• Sonuç bulunamadı

2.3. ANADOLU SELÇUKLULARINDA ORGANİZASYON KÜLTÜRÜ

3.1.1. Klasik Dönem

Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren ticari hayatın içinde yer almış ve sahip olduğu iktisadi imkânlarla, beylik halinde iken bile diğerlerine karşı bariz bir üstünlük sağlamıştır. Özellikle büyük ticaret yolları üzerinde kurulmuş olması bu üstünlüğün oluşmasında belli başlı sebeplerden birini teşkil etmiştir.156 Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik yapısını belirleyen birçok kurumun kökeni Selçuklu Devleti’ne dayanmaktadır.157 Osmanlı Devletinin Anadolu’da siyasi birliği sağlayarak Beylikleri egemenliği altına alması, Anadolu ticari hayatın daha merkeziyetçi bir zemine kaymasına yol açmıştır.

155 Ahmet Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, Dergah Yayınları, İstanbul, 2003, s.129. 156

Şennur Şenel, Osmanlılarda Ticaret Anlayışı ve Ticaret Teşkilatında Yeni Bir Yapılanma: Hayriye Tüccarı, Türkler Ansiklopedisi, Cilt:10, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.736.

157 Tevfik Çavdar, Türkiye Ekonomisinin Tarihi 1900-1960, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2003,

Osmanlı ekonomik faaliyetleri piyasa mekanizmasının serbest işleyişine bırakmamış, ekonomiye geniş ölçüde müdahale ederek kontrolü altına almıştır. Toplum ihtiyaçlarını dikkate alarak, üretim dağıtım ve fiyatlandırma aşamalarında piyasayı düzenlemiştir. Çeşitli piyasalara oldukça ayrıntılı yapılan bu müdahale, Osmanlı Devletinin tüketicinin menfaatini, üreticinin karına tercih politikasıyla doğrudan ilgilidir. Devletin ekonomiye müdahalesi; memurlar aracılığıyla değil de esnaf topluluklarının teşkilat ve idari kadrolarının yardımıyla yapıldığı için, yıkıcı bir etki yaratmamıştır.158

Tüccarın devletin himayesi altında serbest, huzurlu ve emniyet içinde olması, ticaretin gelişmesini sağlamış, Türk devletini kapalı bir imparatorluk ve kapalı bir ekonomi haline gelmekten korumuştur.159 Osmanlılar ticareti, temel olarak reayayı160 sıkıntıya düşürmeyecek bir faaliyet türü olarak öngördüğünden sürekli bir devlet denetimini gerekli kılmıştır. Böylece kâra ve rekabete açık ticaret söz konusu olmamıştır. Öte yandan bu tip tüccar ve işadamı sınıfının oluşmamasında, batılıların olumsuz etkileri yadsınamaz. Ancak bu Osmanlının bir ticaret siyaseti olmadığı anlamına gelmez. Nitekim fethedilen yerlerde derhal Anadolu’daki örneğine göre bir “esnaf-ahi” teşkilatının kurularak iktisadi faaliyetin Türk içtimai siyasi hayatına bağlanması ve denizlerin güney ve kuzey bölgeleri arasında yapılan şeker, baharat, kumaş gibi maddelerin ticaretini geliştiren limanları kontrol altına alması bu konuda verilebilecek pek çok örnekten sadece ikisidir.161

Ticarette Osmanlı Devleti, daha evvelki Türk devletlerinin siyasetini devam ettirmiş, ticarete fevkalade ehemmiyet vermiştir. General Kont Marsigli, XVIII. Asrın başlarında Türk imparatorluğunun ticaret durumu için şöyle der: “Gerek Türkler, gerek Türk imparatorluğunda yaşayan Türk tebaası diğer milletler, ticaret sahasında çok

158

Şükrü Nişancı, 15-16. Yüzyıllarda Osmanlı İktisat Zihniyeti, Okumuş Adam Yayınları, İstanbul, 2002, s.70.

159 İ. Kafesoğlu, a.g.e., s.146. 160

Reaya; Osmanlı Devleti’nde merkezi yönetim kadrosu dışındaki devlete vergi ödeyen esnaf, zanaatkâr, çiftçi, madenci, balıkçı ve hayvancılık yapan Müslim ve Gayrimüslim halk için kullanılan bir sözcüktür.

faaldirler. Ticari işlerde bilgili, mahir ve dirayetlidirler. Bab-ı Ali162, ticaretle uğraşanlara her türlü kolaylığı gösterir. Siyaseti budur. Ticari malları ağır şekilde vergilendirmekten kaçınır. Büyük ticaret yollarına, bu yollardaki köprülere büyük önem verir, ehemmiyet ve asayişlerine, bakımlarına çok itina eder. Gerçekten Türk imparatorluğunun başlıca refah unsuru ticarettir ve padişah bu unsuru çok iyi değerlendirir. Önceleri Türkleri yakından tanımazdım. Fakat her işlerini yakından görüp öğrenince, Türk toplumunun ve Türk ailesinin biz Avrupalılara nispetle çok varlıklı olduğunu gördüm. Türkler kanaatkâr, masrafları az ve gösterişi sevmeyen bir millet oldukları için gerçek varlıkları göze çarpmaz. Hâlbuki her ailenin tasarrufu vardır, her türlü hadiseyi karşılamak için kesesi doludur. Sokakta dilenen Türk yoktur. Yoksulları vardır ama yardımdan mahrum değillerdir. Türkler bu zenginliğe sanayiden çok ticaretle erişmişlerdir. Zira İmparatorluklarının coğrafya durumu ticaretten çok para kazanmalarına fevkalade müsaittir ve bunu çok iyi değerlendirmesini bilirler. Bütün Avrupa milletleri, Türk malına muhtaçtır, Türkiye’den ithalat yapmadıkça çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalırlar. Türkiye, hammadde bakımından tükenmez zenginliklere sahiptir. Sanayi ürünlerini de ihraç eder. Yalnız silah ihracı Türk hükümetince eskiden beri yasaklanmıştır. Ama Türk silah sanayi çok ileridir ve çok güzel Türk ateşli ve kesici silahları Avrupa’ya kaçırılarak fahiş fiyatla satılır. Türkler, takas yoluyla da ihracat yaparlar.163

