• Sonuç bulunamadı

HÜKÜMET PROGRAMI VE İLK KRİZ

1.BÖLÜM: 12 MART SÜRECİ

2. BÖLÜM : 1.ERİM HÜKÜMETİ

2.3. HÜKÜMET PROGRAMI VE İLK KRİZ

27 Mart günü Anıtkabir ziyareti ardından, Cumhurbaşkanlığı ziyaret ederek Sunay ve MGK üyeleri ile tanışan hükümetin750 önündeki ilk görev programını hazırlayıp meclise sunmaktı.

Erim’in isteği üzerine Karaosmanoğlu tarafından, daha hükümetin kurulma aşamasında bir program taslağı hazırlanmış ve Erim de bunu benimsemişti. Yeni aşamadaki karar, her bakanın kendi alanına ilişkin Programa konulmasını istediklerini toparlayarak Koçaş’a teslim etmesi; bunlardan ekonomi ile ilgililerin Karaosmanoğlu, diğerlerinin Koçaş başkanlığında ilgili bakanlıklarca gözden geçirilerek gerekli düzenlemeler yapılmasını müteakip, iki Başbakan Yardımcısı ve Başbakan tarafından mümkün olduğunca kısaltılarak, 8-10 sayfalık bir metin halinde kesinleştirilmesi yönündeydi. Ancak hedeflenenden daha uzun, 20 sayfa halinde hazırlanan751 Programı, Meclise sunulmadan evvel parti liderlerine veren Erim, gelen telkinler doğrultusunda bazı ufak değişiklikler yapmış, bu arada Demirel’in isteğiyle dış politika bölümünde CENTO’dan da bahsedilmiştir752.

Program 2 Nisanda Başbakan tarafından Meclise sunulmuş753, anayasa gereği üzerinden iki tam gün geçtikten sonra 5 Nisanda partiler tarafından müzakere edilmiştir.

1960 devriminin Türkiye’ye kazandırdığı 1961 Anayasası Türk toplumunun çağdaş

uygarlık düzeyine ulaşmasını sağlıyacak dengeli bir gelişmenin çerçevesi olarak ortaya çıkmıştır, değerlendirmesiyle başlayan programda, yaşanan hızlı toplumsal ve siyasal

değişimlerin gerektirdiği adımların atılmaması nedeniyle, toplum yapısıyla devlet düzeni

arasında önemli gerilimler oluştuğu, devlet ile toplumda yeni gelişen güçler arasında sağlıklı

bir ilişki kurulamadığı, karşılıklı bir güvensizlik doğduğu ve bu ortamın Türk Silahlı

Kuvvetlerinin demokratik rejime ve Anayasa düzenine bağlılığının en açık delili olarak

tanımlanan 12 Mart Muhtırasının verilmesine yol açtığı belirtilerek teşhis konuluyordu.

750 Hürriyet, 28 Mart 1971,s.1,11. 751 S.Koçaş, 12 Mart Anıları, s.92. 752 N.Erim, a.g.e., s.966.

Çözümün, Anayasanın gösterdiği doğrultuda yapılması zorunlu reformların hiç beklenmeden

gerçekleştirilmesi ile mümkün olacağı, bu sebeple Reform Hükümeti olarak ortaya çıkıldığı

ifade ediliyordu.

Hükümetin dayandığı ana ilkeler; Atatürk ilkelerinin ve devrimlerinin tüm olarak

uygulanması, idari ve ekonomik yapının modernleştirilmesi, sosyal adaletin gerçekleştirilmesi konusunda kararlı adımlar atılması, bugünkü huzursuzluk ve asayişsizliğin hızla giderilmesi,

şeklinde sıralanmakta, bu ilkeler doğrultusunda hayata geçirilecek reformların hedefi üzerinde durulmaktaydı. Ekonomik ve siyasal bağımsızlık içinde hızlı kalkınmanın alt yapısını hazırlamak, laikliğin tam uygulanması, öğretim birliğini temin etmek, etkin bir devlet yapısı sağlamak, özel sektörün toplum yararına uygun bir çalışma düzeninde gelişmeye katkıda bulunması, gelir dağılımını düzeltmek için gerekli önlemlerin alınması, kooperatifçiliğin gelişmesi ve eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacak tedbirlerin hayata geçirilmesi, sağlık, sosyal yardım ve diğer kamu hizmetlerini halkın eşit yararlanacağı bir hale getirilip yaygınlaştırılması, gençliğin temel sorunlarının çözülmesi, reformların hedefi olarak sıralanmaktaydı.

Toprak ve tarım reformu, Milli Eğitim reformu, Mali reformlar, Hukuk ve Adalet reformu, Devlet kesiminin yeniden düzenlenmesi (reformu), Enerji e tabii kaynaklarla ilgili (reform) olarak belirtilen reformlar için iki aşamalı bir strateji öngörülmüştü. Altı aylık birinci

aşamada, temel reform adımları kapsamında geçmişten itibaren hazırlıkları yapıldığı halde sürüncemede kalmış konularda kesin kararların alınacağı, toprak, eğitim ve mali reformlar başta olmak üzere diğer alanlarda da sonraki uygulamalar için hazırlık yapılacağı, bu kapsamda Üçüncü Beş Yıllık Plan’ın hazırlanacağı belirtildikten sonra her reform için izlenecek yöntem ve içerik konusunda açıklamalar yapılmıştır754.

