• Sonuç bulunamadı

Ekonomik Yapıdaki Değişim; Ayrışan Sermaye Güçlenen Sanayi

1.BÖLÜM: 12 MART SÜRECİ

1.1.2. Ekonomik Yapıdaki Değişim; Ayrışan Sermaye Güçlenen Sanayi

1960'lar planlı ekonominin revaçta olduğu yıllardı257. 1954'ten itibaren dış ticarette korumacılığın hakim olduğu ve esas olarak iç piyasaya dayanan gelişme biçimi, 1962 sonrasında planlama zemininde yürütülmüştür. 1962 sonrası korumacılığı, iç piyasaya dayanması ve ithal ikameci görüntüsü bakımından 1930'lu yıllar ve 1954-1961 dönemiyle paralellik arzetmekle birlikte, sanayileşmedeki nitelik, yatırımlardaki dağılım ve öncelikli sektörler bakımından taşıdığı farklı özelliklerle sözkonusu dönemleri aşmıştır258.

Bu dönemde, ekonomide tarım karşısında sanayinin ağırlığı dikkat çekici oranda artmıştır. Birinci beş yıllık kalkınma planı (1962-1967) süresince, Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE)'nün verilerine göre imalat sanayiindeki yıllık büyüme hızı % 9,6'ya ulaşmış, tarımsal üretimdeki hız ise aynı dönemde % 3,1'de kalmıştır. Sanayi üretimi 1962 için 100 alındığında, 1963'te 107'ye, 1967'de 183'e çıkmıştır.259 İkinci beş yıllık kalkınma planında da aynı eğilim sürmüş, sürükleyici sektör olarak sanayi seçilmiştir.260 1960-1965 döneminde sanayideki yıllık ortalama büyüme % 8,5, tarımdaki yıllık ortalama büyüme ise % 1 olarak gerçekleşirken; aynı oranlar AP iktidarı döneminde (1965-1971) sanayide % 8,4, tarımda % 4,7 olmuştur261. Bu dönemde sanayideki gelişme oranın çok az düşmesi, tarımda ise oranın 4 kat artmasına rağmen, 1960'lı yıllardaki sanayi ağırlıklı gelişme eğilimi açıkca gözlenmektedir.

Özellikle 1967 sonrası sanayi burjuvazisi için çok parlak geçmiştir. II. Beş Yıllık Plan döneminde tüketim ekonomisinden ara ve yatırım malları sanayiine dönüşte artış eğilimi gözlenmiştir. İmalat sanayi bileşiminde 1967'de yüzde 47,1 düzeyinde gerçekleşen yatırım ve ara mallarının payı 1972'de yüzde 53,4'e yükselmiştir262. Tarımın gayri safi milli hasıla

257 AP iktidarı döneminde Özal'ın DPT müsteşarı olmasıyla planlamacılığa verilen önemin azalmış olduğunu ifade edelim. (İlhan Tekeli – Selim İlkin, Türkiye ve Avrupa Topluluğu II- Ulus Devletini Aşma Çabasındaki

Avrupa’ya Türkiye’nin Yaklaşımı, Ankara 1993, s.125.

258 Prof.Dr.Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi 1908-1985, 1993, s.94,95. 259C.Eroğlu, a.g.e., s.180,181.

260 Agah Oktay Güner, Türkiye’nin Kalkınması ve İktisadi Devlet Teşekkülleri, İstanbul, s.121 261Ekrem Pakdemirli, Ekonomimizin Sayısal Görünümü 1923’ten Günümüze, İstanbul, 1995, s.21. 262 C.Eroğlu, a.g.m., s.183.

içindeki payı 1960'larda her yıl düşerken; sanayi ve hizmet sektörünün payı her yıl artmıştır. GSMH'de 1960 yılında tarım yüzde 37.5, sanayi yüzde 21.7, hizmetler yüzde 40.8 pay sahibiyken, 1970’e varıldığında tarım yüzde 25.9'a gerilemiş, sanayi yüzde 28.2, hizmetler yüzde 45.9'a çıkmıştır263. 1960'da sanayinin bütün ekonomi içindeki payı tarımın yarısı iken, 1970'e ulaşıldığında tarımın birbuçuk katına çıkmıştır264.

