• Sonuç bulunamadı

Toplumsal Hareketlerdeki Yükseliş Ve Çatışma Ortamının Oluşması

1.BÖLÜM: 12 MART SÜRECİ

1.1.3. Toplumsal Hareketlerdeki Yükseliş Ve Çatışma Ortamının Oluşması

Sanayileşme sürecinde öne çıkan güçlerden birisi işçi sınıfıydı. Çalışma Bakanlığı verilerine göre291 1960'ta İş Yasası kapsamına giren işçi sayısı 824 bin 882 iken 1970'te 1 milyon 416 bin 100'e çıkmıştır. Sendikalaşma oranı da, kimi işçilerin birden fazla sendikaya üye olması, sendikaların üye sayılarını abartması gibi hususlarla ilgili ihtiyat payları dikkate alınsa bile oldukça yükselmiştir.

Gelişme nicelikle sınırlı değildi. İşçi kesimi, 1961 anayasasının getirdiği özgürlükçü ortamda, sosyalist parti TİP'in ve sendikal hareketin etkisiyle, 1960-1970 döneminde sınıfsal ve siyasal bilinç açısından çarpıcı bir gelişme göstermiştir292. İşçi hareketindeki politikleşme eğilimi sendikal siyasetlerde açıkça hissedilmiştir. Kurucuları aynı zamanda TİP yöneticileri olan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), ekonomik mücadenin yanısıra politik mücadeleyi de eksen alan bir sendikal anlayışı daha kuruluş bildirisinde ortaya koymuştu293. Kurulduğundan itibaren partilerüstü ve siyaset dışı bir anlayış tarzını benimseme iddiasındaki TÜRK-İŞ konfederasyonu içerisinde de zamanla politik tercihler şekillenmiş, nitekim 1971 Temmuzunda Konfederasyona bağlı 12 sendika, yayınladıkları Sosyal Demokrat Düzen adlı uzun broşürle Konfederasyonun sosyal demokrasiyi benimsemesini istemişlerdi294.

Etkinlik kazanan işçi hareketi önemli kazanımlar elde etmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu ve DPT verilerine göre, 1964'ten 1969'a kadar ücretlerin yıllık ortalama reel artış oranı yüzde 5,3 olmuştur ki, Türkiye'de, altı yıllık bir dönem içinde bu denli yüksek ücret

289 Yeni Sanayi Dünyası, Sayı: 91-92, (Mart – Nisan 1971), s.6

290 T.Berksoy, a.g.m., s.158, 1969'da 141 milyon dolar olan miktar 1970'te 273 milyon dolara çıkmış ve sonraki dört yılda da adeta bir sıçrama gerçekleşmiştir.

291 Alpaslan Işıklı, “Ücretli Emek ve Sendikalaşma”, Geçiş Sürecinde Türkiye, Der. İrvin Cemil Schick- E.Ahmet Tonak, İstanbul, 1992, s.351

292İ.Cem, a.g.e., s.334.

293 Süleyman Genç, 12 Mart’a Nasıl Gelindi Bir Devrin Perde Arkası 1960-1971, Ankara 1971, s.53. 294 “Halk Partisi ile Türk-İş’te Bölünme İhtimali Belirdi”, Ortam, Sayı:7 (12-19 Temmuz 1971), s.5-7.

