• Sonuç bulunamadı

DEMOKRAT PARTİ (DP) İKTİDARI; DESTEKTEN İHTİLALE DÖNEN SÜREÇ

DP iktidarı ülkede bir dönüm noktasıdır. Yıllardır tek parti iktidarının istemleri doğrultusunda şekillenmiş bürokratik yapının hakim olduğu devleti yönetirken çeşitli sorunlarla karşılaşabileceği sır değildi. Bürokrasiye kuşkuyla yaklaşıyordu. Bu kuşku F.Ahmad’ın ifadesiyle, orduya karşı .... herhalde daha büyüktü55. Bazı gelişmeler ordu ile ilgili kaygıları büyütmüştür. İktidar değişikliğinden sonra eski general arkadaşlarının İnönü’yü ziyareti, kendisine bir müdahale için hazır oldukları mesajını verdikleri şeklinde algılanmış ve DP’lilerin ordunun üst kademesinden duydukları tedirginliği büyütmüştür. Bir

52 N.Erim, a.g.e., s.359,367. 53 N.Erim, a.g.e., s.321-322, 343. 54T. Akgüner, a.g.e., s.186-188. 55 F.Ahmad, a.g.e., s.183.

albayın bu ortamda, askeri müdahale yapılacağına dair ihbarı, başta Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları olmak üzere generallere karşı bir emeklilik ve pasif göreve çekme operasyonuyla sonuçlanmıştır 56.

CHP kanadı ise iddiaları kesinlikle reddetmektedir. Erim’in aktardığı bilgiler söz konusu general ziyaretinin bir veda mahiyetinin ötesine geçmediğidir57. Orduda bir müdahale havası olmadığına dair bir tanıklığı o dönemde Genelkurmay İstihbarat Dairesinde görevli Bekir Tümay yapmaktadır. Tümay, Genelkurmay Başkanı Gürman’ın İnönü’yü çok sert eleştiren bir gazete yazısı gösterildiğinde, biz askeriz, Orduya sövüp sayan var mı? Bana ne?

Memleketin adliyesi var dediğini aktarmakta ve bırakın DP’yi tedirgin edecek bir girişimi,

aksine hemen her yerde destek havası gözlendiğini belirtmektedir58. Müdahale haberleri59 karşısında endişelenen DP yöneticilerine, Ordu içindeki güçlerine dayanarak konuştuklarından kuşku duyulmaması gereken Kurtbek ve Belen’in böyle bir yola başvurulamayacağı yönündeki cevabı60 da bu havayı desteklemektedir.

Gerçekleştirilen operasyonla ilgili CHP’nin sert eleştirileri Başbakan Menderes tarafından orduyu kışkırtmak olarak değerlendirilmiştir61. DP’nin o güne dek görülmemiş boyutta üst kademede yoğunlaşan62 emeklilik işlemiyle, ordu içerisini kendine göre düzenlemede bir ilk adım attığı havası doğmuştur. 1950 öncesindeki gizli örgütlenmede yer almış bazı albayların, o zamana değin vekaleten dahi albayların getirilmediği tümen komutanlığıyla görevlendirilmesi bir cesaret örneğiydi63. Ancak icraatın ne ölçüde DP’nin amacına hizmet ettiği yine de kuşkuluydu. Emekli edilen Genelkurmay Başkanının, Cumhurbaşkanlığı sırasında İnönü’nün subayları toplayarak konuşmasına dahi karşı çıkan birisi olduğu hatırlanacaktır. Yerine getirilen Nuri Yamut’un ise kendisine ikinci başkan yaptığı Şahap Gürler’in eşi, subay eşlerine CHP’ye oy vermeleri için yaptığı baskılarla

56 Ş.S.Aydemir, İkinci Adam, c.3, s.46-49. Aydemir ilk planda emekli edilenler dışında, sonraki birkaç ay içinde 15 General ve 150 Albayın emekliye sevkedildiğini belirtmektedir.; A.Yıldız, a.g.e., s.68’de, ihbarda bulunan albayın, daha önce Kristal Gazinosunda Bayar ve Menderes’e, İnönü’ye karşı bir darbe hazırladıklarını söyleyen kişi olduğunu belirtiyor, ancak isim vermiyor.

