• Sonuç bulunamadı

Belirsizlik Ve Solun Etkisi

1.BÖLÜM: 12 MART SÜRECİ

1.4. MUHATAPLAR, TEPKİLER

1.4.2. Belirsizlik Ve Solun Etkisi

Demirel’in devre dışı bırakılmış olması haricinde, Muhtıranın hangi güçlere dayandığı, parlamento kapatılmamış olmakla birlikte rejim karşısında ne dereceye kadar tahammül gösterileceği hususunda kamuoyunda bir netlik yoktu501. Kimlerin etkin olduğu ordu içerisinde yakın ilişkilere sahip olanlar açısından bile soru işaretiydi502. Müdahalenin sonradan 9 Martçı ismi ile anılacakların olanların etkisi altında gerçekleşmiş olabileceği hususu, güçlü bir ihtimal olarak zihinlerdeydi. Uzun süredir kamuoyunda tartışılan müdahale

496 Hürriyet, 13 Mart 1971,s.9.

497Röp.D.Dursun, a.g.e., s.113-115 Avcı, Turhangil’in şöyle dediğini aktarıyor; Cihat Alpan geldi dedi ki; ‘Sen

bu sorumluluğun altında ezilirsin, okut bunu’ dedi. Gitti balkonda oturdu. Okuttuktan sonra çekip gitti.

498 A.P. Genel Merkezi, Oniki Mart ve...., s.13.; Meclis Başkanı Avcı, Arıburun’un çıkışını çok da bir cesaret örneği olarak görmemektedir. Senatoyu normal gününden önce toplantıya çağırmasına dikkat çekmekte ve Hükümetin istifasının ertesi günü, teşekkül eden havanın yarattığı ortamda konuştuğunu belirterek, Mecliste o

anda Fikret Turhangil’in yerinde olsaydı aynı lafları acaba söyleyecek miydi? sorusunu soruyor.

(Röp.D.Dursun, a.g.e., s.115.) 499 Hürriyet,14 mart 1971, s.1,9.

500 C.Arcayürek, Çankaya’ya Giden Yol..., s.57, Örneğin MYK’dan Orhan Birgit ile Turan Güneş, Arıburun’a hak vermişlerdi. Bu tutumlarına karşı çıkan arkadaşlarıyla tartışmışlardı.

501 M.Toker, ... İsmet Paşa’nın Son Yılları..., s.216. 502 S.Koçaş, 12 Mart Anıları, s.35.

beklentileri esas olarak bu kesim üzerinde yoğunlaşıyordu. Üstelik Sol’un Muhtıra karşısındaki tutumu bu ihtimal paralelinde şekillenmişti. Gencay Şaylan’ın belirttiği gibi çeşitli kurumların yanı sıra bir çok radikal aydın Muhtırayı Türk Ordusunun devrimci ve

ilerici geleneğinin yeni bir örneği olarak görmüştü503.

Sol kesimden (ki kastedilen CHP’nin daha solunda konumlananlardır) ardı ardına gelen destek ilanları, uzun süredir gündemde olan sol müdahalenin nihayet gerçekleştiği yönündeki algılayışları kuvvetlendirmişti. Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Türk Hukuk Kurumu, Dev-Genç, Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı, Devrimci Avukatlar Derneği, Elektrik, İnşaat, Harita ve Kadastro, Maden Orman Mühendisleri Odaları, ODTÜ Mezunları Cemiyeti, Teknik Personel Sendikası, Üniversite Asistanları Sendikası olmak üzere 15 sol eğilimli kuruluş 12 Mart’ı destekleyici ortak bildiri yayınlamıştı. DİSK’in ayrı yayınladığı bildiri de aynı doğrultuda idi504.

