• Sonuç bulunamadı

2.6 Örgütsel Güven Boyutları

3.1.2 Marx ve Yabancılaşma Yaklaşımı

Yabancılaşma kavramının felsefe alanından çıkıp ekonomik ve sosyal hayata girişine katkıda bulunan Marx, emeğin yabancılaşması üzerine durmuştur. Marx’a göre insanın özü emektir. İnsan ancak emeğiyle, çalışmasıyla kendisini gerçekleştirebilmektedir. Oysa üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet, bu araçlara sahip olmayan proletaryanın, bir yandan emeğini kendi istediği şekilde kullanmasına, diğer yandan da emeğinin ürünlerine sahip olmasına engel olduğu için yabancılaşmasına yol açtığı ifade edilmektedir (Sezgin, 2008:27). Marx’a (1998) göre emekçi yabancı bir nesne karşısındaymışcasına kendi öz çalışma ürününe karşıdır.

Ona göre emekçinin kendi ürününe yabancılaşması sadece nesne ile olan yabancılaşmasına değil bir dış varlığı da ifade etmektedir. Ne var ki onun ürünü, eklendi dışında ve ondan bağımsız olarak var olduğu savunulmaktadır (Marx, 1998:57-58). Buna göre yabancılaşma, “üretici olarak insan ki Marx’a göre işçi, emekçi ile onun aktivitesinin ürünleri arasındaki farklılaşma sonucu ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Çünkü süreç olarak ürünler giderek üretenlerin iradesi dışında gelişen otonom (özerk) bir yeteneğe bürünürler. Bu farklılaşma biçimi en somut olarak bilimsel çalışmalarla gerçekleştiren teknolojik ürünlerde, yani bilim adamı ile onun etkinlikleri arasındaki ilişki biçimlerinde görmek mümkündür” (Doğan, 2007:434). Sezgin’e (2008) göre, bu yabancılaşma Marx’ta ancak özel mülkiyetin kaldırılacağı “komünist” bir toplumda sona erecektir. Bu anlayış çerçevesinde Marx Fransız komünistlerinin görüşlerini benimsemiş göründüğü ve komünist topluma geçişi Hegelci diyalektikle açıklamak istediği ifade edilmiştir (Sezgin, 2008:42).

Özbudun’a (2008) göre, Marx’ın yabancılaşma kavramı, Hegel ve Feuerbach’ın düşüncelerinin eleştirisinden hareket etmektedir. “Marx’da

120

yabancılaşma bireyin özde farklı olmadığı ve geçmişte birleşik olduğu bir şeyden ayrıldığının ve bu ayrılığın 1) özde kendisinden farklı biri ve/veya bir şey tarafından getirildiği; 2) ayrıldığında teslim olmasını sağlayarak tamamlandığının farkındalığı olarak ortaya çıkmaktadır”. Özbudun, bunu şu şekilde açıklamıştır:

Marx’da yabancılaşma, insana ait olanın, insanın yarattıklarının, öznenin üzerinde yer alarak onun üzerinde belirleyicilik kazanma halidir.

Burada Hegel’in yabancılaşmaya yüklediği iki anlam, ayrılma ve teslimiyet birleştirilirken, Hegel’de bireyin kendisine dayattığı emniyet eylemi Marx’ta dışarıdan dayatma olarak yorumlanmaktadır, yani siyasallık alanına taşınmaktadır. İlki zorunlu olarak kasdi bir eylemdi, ikincisiyse bireyin seçimi sonucu olarak değil, iktisadi-tarihsel-toplumsal koşulların bir sonucudur ve siyaset alanında biçimlenir. İlki yabancılaşmayı gidermeye yararken ikincisi yabancılaşmayı gerçekleştirir (Özbudun vd., 2008:22).

Doğan (2007) Marx’ın ekonomik ve felsefi el yazmalarında emeği insanın kendi kendini gerçekleştiren özü olarak tanımlandığını ifade etmektedir. Doğan, Marx’a göre emeğin insan kültürünün temelini oluşturduğunu söylemektedir. Marx’da kültürün tarih üstü bir gücün ifadesi değil emek aracılığıyla gerçekleşen insan faaliyetinin bir ürünü olduğu ifade edilmektedir ve Marx’da yabancılaşmanın, insanlığın emeğin yarattığı bir dünyada adım adım bir yabancıya dönüştüğü bir süreç haline geldiği vurgulanmıştır. Doğan’ın yaptığı açıklamada, Marx’da “insan emeği bir nesne haline gelmektedir. Bu olgu, emeğin ürettiği nesnenin onun ürününün, artık yabancı bir varlık olarak, üreticiden bağımsız bir güç olarak kendisinin karşısında durmasını içerir. Emeğin ürünü bir nesnede somutlaşmış ve fiziksel bir şeye dönüşmüş emektir: bu ürün, emeğin nesneleştirilmiş halidir” (Doğan, 2007:435).

