• Sonuç bulunamadı

1.5 Örgütsel Sessizliğin Oluşumunda Rol Oynayan Etkenler

1.5.1 Bireysel Etkenler

1.5.1.1 Kişilik

Psikologlara göre kişilik, “bireyin özel ve ayırıcı davranışları”nı kapsamaktadır (Morgan, 1984’den Akt: Güney, 2007:28). Erdoğan (1991) kişiliği, “bireyin yaşam biçimi” olarak tanımladığı görülmektedir. Ancak, Erdoğan’a göre, bu yaşam biçimi kavramı içinde kişinin yetenekleri, arkadaşlık ilişkileri, kişisel özellikleri ve zihinsel yönü de yer alır. Bütün bu faktörler esas alarak Erdoğan, kişiliği, “belirli bir bireyin zihinsel ve bedensel özelliklerinde görülen farklılıklar ve bu farklılıkların kişinin davranış ve düşüncelerine yansıyış biçimi” olarak tanımladığı görülmektedir (Erdoğan, 1991:236). Kişilik, ‘bireyin kendi açısından, bedensel, düşünsel ve ruhsal özellikleri hakkındaki bilgisidir’. Kişilik “insanın kendisinde olup bitenleri değerlendirerek, kendisine tatmin ve çıkar sağlayacak bir duruma geçmeyi istemesi” şeklinde tanımlanmaktadır. İnsanın başkaları açısından kişiliği, “onun varolduğu toplum içersinde belirli özelliklere ve rollere (göreve) sahip olmasıdır” (Eren, 2000:67).

Eren’e (2000) göre, bireyler fiziksel görünümleri ile olduğu kadar tutum ve davranışları itibariyle de birbirlerinden farklılıklar gösterirmektedir. “Olaylar, insanların hareketleri, duyguları ve fikirleri bakımından birbirlerinden farklı olmaktadır. Ancak, her bireye kendine mahsus benlik ve özellik kazandıran önemli unsurları, alınan eğitim, duygusal hayat, organik bileşim ve çevre koşulları olarak belirlenebilmektedir” (Eren, 2000:67).

“Belirli bir grup içinde yer alan bireylerin kişisel ve özellikleri söz edildiğinde bazılarının sevimli, bazılarının ise sevimsiz oldukları, bazılarının sosyal, bazılarının ise bireycil oldukları, bazılarının başarılı bazılarının ekonomik olduğu söylenir ve bu yönleri ile kişilerin genel değerlendirilmesi yapılır. Bu özelliklerin her biri de kişilik özelliklerinin bir

28

sonucu veya bir bölümü olarak düşünülür” (Erdoğan, 1991:235). Şerif ve Şerif’e (1996) göre, çeşitli etkinliklerde bireyler arasındaki etkileşim sırasında bir grup yapısı biçimlenmektedir ve insanlar farklı işlevler üstlenir.

İnsanların her biri göreli bir statü kazanmaktadır ve böylece işlerin yürütülmesinde bir rutin ve kurallar oluşmaktadır. Şerif ve Şerif bu rutinleri, kuralları, davranış standartlarını, savunulacak değerleri, grup etkileşiminin yan ürünleri olarak açıklamaktadırlar. Kurallar, standartlar ve değerlerden oluşan bu üst yapıyı da “grubun sosyal normları” olarak tanımlamışlardır (Şerif ve Şerif, 1996:237).

Örgüt içerisinde kişilik özellikleri ve bireysel farklılıklar kendini göstermektedir. Genelde bireyler sosyal bir varlık oldukları içinde bulundukları örgüt içinde uyum içinde yaşama çabasındadır. Bu çabayı gösterirken çoğu birey kişilik özelliklerinden kaynaklı sessizlik içinde varlığını sürdürebilme özelliği gösterebilmektedir. Çünkü grup normlarına karşı çıktığı zaman reddedilme veya dışlanma korkusuyla baş başa kalır. Bu korku aslında onun özgüveni ile de alakalı bir durumdur. Çünkü çalışanın kendisine karşı hissettiği düşük öz güveni, iletişim korkusu ve iletişim kurma halinde yaşayabileceğini inandığı olumsuz durumlar ve hissettiği yetki ve kontrol durumu örgüt içerisinde sessiz kalmasına veya kalmamasına etki eder (Brinsfield, 2009: 72).