57 N.Erim, a.g.e., s.458.

58 B.Tünay, a.g.e., s.90-91. DP iktidarında yurt dışı görevler verilen Tümay, Menderes’e ılımlı yaklaşmıştır. 59 O.Erkanlı, Anılar..Sorunlar..., s.5’te 1950 seçimlerinin ardından komutanların İnönü’yü ziyaret ederek emrindeyiz dediklerini belirtiyor.; F. Ahmad, a.g.e., s.182’de, DP yetkililerinin sonradan İnönü’nün bu yöndeki teklifi reddettiğini öğrendiklerini aktarıyor.

60 A.İpekçi- Ö.S.Coşar, a.g.e., s.24.

61 Ş.S.Aydemir, İkinci Adam, c.3, s.45’te Menderes’in Parti grubunda şunları söylediğini naklediyor: Size esefle

bildirmek isterim ki, iktidara geldiğimiz henüz bir ayı bulmadığı halde, bazı zaruri değişiklikleri mesele ittiaz ederek Cumhuriyet Halk Partisi, Orduyu aleyhimize tahrik etmek yoluna sapmıştır. ...Çalışmalarımız, memleketimizde Demokrasiyi perçinlemeye matuftur.

62 A.Yıldız, a.g.e., s.68.

tanınıyordu. Emekliye sevkedilenlerden Muzaffer Tuğsavul da öteden beri İnönü ile yıldızı barışmamış bir generaldi 64.

DP’nin yapısal reform girişimi Savunma Bakanı Seyfi Kurtbek vasıtasıyla planlanmıştı. Kurtbek’in orduda gençleştirme, terfide gençlerin önünü açma planı, kendi aleyhlerine sonuç yaratacak nitelik arzetmesi nedeniyle, generaller cephesinden kabul görmemiştir. Tepkiler, Bakanlar Kurulundan geçmiş olmasına rağmen tasarıdan vazgeçilmesine neden olmuş, ardından da Kurtbek istifa etmiştir65. Alt kademeyi memnun edecek bir adımın üst kademedeki tepki sonucu devre dışı bırakılmasıyla, askeri kurum

üzerinde sağlam bir denetim kurma fırsatı yitir(ilmiştir)66. Generallerle uzlaşma, üst rütbelerin boşalmasını isteyen, beklentileri karşılanmamış alt rütbelilerin rahatsızlığını beslemiştir67.

DP, ekonomik veriler bakımından başarılı bir performans sergilemiş olarak girdiği 1954 seçimlerinde gücünü büyüterek çıkmış68, ancak yine bu süreçte orduda rahatsızlık yaratan ilk birikimler tohum vermeye başlamıştır. Orduya gereken ilginin gösterilmediği algısı belirginleşmeye başlamıştır69. 1950 öncesinin ihtilal hazırlayıcılarının lideri emekli general Fahri Belen’in Bayındırlık Bakanlığında ancak 6 ay dayanması ve istifa etmesi70, yine adı geçen dönemdeki girişimin önde gelenlerinden olan Seyfettin Kurtbek’in reform hedefini gerçekleştiremeden Milli Savunma Bakanlığından istifası, bu isimlerin muhalefet yıllarında verdikleri destek de gözetildiğinde, DP’nin ordu cephesindeki beklentileri karşılamada sıkıntılar yaşadığını gösteren işaretlerdi.