Marx’a göre emeğin amacı, insanın türsel hayatının nesnelleştirilmesidir; çünkü kendini yalnızca bilinçte olduğu gibi ussal biçimde değil, aynı zamanda gerçeklikte, etkin olarak bir kere daha yaratır

121

ve böylece kendi yarattığı bir dünyada kendini seyredebilir. Bu yüzen, insan kendi üretiminin nesnesi koparılıp alındığında, yabancılaşmış emek insanı kendi türsel hayatından, kendi gerçek türsel nesnelliğinden koparıp almış olur ve onun hayvanlar karşısındaki üstünlüğünü, organik olmayan bedenin, doğanın elinden alınması elverişsizliğine dönüştürür (Marx, 2009:82).

Özyurt’un açıklamasına göre Marx’da özne toplumsal insandır.

Yabancılaşma ise Marx’da insanın tarihsel özüne yabancılaşması şeklinde açıklanmaktadır. Marx nesneyi eşya, duygusal, düşüncesel ürünler olarak açıkladığı ifade edilmiştir. Marx’a (1986) göre yabancılaşmış insan her ne kadar, doğanın efendisi olduğunu söylese de, şeylerin ve koşulların kölesi olduğu vurgulanmıştır (Özyurt, 2005:197). Sezgin (2008), Marx’da sömürünün, ahlaki bir kavram olarak açıklanmadığını ifade etmektedir.

“Bütün mallar, emek gücü de dahil olmak üzere, gerçek değerlerine göre alınıp satıldığı halde nesnel olarak gerçekleşen olgudur. Sömürü bireylerin iradelerinden tamamen bağımsızdır. Sömürünün var olma nedeni, emek gücüyle, bu gücü fiilen gerçekleştirilmesini sağlayan üretim araçlarının birbirinden kopmuş olmasıdır. Yani, toplumda bir kısım insanların üretim araçlarının tümüne sahip, diğerlerinin de yaşabilmek için emek güçlerini satmak zorunluluğunda olmalarıdır” (Sezgin, 2008:44).

Emeğin üretiminde bulunduğu zamandaki yabancılaşma hali ve emeğin ürününün üreticiden soyutlanarak ona hakim bir duruma gelmesi, emeğin iki farklı biçimde yabancılaştığını göstermektedir. 1) Üretim sürecinde ve özellikle de, kapitalist bir ekonominin koşulları içinde insan, üretken güçlerine yabancılaşır bu işin yabancılaşmasıdır. 2) Çalışan kişi için ürettiği şeyler, adeta birer yabancı yaratık gibidirler. Bunlar zamanla çalışana egemen olur ve çalışan kişilerden bağımsız bir güç haline gelirler;

bu da emeğin ürününün yabancılaşması veya meta-fetişizmidir. Bunun için Marx, üretimin çalışan insan için olmasını istemektedir (Özyurt, 2008:200).

Emek, insanın diğer canlılardan ayrılmasını ve tarih içinde kendini gerçekleştirmesini (yaratmasını) sağladığı düşünülmektedir. İnsanoğlu emeği ile ortaya koyduğu ürünler sayesinde kendisini gerçekleştirdiği ifade

122

edilmektedir. İnsanın şekil verdiği bir nesne olmadan emeğin ortaya çıkmadığı ve emeğin insanın üretici gücü olduğu savunulmaktadır”. Bazen ürettiği şeyler, üreticisini (insanoğlunu) büyüler, gözünü kamaştırır. Marx’a göre bu ideolojinin gücüdür. Kimi zaman da elleri ile ortaya koyduğu ürün, ya da daha doğrusu soyut şey (para, meta); alınıp satılabilir bir nesne, bir eşya haline getirir insanı” (Lefebvre, 1996:12’den Akt: Özyurt, 2008:200).

