• Sonuç bulunamadı

3.2. OSMANLI DEVLETİNDE TİCARETİ GELİŞTİRME POLİTİKALARI

3.3.3. Osmanlı Devletinde Üretim Politikaları

Osmanlı ekonomisinde kısmen tarım, çoğunlukla ticaret, sanayi ve madencilik işletmeleri mukataa sistemine dâhildir. Tımarda olduğu gibi bu sistem içerisinde de devlet genellikle bizzat işletmecilik yapmamakta bunun yerine etkin bir denetimi ve payına düşen gelirleri toplamayı tercih etmektedir.191 Mukataaları günümüzdeki kamu iktisadi teşebbüslerine benzetebiliriz. Yönetimin bu şekilde bir yol izlemesindeki temel amacı bireysel ve dağınık tarım uygulamalarının yerine daha toplu ve sistematik bir üretim tarzı benimsediğinin göstergesidir.

İmparatorluğun uzun yaşamı içerisinde, tarım alanına ilişkin değişimler belirli bir niteliksel olgunluk kazanıncaya kadar, ilke olarak “miri arazi” tabir edilen tarımsal arazilerin mülkiyeti devlete ait olmuştur. Temel üretim aracı olan toprağın devlete ait olması, tarımsal üretim faaliyetlerinde devletin belirleyici olması anlamına gelmektedir. Üretimi denetleyerek, artık ürüne el koyan devlet, ekonomik yaşamı da dilediği gibi oluşturma ve yönlendirme yetkisine sahipti. “Dirlik” ve “tımar” düzenlemesi ile çıplak mülkiyeti devlete ait olan arazi, sağlayacağı kazanca göre “has”, “zeamet ve “tımar” olarak ayrılmaktaydı. Bu kazancın kullanımı ise, vergi toplamak, asker sağlamak gibi 188 Ş. Şenel, a.g.e., s.737. 189 A. Tabakoğlu, a.g.e., s.227. 190 A. Buluş, a.g.e., s.18. 191

A. Tabakoğlu, a.g.e., s.215. Mukataa, devlete ait bir arazi veya mülkün bir bedel karşılığında kiraya verilerek işletilmesine denilmektedir. Mukataanın önemine göre, kiralayan, bir şahıs olabileceği gibi, bir ortaklık da olabilmekte ve elde edilen gelir doğrudan hazineye aktarılmaktadır.

işlevlere sahip olan görevliler tarafında yürütülmekteydi. Bu düzen içerisinde merkezi yönetim, tüm üretim bölüşüm faaliyetlerini denetimi altında tutmakta ve bu yapının değişime uğramadan sürmesi için gerekli önlemleri almaktaydı.192

Anadolu toprakları sulama imkânları olduğunda verimli topraklardır. Bu yüzden suni sulama geliştirilmiş, sudan faydalanma durumu ince krallara bağlanmıştır. Devlet toprakların boş kalmamasını sağlamak istemiştir. Bunun için toprağın üç yıl üst üste boş bırakılması halinde kullanım hakkının ortadan kalkması gibi üretimin sürekliliğini sağlayacak kuralları yürürlükte tutmuştur.193

Osmanlı ekonomisi ve maliyesinde tarım ve hayvancılığın önemi oldukça büyüktür. Ancak Osmanlı Devleti’nde sanayinin olmadığı veya gelişmemiş olduğu yargıları gerçeği yansıtmamaktadır. Sanayi devrimine kadar birçok sektörde Osmanlı ürünleri gerek ülke içinde gerek dış ticarette rekabet gücüne sahip niteliklere sahipti. İstanbul’da sadece dış pazarlar için kaliteli ve birtakım standartlara göre üretim yapan imalathaneler bulunmaktaydı.

Sanayi devrimine kadar üretim, Osmanlı’da olduğu gibi bütün dünyada küçük imalat işletmelerinde ve el işi ile yapılmaktaydı. Osmanlı Devleti’nin üretim organizasyonu büyük ölçüde Ahi teşkilatının çalışmalarına bağlı idi. Birliklerde üretim planlaması 16. yüzyıla kadar tamamen birlikler tarafından 16. yüzyıldan sonra ise devletle birlikte yapılamaya başlanmıştır.194 Bu dönem de üreticilerin uymak zorunda olduğu Ahi Teşkilatlarınca belirlenen, üretimi belirli standartlarda tutmaya ve meslekte uzmanlaşmaya yönelten bir takım teşvik kurallarının olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda bu dönemde finans sektörü göz önüne alındığında üretimin genellikle sipariş üzerine yapılmakta olduğu görülür.