Süreç, yalnızca tekelleşmeyle küçük tüccar ve işletmelerin aleyhine işlememiştir265. İthal ikameci model sonucu içeride üretilmeye başlanan ürünlerin dışardan getirilmesini yasaklayan korumacılık ve önemli oranda montaj niteliği taşıyan bu sanayinin ihtiyaç duyduğu parçaların ithalatını sanayicilerin yapmasıyla, daha önce bu alanda rakipsiz olan ticaret sermayesi de olumsuz etkilenmiştir266. Bu gelişme sanayi kesiminin önem kazanarak elde ettiği güçle, ülkedeki politikaların oluşumunda esas tayin edici güç olma yoluna girmesini sağlamış ve kapitalist sınıfın iç yapısında farklılaşma yaratmıştır267. Farklılaşma burjuvazinin iç yapısında çatışma dinamiklerini ateşlemiş, çıkar dengeleri sarsılan ticaret, tarım ve taşra burjuvazisinin sanayi burjuvazisiyle karşı karşıya gelmesinin zeminini yaratmıştır268. İthal ikameci modelin tıkanmaya başladığını gösteren işaretlerin belirmesiyle, sermaye kesiminde ki çıkar farklılaşmasını yansıtan gelişmeler daha açıktan gözlenmeye başlanmıştır. Gelişen sanayi kesimi yeni açılımlar peşine düşerken, diğer sermaye kesimleri mevcut güçlerini kaybetmemek uğraşısı içerisine girmişlerdir.

Odalar Birliği'nde yaşanan gelişmeler, sanayi kesimiyle ticaret ve taşra kesimleri arasındaki ayrışmanın somut tezahürleri olmuştur. Daha çok ticaret kesiminin talepleri doğrultusunda faaliyet gösteren Türkiye Odalar Birliği yönetiminde eşit söz hakkı isteğinin kabul edilmemesi üzerine sanayi kesimi ayrı örgütlenme yoluna gitmiştir. 1969 Mayısında Prof.Dr.Necmettin Erbakan taşra sermayesinin büyük sermayeye karşı tepkisinin ifadesi olarak Odalar Birliği'nin yönetimine gelmiştir.269 Kısa süre içerisinde uzaklaştırılan Erbakan’ın, Odalar Birliğini Anadolu tüccar ve sanayicisinin de hizmetine yarar hale

getirmek amacıyla hareket ettiklerine dair ifadesi270 bu bakımdan önem kazanmaktadır.

263 E.Pakdemirli, a.g.e., s.45. 264 İ.Cem, a.g.e., s.356.

265 Ali Gevgilili, Tarım Toplumundan Sanayi Toplumuna Geçiş Aşaması Türkiye’de 12 Mart Rejimi, 1973, s.104. 266İ.Cem, a.g.e., s.358; A.Gevgilili, ...12 Mart Rejimi, s.41-42.

267 İdris Küçükömer, İdris Küçükömer’le Türkiye Üstüne Tartışmalar, İstanbul, 1994, s.30-31. 268A.Gevgilili, ....12 Mart Rejimi, s.114.

269A.Gevgilili, a.g.e., s.42-43. 270İ.Cem, a.g.e., s.359.

İthal gereksinmesi yüksek olan dayanıklı tüketim mallarındaki hızlı gelişmenin yarattığı ihtiyaç ve yatırım malları ithalatına, ara mallara nazaran daha az pay ayrılmış olması nedeniyle model, beklentilerin aksine dışa bağımlılığı arttırmıştır271. Gümrük duvarları ardında, dünya ekonomisinin fiyat ve maliyet yapısının dışında, tüketim mallarının ağırlık taşıdığı bir sanayileşme gerçekleşmiştir272. Yatırım malları ithalatına yeteri kadar ağırlık verilmemesi, içteki olanaklarla üretim yapılmasının alt yapısını kurmayı engellediğinden, uzun vadede dışa bağımlılığı beslemiştir.

