• Sonuç bulunamadı

Organizasyonlar içinde insan faktörü önem kazandıkça, davranış bilimcileri kişilerin davranış nedenini aradılar. İnsanların davranış ve inançları “kültür” olarak adlandırıldı. Bütün organizasyonlar bir arada bulunan kişilerin çalışma ve yürütülmesine etki eden kültürlere sahiptirler. Bu organizasyonun oluşturacağı alt kültür genel kültürden bağımsız olarak düşünülemez. Bu bakımdan benzer yönetim felsefe ve prensiplerine sahip işletmelerde, benzer işletme alt kültürü varsa, etkinlikler eşit olabilir. Hâlbuki genel kültürel ortamlar farklı olunca işletme alt kültürlerinin benzer olması olağan değildir. Yönetim prensipleri günümüzde bilimsel özellik kazanmış durumdadır. Fakat bu bilimsellik kültürel sınırlar içinde geçerlidir.66

Kültür denen karmaşık bütün ve onu oluşturan öğeler hangi toplum olursa olsun bir anda, kısa bir zaman dilimi içinde meydana çıkmış değildir. Öğe sayısı ne olursa olsun ve bunlar nasıl sıralanırsa sıralansın, hepside kendisinden söz edilen toplumun tarihsel yaşamı sürecinde ve küçümsenmeyecek zaman dilimleri içerisinde oluşmuş, yaygınlaşmış, kültürü belirleyen simgeler haline gelmişlerdir.67 Toplumsal yapının kültürel yapıyı belirlemesi iki temel sürece dayanır. Bunlardan ilki tarihsel süreçtir. İnsanların bir arada yaşamaya başladıktan sonra birbirleriyle ilişkileri sonucunda anlamlar, değerler, kurallar kısaca kültürel yapı ortaya çıkmıştır. Toplumsal yapının

66

İ. Erdoğan, a.g.e., s.56.

67 Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, Türk Kültüründen Türkiye Kültürüne ve Evrenselliğe, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2005, s.24.

kültürel yapıyı belirlemesinin ikinci süreci insanoğlunun ilişkileri ve etkileşimleri sonucunda kültürel yapı ortaya çıktıktan sonra görülür.68

Bir işletmenin kültürü, girişimcinin değer sisteminden ve bu değerleri güçlendiren, yayan, bağlayan ve özetleyen semboller, adetler ve bir kültürel ağdan oluşur. Başarılı örgütlerin bazı niteliksel özellikleri vardır. Değerler geleneklerden veya karizmatik liderlerden kaynaklanabilir. Eğer değerler geleneklere dayanıyorsa kuşaktan kuşağa aktarılır. Bireylerin etkilerinden bağımsızdır. Bunun yanında eğer değer karizmatik liderden kaynaklanıyorsa, bu değer geleneksel değere göre daha kısa vadeli olacaktır, çünkü bu değer liderin kişisel çekiciliğinin bağlı olduğu süreyle kısıtlıdır.69 Bu noktada işletmenin başarısı ve sürekliliği bireylerden ziyade kurumsallaşmış bir takım değerlerin yani toplumsal kültürün biçimlendirdiği pozitif özelliklerle mümkündür.

Yönetim fonksiyonları her kültürde geçerlidir, fakat uygulama biçimleri farklıdır. Bu biçimsel farklılık kültürler arasında yönetim farklılığını doğurur. Kültürdeki inanç ve değerlerin durgun veya değişik olmasına göre, fonksiyon prensip ve yönetim felsefeleri kabul edilir veya edilmez.70 Yönetsel yetenekler kültürler arasında aktarılabilir, yönetim felsefeleri değişik toplumlardan alınabilir, fakat uygulamanın etkinliği kültüre bağlıdır.71 Bireyin kurumsal kültüre ilişkin yargılarını değiştirmek imkânlı iken toplumsal kültüre ilişkin yargılarını değiştirmek o kadar kolay değildir.72 Ülkelerin toplumsal yapıları, kurumlarında tasarlanan gelecek politikalarından, insan kaynakları politikalarına; iş yapış biçimlerinden, çevreleriyle olan iletişimlerine kadar etki eder.

68

Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1979. s.59

69 M. Şerif Şimşek, Tahir Akgemci, Adnan Çelik, Davranış Bilimlerine Giriş ve Örgütlerde Davranış,

Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2001, s.42. 70

İ. Erdoğan, a.g.e., s.58. 71

İ. Erdoğan, a.g.e., s.57.