TİP dışındaki Sosyalist örgütlenmeler destekleyici bir tutum içindeydi. Ömer Laçiner’in, kendisinin de içinde yer aldığı bu kesimin cunta faaliyetyleriyle ne kadar içli dışlı olduğuna dair değerlendirmesi yeterince açıktır; her kim ki, o dönemdeki kendi hareketinin

cuntanın olumlu bir yorumunu barındırmadığını, fiillerini başlatan çerçevenin tespitinde cuntasal bir hareketin mutlaka gerçekleşeceğine olan temel güvenin olmadığını öne sürüyorsa açıkça gerçeği tahrif ediyor demektir. Muhtıra karşısındaki tutumu şekillendiren bu ilişkiydi.

Sosyalist kesimde farklı bir tutum takınıp cuntacılıkla arasına mesafe koymuş bir hareket olarak505 TİP’in Genel Başkanı Behice Boran, Muhtıra’nın açıklanmasından hemen sonra verdiği demeçte durumu buhran olarak niteleyerek sorumluluğu AP iktidarına yüklemiş ve ilk tedbir mahiyetinde halkın temsilini yansıtacak bir seçim sistemi oluşturularak genel seçimlere gidilmesini istemiştir506. Demeçte hiçbir destek belirtisi görülmemekle birlikte, doğrudan orduyu hedef alan bir ifadeye de yer verilmemesi dikkat çekicidir.

503 Gencay Şaylan, “Ordu ve Siyaset”, Kanun-u Esasi’nin 100.Yılı, Ankara, 1978, s.413.

504 Nihat Sargın, TİP’li Yıllar (1961-1971) Anılar – Belgeler II, s.1049.; AP’nin yarı resmi yayın organı

durumundaki Son Havadis gazetesi Daha düne kadar muhtıracı kumandanlara (satılmış generaller) diyen küstah

komünistler, şimdi onları ... bir plan içinde alkışlamaktadırlar ifadelerini kullanıyordu. (“Muhtıranın Ortaya

Çıkardığı Gerçekler”, Son Havadis, 17 Mart 1971, s.1.)

505Ömer Laçiner, “12 Mart Üzerine”, Birikim, Sayı:8, (Ekim 1975), s.32, Laçiner, TİP’in cuntacılığa karşı olduğunu belirtmekle birlikte, cuntacılıkla etkin mücadele ortaya koymadığı noktasında şöyle eleştiriyor; (Cuntacılıktan) Bir ölçüde TİP kendin muaf tutabilir bundan ama tam olarak değil…..TİP’in o dönemdeki hatası cuntacılığa en açık karşı duran hareket olmasına rağmen, bu karşı koyuşunu, bunu onaylayanlarla aynı düzeyde koymasıydı.TİP bunun için yaptığından değil, yapmadığından dolayı eleştirilmelidir.

9 Martçı Cunta örgütlenmesinin, özellikle ideolojik platformunun yaratılmasında belki de en etkili rolün sahibi Doğan Avcıoğlu şu değerlendirmeyi yapıyordu; Büyük

komutanlar, muhtırada, duruma bütün devrimcilerin katılacağı bir teşhiste bulundular… Cici demokrasi nedeniyle 25 yıl kaybettik….Teşhis doğru ve çok isabetli. Tedavisi de mutlaka bulunacaktır507.

İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Çetin Altan gibi önde gelen solcu gazeteciler destek cephesindeki yerlerini alıyordu. Aslına bakılırsa basının bütününde bir destek havası vardı. Cumhuriyet açık destek içindeyken, Milliyet’ten Abdi İpekçi, Hürriyet’ten Ecvet Güresin, bu sonucun önceden belli olduğu, hiç olmazsa bundan sonrası için demokrasiyi kaybetmeyelim vurgulu değerlendirmelerinde müdahale karşıtı bir tutumdan uzaktılar. Yalnız Dünya gazetesinden Bedii Faik, herkesin ağzını bir karış açık bırakan yazısıyla sahnedeydi508. Tercüman gazetesinin ve sağ kesimin önde gelen yazarlarından Ahmet Kabaklı bile, bir yandan Türk demokrasisi ağır bir yara aldı derken diğer yandan bunun sorumluluğunu zamanında, örneğin 1970 yılında bütçe reddedilirken, hükümetin kendiliğinden çekilmemesine bağlamakta ve doğrusu Muhtıradaki iyi niyet açıktır ve hatta başka çare

bulunamadığı için bu yazılı mücahale zaruri de sayılabilir ifadelerini kullanmaktaydı509. İlginç şekilde iki karşıt ucun yaklaşımı destek noktasında birleşiyordu. Ancak yine de gündeme rengini veren asıl olarak sol kesimdi.