Kişilik özelliklerinin bir yansıması olan öz saygıda bireyin örgüt içerisindeki davranışlarını yönlendiren diğer bir olgu olarak açıklanır. Öz saygı “kendine saygı duymak ve değer vermek” olarak tanımlandığı görülmektedir. Öz saygının bireylerin etkileyici ve anlamlı davranışları üzerinde, önemli ve pozitif etkisi bulunduğu düşünülmektedir. Ayrıca öz saygı ve bireyin örgütsel değişikliklerle başa çıkması arasında ve kişilerarası etkileşimde olumlu bir etkisi bulunduğu inancı hakimdir. Buna göre öz saygısı yüksek olan bireyler toplum içinde açıkça konuşma eğilimde oldukları gibi, öz saygısı düşük bireyler açıkça konuşmaktan doğacak riskleri alamadıkları için açıkça konuşmaktan kaçındığı düşünülmektedir (Premeaux ve Bedeian, 2003:1543).

29

Kişide bulunan özyeterlilik duygusu kişinin örgüt içerisindeki davranış kalıplarını belirleyen önemli başka bir olgudur. Bandura’ya göre öz yeterlilik, “bireyin belli bir performansı göstermesi için gerekli etkinlikleri düzenleyip başarılı bir biçimde gerçekleştirme kapasitesi hakkında kendine ilişkin yargısıdır”. Öz yeterlilik zamanla, “tecrübeler vasıtasıyla gelişen bir inanç” olarak açıklanmaktadır. Bireylerin ne yapabilecekleri konusunda öz yeterliliklerini doğrudan deneyim, diğer insanları gözlemlemeleri ya da başkalarının yorumlarını dinleme yoluyla geliştirebileceği düşünülmektedir (Lee, 2005: 490). Kişiler öz yeterlilik inancını, örgütsel süreçler üzerindeki etkilerini, kişilerin eyleme geçip geçmeme kararlarını ve zorluklar karşısında mücadele azimlerini yönlendirme suretiyle gösterdiği ifade edilir.

Ayrıca, öz yeterlilik, bireylerin kendilerine zor ve gerçekçi hedefler seçerek bu hedeflere daha fazla bağlılık göstermelerini sağladığı ve onların bireysel performanslarını olumlu yönde etkilediği düşünülmektedir (Bandura, 2000:

120).

Kutlay’ın (2012) araştırma görevlilerin öz-yeterlilikleri ve örgütsel adanmışlıkları ile örgütsel sessizlik arasındaki ilişkiyi incelemek üzere yaptıkları araştırma sonuçlarında araştırma görevlilerinin öz-yeterlilik ve örgütsel adanmışlık düzeylerinin örgütsel sessizlikleri ile etkili olduğu ve öz-yeterlilikleri düşük olan araştırma görevlilerin sessizlik davranışına daha eğilimli olduğu belirlenmiştir. Bu sonuç öz-yeterlilik düzeyinin sessizlik davranışında etkili olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

“Öz-yeterlilik inancı kişilerin eyleme geçip geçmeme kararlarını ve zorluklar karşısında mücadele azimlerini yönlendirerek bu örgütsel süreçleri etkilemektedir. Eğer örgütler çalışanlarının öz-yeterlilik inançlarını yükseltmeyi öğrenebilirse, örgütün genel performansını da yükseltilebilirler” (Basım, vd., 2008: 122). Bu nedenle öz yeterlilikleri yüksek olan kişilerin herhangi bir zorlukla karşı karşıya kaldıklarında mücadeleye geçerek olaylar karşısında sessiz kalmamaları beklenmektedir.

30

Halbu ki özyeterliliği düşük olan bireyler karşılaştığı ufak bir olay karşısında bile sessiz kalmayı tercih edecektir.