72 İlknur Akıner, Satılık Kültürler Liberal Mimarlar Muhafazakar Mühendisler, Karakutu Yayınları,

İKİNCİ BÖLÜM

ANADOLU SELÇUKLULARINDA TİCARİ HAYAT VE ORGANİZASYON KÜLTÜRÜ

Türkler dünya coğrafyası üzerinde stratejik öneme sahip yerlerde yaşamış ve bu yerlerle bağlantılı bölgelerin kontrolünü ellerinde tutarak adeta dünyayı kilit altına almışlardır. Türkler, Hunlardan beri Göktürkler, Uygurlar ve diğer hanlıklar zamanlarında Bizans, Çin ve İran’la ticaret ve ticari anlaşmalar yapmışlar, pirinç, ipek, hububat ve daha pek çok ihtiyaç maddesinin karşılıklı alışverişini temin etmişlerdi.73 Sanıldığının aksine ticari faaliyetleri göz önünde bulundurarak kendilerini stratejik mal alış veriş bölgelerinde konumlandırmışlardır.

Kaynakların büyük çoğunluğunun verdikleri bilgilere göre Orta Asya Türklüğü’nün ekonomisini hayvan yetiştiriciliği ve avcılık teşkil ediyordu.74 Türklerin ekonomik yaşam biçimi Güney Türkistan ve İslam ülkelerini de etkilemekte, bu bölgelerde hayvan özellikle at, kürk ve misk, kaliteleri nedeniyle aranılan Türk malları arasındaydı. Türk kültürü göçebeliğe dayanmakta iken Türklerin tam olarak yerleşik düzene geçmeleri Selçukluların Anadolu’yu yurt edinmeleriyle gerçekleşmiştir.

Selçuklular devletinin ekonomisinde tarım, temel yeri tutuyordu. Ama, hem ev yaşamı için, hem tarım için, hem savaş için, feodale mamul eşya, araç, silah vb., kısaca, ancak zanaatçıların hazırlayabildiği her şey gerekliydi.75 Bu ihtiyaçların karşılanarak yerleşik hayata geçilmesi, Anadolu topraklarının kalıcı yurt edinilmesi açısından oldukça büyük bir öneme sahipti.

73

İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1984, s.312.

74 Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türk Ülkeleri, Ankara, 1985, s.22.

2.1.ANADOLU SELÇUKLULARINDA TİCARİ HAYAT

Selçukluların Anadolu’ya gelişleri ile Anadolu, İslam dünyasının geniş ticari ve iktisadi faaliyetleri çerçevesine girdi. Böylece hiçbir yer ve yurt bilgileri olmadan gelen Oğuzlar Anadolu’nun tarihinde yeni bir devir açtılar.76 Bu devir Oğuz Türklerinin sahip olduğu spesifik değerlerle, doğu ve batı kültürünü içinde barındıran yeni bir medeniyet sentezinin kalıcı habercisi oldu.

Uygulanan iskân politikasıyla aşiret yapıları zayıflatılan Türkler için yerleşik hayat tarzı, bir mecburiyet haline getirilmişti. Bu şartlar altında Anadolu’ya gelen Türkler, zayıflayan aşiret yapılarının yerine geçecek bir teşkilatlanmaya zorlanmışlardır.77 Bir yandan kendini koruma duygusu, kişisel ve mal güvenliği için duyulan korku, öte yandan (örneğin, savaş için tırmanma merdivenleri, kuşatma mekanizmaları, cami yapıları ve genel olarak anıtsal yapılar, sulama işleri gibi) karmaşık zanaat ve inşaatlar, tüm bunlar, zanaatçıları birleşmeye zorluyordu. Yalnız başına çalışan zanaatçı ezilebilirdi.78 Bu nedenler göz önünde bulundurulduğunda Türklerin ticari hayatta kolektif bir yapılanmaya ihtiyaç duyduğu görülmektedir. Yerleşik hayata geçilmesi süreciyle beraber bu ihtiyacın Ahi Birliklerinin oluşturulmasıyla giderildiğini görmekteyiz.

Dar bir çevreye sıkışmış, kendi kendine yeten doğal ekonomi giderek kentlerarası, bölgelerarası ticari değişim çizgileri kazanmakta, ticaret, zanaatların gelişmesine yardımcı olmaktadır. Üretim yaygınlaşmakta, pazar büyümekte, hem üretimle, hem satışla uğraşan tüccarlarda ortaya çıkmaktadır. Kent yaşamı gelişmekte, ticaret ve zanaat kentleri büyümektedir. Devletin toprağı genişlediği ölçüde, ticaret yükselmektedir. Selçuklular ise, dünya ticaretinin temel kavşaklarını ele geçirme çabasındaydılar.79

76

Osman Turan, Selçuklular ve İslamiyet, İstanbul, 1971, s.94 77

Yusuf Ekinci, Ahilik, Beysukent, 2002. s.45.