düzeyine rastlamak zordur295. İthal ikameci kalkınma modeli iç pazarda talep canlılığına dayandığı için ücretler bir yönüyle tek tek işverenler bakımından maliyet artırıcı olsa da bütünsel açıdan ele alındığında sermayenin yeniden üretimini desteklemekteydi296. İşçi ücretlerinde ve tarımsal üreticilerin reel gelirlerinde görülen artışlar, içe dönük sanayileşme ve sermaye birikim süreciyle çelişmemekte ve ifade edildiği gibi maliyet arttırıcı gibi görünen bu unsurlar, sonunda modelin yaşaması için katkı sağlamaktaydı297. Bu yapısal boyutu vurgulamak, sürecin nesnel gelişimini anlamak bakımından gereklidir. Boratav, 1962 - 1974 arasını popülist bölüşüm politikalarının egemen olduğu bir dönem olarak tanımlamaktadır. Kamu işletmelerinin özel sektöre sağlanan girdi fiyatlarını düşük tutmaları, tarım kesiminin doğrudan vergilerden muaf tutulması gibi unsurlar, sermaye kesiminin çalışanların elde ettiği kazanımlar karşısındaki tepkisini frenlemiştir. Bir nevi iki kesimin de faydası söz konusudur. Boratav’ın işaret ettiği gibi; egemen blokun çıkarları ile geniş halk kitlelerinin çıkarları arasındaki dengenin egemen blok aleyhine bozulma emareleri göstermesiyle rejim dışı müdahale devreye girmiştir298.

İthal İkameci modelin tıkanması 1960'lı yıllardaki hızlı toplumsal dönüşümden kaynaklı sorunları günyüzüne çıkarmıştır299. Ekonomideki büyüme hızının % 7'yi bulduğu zamanlarda toplum kesimleri arasında gelir bölüşümü bakımından sağlanan uzlaşma imkanı artık geride kalmış, bazı kesimleri rahatsız edecek tercihler siyasi iktidarın önüne gelmesiyle toplumsal çıkar çatışmaları tetiklenmiştir300. Artık halk kesimleriyle egemen blok arasındaki denge bozulmuş olduğundan iktidar eskisi kadar rahat hareket edecek durumda değildi.301 İsmail Cem, Sermaye çıkarlarıyla kitlelerin kısa süreli yararını birbirinden pek

uzaklaştırmamayı mümkün kılmış bir sosyo-ekonomik aşamanın geride bırakılma sürecinin

işlediği değerlendirmesini yapmaktadır302. Bir yandan sanayicilerin etkinlik kazanmasıyla kendi içerisinde ayrışan sermaye, diğer yandan işçi, köylü, memur gibi kesimlerin gittikçe etkinlik kazanan eylemleri bu değişimin yansımasıydı. Toplumun her kesimi, Türkiye'de o

295 Prof.Dr.Metin Kutal, “Türkiye’de Ücretlere Yön Veren Yeni Faktörler ve Elde Edilen Sonuçlar 1963-1973”,

Prof.Dr.Haydar Furgaç’a Armağan, s.297.

296 K.Boratav, Türkiye İktisat Tarihi..., s.100.

297 Şevket Pamuk, “İthal İkamesi, Döviz Darboğazı ve Türkiye”, (Korkut Boratav, Çağlar Keyder, Şevket Pamuk; Krizin Gelişimi ve Türkiye’nin Alternatif Sorunu, İstanbul 1984, s.57.

298 K.Boratav, Türkiye İktisat Tarihi...., s.99-101.; A.Gevgilili, ...12 Mart Rejimi, s.118’de, ifade edildiğine göre, bu dönemde memur kesimi istisnai konumda yer almış, 1960'lı yıllarda maaşlarına önemli bir zam gelmeyerek bir yoksullaşma süreci yaşamıştır.

299 Çağlar Keyder, “Türkiye Demokrasisinin Ekonomi Politiği”, Geçiş Sürecinde Türkiye, Der.İrvin Cemil Schick- E.Ahmet Tonak, İstanbul 1992, s.64.

300 Çağlar Keyder, “İktisadi Gelişme ve Bunalım 1950-1980”, Geçiş Sürecinde Türkiye, Der. İrvin Cemil Schick- E.Ahmet Tonak, İstanbul, 1992, s.323.

301A.Gevgilili, ...12 Mart Rejimi, s.115. 302 İ.Cem, a.g.e., s.328.

zamana dek yaşanmamış ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç’a, sosyal

gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçti dedirtecek bir hareketlilik içerisine girmişti.

