, belirli normların varolduğunu bilmemeyi, çelişen normlar karşısındaki şaşkınlık veya belirgin bir biçimde tanımlanmış normları bilmezden gelmeyi ve çiğnemeyi de, toplumsal yabancılaşmanın çeşitleri arasında açıklamaktadır. Tolan’a göre bu durum yabancılaşma normları yaratan toplumsal birlik ve bütünlüğün çözülmesinden veya sistemin

149

evrimleşmesi sonucu çelişen ve karşıtlaşan normların belirmiş olmasından kaynaklanmaktır. Bu durumun modernleşmeye özgü olmakla birlikte, modern toplumun içinde de sık sık görüldüğü şeklinde ifade edilmektedir (Tolan, 2005:310).

Yabancılaşma “Genelde insanı kendisine, diğerlerine, cemaate ve yarattığı teknoloji ve toplumsal kurumlara bağlayan bir şeyin –bağlar-yittiği, kayıp olduğu, incindiği ve bu durumun çeşitli ‘patojilere’ yol açtığı fikri üzerinde tanımlanmaktadır”. Feuer ‘yabancılaşma’ altı alt-başlık altında ele almaktadır (Özbudun vd., 2008:40).

1) Sınıflı toplumun yabancılaşması: Sınıf sistemleri, yabancılaşma bağlamında birbirlerinden kurumlara farklılaşmış katılımları, ideoloji seçimleri ve toplum içindeki toplumsal örgütlenişlerle özdeşleşme dereceleri açısından birbirinden yabancılaşmış bir dizi altkültür olarak işlenmektedir.

2) Rekabetçi toplumun yabancılaşması: Bu tip toplumlarda birey ve grupların kendilerini kendileri, aileleri ya da ulusları için başarı açısından ayırt etme gereksinimi vardır bu da başarı, toplumdaki bütün bireyler tarafından elde edilemeyeceği için yabancılaştırıcı bir etken olmaktadır.

3) Sanayi toplumun yabancılaşması: Üretim, pazarlama ve tüketim üzerinde odaklanan bir toplumda yaşamayla bağıntılı anlamsızlık potansiyeli, pek çok yazarca betimlenegelmiştir.

Anlamsızlık ölçüsünün toplumsal konumun bir fonksiyonu olduğu gösterilmiş de olsa, tüm sınıf konumlarında yabancılaşma mevcuttur. Yüksek pozisyonlular işlerine yabancılaşmış dahi olsalar kişisel önem duygularının daha yüksek olduğu söylenebilir.

150

4) Kitle toplumunun yabancılaşması: ‘Kitle’ yabancılaşmada merkezi bir rol oynamaktadır. Çağdaş, tekil insan kitle kurumları ve geniş toplumsal komplekslerle çevrelenmiştir. Devasa bir siyasal içinde ufak bir yurttaştır. Hem totaliter, hem de demokratik hükümetiyle ilişkisi göreli önemsizdir. Ekonomiye katkısı da buna denk düşecek tarzda edilgin ve küçüktür. Kitle toplumlarında birey, geçici ürün, meta ve hizmetlerde anlam aramaktadır.

5) Irkın yabancılaşması: Irk temelli yabancılaştırıcı potansiyeller belirgindir ve sınıf ya da rekabetçi toplum yabancılaşmasına indirgenmemelidir.

6) Kuşakların yabancılaşması: Salt yaşla değil, yaşam çevriminin evrelerine özgün nitel özelliklerle belirlenmektedir.

Doğan (2007) toplumsal hayatı meydana getiren toplumsal olay ve kurumlarda yabancılaşmaya yönelen ortak unsurları aşağıdaki sıralama içinde özetlemiştir (Doğan, 2007:438).

Toplumsal olaylarda belirli hedeflere ulaşmayı amaç edinen insanların toplumsal aktivitesi söz konusudur.