DP ülkedeki geniş halk yığınlarının temsilcisi olarak iktidarı elde etmişti. İçinde yalnızca ekonomik açıdan değil, İnkılab sürecinde bazı toplumsal, kültürel icraatları benimseme noktasında hiç değilse pasif bir direnç göstermiş kesimleri de barındırmaktaydı. İktidar bunların daha görünür bir pozisyon almalarının yolunu açmıştı. Bu kesimin bazı

64 B.Tünay, a.g.e., s.95,97. Tünay, aktardığı bir hatırasında, Hipodromda at yarışlarını izledikleri bir gün İnönü’nün sık sık kendisine baktığını söylediğinde Tuğsavul’un, Aldırma hasmın sitemin anlamamak hasma

sitemdir dediğini belirtiyor.

65 W.Hale, a.g.e., s.54-55.; Mehmet Ali Birand – Can Dündar – Bülent Çaplı, Demirkırat Bir Demokrasinin

Doğuşu, İstanbul, 1995, s.110-111’de Seyfi Kurtbek, Bayar ve Menderes’in önceleri heyacanla karşıladığını

belirttiği tasarı hakkında çok dedikodu yapıldığını, daha sonra Menderes’in, bütün generaller isyan edeceklermiş diyerek ertelenmesini istediğini belirtiyor

66F.Ahmad, a.g.e., s.185. Ahmad tasarının geri çekilmesinde, Kurtbek’in gittikçe güçlenen konumundan duyulan rahatsızlığın rolüne de işaret etmektedir.

67 W.Hale, a.g.e., s.93.

68 Metin Toker’in bu dönemi anlattığı kitabının adı, DP’nin Altın Yılları’dır.,

69 Sinan Onuş, Parolo:İnkılap 27 Mayıs’ı yapanlar Anlatıyor, İstanbul, 2003, s.19-20’de, Kore’ye gidecek asker kafilesinin DP’lilerce uğurlanmadığı örneğinin yarattığı etkiden bahsediliyor.

hassasiyetleri siyaset sahnesine taşındıkça inkılab hassasiyeti önplana çıkmıştır. Örneğin Atatürk tarafından Türkçe okutulan Ezan’ın yeniden Arapçaya çevrilmesi, din yönelimli söylemlerin gündeme gelmesi71, doğal olarak her kesimden daha çok Atatürk bilinciyle eğitilmiş orduda tepkiyle karşılanmıştır72. Bu, ordunun karşılanmayan somut beklentilerine aynı zamanda bir rejim sorunu nun da eklenmesi anlamına gelmektedir.

Tabii bunlar daha çok zaman içerisinde bilince çıkarılmış meselelerdi. ilk tepkilerin direkt ordunun içinde bulunduğu durumla, işleyişiyle ilgili ortaya çıktığı görülmektedir. 1951 yılında Genç Subay Pilotlar Birliği imzalı yayınlanan bildirilerden birisi Menderes’e kadar ulaşmıştı. Bildiride; ordu içerisinde bir tasfiyeye gidilmek suretiyle yenileşmenin sağlanması, geçim şartlarının iyileştirilmesi gibi hususların yanı sıra siyasi gayemiz olmamakla birlikte liberalizmin kitleler aleyhine doğuracağı türedi milyoner zümresinden çekindiklerinden

şimdilik İsveç ve İngiliz Sosyalizmini amaç olarak belirledikleri ifade edilmekteydi73.

27 Mayıs’a giden süreçte etkili olacak örgütlenmelerin ilk nüveleri için genel itibariyle 1954 tarihi verilmektedir74. Bu tarihlerde değişik yerlerde başlayan örgütlenme çalışmaları zamanla birleşmeye doğru evrilmiştir75. İhtilal fikrini benimseyenlerce 1955-1956 yıllarında Harb Akademisinde kurulan Atatürkçüler Cemiyeti süreç içerisindeki gel gitlerde nasibini almışsa da ihtilale giden önemli bir nüveydi. 1958 yılındaki 9 subay olayında göz altına alınanlar bu çevreden subaylardı76. Bir yıllık bir çalışma neticesinde belli bir güce ulaşan ihtilalciler artık yüzlerini Akademi dışına dönmeye, ordunun diğer kademelerindeki subaylara yönelmişlerdi77. Bu sırada farklı bir gruplaşma 1956 yılından başlamak üzere Binbaşı Talat Aydemir etrafında şekillenmekteydi78. İki grup arasında birbirini yoklama tanıma sürecinin ardından ortaklık sağlanmıştır79. Hava Kuvvetleri ile de temasın kurulması80