Osmanlı sanayi esnaf teşkilatının içerisinde değerlendirilebilir. Osmanlı Devleti, esnafı kendine has bir tarzda örgütlemiş ve bu örgüt yapısını korumuş ve desteklemiştir.

192

Aktaran, Ahmet Makal, Osmanlı İmparatorluğunda Çalışma İlişkileri: 1850-1920, İmge Kitabevi, Ankara, 1997, s.133.

193 A. Tabakoğlu, a.g.e., s.217. 194 S. Eryiğit, a.g.e., s.39.

Esnaf faaliyetlerinin temel niteliği, üretim faaliyetlerinin yapıldığı mekân sayısının, üretim tekniklerinin ve kalitesinin belirlenmiş olmasıdır. Esnaf sistemi, kendi belirledikleri esnaf nizamnameleri ile üretime konu olan malın niteliği, usta-kalfa-çırak ilişkileri, o üretim dalındaki esnafın aralarındaki meselelerin halli vb. hususları içeren bir çerçeve içerisinde işlemekte idi. Esnaf hiyerarşisinin oluşumu da esnaf sistemine bırakılmış ve bu hiyerarşideki esnaf görevlilerinin görevleri belirlenmiştir. Esnafın devletle olan ilişkilerini takip ve düzenleme işi “esnaf kethüdası” nın göreviydi. Esnafın ürettiği malın kalitesi üzerindeki denetim bir “oto kontrol” niteliğinde olup, esnaf sistemi içerisinde bir denetimdir. Üretilen malların fiyatının tespitinde ise, esnafı temsilen kadı ile devleti temsilen kadı ve muhtesip arasında bir işbirliği olması, fiyat tespitinin daha ziyade devlet tarafından belirlendiğini göstermektedir. Genellikle bu fiyat, piyasadaki cari fiyat düzeyini aşmayacak biçimde belirlenirdi.195 Aynı zamanda aynı sektörde birbirine rakip olabilecek veya ikame teşkil edecek yeni imalathanelerin açılmasına izin verilmiyordu. Rekabeti önleyen bu uygulamalar öncelikli hak sahibi olan üreticiyi koruma adına yapılan klasik Osmanlı politikaları arasındadır.

Osmanlı sanayinin çöküşündeki temel etken, büyük ölçekli üretim için gerekli hammadde temininin sürekliliğinin sağlanmasında, ulaşım, toprakların ıslahı ve rasyonel işletme yönetimi gibi unsurlarda görülen eksiklikler olup, teknolojik gerilik değildir. Bunun böyle olmasının başlıca nedeni, üç kıta üzerinde hâkimiyet sağlamada en önemli gösterge durumundaki savaşların 1683’den sonra umumiyetle kaybedilmesi ve Osmanlı iktisadi zihniyetinin kısa sürede rekabetçi bir iktisadi yapıya elverişli bir kapitalist dönüşüme imkân vermeyecek nitelikte oluşudur.196 Bunun yanı sıra Avrupa’daki sanayi gelişmenin hız kazanarak yeni teknolojilerin seri imalat sistemini ortaya çıkarması ve Osmanlı’daki siyasi zayıflama bu çöküşü hızlandıran etkenler arasındadır.

Osmanlı kültürünün kapitalist sistemle doku uyuşmazlığı, birçok üretim ve hizmet kuruluşunun gelişim amacıyla batılılaşma adına yok edilmesiyle sonuçlanmıştır. İşletmecilik kapsamında değerlendirildiğinde günümüze kadar ulaşan; nadir hizmet

195

Abdülkadir Buluş, Osmanlı Tekstil Sanayi Hereke Fabrikası, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Tarihi Anabilim Dalı Doktora Tezi, İstanbul, 2000, s.17.

kuruluşlarından biri Cağaloğlu Hamamıdır. 1741 tarihinde I. Mahmut döneminde yaptırılan iki yüz elli yıldır ayakta duran Cağaloğlu Hamamı çoğunluğu yurt dışından olmak üzere çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçiye hizmet vermektedir.