 Toplumsal olaylarda bilinçli insan davranışlarının yapısal farklılığı düşüncenin (ki zaman zaman bilimsel bir teorinin sistematik formu altında görülür) bazı ürünlerinde belirginleşmektedir. Bu ürünler insan ihtiyaçlarında hoşa giden maddi nesneler, toplumsal hayatı organize eden toplumsal kurumlar, teknik buluşlar, bilimsel teoriler, ideolojik sistemler vs. Bunlar özünde, maddi ve manevi değerlere (bilimsel teori, ideolojik sistemler vs.) sahip olan insan düşüncesi ve davranışının nesnelliğini meydana getirirler. Öte yandan nesnel bir varlık olarak insanının düşünce alanını, iç dünyasına aşarlar, yani bütünüyle manevi olanın dışında varolurlar.

151

Toplumsal aktivitenin nesnel ürünleri tarihin biçimlediği toplumsal bir sistemde kaynaşırlar ve onların fonksiyon biçimiyle konumumu belirten işleyine maruz kalırlar. Ayrıca bu ürünleri meydana getirenlerin düşünce ve ilgileri ile onların irade ve amaçlarına tabi olurlar.

Bütün toplumsal olaylarda insan aktivitesinin nesnel ürünlerinin yalnızca onları üretenlerin amaç ve iradeleri dışında işleme yeteneği vardır. Bu işleyiş, üretenlerin amaç ve iradelerine karşıt olarak aynı zamanda onların çıkarlarını da tehdit ederek, açıkçası onları yıkarak gerçekleşebilir.

Ulusal kültür adına bireyden beklenen kendi toplumlarının genel karakteristiklerini gösterebilmesidir. Ülkeler eğitim politikalarıyla bunu başarmış bireylerin yetişmesini öngörmektedir. Bu anlamda “ben kendi dinimi, kendi sanatımı, edebiyatımı, duygu ve acılarımı kültürüm yoluyla duyduğum zaman kuşkusuz kendi benliğimi demektir. Kültürel yabancılaşma işte bu sınırın zorlandığı bir aşamada başlamaktadır. Kişinin yabancı ve farklı bir toplumun ürün olan “yabancı ruhlu duygular”, “elemler” ve

“acılar”a yönelmesi böyle bir aşama ile ilgilidir. Bu gelişme toplumların içinde başlayan bir bozulma ve çöküntüye (inkıraz) bağlı olarak ortaya çıkabileceği gibi toplum dışı etmenlerle de meydana gelebilmektedir.

Toplum dışı etmenler içinde gelişmiş ve gelişmemiş ülke ayrımında, gelişmişliğini emperyalist politikalarla sürdürme kaygısında olan sanayi ötesi ülkelerin bu tür bir yabancılaşmayı empoze ettikleri söylenebilir (Doğan, 2007:440).

Ergil (2012) her toplumda “kültürel değerler” yani neyin iyi, neyin kötü; neyin, nasıl yapılması gerektiğine ilişkin ölçütler olduğunu ileri sürmektedir. Ergil’e göre bu ölçüler (normlar, değerler), davranışları haklı kılarlar ve onlara gerekçe oluştururlar. Ergil, kültürel değerlerin, davranışları destekledikleri sürece, davranışları, sosyal ilişkileri ve

152

ilişkilerin görece kalıcılık kazanmış biçimleri olan sosyal kurumları ayakta tutacaklarını ileri sürmüştür. Çünkü, “kültürel değerler yok olunca, sosyal ve kültürel kurumlar da işlevlerini ve varlıklarını yitirirler. Kültürel gecikme çok uzarsa, toplumsal değerlerde o kadar fazla aşınma meydana gelir ki, kuralsızlık (anomi) denen olgu ortaya çıkar. Davranışlar yerleşik ahlaki değerler tarafından değil, çıkar ve hırs tarafından yönlendirilir. Ahlaksızlık, kural haline gelir. Buna ‘düzenin yabancılaşması’ da denilebilir” (Ergil, 2012:266).