71 Çağlar Kırçak, Türkiye’de Gericilik 1950-1990, Ankara, 1993, s.28-33. 1945’te Osmanlıca’dan Türkçeye çevrilen Anayasa da yeniden Osmanlıca’ya çevrilmişti.

72 Şükran Özkaya, Adım Adım 27 Mayıs, İstanbul, 2005, s.31. 73S.Ağaoğlu, Demokrat Parti’nin Doğuş ve..., s.189-194.

74 D.Seyhan, a.g.e., s.43.; Ş.Özkaya, a.g.e., s.34.; S.Onuş, a.g.e., s.21.; A.İpekçi- Ö.S.Coşar, a.g.e., s.30.; Haydar Tunçkanat, 27 Mayıs 1960 Diktadan Demokrasiye, İstanbul, 1996, s.252. ; Ümit Özdağ ise, Daha

1950’de genç subaylar arasında ihtilalci örgütlerin kurulması için Faruk Ateşdağlı isimli subayın çalışmalarda bulunduğu, 1952’de Harb Okulunda kurulan örgütün 1960’da ihtilale kadar varlığını diğer gruplarla birleşerek koruduğunu bilmekteyiz, demektedir.(Ümit Özdağ, Menderes Döneminde Ordu-Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali, 1997, s.53.)

75 H.Tunçkanat, ...Diktadan Demokrasiye, s.253.

76O.Erkanlı, Anılar...Sorunlar...., s.12.; A.İpekçi-Ö.S.Coşar, a.g.e., s.31’de, Binbaşılar Faruk Güventürk, Dündar Seyhan, Nuri Hazer, Şükrü İlkin, Necati Ünsalan, Yüzbaşılar, Orhan Erkanlı, Suphi Gürsoytrak, Dündar Seyhan, Mükerrem Erensü ile Akademideki hocalardan Kurmay Albaylar Faruk Ateşdağlı ile Naci Asutay’ın da bu cemiyetin ilk kadrosu arasında sayılmaktadır.

77D.Seyhan, a.g.e., s.53.

78 Talat Aydemir, Talat Aydemir’in Hatıraları, İstanbul, 1968, s.25,27-28.

ihtilalci örgütlenme iskeletinin oluşumuna yeni bir unsur eklemiştir. Bu örgütlenmelerin dışındaki bir girişim Sadi Koçaş kanalıyla yürümüştür. Koçaş mevcut örgütlenmelere katılmadan girdiği yolda nicelik açısından önemli bir güce ulaşmamışsa da Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’le bağ kurulması, bazı kilit mevkilere eleman tayini gibi hususlarda etkili kanallar açılmasında rol oynayacaktı81.

Koçaş’ın Gürsel’le ilişki kurması 1957 seçimleri sonrası dönemdedir. Oysa 1957 seçimlerinden önce müdahale fikri, İnönü’nün tutumu nedeniyle hayata geçirilememiştir82. Başvurulan İnönü, nasıl olsa seçimleri CHP’nin kazanacağını belirterek müdahaleye karşı çıkmıştır83. Ertelen ihtilal girişimine 9 Subay Olayı olarak bilinen gelişmeyle önemli bir darbe vurulmuştur. Bazı ihtilalcilerle bağı olan Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu’nun ihbarda bulunmasıyla aralarında Harb Okulu kökenli örgütün başkanı olanı Faruk Güventürk’ün de bulunduğu 9 subay tutuklanmıştır84. Tevkif edilenlerden yalnızca Güventürk değindiğimiz örgüte mensuptu. Ancak olayın teşkilata vurduğu darbe haylice ağır olmuştur. Başkan Güventürk’e duyulan güven sarsıldığı gibi bir çok kişinin de çekilmesine sebep olmuştur85.