Son dönemde İngilizlerle yapılan 1838 Ticaret Anlaşması ve daha sonra bu anlaşma hükümlerinin diğer batılı ülkeler içinde kabul edilmesi, zor durumda olan küçük imalatçıyı yok etmiş, rekabet şansı kalmayan sayılı büyük işletmelerinde kısa zamanda yok olmaya mahkûm etmiştir. 1850’de Selanik’te 25 ila 28 ipekli dokuma tezgâhı bulunurken, 5 yıl içerisinde bu rakam 18’ e düşmüştü. Anadolu’nun Diyarbakır, Bursa gibi bölgeleri de dâhil olmak üzere, değişik yörelerinde, 1850’ lerde tekstil ürünleri üretimi, 30-40 yıl öncesine göre, onda birine düşmüştü. Bu olumsuz gelişmeden etkilenen zanaatlar arasında, sadece dokumacılık değil, dericilik, bakır işleme gibi diğer dallarda bulunuyordu. Bu gelişimin, istihdam üzerinde de çok ciddi düzeyde olumsuz etkiler yaptığı gözlemlenmektedir. 197

Kapitülasyonlar, yabancıların vergi muafiyetleri, yerli gayrimüslim tacirlerin bir fırsat bularak yabancı himayesine girmeleri, iktisadi faaliyetlerle fazla uğraşan her yabancı tacirin arkasında kapitülasyonların kuvvetli himayesinden başka konsolosunun veya sefirinin, bundan daha az kuvvetli olmayan desteklerini bulduğu halde Türk`ün her nevi himayeden mahrum olması; taşradan başkente gelip yerleşenlerin de İstanbullulara kıyasla memuriyet hayatını tercih etmeleri; esnaf loncalarının yerini, yeni ve asri sanayi ve ticaret teşkilatlarının almaması; sanayi ve ticaret eğitiminin yokluğu ve hatta Türk’ün çıraklık edebileceği müesseselerin bulunmamasından dolayı iktisadi hayat, tedricen, tamamıyla gayrimüslim unsurların eline geçmesine sebebiyet vermiştir.198

19.yüzyılın ikinci çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin temel ekonomik aktörlerindeki bu çözülme ve kötü gidişata dur demek amacıyla yarı resmi Islah-ı Sanayi Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonun temel amacı ülke içerisindeki sınaî

197

A. Makal, a.g.e., s.137. 198

İstanbul Ticaret Odası, Ticaret ve Sanayi Odasında Müteşekkil İstanbul İktisat Komisyonu Tarafından Tanzim Edilen Rapor 29 Kanun-ı Sani 1340-26 Teşrin-i Sani 1340-1924, Çeviren: Aynur Karayılmazlar, Sadeleştiren: Ekrem Karayılmazlar, Yayın No: 2006-52, İstanbul, 2006, s.18.

gereksinimleri saptamak kaliteli ve ucuza üretecek milli girişimleri örgütlemek ve teşvik etmekti. Mevcut ekonomik sorunu daha önce Anadolu’da ahi teşkilatları, sonraları esnaf loncaları faaliyetlerine benzer bir şekilde dönemin gereksinimlerine uygun bir yapılanmayla aşmayı amaçlamaktadır. Komisyon sorunlara teşhis koymakta ve bu sorunların çözümü için reçeteler hazırlamaktaydı. Komisyonun en önemli faaliyetleri; esnaflar aracılığıyla şirketleşmeyi sağlamak, üretimin daha kaliteli olması için gereken standartları ve personel eğitimini gerçekleştirmek ve bu şirketler için bazı imtiyazların elde edilmesiydi. Bütün bu olumlu çalışmalarına rağmen faaliyetlerine 1864 yılında başlayan komisyonun çalışmalarına 1873 tarihinde dönemin siyasi duyarsızlığıyla son verilmiştir. Bu dönemden sonra Balkanlarda başlayan karışıklıklar, savaşlar ve iktidar mücadeleleri ülkeyi üretim açısından dışa bağımlı bir Avrupa pazarı haline getirmiştir. I. Dünya savaşının başlamasıyla savaş ekonomisine giren bağımlı ekonomi iflas etmiş, kaybedilen savaş neticesinde ülke azınlıkların ve yabancıların sömürü merkezi konumuna gelmiştir.