1960 - 1970 döneminde uygulanan ithal ikameci kalkınma modeli dünyadaki genel eğilimin yansımasıydı. Dünya ekonomisinde yaşanan büyümenin de etkisiyle önemli başarılar elde eden Türkiye, kaynak yetersizliği sorununu ise giderememiştir273. 1960'ların sonuna doğru model tıkanmaya başlamıştır. Daha 1968 yılında OECD, sanayi ürünleri ihracatını gündeme getirip, farklı model işaretinde bulunurken274 IMF de devalüasyonun zorunlu olduğu yönündeki baskılarını arttırmıştır275. Ülke, 1969-1970'de borç ödeme güçlüğü içine düşmüştür.276 Vehbi Koç'un, 5 Mayıs 1969 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan sözleri 12 Mart'ı haber verir gibiydi : Ekonomide öyle bir gidiş var ki, 1946'dan bu yana üzerine

titrediğimiz demokrasi düzeni tehlikeye giriyor277.

1965'ten itibaren fiyatlarda ve ithalatta artış gerçekleşirken, ihracatın ithalatı karşılama oranında tablo olumsuz bir eğilim göstermiş ve bu süreç sonunda gelen döviz darboğazı devalüasyon tercihini gündeme taşımıştır278. Fiyat artışlarının gelişmeler üzerindeki etkisi abartılmamalıdır. Ekonomideki sorun iç dengelerden çok dış dengelerle ilgiliydi279. İsmet Sezgin'in Meclis'te AP adına konuşurken çizdiği tabloyla280 Taner Berksoy'un değerlendirmesi örtüşmektedir. İç dengeler açısından bakıldığında ekonomide önemli bir soruna işaret edecek net göstergeler bulmak zordu; 1965 sonrasında gözlenen fiyat artışları enflasyonist bir sonuç yaratacak kadar yüksek olmadığı gibi, yıllık ortalaması % 6'yı bulan bir üretim artışı da söz konusuydu. Asıl sorun dış dengelerdeydi. 1964'te ihracat 411

271 K.Boratav, Türkiye İktisat Tarihi..., s.97.

272 Taner Berksoy, Türkiye’de İstikrar Arayışları ve IMF, IMF İstikrar Politikaları ve Türkiye, Editör:Cevdet Erdost, Ankara 1982, s.155.

273 Mehmet Altan, Darbelerin Ekonomisi, İstanbul, 2001, s.103.

274 Haldun Gülalp, Gelişme Stratejileri ve Gelişme İdeolojileri, Ankara 1987, s.51-52. 275 Yalçın Doğan, IMF Kıskaçında Türkiye 1946-1980, Ankara 1980, s.112.

276Gülten Kazgan, Yeni Ekonomik Düzende Türkiye’nin Yeri, İstanbul 1995, s.164. 277 Y.Doğan, a.g.e., s.113.

278 T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, 1972 Programı-Kalkınma Planı İkinci Beş Yıl 1968 – 1972, Yayın No.DPT:1136, 1972 Ankara, s.11.

279 T.Berksoy, a.g.e., s.157. 280 İ.Sezgin, a.g.e.,s.122.

milyon dolar, ithalat 537 milyon dolarken; 1969'daki oranlar ihracat için 126 milyon dolarlık artışla 537 milyon dolara çıkmış, ithalatta ise adeta bir patlama yaşanmış ve 264 milyon dolarlık bir artış neticesinde 801 milyon dolara fırlamıştır281. Kotalar ve bazı alanlardaki ithalat yasaklarıyla Türk Lirasının yüksek değerde tutulması sanayi ürünlerinin ihracatını olumsuz yönde etkilemiştir282.