9 Subay Olayı bir kırılma noktasıdır. İktidarın eline geçmiş, ancak kullamamış bir fırsattı. Koçaş’ın deyimiyle İktidar daha akıllı, bu işe memur ettiği insanlar biraz daha

becerikli olsalar tutuklamalar birbirini kovalar(dı). Bu da örgütlenmenin önde gelenlerinin

tasfiyesine dahi yol açabilirdi. Böyle bir sonuçta Mahkeme Başkanlığına ihtilalcilere toleranslı bakan Cemal Tural’ın getirilmiş olmasının rolü büyüktü86. Başbakan Menderes olay boyutunun yeterince farkında olmadığından meselenin üzerine yeterince gitmemiştir. Aralarında Bayar’ın da bulunduğu87 kişilerin uyarılarına rağmen geri duruşunu, Samet Ağaoğlu, o ana kadar DP’ye karşı böyle bir harekete başvurulacağına ihtimal vermemesine bağlamaktadır88. Zamanın DP milletvekili Melik Fırat’ın tanıklığına göre, Menderes sonraları

80 D.Seyhan, a.g.e, s.61.; T.Aydemir, a.g.e., s.46.

81 S.Koçaş, Atatürk’ten 12 Mart’a....,s.345,454. Koçaş, kendileriyle diğer örgütlenme arasındaki birleşme teşebbüsünün Talat Aydemir’in geri durması nedeniyle gerçekleşmediğini söylemektedir.(a.g.e.,s.377.) 82 D.Seyhan, a.g.e., s.64-65.; T.Aydemir, a.g.e.,s.51.

83 A.İpekçi-Ö.S.Coşar, a.g.e., s.65-67’de, Faruk Güventürk’ün İnönü’den olumsuz yanıt alındıktan sonra, DP’nin

mutedil ve dürüst tanınmış idarecilerinden Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin’e ihtilalin başına geçmesi talebini

götürdüğü, Ergin’in kabul etmediği aktarılmaktadır.; Cüneyt Arcayürek, Bir İktidar Bir İhtilal 1955-1960, 1985, s.297’de, Celal Bayar da Şemi Ergin’in böyle bir teklif aldığına dair bilgiyi sonraları aldığını belirtmektedir. 84 Bu olayla ilgili ayrıntılı bilgiler için bkz. A.İpekçi- Ö.S.Coşar, a.g.e., s.69 – 100.

85 D.Seyhan, a.g.e., s.68-69.; S.Koçaş, Atatürk’ten 12 Mart’a....,s.391-392.

86 S.Koçaş, a.g.e., s.395-396; D.Seyhan, a.g.e., s.68’de Tural’ın getirilmesinin kendilerinde bir rahatlık sağladığını belirtiyor.

87 C.Arcayürek, Bir İktidar Bir İhtilal...., s.296-297.

88 Samet Ağaoğlu, Arkadaşım Menderes, İstanbul, 1967, s.46, Ağaoğlu şunları yazıyor: Ordu içinde kendisine ve

da bir ihtilalin gerçekleşeceğine ihtimal vermemiş ve hazırlık yapıldığına dair haberleri

ciddiye almamıştır89.

Yeniden hareketlenme 1958 yılında başlamışsa da artık eskisine benzer örgütlü bir yapı değil, herkesin kendi etrafındakilerle ilişkide olduğu bir yapı söz konusuydu90. Toparlanmak için biraz daha zaman geçmesi gerekti. Bu dönemde özellikle Sadi Koçaş’ın etkin bir rolü gözlenmektedir. Gürsel’le temas yakalaması ve bu vasıtayla kilit mevkilere tayinler için gereken mekanizmayı oluşturması önemli adımlardı. İhtilal kadroları birer birer kilit mevkilere yerleştirilmiş, örgütlenmenin iskeleti yeniden oturtulmaya başlanmıştır91. Takvimler 27 Mayıs 1960 tarihini gösterdiğinde ihtilalcilerin amacı gerçekleşiyor ve 10 yıllık DP iktidarı sona eriyordu.