Hikmet Kıvılcımlı yönetimindeki Sosyalist gazetesinde, ordunun Atatürk’ün

inkılapçı yönünü benimsediğinin anlaşıldığı tarzındaki yorumlarla olumlu bir bakış

seslendiriliyordu. Mihri Belli’nin başını çektiği Aydınlık Sosyalist Dergi’de, Mustafa

Kemal’in millici, ilerici geleneğini geniş ölçüde sürdürebilen Türk Ordusu’nun faşizmi tezgahlama çabası içinde bulunan ... Demirel iktidarına,... işbirlikçi sermayenin ve feodal mütegalibenin hakim bulunduğu parlamentoya karşı tepkinin ifadesi sayıyoruz

değerlendirmesi yapılıyordu510. Çetin Altan’ın yazısının başlığı Ve Şahmaran Güm

Diye İndi Sonunda idi. Demirel’e karşı sert ifadelerin kullanıldığı yazıda, bir yeni

507 Doğan Avcıoğlu, “Teşhis ve Tedavi”, Devrim, Sayı:73, (16 Mart 1971), s.1,3.

508 Y.Çetiner, a.g.e., s.564.; Bedii Faik, İtalya, İngiltere, Hindistan gibi Ülkerlerde çok daha yoğun olayların yaşanmasına rağmen kimsenin aklına ordu müdahalesinin gelmediğini belirttiği, “Yorgan Yakılırken” başlıklı yazısında, pire için yorgan yakıldığını savunarak şu ifadeleri kullanıyordu: Son komutanlar bildirisi işte bu

yorgan yakıcılığının en dehşetli örneğidir! Ve hiç fütursuz söyliyelim, binlerce, on binlerce sol azgının, İtalya’da İtalya ordusuna, Hindistan’da Hindistan ordusuna yaptıramadıklarını, bir avuç solcu piç Türkiye’de dört komutana yaptırmağa muvaffak olmuşlardır. Hazin olan budur.... Anayasayı çiğneme hakkı kimseye verilmemiştir. Hele Anayasa uygulanmıyor feryadıyla bir Anayasanın çiğneme hakkının doğması mümkün değildir. (Dünya, 13 Aralık 1971, s.1)

509 “Temennimiz Şu ki:”, Tercüman, 14 Mart 1971. 510 N.Sargın, a.g.e., s.1050-1051.

dönem başlamaktadır Türkiye’de. Anayasa mutlak şekilde uygulanacaktır. ... Kalkınma reformlarının plan ve analizleri, soytarılık, demagoji ve şantajla ört bas edilemeyecektir denilmekteydi511. İlhami Soysal ise Akşam gazetesinde, 13 Mart’ta çıkan Nasılsınız Eyi misiniz? başlıklı yazısında alaycı bir üslupla adeta mutluluk saçıyordu. Yazı sadece Demirel’i değil, tüm parti liderlerini hedef alıyordu, Demirel’in o zamanlar çok kullandığı Eyisiniz; Eyi! tabiriyle biten yazıdaki bazı ifadeler şöyleydi;