Marx’ın yabancılaşma kuramının temelinde beş boyutun göze çarptığını ileri sürülmektedir (Markovic, 1989’den Akt: Elma, 2003: 23):

• İnsan etkinliğinin ürünü üzerinde denetimin yitirilişi,

• Kıskançlık, rekabet, güvensizlik, olası işbirliğine karşı düşmanlık, anlamlı iletişim ve diğer insanların gereksinimlerinin doyurulmasına ilişkin özen gibi toplumsal ilişkilerde patolojik ilişkiler

• Yaratıcı etkinlikler ve boş zaman

• Özkimliğin (benliğin) yitirilişi, benliğin parçalanması ve bunların birbirine yabancılaşması

• İnsanın doğadan yabancılaşmasıdır.

Marx’a göre yabancılaşma, toplumsallaşmış emek ve iş bölümünün sonucudur. İş bölümü, emeğin toplumsal özelliğinin anlatımıdır. Emek, insan hayatının yaşanması sürecinde, hayatın dışsallaşmasının ve yabancılaşmasının bir ifadesi olarak kabul edilir. İş bölümü de, türsel bir varlık olarak insan etkinliğinin dışsallaştırılmasıdır (Marx, 1986:140;

Özyurt, 2005:197). Marx, Friedrich Engels ile ortak çalışması olan “Alman İdeolojisi (Feuerbach)” isimli eserinde yabancılaşmanın toplumsal iş bölümü ile ilgili kısmına da değinerek şunları dile getirmiştir; “iş bölümünün bize derhal ilk örneğini sunduğu şey şudur: insanlar doğal toplum içinde bulundukları sürece, şu halde özel çıkar ile ortak çıkar

123

arasında farklılık olduğu sürece, demek ki faaliyeti gönüllü olarak değil de doğanın gereği olarak bölündüğü sürece, insan kendi işine hükmedeceğine, insanın bu kendi eylemi, insan için kendisine karşı duran ve kendisini köleleştiren yabancı bir güç haline gelir. Gerçekten de, iş paylaştırılmaya başlar başlamaz herkesin kendine dayatılan ve onun dışına çıkamadığı, yalnızca kendine ait belirli bir faaliyet alanı olur, o kişi avcıdır, balıkçıdır ya da çobandır” (Marx ve Engels, 2004:59’den Akt: Tekin, 2012:24).

Marx’da (1986:76) temel yabancılaşma türleri, dini (felsefi) yabancılaşma ile iktisadi yabancılaşma şeklinde açıklanmaktadır. İktisadi yabancılaşma ise üç biçimde gerçekleştiği ifade edilmiştir. Bunlar; “1) İnsanın doğadan yabancılaşması, 2) İnsanın kendinden, kendi etkin işlevlerinden ve hayat etkinliğinden yabancılaşması (emeğin yabancılaşması), 3) İnsanın türüne yabancılaşması. Marx’da dinsel yabancılaşma insanın iç aleminde, bilinç alanındadır; iktisadi yabancılaşma ise gerçek yaşamın yabancılaşmasıdır”. Yabancılaşmanın ortadan kaldırılmasının ise hem bilinçteki, hem de iktisadi alandaki yabancılaşmayı aşmayı gerektirdiği ifade edilmiştir (Özyurt, 2008:198).

Doğan (2007), çalışma unsurunu farklı bir yaklaşımla açıklamıştır.

Doğan’a göre çalışma tamamen harici bir araç niteliğindedir. Bunun yanında çalışmanın insana özgü bir faaliyet dizimi olduğu ve baskıcı bir zorunluluğa, bireyin kendisini ancak çalışma dışındaki boş zamanlarında ya da ailesiyle beraberken hissettiği, yabancı harici bir faaliyete dönüştüğü ifade edilmiştir. Doğan’a göre, insan kendisini bir birey olarak özgür hisseder ve böylece türsel varlığa yabancılaşmaktadır. Çünkü Doğan’a göre insan, hayvandan farklı biçimde, kendi faaliyetleri ile yalnızca kendisi için değil, aynı zamanda bütün doğa için de üretim yapmaktadır. Ayrıca faaliyetlerinin farkındadır ve kendisini gerek bilinçte, gerekse gerçek yaşamda sürekli yeniden üretmektedir. Doğan, yabancılaşmış emeğin, emeğin ürünü, türün bir faaliyeti olmaktan çıkarıldığını ve salt biyolojik ihtiyaçlarının egemenliğinde olan bireyin bir faaliyetine dönüştüğünü ifade etmiştir (Doğan, 2007:436).

124