Kendilik algısı da kişisel özellik bakımından bireyin örgüt içerisindeki uyumunu, etkilemektedir. Kendilik algısı yüksek olan kişilerin öz saygıları, öz güvenleri ve benlik duyguları güçlü olmaktadır. Kişilerarası ilişki ve iletişime geçmede de başarılı olurlar. Bu bireylerin kendilerini gerçekleştirme ve üretim yetenekleri gelişmiştir. Sosyal süreçleri daha iyi kullanabilmekle birlikte, yeni durumlara ve süreçlere uyum yetenekleri oldukça yüksek olduğu görülür. Sosyal ilişkiler ve çevre edinebilme de diğer insanlara göre daha başarılı olurlar. Kendilik algısı yüksek olan insanlar daha uyumlu, olaylar karşısında daha temkinli karşılama yetenekleri vardır. Baskın kişilik özellikleri onların sosyal süreçleri daha iyi kullanabilmesine ve kişisel olarak ön plana çıkmalarına yardımcı olur. Bu kişilerin sinik veya ezik olmayışı, yüksek benlik saygıları yeteneklerini güçlendirmektedir. Kişilerin özellikle erken yaşlarında veya ileri yaşlardaki kendilerine uygulanan baskıya bağlı olarak kendilik algıları olumsuz olarak etkilenir. Kişiliği zedelenmiş birinin kendilik değeri düştüğü, kendine olan saygısının ve özgüveninin azaldığı birçok araştırmalarla ortaya konmuştur (Loos ve Alexander, 1997: 361’den Akt: Tutar vd., 2009:490).

Kendilik algısıyla ilgili kavramlar bir diğeri ise kontrol odağı kavramı olarak gösterilmektedir. Kontrol odağı “kişilerin ulaştıkları sonuçların ne şekilde açıklanacağı, nelere atfedileceği ile ilgilidir” (Tutar vd., 2009:491). Tutar vd., (2009) göre, kontrol odağı içsel olanlar bunun nedenini içsel faktörlerde, beceri ve yeteneklerinde kısaca kişilik özelliklerinde görürken, kontrol odağı dışsal olanlar, bunu çevresel faktörlere atfederler. Bununla birlikte, davranışları ile pekiştireçler arasında ilişki olduğunu düşünen insanlar, içsel kontrol odağına sahip kişiler olarak kategorize edilirken, davranışlarıyla pekiştireçler arasında ilişki kurmayan şahıslar, dışsal kontrol odağına sahip kişilerdir. Tutar vd., bunu başka bir ifadeyle şu şekilde açıklamışlardır; “içsel kontrol odağına sahip olan kişiler pekiştireçleri, kendi kişisel özelliklerinde ararken, dışsal kontrol odağına

31

sahip olan kişiler, bunları kendi kontrolleri dışındaki güçlerde aramaktadırlar. İçsel olanlar daha bireyci özellikler taşırken, dışsal olanlar, daha kadercidir. Kendilik algısı yüksek olan kişiler içsel kontrol odağı gelişmiş olan kişilerdir. Davranışlarının arkasındaki temel motivasyon kendi kişilik özellikleri ve öz saygılarıdır. Bunlar herhangi bir amacı başarmak için içsel pekiştireçlere yönelen, kendilerinden beklentileri yüksek insanlardır” (Tutar vd., 2009:491).

Kişiliği oluşturan diğer önemli dilim “yetenektir”. Yetenek denildiğinde, bireyin sahip olduğu zihinsel ve bedensel yeteneklerin tamamından söz edilmiş olur. Yetenek “kişilerin belirli ilişkileri kavrayabilme, analiz edebilme, çözümleyebilme ve sonuca varabilme gibi zihinsel özellikleri ve bazı olguları gerçekleştirebilmesi şeklindeki bedensel özelliklerinin tamamıdır” (Erdoğan, 1991:244). Bu durumda Erdoğan, yeteneği, bireyin davranışlarını düzenleme ve gerçekleştirmede yararlandıkları zihinsel ve bedensel kapasiteleri, olarak görmenin mümkün olacağı görüşündedir. Erdoğan’a göre, bedensel yeteneklerin kazanılması, yaşa ve belirli tecrübelere bağlı iken, zihinsen yeteneklerin elde edilmesi kalıtımsal özelliklere ve öğrenim yoluyla sağlanan birikime bağlıdır (Erdoğan, 1991:244). Erdoğan, her bireyin sahip olduğu zihinsel ve bedensel yetenekler farklı olacağından, bu farklı kişilik ve farklı yeteneklerin bulundukları örgütte ortaya çıkış şeklininde farklılaşacağına inanmaktadır. Erdoğan’a göre zihinsel yeteneğini kullanan bireyler kendilerini ifade etmede ve göstermede daha aktif durumdadır ve zihinsel yetenek ile zeka arasında, bu ilişki nedeniyle de kişilikle zeka arasında bir ilişki mevcuttur (Erdoğan,1991:246).