1960'ların son çeyreğinde dünya gençlik hareketleriyle sarsılıyordu. 1968 ilkbaharında Federal Almanya'da başlayan ve asıl zirvesine Paris'te varan gençlik eylemlerinin, Çekoslavakya'da yaşanan Prag Baharıyla birleşen yankıları, Türkiye'den de duyuldu. Üniversitelerde boykot, işgal dönemi başlıyordu303. Gençlik hareketleri uzun süre gündemdeki yerini korumuş, yarattıkları sonuçlar bakımında süreci etkileyen en önemli faktörler arasında yer almıştır.

Bu hareketleri Avrupa'dakilerin kopyası şeklinde düşünmek, aradaki bağlantıyı bir uyarıcı etkisinin ötesine taşırarak abartmak doğru değildir304. Türkiye'de 27 Mayıs öncesine dayanan bir gelenek zaten vardı. 1960-65 döneminde daha çok 27 mayıs çizgisinde, çeşitli yıl dönümleriyle sınırlı hareketler varken, 1965'ten sonra gençlik arasında sosyalizm fikirlerinin de etkisiyle ekonomik sorunlara, emperyalizm gibi konulara ilgi artmıştır. 1968 ise üniversite eylemlerinde yeni bir aşamaydı. Artık istemler, reform sınırlarını aşarak ilkokuldan

üniversiteye kadar Eğitimde Devrime varmıştır. Avrupa'daki eylemler daha başlamadan

öğrenci örgütleri bu yönlü kararlar almıştı, Avrupa'daki rüzgar ise ilgiyi büyüten bir rol oynamıştır305.

Hareketin gelişimindeki asıl belirleyici odak sosyalistler olmuştur. Başlangıçta bu kanalın temsilcisi TİP idi. TİP içerisinde devrim stratejileri konusunda yaşanan ayrışma, öğrenci hareketini geniş ölçüde etkilemiş ve silahlı eylem çizgisini savunan grupların oluşumuna varan çizgilerin güç kazanmasına yol açmıştır.

Bu hareketlerin nedenleri konusunda farklı düşünceler ileri sürülmüştür. 21 Haziran 1968'de öğrenci olaylarının görüşüldüğü Millet Meclisi oturumunda CHP grubu adına konuşan Nihat Erim, gençlerin boykot ve işgallerle eğitimde reforma duyulan ihtiyacı parlak bir şekilde ortaya koyduğunu, eleştirmek değil kutlamak gerektiğini söylüyordu. Aynı oturumda AP'nin düşüncelerini açıklayan Aydın Yalçın, ihtilalci marksistlerin rolüne dikkat çekiyor; Demirel de boykot, işgal, oturma, yürüyüş gibi tekniklerin dünya genelinde uygulandığı, ortak broşürler dağıtıldığı gibi verilerden hareketle, tek merkezli ideolojik

303 A.Gevgilili, ...12 Mart Rejimi,s.385,388 304S.Genç, a.g.e., s.110.

kışkırtma yönlü değerlendirme yapıyordu306. AP, başından itibaren olayları, milletlerarası komünizmin yayılma amaçlı faaliyetleri kapsamında ele almıştır307. Demirel, şiddet

hareketlerini ekonomik ve kültürel seviyemizin düşük olmasına bağlayanları bu hareketlere

meşruluk kazandırmakla suçlamıştır308. Sonra ki süreçte CHP’nin, şiddete karşı eleştirel yaklaşırken gençlik hareketine farklı bir paradigmadan bakmaya devam ettiği görülmektedir.

1969 seçimleri öncesi başlayıp sonrasında da yaygınlık gösteren öğrenci ve işçi hareketlerinin 12 Mart yolunda önemli etkisi olmuştur309.