Programda reform başlıkları dışında, asayiş, dış politika ve milli savunma konularındaki tutum açıklanmıştır. Asayiş ve güvenliğin sağlanması bölümünde, dernekler, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgülüğü, Grev ve Lokavt, Ateşli silahlar ve Bıçaklar hakkındaki kanunlardaki boşlukların giderileceği ve uygulanacağı, kaçakçılıkla etkili bir mücadele yürütüleceğine değinilmiştir. Dikkat çekici bir nokta, güvenlik kuvvetleri ve idarenin

tarafsızlığı mutlaka sağlanacağı vurgusudur. 12 Mart öncesinde genellikle sol kesimde

seslendirilen, ayrım yapıldığı argümanına hükümetin de katıldığı görülmektedir.

754 Reformların içeriği ve yapılan çalışmalar REFORM ÇALIŞMALARININ SEYRİ başlığı altında işlenmektedir. Bkz.s.289 vd.

Erim hükümetinin, sonraki yıllarda da çok tartışılmış haşhaş yasaklama politikası üstü kapalı tarzda bu bölümde yer almıştır. Afyonun gençlik için bir afet olduğu, her şeyden önce insani duygularla bakılacağı belirtildikten sonra; hükümetimiz bu mesele üzerine önemle

eğilecektir, afyon üreticilerine daha iyi bir geçim alanı gösterilecektir ifadeleri kullanılmıştır.

Dış politika konusunda, Atatürk’ün çizdiği çerçeveye atıf yapılmış, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Ortak Pazarı gibi örgütlerle ilişkilerin gelişmesine önem verileceği belirtilmiştir. NATO güvenliğimizin en sağlam dış teminatı olarak tanımlanmış, ABD ile zaman zaman bazı meselelerde farklı bakışlar olmuşsa da sıkı dostluk ve ittifak içinde bulunulduğu ifade edilirken, büyük Kuzey komşumuz olarak nitelendirilen Sovyetler Birliği ile 1921 Moskova Andlaşmasına uygun geleneksel politikanın süreceği belirtilmiştir.

İran ve Pakistan ile CENTO ve RCD bağlamında ilişkilerin ilerletileceği, Arap ülkeleri ile ilişkilerin geliştirileceği, bu ülkelerle İsrail arasındaki anlaşmazlığın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 22 Kasım 1967 kararına uygun olarak çözümlenmesi gerektiği dile getirilmiştir.

Kıbrıs’ta Rum tarafının görüşmeleri sürüncemede bırakan tavrı eleştirilmiş, Kıbrıs Türk Toplumunun anlaşmalarla elde edilmiş haklarına sahip çıkılacağı, Rumlardan gelecek saldırılara karşı durulacağı vurgulanmıştır.

Dış politika alanındaki yenilik, Kıta Çin’i ile ilişki kurulmasının ülke çıkarlarına uygun olup olmadığının araştırılacağı hususuydu.

Milli Savunma ile ilgili olarak da, Silahlı Kuvvetlere huzursuzluk veren bünye dışı

etkenlerin ortadan kaldırılacağı, yürürlükteki mevzuatın ordu komuta ve yönetimindeki

özelliklerle çatışan hükümlerinde düzeltme yapılacağı ve ağır sanayiyle birlikte harb sanayinin gelişmesi için çalışılacağı ifade edilmiştir.

Ayrıca ormancılık, kıyılar ve çalışma hayatı mevzuları programda yer bulmuştur. Köylünün durumunu iyileştirmek için çalışılacağı, ormancılık endüstrisinin kurulması yönünde adım atılacağı; kıyılarda yer alan tarihi ve turistik özellik arzeden devlet topraklarının elden çıkarılmaması, özel mülkiyetteki toprakların ise kamu yararı doğrultusunda kullanılmasına için tedbir alınması öngörülmüştür.

Çalışma hayatında İş Kanunu, Tarım İş Kanunu ve Çıraklık Kanunu tasarılarının en kısa sürede kanunlaştırılacağı; Sendikalar Kanunu ile Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt

Kanunlarının birlikte ele alınarak ikisi arasındaki uyumsuzlukların giderilerek sosyal patlamalara yol açan sebeplerin öncelikle hukuki tedbirler yoluyla önleneceği ve işçilerin işverene ortak olma uygulamasını gerçekleştirmek amacıyla gerekli incelemelerin yapılacağı belirtilmiştir.