Özdağ, 27 Mayıs’ın nedenlerini 5 noktada toparlamaktadır92. Birincisi her ne kadar DP’nin kökten bir karşı çıkışı söz konusu değilse de Kemalist devrim konusunda verilen ödünlerin, rejim karşıtlarınca hedefe varmak için bir ilk adım olarak görülürken, devrimci

çevrelerin de Kemalist devrimden uzaklaşmanın ilk adımı şeklinde algılamalarıdır. İkincisi, siyasi muhaliflere baskı politikasıdır. Muhalif gazetecilere karşı tutumu, CHP’nin mallarına el

konulması, 1948’de DP’den ayrılanlarca kurulan Millet Partisi’nin kapatılması gibi hususlar bu başlık altında dile getirilmektedir. Üçüncüsü, seçmene ve bürokrasiye baskı politikasıdır. İnönü’ye oy veren Malatya’nın ikiye bölünerek Adıyaman’ın kurulmasını, yeni emeklilik sistemiyle bürokrasi üzerindeki denetimini artırmasını örnek göstermektedir. Dördüncüsü,

üniversiteye baskıdır. 1950 sonrasında Üniversitelerde muhalif tutumun artması üzerine

üniversitenin bütçe ile ilgili insiyatifinin daraltılması, öğretim üyelerinin aktif siyasetle bağının koparılması ve iktidarı eleştirenlerin Milli Eğitim Bakanlığı emrine alınması noktalarına değinmektedir. Beşincisi, İktidar-basın ilişkileri ve basına baskıdır. 1950 ve 1952 yıllarında basın ve basın çalışanlarının haklarını genişleten kanunlar yapan DP, 1953’ten itibaren kısıtlayıcı düzenlemelere başlamış, 1956’da daha ağır hükümler getirmiştir.

Kuşkusuz Özdağ’ın toparladığı hususlar on yıllık iktidar sürecinin genel tablosundan çıkarılan sonuçlardır. Oysa fiili ihtilal gruplaşmalarının en geç 1954 yılında başlamış olması dikkat çekicidir. DP’nin ilk iktidar devresi ekonomik politikalar açısından, İkinci Dünya

Menderes için büyük sürprizdi. ‘Neden, nasıl olur’ diye kendi kendine ve hepimize soruyordu. Ordu’da böyle bir hareketin meydana çıkmış olmasından duyduğu sarsıntıyı bu hadiseye perde çekmekle gidermek yolunu tuttu.

89 N.Ilıcak, 15 Yıl Sonra 27 Mayıs...., c.2, s.492.

90 D.Seyhan, a.g.e.,s.69. Seyhan, Tam bir çöküntü denemezdi ama.... diye sürdürüyor. 91 A.İpekçi- Ö.S.Coşar, a.g.e., s.110-112.

Savaşı sonrasındaki belirsizliğin bitmesi, Batı ittifakıyla birleşme, Truman Doktrini, Marshal yardımı gibi gelişmelerin yardımıyla oluşan ortamın etkisiyle, olumlu bir tabloya sahiptir. 1954’te 1950’nin üstünde bir güçle seçimi kazanarak iktidarını sürdürmesinden de anlaşılacağı gibi icraatı halk tarafından benimsenmekteydi93.