Gençlik eylemlerinin 1968’den itibaren nitelik değiştirerek, öğrenci sorunları eksenininden politik eksene kayması, sol gençlik içindeki arayışları kuvvetlendirmiş, ülkeyi kurtaracağını düşündükleri devrim stratejileri doğrultusunda kendi içinde gruplaşmaya, radikalleşmeye başlamışlardı.310. Sol’un çatı örgütü durumundaki TİP’ten, gençlik merkezli

kopuşlar yaşanmıştır. Ayrışmanın esası Milli Demokratik Devrim (MDD) – Sosyalist Devrim tartışmasına dayanıyordu. MDD’ciler, Türkiye gibi emperyalizme bağımlı diye tarif ettikleri ülkelerde, kapitalist düzeni tümüyle yıkmayı hedefleyen sosyalist devrimden önce emperyalizmi, feodalizmi tasfiye edecek bir milli demokratik devrim aşamasına ihtiyaç olduğunu savunuyordu. İşçi sınıfı merkezli Sosyalist Devrim stratejisinden farklı olarak toplumun daha geniş sınıf ve katmanlarını içine alan bir müttefikler tanımı yapan MDD’ciler, TİP’in benimsediği barışcı metod karşısındaki tutumlarıyla söz konusu gençlik kesiminde yaygınlıkla benimsenen bir görüş halini almıştır311. Yaşanan parlamenterizmden bir kopuştu. Parlamento eksenli TİP’ten kopuş, doğal olarak farklı yolları devreye sokacağından yaşanacak şiddet sarmalını beslemiştir.

Bu noktada 1969 seçimlerinin etkisine değinmek gerekir. 1965 seçimlerin yüzde 3 oy ile 15 milletvekili elde ederek parlamentoda grup kurma gücüne kavuşan TİP’in bu başarısının, yasal çerçevede iktidar arayışına katkı sunduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Oysa 1969 seçimlerinde oy oranı yüzde 2,5’a düştüğü gibi, değiştirilen seçim sisteminin etkisiyle yalnızca iki milletvekilliği kazanabilmiştir. Bunun, yasal yollarla iktidara gelme

306C.Arcayürek, Demirel Dönemi 12 Mart...., s.234-235. 307 İ.Sezgin, a.g.e., s.101.

308 Süleyman Demirel, 1971 Buhranı ve Aydınlığa Doğru, Ankara, 1973, s.200. 309 C.Arcayürek, Demirel Dönemi 12 Mart....,s.232.

310 Üniversitelerde gerek öğrenci gerekse öğretim üyesi kesiminde sol düşüncenin yaygınlığı söz konusuydu Örneğin Hacettepe ve Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde yapılan bir ankete göre öğrencilerin yüzde 45,9’u siyasi eğilimlerini sosyalist olarak belirtirken, sosyalizme karşı olanların oranı ise yüzde 27 idi.(Yankı, Sayı:2, 8-14 Mart 1971, s.10-11.) TİP’in en yüksek oya ulaştığı 1965 seçimlerinde yüzde 3 civarında oy elde ettiği göz önüne alınırsa öğrenciler arasındaki sol eğilimin yaygınlığı daha iyi değerlendirilecektir.

umudunu olumsuz etkileyerek radikalleşmeyi beslediği düşünülebilir. Dahası aynı etkiyi aydınlar üzerinde de yarattığı söylenebilir ve toplu bakıldığında 1969 seçim sonuçları solun

daha bürokratik kesiminin nitelik olarak güçlenmesine yol açmakla kalmamış, daha demokrat eğilimliler de bürokratik çözüm yollarına yakınlaşmıştır312.

Politikleşerek radikalleşen sol’un karşısında MHP çizgisindeki Ülkücü örgütlenmenin ortaya çıkması uzun sürmemiş, Ege bölgesinde kurulan komando kampları komünist ihtilalcilere karşı mücadelede sahneye çıkmıştır313.

1968 Haziran’ında Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde başlayan olaylar yayılmıştır. İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüsü’nün işgaliyle birlikte işgal-boykot yönelimi bir çok yerde devreye sokulmuş, polisle çatışmalar yaşanmış ve bu arada İTÜ öğrencisi Vedat Demircioğlu hayatını kaybetmiştir. Şubat 1969’da 6.Filo vesilesiyle gerçekleştirilen gösterilere sağ grupların müdahalesi keskinleştirici bir işlev görmüştür. 1970

yılına artan anarşi ortamında giril(miş), boykotlar, işgaller ve kanlı çatışmalar hızla devam et(miştir)314. 24 Temmuz 1968 ile 13 Nisan 1970 tarihleri arasında sağ-sol çatışmasının

bilançosu 11 kişinin ölümüydü315.