78 V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, Çeviren: Azer Yaran, Onur Yayınları, Ankara, 1998, s.190.

Selçuklu Devleti’nin çabaları ve taşra görevlilerin faaliyetleri sonucu Anadolu kısa süre sonunda işlek ticaret yollarının geçtiği birçok transit merkeze kavuştu.80 Güneydeki Müslüman memleketlerle, kuzeydeki kavimler arasında ticari ilişkiler Anadolu ile büyük bir önem kazandı. Arap tacirler Kuzey'in zenginliklerini Güney'e, İranlı tacirler Doğu'nun zenginliklerini Batı'ya yarımada üzerinden ulaştırıyordu.81 Anadolu'dan geçen Tebriz-Trabzon ve Tebriz-İstanbul yoluyla doğuyu batıya bağlayan bu yollar Anadolu'nun iktisadî hayatında önemli rol oynuyordu. Ege ile de ancak Konya üzerinden bağlantı kuruluyordu. Ayrıca kuzey-güney istikametinde uzanan Sinop-Antalya/Alaiyye, Samsun-Ayas, Trabzon-el-Cezire-Suriye yollarıyla, güneydoğudan İstanbul’a uzanan ve Halep-Kayseri- Ankara-İstanbul, Halep-Kayseri- Konya-İstanbul yolları Anadolu'daki ticarî hayata canlılık kazandırıyordu.82

Ayrıca Selçukluların sağlamış oldukları güven ortamı ile batılılarla da ticaret artırılarak oldukça geliştirilmiştir. Örneğin İtalyan tüccarlar toprak sahibi olabiliyor, bu topraklar üzerinde halkın ürettiği ya da çıkardığı tarım ya da sanayi malları ve kereste deniz yoluyla Avrupa ve Afrika pazarlarına taşınıyordu.83 Bu durum Anadolu topraklarını alternatifi ve benzeri olmayan bir ticari merkez haline getirmekteydi.

Selçukluların bölgeye gelmesinden önce sanılanın aksine Anadolu toprakları istilalar yüzünden oldukça ıssızdı. Yerleşim yerlerinde yaşam yüksek duvarlarla çevrili kalelerde belirli bazı feodallerin egemenliğinde sürmekteydi. Selçuklu ekonomisinin temel dinamiği ticaret hacmindeki genişlemeyle birlikte, şehirler surlarının dışına taşarak, kasvetli istihkâmlardan, farklı kültürlerden insanların her türlü mübadeleyi yaptığı canlı ticaret merkezlerine dönüştü.84

Anadolu Selçuklu Devleti egemenliğindeki ortaçağ Türkiye’sinin şehirlerinin nüfusu, Müslüman Türk, Rum ve Ermeni halklarından oluşuyordu. Akdağ’a göre umumi devlet iktisadiyatında miktarca az olsalar bile ticarette Türklerin hâkimiyeti

80 Mustafa Akdağ, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve İnkişaf Devrinde Türkiye’nin İktisadi

Vaziyeti, T.T.K., Ankara, 1950, s.498. 81

http://www.furkankilic.com/asm1/, Anadolu Selçuklu Medeniyeti. 82

http://www.enfal.de/starih28.htm

83 V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, Çeviren: Azer Yaran, Onur Yayınları, Ankara, 1998, s.222.

bulunmaktadır.85 Bunun sebebi ise Anadolu’da askeri ve sosyal bir teşkilat olarak örgütlenmiş olmalarıydı. Bu dönemde Türklerin yerleşim politikalarını ve siyasi faaliyetlerinin temelini sanılanın aksine ticaret odaklı olarak şekillendirdikleri görülmektedir.

Selçuklular, ticari ilişkilerin gelişmesi için çaba harcıyorlar ve tüccarları her türlü önlemlerle koruyorlardı. Daha Orta Asya’dayken oluşmuş bulunan ticaret hukuku kuralları Küçük Asya’da yerleşiyordu.86 Ticaretin ülke menfaatleri için öneminin kavranmasıyla üretim yaygınlaşmakta, üretilen malın satışının pazar büyümekte, bunlara bağlı olarak şehir yaşamı canlılık ve hareketlilik kazanmaktaydı. Selçukluların asıl amacı ise az zamanda ilerlettikleri ticaret vasıtasıyla dünya ticaretinin temel kavşaklarını ele geçirmekti. Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleri ile ticari faaliyetler büyük ölçüde başlamış, doğu batı istikametinde işlerlik kazanmıştır. Kuzey ve güney ülkeleri arasında ki siyasi engeller de ortadan kalkarak, Anadolu yolu büyük öneme sahip olmuştur.

Anadolu, İslam medeniyeti ile karışıp, kaynaştıktan sonra artık süratli bir iktisadi ve medeni bir yükselme devri açılmış oldu. XIII. yüzyılda iyiden iyiye canlanan ticaret sayesinde uzak ülkelerden az bulunur mallar gelmeye başlamıştı. Bu durumu iyi değerlendiren Anadolu Selçukluları doğu ile batı arasında köprü vazifesi gören coğrafi üstünlüklerini de iyi değerlendirerek serbest ve güvenli ticaretin yapılması ve geliştirilmesi için politikalar yürüttü. Bu politikalarla birlikte ülke birçok yönden atılımlar gerçekleştirerek ticaret sayesinde önemli gelişmeler kaydetti.

2.2. ANADOLU SELÇUKLULARINDA TİCARETİ GELİŞTİRME