Halkın benimsemesine rağmen, ordu içerisinde harekete geçen tutumun kökeni nerede aranmalıdır? Olaya bürokrasi – aydın geleneğinin rolü noktasında bakmak mümkündür. Emre Kongar şöyle demektedir; Türk siyasal yaşamı sınıfsal ilişkilerin iç içe

girdiği, kökleri Osmanlı’ya dayanan, iki karmaşık cephe çizgisinde çözümlenebilir. Bunlardan biri, devletçi seçkinci cephe, öteki liberal cephedir. DP’yi

gelenekçi-liberal cephenin, CHP’yi devletçi seçkinci cephenin temsilcisi olarak ele alan Kongar, DP’nin

ilk niteliği sivil ve asker bürokrasi ile aydınlara karşı olumsuz bir tutum sahibi olmasıydı

değerlendirmesini yapmakta ve bunun nedenlerini de şöyle açıklamaktadır;

İlk neden, bu grupların ‘Atatürk devrimlerinin bekçisi’ olarak CHP’nin ve DP öncesi dönemin destekçileri olmasıydı. İkinci neden, DP’nin, CHP’nin demokrasiye olan inancına güvensizlik duymasıydı. İnönü onların gözünde demokrasi için bir tehlikeydi. Bununla bağlantılı olarak, destekleyen gruplar da uygun bir olanak bekleyen demokrasi düşmanlarıydı. Üçünçü neden, DP’nin halktan başka egemenlik kaynağı kabul etmemesiydi. Oysa, tarihsel olarak sivil ve asker bürokratlar ile aydınlar, ‘halka rağmen halk için’ deyişiyle özetlenecek bir biçimde, yıllarca Türkiye’yi yönetmişlerdi. DP önderleri, ‘gelenekçi-liberal’ gruplar tarafından desteklenen kişiler olarak ‘devletçi-seçkinci’ yaklaşıma karşıydılar94.

1954 yılındaki durumu, Gelenekçi-liberal cephe ile devletçi-seçkinci cephenin farklı duyarlılıklarla hareket ettiğinin bir göstergesi olarak görmek mümkündür. Devletçi –seçkinci yaklaşım, kendi toplum paradigmasını tehlikede gördüğü anda harekete geçmektedir. Sorunun ekonomik boyutlu olması mutlak bir gereklilik değildir. 1950 öncesindeki beklentilerin95

93 Şevket Süreyya Aydemir, İhtilalin Mantığı ve 27 Mayıs İhtilali, İstanbul, s.241-243.

94Emre Kongar, 21.Yüzyılda Türkiye 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, 1998 İstanbul, s.131,149.; Bu noktada Özdağ’ın bir tespitini hatırlatmayı faydalı buluyoruz; D.P.’nin iktidara gelmesi, sivil ve asker

bürokrasisinin yenilgisi değil, bürokrasinin sivil kanadının yenilgisidir. Ortak bir yenilgiden söz edebilmek için D.P iktidarından önce asker ve sivil bürokrasinin rejim içindeki ağırlığının dengede olması gerektiği gibi, siyasal elitin askeri bürokrasiye sivil bürokrasiye verdiği önemi vermesi gerekirdi.fakat, siyasal elit 1944’ten itibaren askeri bürokrasinin rejim içindeki ağırlığını kırmıştır. 1950’de askeri bürokrasi artık, iktidar ortağı değildir. Bu açıdan yenilgi CHP’li siyasal elit ve sivil bürokrasinin yenilgisidir.(Ü.Özdağ, ....Atatürk ve İnönü Dönemleri, s.167-168.)

95 Bu ilk beklentiler hakkında bir fikir edinmek için 27 Mayıs’ın önemli isimlerinden Orhan Kabibay’ın 1954’teki ilk örgütlenmeleriyle ilgili sözlerine kulak verelim; Dündar Seyhan’la ve sonra grupumuza katılan

karşılanmayacağı, Atatürk ilke ve devrimlerini, iktidar nimetlerinden çıkarlanma bahasına,

birer taviz metaı olarak kullanmaya kadar varan ve tahammül hudutlarını aşan bir davranışlar silsilesi halini alınca, takip edilen bu yolun sonunda varılacak hedefin ne olduğu, daha ilk yılın muhasebesi neticesinde açıkça ortaya çıktı diyen ihtilacinin96 bakış açısındaki refleks dikkat çekicidir. Bir yıllık süreç böyle bir muhasebeyi yapmaya, yargıyı belirlemeye yetmiştir.