Buna karşın iktidar olayların üzerine güç kullanarak gitmede çekinceli davranmıştır. İktidarın tutumunda, 27 Mayıs öncesindeki üniversite olaylarına sert polisiye müdahalenin ihtilal gerekçeleri arasına konulmasından kaynaklı tedirginlik rol oynamıştır. Bu tedirginlik, kanunla belirlenmiş üniversite özerkliğine dokunmamak noktasında büyük hassasiyet gösterilmesi sonucunu doğurmuştur316.

1969’da gerçekleşen grevler polisle kanlı çatışmaya dönüşmüş, fabrikaların işgali, köylerde kurulan işgal komiteleri vasıtasıyla toprağa el koyup işleme hareketleri artmıştır.

Toprak işleyenin su kullananın sloganı en çok duyulan sloganlar arasına girmiştir.

312K.Kayalı, a.g.e., s.151-152; Davut Dursun’un, 1969 Seçimlerinde „umulan başarının elde edilmemesiyle „demokratik yöntemden devrimci yönteme kayış arasındaki iddiaları sorduğu, Dev-Genç Başkanı Ertuğrul Kürkçü, bu düşünceyi çok doğru bulmamakta, parlamento zeminindeki daralmayı değil genel özgürlükler alanındaki daralmayı bir etken olarak ileri sürüyor. Şöyle diyor; ..Bence bu saptamada görünürde doğruluk payı

var gözüküyor ama burada problem 1969 seçimlerinde AP’nin kazanmış olması değil, anayasal özgürlükler alanının ve siyasi temsil olanağının çoğu kez yasa dışı yöntemlerle daraltılmaya başlanmasıyla ilgilidir.

(D.Dursun, a.g.e., s.207.)

313 C.Arcayürek, Demirel Dönemi 12 Mart..., s.224.

314 Hakan Yılmaz, Tarih Boyunca İhtilaller ve Darbeler, İstanbul 2000, s.368-369.

315 Metin Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları 1944-1973 İsmet Paşa’nın Son Yılları 1965-1973, İstanbul, 1993, s.195.

316C.Arcayürek, Demirel Dönemi 12 Mart...., s.233, 236-237. Demirel Meclisteki konuşmasının bir yerinde

Açıkça söylüyorum bir Yassıada fobisi içinde değiliz. Bununla şunu amaçlıyorum. Elimde bir karar var burada. Üniversitenin bahçesine giren polisi özel amaçla girdi diye Yassıada mahkemesi hapse hükmetmiştir. diyordu.

Üniversitelerdeki çatışma, Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) gibi kuruluşların basılması, Doğu illerinde açlık ve yoksulluk temasıyla düzenlenen ancak kürt sorunu ekseninde yoğunlaşan mitingler, hatta polis enstitüsü öğrencilerinin bile yeni düzenlemeler isteğiyle boykota gitmiş olması317 ortamın havasını yansıtmaya müsait örnekler arasındadır. Deyim yerindeyse toplumun bütün kesimleri hareket halindeydi. Ülkede hak elde etmenin sokaktan geçtiği bilinci yaygınlaşmış, örneğin personel kanununa karşı sağlık personeli yürüdüğü gibi kendilerinin hakkı olmadığı için assubaylar da eşlerini yürütüyordu318.

15-16 Haziran 1970 işçi eylemleri ise bir zirve noktasıdydı. Hükümetin çıkarmak istediği ve DİSK’in aleyhine sonuçlar yaratacak yeni sendika yasasına karşı DİSK’in örgütlediği ve iki gün boyunca büyük kalabalıklarla süren eylem, idari mekanizmayı zor durumda bırakmıştır.319 İstanbul’un kısa sürede bütünüyle ‘işçilerin eline geçmesi’

sözkonusuydu. 27 Mayıs’tan sonra ilk defa sıkıyönetim ilan edilmek zorunda kalınmıştır320.