Ey sandıktan çıkmalar, nasılsınız eyi misiniz? Eyisiniz, eyi...Ne o yoksa, eyi değilim mi demek istiyorsunuz? Sakın ha.. (...) Boşuna mı demişler anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az diye. (...) Topu topu üç madde, on beş yirmi satırlık bir bildiri anlayacağınız. (...)Nasreddin Hoca’nın kar helvasına benzer cici demokrasi mucidi İsmet Paşa’ya da sormak lazım: Nasılsınz? Eyi misiniz? Eyisiniz Eyi..(...)Süleyman Bey sen nasılsın? Eyisin Eyi..(...) Başbuğ Türkeş, senden ne haber? Komando kursların ne alemde? Necmettin Molla şehadet parmağın havada mı gene? (...) Ordu bildirisi (...) ‘Parlamento ve Hükümet’ diyor. Bu sıfatlandırmanın içinde tümünüz varsınız. Avcıoğlu grubu mensubu Soysal’ın, sol kesimdeki havayı yansıtan

bu yazısı, üzerinden çok geçmeden tutuklanması ve ardında yaşadıkları, 12 Mart sürecinin anlaşılması bakımından çarpıcı bir örnektir512.

Zaten her geçen gün daha da güçlenen Sol ihtilal beklentisiyle söz konusu sol kesimin ortaya koyduğu yoğun destek tavrı, muhtıranın esas olarak sol dinamiğe dayandığı izlenimine kaynaklık etmiştir. Benzer tepkilerin Silahlı Kuvvetlerde 9 Martçı denilen kesim arasında da gözlenmesi ilginçtir. Bekledikleri müdahalenin gerçekleştiğini düşünerek sevinenler arasında Cunta faaliyetinde aktif rol alanlar bile vardı. 16 Mart’ta tasfiye edileceklerden olan Amiral Bilget, sol kesimdeki durumu, ortada büyük bir yanılgı vardı.

Kimse gerçeğin ayrımında değildi, şeklinde ifade etmiştir513.

Sol’un, sonradan bütünüyle karşısında yer alacağı bir harekete böyle destek çıkması nasıl açıklanabilir? Bunun biri pratik diğeri teorik, iki kabulden kaynaklandığını düşünüyoruz.

511 Akşam, 14 Mart 1971, s.2.

512 İlhami Soysal, Günün İçinden, İstanbul 1975, s.145-146, Soysal sonraki süreçte tutuklandı. Ve 20 Haziran tarihli Yeni Ortam dergisindeki ifadelerine göre, bu yazıdan sonra Demirel’le ilk defa 1973 Haziranında bir kokteylde karşılaşmıştı. 10 ay fiilen hapis yatmış ve bir o kadarlık süreyi de mahkemelerde geçirmişti. Kokteylde yanına gelen Demirel, gülücükler içinde Nasılsınız, eyi misiniz? Geçmiş olsun diyelim mi? Eyisiniz Eyi..

şeklindeki sözleriyle taşı gediğine koyuyordu. Soysal’a da Yoksa 12 Mart Muhtırası bizim için mi verildiydi?

Verdiren Süleyman Bey mi idi? ironisini düşünmek kalıyordu.(a.g.e., ,s.190.)

513 V.Bilget, a.g.e.,, s.175-176, Bilget, Muhtırayı radyodan duyan birkaç genç subayın sevinçle yanına geldiğini belirtikten sonra; işin ilginç yanı, az sonra yanıma gelen İlyas Albayrak ve Mehmet Heperler’in de sevinçli olmalarıydı. Hiçbir şey anlamamışlardı demektedir ki Albayrak ve Heperler 9 Martçıların aktif kadroları arasındaydı.

Teorik yaklaşımın temelinde orduya biçilen ilericilik rolü yatmaktadır. Kavrayışın tarihsel arka planında, Osmanlının son dönemlerinden itibaren ordu ile ileri atılımlar arasında kurulan bağlantı önemli bir faktördü. O zamana değin ordu içerisinde söz konusu çizginin dışında tanımlanabilecek bir eğilimin herhangi bir başarısına da rastlanmamıştır 27 Mayıs ise yakın bir örnekti ve sözkonusu kavrayışı destekler tarzda gelişmişti. Gericileştiği, Kemalizmi yozlaştırdığı düşünülen Demokrat Parti iktidardan uzaklaştırılmış, rota yeniden düzeltilmişti. Bu çizgi orduya biçilen ilericilik rolünün tarihsel çizgisini besleyen güncel bir kaynağı teşkil ediyordu.514.