Özdağ’ın belirttiği gibi DP’nin Kemalizme kökten bir karşı çıkışı kesinlikle mevcut değildi97. Ne var ki o döneme değin rastlanmayan bir üslup benimsediği de ortadaydı. Örneğin; Mecliste Başbakanların yaptığı ilk konuşmalarında Atatürk’ün adının geçmesi, bir zorunluluk değildi ama, sembolik anlamı olan ve bu yönüyle mesaj yüklü bir gelenekti. Menderes’in Atatürk’ün ismini anmadan konuşması ilkti98 ve sonraki gelişmelerle ard arda eklendiğinde bir algı yaratmıştır. Takip eden adım tereddütleri somutlaştırmıştı. Metin Toker’in anlatımına göre, Bayar’ın tereddütüne rağmen Menderes’in istifaya gidecek derecedeki ısrarının da etkisiyle, 1932 yılında Türkçeleştirilen Ezan’ın yeniden Arapçaya çevrilmesi ordudaki ilk rahatsızlıkların kaynağı olacaktı99. Tabii konuyu yalnızca Atatürkçülük hassasiyetiyle ele almak, meselenin fazla idealize edilmesine yol açacaktır. Ekonomik zorluklar, ordu içerisinde genç kesim ile üst kademe arasında görülen askerlik anlayışındaki fark ve bazı siyasetçilerin tavırları iç içe geçmiştir100. Belki meseleler küçüktü ama 1955’in sonunda yaygın şekilde subayların iktidarı devirmekten bahsetmelerine yetiyordu101. Merkez yönetiminde, 1950 seçimlerinde kaybeden ve aralarında Nihat Erim’in de bulunduğu kadronun hakim olduğu CHP’nin yürüttüğü sert ve hoşgörüsüz muhalefet, DP’yi de sertliğe itmiş ve Halkevlerinin kapatılması ile CHP mallarına el konulması noktasına

arkadaşlarla önceleri, orduda nasıl bir ıslahat yapılabileceği ve subayların maddi, manevi sıkıntılarına nasıl bir çare bulunabileceği konularını görüşüyorduk. (Tekin Erer, Türkiye’de Parti Kavgaları III Yassıada ve Sonrası

(iki cilt bir arada), İstanbul 1965, s.41) 96 D.Seyhan, a.g.e., s.38.

97 Hatta Atatürk’ü Koruma Kanunu getiren de DP idi.(Adnan Menderes, Bir Devre Damgasını Vuran Nutuklar 1, İstanbul 1990,s.50-55.

98Ş.S.Aydemir, İhtilalin Mantığı....,s.226.

99 Birand-Dündar-Çaplı, Demirkırat...., s.81-82.; Bu adım 27 Mayıscı Haydar Tunçkanat, ...Diktadan

Demokrasiye, s.53’te, bunu, DP iktidarının Atatürk Devrimlerinin karşısında olduklarını gösteren önemli bir kanıttır şeklinde nitelemiştir.

100 Bu noktada Ağaoğlu’nun gözlemlerini hatırlatmak faydalı olacaktır. Şöyle diyor; ...İktidarın sivilleşmesi

yanında askerlerin geçim şartlarındaki darlığın yine tatmin edici olmaması, bunda doğan bir kısmı haklı

şikayetlerin giderilememesi, emir erleri meselesi, makam otomobillerine yeni bir nizam verilmesine teşebbüs gibi olaylar yine bir kısım subay ve kumandanlarda kendilerine önem verilmediği vehmini yarattılar. Bu vehmi