• Sonuç bulunamadı

2.3 Güven Türleri

2.3.1 Bilişsel-Duygusal Güven

Bilişsel temelli güven yapısı (cognitive based trust), karşı tarafa yönelik anlamlı bir bilgiye sahip olmaya, ayrıca güvenmek için iyi (rasyonel) neden arayışına dayandığı şekilnde açıklanır. Yani bireyler, güvenebileceklerini seçerken, iyi nedenler ararlar (sana güvenebilmem için bana bir neden göster!) ve bunu yaparken belirli bir bilgiye ihtiyaç duyarlar;

bu nedenle de seçim rasyonel bir temel dayandığı ifade edilmektedir. Karşı tarafa yönelik tam bir bilgiye sahip olduğunda güvene ihtiyaç olmadığı, tam bilgisizlik altında ise güvenmek için rasyonel bir neden bulunmadığı vurgulanmaktadır. Bilişsel güvenin en iyi izlendiği sürece örnek olarak, karşı tarafın teknik yeterliliğine (beklenen rol performansı) yönelik duyulan güven verilmektedir: Bu işi yapabilir! Değerlendirmesi bir bilişsel güven ifadesi olarak açıklanır (Erdem, 2003:163). Bu yeterliliğe dayalı güven, bireyin karşısındaki kişinin görevini başarıyla tamamlayacak yeterliliğe sahip olduğuna inanmayı ve saygı duymayı içerdiği belirtilmektedir. Bu güvenin oluşumu için bireyde karşı tarafın kendisinden beklenenleri ve görevinin getirdiği yükümlülükleri taşıyacak yeterlilik, yetenek ve uzmanlık

89

düzeyine sahip olduğuna dair inanç taşıması gerekli olduğunın altı çizilmektedir (Doney,1998:605).

Bilişsel güven hesaplanmış güven olarak da adlandırılmaktadır. Bu güven çeşiti kişilerin birbirleri ile ilgili beklentilerini içerdiği belirtilmektedir. Bilişsel güven, güvenen ve güvenilen tarafların her ikisinin de davranışlarının güvenilir yönlerinin kar ve zararlarını ölçmeye dayalı hesaplamaları barındıran bir unsur olduğu şekilde açıklanmaktadır. Akılcı (rasyonel) olan tarafın hesabına göre; eğer karşılıklı güvende kazanç, güveni kötü kullanma tarafından yıkılan güvenden daha fazla ise diğer kişiye güvenir (Vos ve Wielers, 2003:76- 78’den Akt: Uzbilek, 2006: 12).

Hesaplamaya dayalı güven türünde kime, neye, hangi koşullarda ve niçin güvenileceğine dair mantıklı ve rasyonel bir tercih olduğu vurgulanmakla birlikte bu tarz güvende kişiler birbirlerinin güvenilirliğini, birbirlerinin geçmişi hakkında sahip olduğu bilgiler ve rolle ilişkili görevlerini nasıl yerine getirdiğini göz önünde bulundurarak değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır (Lewicki ve Bunker,1996:124).

Bilişsel güven “gelecekte bir kişinin beklenen bir şekilde davranacağına ilişkin yürütülen bir tahmin olarak tanımlanabilir”

(Arı,2003:40). Bilişsel güvende, güvenmek için makul gerekçelerin olması gerektiği ve güvenin bir anlamda rasyonel bir karar özelliği taşıdığı ifade edilmektedir (Arı, 2003:40). Güvenin bilişsel düzeyi, “çalışanların diğer örgüt üyelerine güvenilecek yeterliliğe sahip olma düşüncesini ifade etmektedir. Bu yeterlilik; kişilerin muhakeme yeteneğini, dürüstlük, yetkinlik, sadakat gibi niteliklerini ve iletişim becerilerini içermektedir.

Güvenin bilişsel yönü, kime, hangi koşullarda ve hangi gerekçe ile güvenileceği anlamına gelmektedir” (İşbaşı, 2000:62). Bu aşamadaki güven ilişkisi, korkuya değil tarafların birbirleri hakkında sahip oldukları bilgiye dayalı olan bir tür güven ilişkisini içermekte olduğu, başka bir ifadeyle, taraflar birbirlerinin nasıl davranacakları konusunda yeterli bilgiye sahip oldukları ve birbirlerinin nasıl davranacaklarını tahmin edebildikleri zaman bu tarz bir güvenin ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Böylece, karşı taraf

90

hakkında sahip olunan bilgi, tahmin edilebilirliği doğurur ki, bu da güveni ortaya çıkarmaktadır (Polat, 2009:33-34).

Buskens’e (2000) göre bilişsel güven, güvenen kişinin güvendiği kişiye bazı nedenlere ve bilgilere dayanarak güvenmesini içermektedir.

Güvenen kişi güvendiği kişiye ilişkin bilgileri kontrol ve öğrenme vasıtalarıyla edinebildiği ifade edilmektedir. Kontrol sürecinde ise, güvenen kişi güvendiği kişinin davranışlarını etkileme gayreti gütmekte iken, öğrenme sürecinde güvenen kişi güvendiği kişinin geçmişte yaptığı işleri ve referanslarını dikkate aldığı belirtilmiştir (Buskens, 2002:10). Bu referanslar doğrultusunda güven ilişkisi belirlenmeye başlar.