Ekonomideki tıkanma ile Demirel hükümetinin iktidar felsefesi arasındaki bağa işaret eden değerlendirmeler vardır. İdris Küçükömer, Menderes'ten Demirel'e uzanan gelenekteki hızlı kalkınmacı perspektife dikkat çekmiştir. İstikrar gözeterek yavaşlatılmış bir büyümeye ihtiyaç varken, yaşanan tıkanmaya rağmen Demirel, DP geleneğine uyarak ne

pahasına olursa olsun, ekonomiyi daha hızlı koşturmak eğiliminde olmuştur.283 Her koşulda hızlı kalkınma stratejisi, Türkiye gibi kaynakları kıt bir ülkede, dış kaynaklara yönelinmesi sonucunu doğurmuştur. Böylece dış kaynakların yatırımlar içindeki payının artmasıyla sabit sermaye yatırımları ile yurtiçi tasarruflar arasında büyüyen fark, Türkiye'yi askeri darbelerin

sath-ı mahalline sokmaktadır ki 12 Eylül müdahalesinde de aynı süreç işlemiştir284.

Demirel hükümeti devalüasyona gitmemek için epeyce direnmiştir. Maliye Bakanı Mesut Erez, devalüasyon yapılırsa, ihtilal olur diyordu285. Ancak, döviz darboğazını aşmak için ihtiyaç duyulan ihracat, işçi dövizleri ve turizm gelirlerinde artış sağlamak amacıyla devalüasyona gidilmiştir.286 Yalçın Doğan, IMF'nin istekleri doğrultusunda alınan bu 10 Ağustos 1970 kararlarıyla 12 Mart sürecine girildiği değerlendirmesini yapmaktadır287.

10 Ağustos kararlarıyla; iç talebin kısılması, spekülatif harcamaların durması, ithalatın etkilediği fiyat yükselişlerini frenlemek, üretim ve ihracat artışı öngörülmüş ancak bu hedeflere önemli oranda ulaşılamamış, imdada işçi dövizleri yetişmiştir288. Devalüasyon ve

281 T.Berksoy, a.g.m., s.155,157.

282Üçüncü beş yıllık plan'da Türkiye ekonomisinin dış ticaret konusundaki yapısal zaafı şöyle dile

getirilmektedir; İhracat, verimliliği hızla arttırılamayan ve dış talebi snırlı olan tarımsal ürünlere dayalı olduğu,

sınai ürünlerle çeşitlendirilmediği, mal ithalatının çoğunu oluşturan sınai ara mallar ve yatırım mallarında iç üretim artırılamadığı sürece, dış ticaretin kalkınma çabalarını sınırlayan bir darboğaz olması doğaldır.

(Ertuğrul İbrahimoğlu, “Kalkınma Stratejisi Olarak İthal İkamesi ve Sorunları”, Cumhuriyet’in 50.Yılında

Türkiye’de Sanayileşme ve Sorunları Semineri, Ankara, 1975, s.769-770)

283 Küçükömer, a.g.e., s.16.

284 M.Altan, Darbelerin Ekonomisi, s.93-94. 285 Y.Doğan, a.g.e., s.119.

286İ.Sezgin, a.g.e., s.122.

287

Y.Doğan, a.g.e, s.119. IMF merkezli çıkış arayışlarına yönelimle askeri müdahaleler arasındaki bağlantı tespiti ilginç ve çarpıcıdır. 1958 devalüasyonundan sonra 27 Mayıs müdalasinin, 24 Ocak 1980 kararlarından sonra ise 12 Eylül müdahalesinin geldiği göz önüne alınırsa tespitin doğruluğu güç kazanmaktadır.

288T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, 1972 Programı-Kalkınma Planı İkinci Beş Yıl 1968 – 1972, Ankara, 1972, s.11-12.

teşvik tedbirlerine rağmen ihracattan beklenen verim alınamamıştır. Dış ticaret hacmi genişlemiş fakat ithalat ihracattan daha hızlı büyümeye devam ettiğinden ihracatın ithalatı karşılama oranı % 67,1'den % 62,1 düşmüştür289. Ödemeler dengesindeki açığın giderilmesinde yurtdışındaki işçilerden gelen dövizler devreye girmiştir. Devalüasyon en önemli etkiyi, kur değişimine yüksek duyarlılık gösteren işçi dövizlerinde göstermiştir. Ödemeler dengesi açığının giderilmesi bu dövizler sayesinde gerçekleşmiştir290.