O dönemde Avcıoğlu’nun grubunda yer alan Uğur Mumcu, 9 Martçı Celil Gürkan’ın kitabına yazdığı önsözde515, Fransız Devrimindeki Jakaben-Jiroden ayrışmasından yola çıkarak yaptığı tahlilde Jakobenlerin ilerici, Jirodenlerin tutucu kanadı temsil ettiklerini belirtitip, İttihatçıları Türk Jakobenleri sınıfına koyan düşünceyi hatırlatmakta, II.Abdülhamit’e karşı ordu içerisindeki örgütlenme ve Meşrutiyetin ilan edilmesinde, 31 Mart ayaklanmasının bastırılmasında, tutucu ve gerici kanada karşı giriştikleri amansız mücadeleyi vurgulamakta ve yanılgılarından ders almış olarak, Mustafa Kemal ve İsmet Paşa şahsında İttihatçılığın yaşadığnı ifade etmektedir. Mumcu, Jakoben-Jiroden eğiliminin yansımalarını şöyle belirtiyor; İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve İtilaf, Cumhuriyet döneminde de ilerici ve

tutucu akımlara kaynaklık etmiş değil midir? Halk Fırkası ve CHP’de İttihat ve Terakki’nin; Serbest Fırka, DP ve AP’de .... ‘Hürriyet ve İtilaf’ın siyasal izlerine rastlanır.

Mumcu’nun görüşlerinin içeriği eleştirilebilir elbette. Ancak içerikten çok, yer aldığı grup ve dönemin çok temel bir algılayışını seslendirmesi bakımından önemsenmelidir. Mumcu bir prototip durumundadır. Yoksa benzer sınıflandırma ondan daha önce de dile getirilmişti. Örneğin Ergin Eroğlu, aynı şekilde İttihatçı-İtilafçı kanalları belirlemekte, İkinci

Meşrutiyet, Türk Milli Kurtuluş Hareketi, 27 Mayıs ve nihayet 12 Mart müdahalesi sonuçlardaki bütün farklılıklara rağmen, temelde, .... aynı karekterde olaylardır

demektedir516. Eroğlu, Mumcu’dan farklı olarak 12 Mart’ı da aynı kanala yerleştirmektedir. Farklılığın temelinde Eroğlu’nun olaya bakışındaki sınıfsal paradigma yatmaktadır. Eroğlu tüm bu adımları bürokrasinin eseri olarak görmektedir. Bunun dışında bakıldığında, Jöntürk hareketi, Kurtuluş savaşı ve inkılapları, çağdaşlaşma, anti-emperyalizm gibi özellikleriyle, 27 Mayısın sonuçlarını ise hiç değilse bir kısmıyla sahiplenirken, 12 Mart’tı bütünüyle olumsuz

514

Bu konuda ayrıca bkz. Sivil Cuntalar Ve İdeolojisi, s.65 vd. 515 C.Gürkan, a.g.e., s.7-13.

bir kategoriye sokmaktadır517. Eroğlu aradaki bağlantıyı, hareketin dayandığı sınıfsal güç; Mumcu ise sonuçlar açısından değerlendirdiğinden 12 Mart noktasında bir farklılık oluşmakta ise de sonuçlar üzerinde bakıldığında aradaki paralelliği görmek mümkündür. Neticede ikisinin de tahlilinde askerin rolü ön plandadır.

İlerici diye tanımlanan eğilimde askeri kadroların oynadıkları tayin edici rol ortadadır. Bu şüphesiz askeri kadroların diğer kanatta hiç yer almadığı anlamına gelmez. 31 Mart ayaklanmasında alaylı da olsa askerler vardı. Cumhuriyet’ten sonra da Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi komutanların farklı tutumlar içine girdiği söylenebilir. Ne var ki, bunlar neticede başarısızlığa uğramış; orduda tayin edici, söz konusu kesimlerdeki algılayışı değiştirici bir sonuç yaratamamıştır.