Erdem’e (2003) göre, güvenen ile güvenilen arasında tekrarlanan bir etkileşim dinamiğinde gelişen duyuşsal temelli güven yapısı (effective based trust), karşı tarafa yönelik duygusal bağlılığa ve onun iyiliği için endişelenmeye ve ilgi göstermeye dayanır. “Bu yapıda, taraflar, güven ilişkisine duygusal bir yatırım yaparlar; ilişkinin kendisine bir değer atfederler, karşı tarafın da aynı şeyleri hissettiğine inanırlar; karşılılık yaratılır ve özellikle yardım etme davranışı duyuşsal güven yapısının temel tutumudur” (Erdem, 2003:164).

Duyuşsal temelli güven, kişiler arasındaki duygusal bağa dayandığı ifade edilmektedir. McAllister’a (1995) göre bu bağlar, bireylerin içten gelen hisleriyle ilgilidir. Güvenilen kişinin güvenen kişiye gösterdiği özen ve önem duygusal güvene kaynaklık etmektedir. Bireyler, güven ilişkilerinde duygusal yatırımlar yaptıkları, karşısındakilere özen gösterdikleri ve en sonunda, bireyler arasında oluşan duygusal bağlar güven için temel oluşturduğu ifade edilir (McAllister, 1995:25-26). “Güvenin psikolojik ödülü, güvenilmenin insanın hoşuna giden bir şey olmasıdır.

Güvenmek ise daha da derin bir hoşnutluk verir. Güven saygı demektir ve bir bağlılık yaratır (bu ilk başta yalnızca bir güven bağı olsa bile)” (Solomon ve Flores, 2001:50).

91

Duyuşsal bağlar; güveni oluşturan yardımseverlik ve umursamayı esas alan olayları ifade ederken, duyuşsal yanıtlar ise; öfke, hayal kırıklığı ve coşku gibi insanların kendi duygularını değerlendirmesi, bağlı olması ve başkalarına güvenmesini içeren bir olgu şeklinde açıklanmıştır (Williams, 2001: 379).

Tablo 2.2: Güven Sınıflandırmasının Bilişsel ve Duygusal Temelleri

Duygusallık Yüksek Düşük Hemen Hemen Yok

Rasyonellik

Yüksek İdeolojik Güven Bilişsel Güven Rasyonel Tahmin

Düşük Duygusal Güven Günlük Sıradan Güven Olası Tahminler

Hemen Hemen Yok İnanç Kader (Kısmet) Belirsizlik ve Panik

Kaynak: Ferhat Özbek, (2004),“İnsan İlişiklerinde Güvenin Yeri ve Önemi”, İş Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 6/1.

Duyuşsal modelde güven, “güvenen kişi ile güvenilen kişi arasındaki etkileşimlerin sonucudur; bu nedenle güven yalnızca riske karşı geliştirilen bilişsel bir yönelimle açıklanamaz. Bireyler, güven ilişkilerinde duygusal yatırımlar yaparlar; bu tür ilişkilerin içsel erdemine inanırlar ve duygularının karşılıklı olacağına emindirler” (Özen, 2003: 186).

Özbek’e (2004) göre, bilişsel güven aklı önceleyen, düşüncenin ön planda olduğu durumlarda oluşan güven türüdür ve duygusal davranışın yüksekliğine karşın rasyonel davranışın arka planda kalması durumunda, duygusal güven ortaya çıkmaktadır. Özbek, bireye ya da gruba karşı güven duygusu oluştururken rasyonel davranılmaması ve duygusal yaklaşımın öne çıkması halinde güveni sağlayan temel unsur “inanç” olarak belirginlik

92

kazandığını ifade etmiştir. Buna karşılık, rasyonel karar alma sürecinin çeşitli sebeplerden dolayı gerçekleşememesi ve bireyin duygusal anlamda da bir bağ hissetmemesine rağmen zaruri olarak güven duygusu geliştirmek ve bu durumu içselleştirmek zorunda kalması durumunda ise “belirsizlik”

kendini gösterdiği vurgulanmıştır (Özbek, 2004:10). “Bilişsel güven daha yüzeysel ve bireysel çıkarlarla motive iken, duyuşsal güven, daha ilişkiye özel, derin, bağlılıkla motive edilen bir ilişkidir ve güven davranışı üzerinde daha güçlü etkisi vardır” (Erdem, 2003:164). Erdem (2003) diğer yandan, farklı özellikleri olan bu yapılar, birbirlerine bağlı olarak da gelişebildiğini ifade etmektedir. Erdem’e göre bireylerarası etkileşim sıklığı artıkça bilişsel yapının duyuşsal güvene dönüşmesi sıkça görülür (iş arkadaşlığının zamanla derin bir dostluğa dönüşmesi gibi). Ancak tersi durumunda olağan olduğu ifade edilmiştir; örneğin, iki akademisyen birbirlerinin teknik yetkinliklerine saygı duyabilirler, ancak bu bilişsel boyut ikisi arasında duyuşsal güveni geliştirmeyeceği vurgulanmıştır. Aynı durumun güvensizlik içinde geçerli olabileceği, yani bir çalışanın işini tam olarak yapamayacağına inanabilineceğini ancak, niyetinin kötü olmadığına güvenebiliniceği ifade edilmiştir (Erdem, 2003:164).