Bu bilgilerden anlaşıldığı üzere Selçukluların ticareti geliştirme politikaları Osmanlı döneminin ilk yarısındada sürdürülmüştür. Ancak Selçuklularda var olan Ahi teşkilatının siyasi buhran dönemlerinde yönetimde etkin olması ve devletin görevlerini bağımsız olarak üstlenmesi hoş karşılanmamış, bu teamül merkezi yönetim tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Osmanlılarda var olan devlet anlayışının Selçuklulara nispeten daha katı merkeziyetçi yaklaşımı, ahi teşkilatının birtakım faaliyetlerini sınırlandırmıştır. Osmanlılarla birlikte zamanla ahi teşkilatları, esnaf anlayışına sahip birimlerden oluşan Lonca teşkilatına dönüşmüştür.

162

Soyut anlamda devlet, iktidar ve hükümet anlamında kullanılıp, Osmanlı Devleti’ndeki üst düzey bürokrasinin görev yaptığı yapıyı tanımlamaktadır.

163 İbrahim Kafesoğlu, Yılmaz Öztuna, Türk Tarihi, Yaygın Yükseköğretim Kurumu Yayınları, Ankara,

XVI. yüzyıl Osmanlı ekonomisinde hususiyetler ihtiva eden bir geçiş dönemidir. Dönemin ayrı bir hususiyeti de ticaretin ve maliyenin Yahudi, Rum ve Ermeni azınlıkların eline geçmeye başlamasıdır. Gerçi bu dönemde Müslüman tüccarın varlığını inkâr etmek de mümkün değildir.164

1637 sayımına göre –banliyöler hariç- İstanbul şehrinde 79624 esnaf vardı. Bunlar birbirine benzeyen meslekler bir araya getirildiği için sadece 158 loncaya bağlı idiler. Buradan şehirde en az 400.000 kişinin esnaflıkla geçindiği ortaya çıkar. Binlerce üyesi olan loncaların yanında, üye sayısı 100’ün altında bulunanlarda mevcuttu. Gerçek sanayi, esnaf sektörünün dışında ve daha çok devletin elindeydi. Esnaf, sanayiciden çok imalatçı idi. Büyük ölçüde imalat yapan sanayicilere esnaf değil “tüccar” deniliyordu. Bunlar lonca dışı idiler. Mesela tekstil sanayi esnafın değil, tüccarın elindeydi.165

XVII. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı ticareti yoğun ve gelişmiş durumdadır. Osmanlı Devleti XVII. Yüzyıla kadar olan dönemde, çok geniş toprakları içine alan uçsuz bucaksız coğrafya, çok çeşitli etnik ve dini yapılardan oluşan ancak bütün farklılıklara rağmen bir arada yaşayabilen bir ırklar ve dinler çeşitliliği görünümünde; ekonomik, askeri ve siyasi açılardan büyük ölçüde başkalarına ihtiyaç duymayan, kendi ihtiyaçlarını, kendi vatandaşları ve teşkilatları tarafından sağlayan, iktisadi yeterliliğini asırlar boyu koruma başarısını sağlamış bir yönetime sahiptir. Bu dönemde Avrupa ise Osmanlı pazarına arz edecek mala ve tehdit edebilecek bir güce sahip değildir.166

Yeni ticaret yollarının bulunmasıyla Osmanlı’nın nüfuz alanındaki yolların önemlerini yitirmeleri, hammadde ve hububat kaçakçılığının yaygınlaşması, paranın sürekli değer kaybetmesi, fethedilen toprakların yeni ve büyük masraflara yol açması, hububat kaçakçılığının ordunun iaşesinin karşılanmasını daha masraflı bir hale getirmesi, yeniçerilerin maaşlarındaki artışlar gibi nedenlerle Osmanlı devleti çok büyük bir mali krizle karşı karşıya kalmıştır.167 Şüphesiz bu kötüye gidişte sürekli 164 Ş. Şenel, a.g.e., s.737. 165 İ. Kafesoğlu, a.g.e., s.142. 166 Ş. Şenel, a.g.e., s.737.

167 Himmet Hülür, Gürsoy Akça, “İmparatorluktan Cumhuriyete Toplum ve Ekonominin Dönüşümü ve

savaşların ve askeri harcamaların etkisi oldukça büyüktür. Bu kriz zamanında gerekli müdahalelerle aşılamamış, dönemin yöneticileri tarafından geçici dalgalanmalar olarak değerlendirilmiştir. Ancak sorun daha da büyüyerek kronik hale gelmiş, çare olarak batılılaşma sürecine bel bağlanmıştır.