Pratik açıdan bakıldığında söz konusu teorik kabulü destekleyen yoğun bir süreç yaşanmıştı. 12 Mart’a giderken orduda yüzü sola dönük güçlü bir eğilim vardı ki herkes bu güçün farkındaydı ve beklenen müdahalenin öznesi olarak biliniyordu. Muhtıradan yalnızca üç gün önce, hareketi gerçekleştirme planı son anda devre dışı kalmıştı. Dolayısıyla sol müdahale beklentisinde olanların, 9 Mart ve 12 Mart arasındaki kısa sürede yaşananlara ilişkin bilgilere yeterince ulaşabilmeleri zordu. Dahası, destek mesajı yayınlayan sendika ve örgütlerden büyük kısmının, gelişmelerin değişen yönü konusunda hiç bilgi sahibi olmaması da mümkündü. Ayrıca, Batur ve Gürler beklenen müdahalenin liderleri olarak tanınmıştı ki Muhtıra’da imzaları mevcuttu. Daha ötesi, Muhtıra’da, parlamento ve hükümetin suçlanması, reformların hayata geçirilmesinin istenmesi gibi hususlar, bu kesimin kullandığı argümanlar arasındaydı. Engel olarak görülen Genelkurmay Başkanı Tağmaç’ın ise alt dalganın zoruyla imzalamış olabileceği ihtimali düşünülmüş olabilir.

Her şeye rağmen destek tutumu bütünüyle kaygılardan arınmış değildi. Destekçilerin Muhtıra’nın niteliği noktasında bütünüyle aynı düşüncede oldukları söylenemez. Militan sol gençliğin ve dönemin en etkili örgütlerinden Dev-Genç’in Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, söz konusu örgütler arasında iki eğilimden bahsetmektedir. Dev-Genç’in tutumu hakkında

Desteklediği söylenemez. Ancak doğrudan ve açık bir karşı çıkışta bulunduğu da söylenemez

diyen ve bu kararsızlığı, siyasal önderlerimiz dediği Mahir Çayan, Yusuf Küpeli gibi

insanlarla hemen değerlendirme fırsatı bulunamamasına bağlayan Kürkçü, Muhtıra karşısında takınılacak tutumun belirleneceği toplantıda kendileri ve Mimarlar Odası temsilcileri

dışındakilerin destekler bir tavrı savunmaları üzerine, Muhtıra’dan sonra koşulların

zorlaşacağı bir ortamda diğer kitle örgütlerinden yalıtılmış şekilde mücadele

yürütemeyecekleri düşüncesinden yola çıkarak, demokratik ve anti-emperyalist yönelimlerin destekleneceği vurgusuyla söz konusu ortak bildiriye katıldıklarını ifade etmektedir518.

Avcıoğlu ise hedefledikleri adımın gerçekleşmediğinin bilincindedir. Yukarıda değindiğimiz teşhis doğru, tedavisi de bulunacaktır yazısında Cici demokrasinin partileri ve

parlamentoları, ordu desteğinden güç alsalar da reformları başarıya ulaştıramazlar…..Cici demokrasi Atatürk döneminin bütün ilerici atılımlarına bir tepki olarak doğmuştur…..Bu Kemalizm cellatları ‘partiler üstü anlayışta’ birleşseler ne olur.. 1961-1965 arasında ordunun desteği ile gelen İnönü bir şey yapamadı…Cici demokrasi nedeniyle 25 yıl kaybettik,

diyordu. Tam istedikleri değildi ama, hiç olmazsa mevcut tabloda bir değişiklik gerçekleşmiş, parlamento ve hükümetin sorumluluğu teşhis edilmiş, kendi deyimiyle faşizmin en koyusuna gidiş durdurulmuştu.519

İktidar ve muhalefetin tepkilerini ayrı ayrı özetlemek muhtıranın algılanışını daha anlaşılır kılacaktır.