Programın bir bütünlük arzetmediği noktasındaki eleştirilere işaret etmeliyiz. Demokratik Parti temsilcisi Talat Asal’ın meclisteki müzakereler sırasında dile getirdiği, programın her bölümünün yazan şahıs veya grubun eğilimine göre değişik fikirler içermesi bakımından çelişkiler taşıdığı değerlendirmesi755, yabana atılır cinsten değildir. Aslında hükümeti oluşturan farklı unsurlar arasında bir nevi denge gözetilmiştir. İnönü’nün, herkesi

mümkün olduğu kadar memnun edecek, hiç kimseyi tamamıyla karşısına almış gibi görünmiyecek bir dikkat içinde756 hazırlandığı yönündeki görüşü, programın yapısına uygun düşer görünmektedir.

Mümtaz Soysal da programdaki uyumsuzluğa işaret etmektedir; hükümetin, huzur ve

reform olmak üzere iki program temeline dayandığı düşüncesindedir. Bu iki temelin ilk

bakışta, birbirinin tamamlayıcısı gibi görünse de, özde bir çatışma içerisinde olduğunu, ciddi

reformlara girişilmesiyle çıkarları zedelenenlerin mutlaka bir huzursuzluk duyacağından

hareket ederek, söylemektedir757.

Bu nokta da Programın solla bağı üzerinde durmak faydalı olacaktır. Program için, Devlet dergisi, dış politikada sola kapalı, iç politikada sola açık tespitini yapmıştır758. Dış politika yaklaşımının niteliğini tespit etmede, sağ partilerin yaklaşımı açıklayıcı bir ölçüt mahiyetinde alınabilir. Programın geneline karşı çıkan Demokratik Parti temsilcisinin, dış politikayı gerçekçi ve ana hatları itibariyle parti programlarıyla uyumlu bulması önemlidir759. Bir çok noktada eleştiri yönelten AP temsilcisi de bu konuda paralel düşünceler ifade etmiştir760. Bir ölçüde Kıta Çin’i hususu dışta bırakılacak olursa bir özgünlüğe rastlanmamaktadır. Buradaki kilit nokta NATO ve ABD ile ilişkiler meselesidir. 1960’larda

755 T.B.M.M.Tutanak Dergisi, 5.4.1971, B:81, O:1, XII, s.428. 756 T.B.M.M.Tutanak Dergisi, 5.4.1971, B:81, O:1, XII, s.413.

757 Mümtaz Soysal, “Güzel Huzursuzluk”, Ortam, Sayı:2 (26 Nisan – 3 Mayıs 1971), s.3.; Soysal’ın, huzur ve huzursuzluğun farklı sınıflar açısından aynı niteliğe sahip olamayacağını savunduğu bu yazısı, Ortam

dergisindeki son yazısıydı. Tutuklanmasının ardından yargılanırken, söz konusu yazı askeri savcı Baki Tuğ’un hazırladığı iddianamede gençliği suç işlemeye tahrik ve teşvik edici bulunarak Soysal’ın Marksist-Leninist dünya

görüşüne hizmet etmesinin kanıtları arasında sayılmıştır.(A.Baki Tuğ, 12 Mart 1971 Türkiye Gerçekleri ve Soysal Davası, Bursa 1995, s.21-22.)

758 “Erim ve Programı”, Devlet, Sayı:106, (12 Nisan 1971), s.3.

759 Talat Asal’ın Program üzerine konuşması bkz.T.B.M.M.Tutanak Dergisi, 5.4.1971, B:81, O:1 XII, s.426-435. 760 Orhan Dengiz Program üzerine konuşma bkz.T.B.M.M.Tutanak Dergisi, 5.4.1971, B:81, O:1, XII, s.435-443.

özellikle sol gençlik hareketlerinin merkezinde yer aldığı ABD ve NATO karşıtı hava, programda etkisini hissettirmemiştir. Kıta Çin’i için geliştirilen tutum ise yeni bir açılım gibi dursa da sol yönlü bir açılımın göstergesi olarak almak yanıltıcı olabilir. Zaten Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), Batı Blokunun izolasyonunu kırmaya başlamış ve NATO üyelerinden bir kısmı tarafından da tanınmıştı. AP hükümeti döneminde ilişki kurmaya dönük politikanın işaretleri görülmeye başlanmıştı. Meselenin bir boyutu da Sovyetler Birliği-ÇHC uyuşmazlığıydı. Batı’da ÇHC’ne karşı gelişen olumlu havada, kuşkusuz bu uyuşmazlıktan faydalanma stratejisinin rolü bulunmaktaydı. Nitekim 1971 yılı içerisinde ABD de ÇHC’ni tanıma yolunda önemli adımlarla gündeme gelecekti.761 Dolayısıyla Programdaki ÇHC yönelimini iç politikadaki sol etkinin ötesinde değişen uluslararası etkiler bağlamında değerlendirmek mümkündür.

İç politika konusunda ise ihtiyat payını saklı tutarak, genel yaklaşım mahiyetinde sol tespitine katılmak yanlış olmayacaktır. Her şeyden önce sol politikaların toplumsal ve siyasal yapıda oldukça içselleşmiş bir dönem yaşadığını unutmamalıyız. İstanbul Sanayi Odası Dergisinin yaptığı değerlendirme sol etkinin görülmesi açısından çarpıcıdır; Türkiye’de

ekonomi, kafalar ve müesseseler öyle hızlı gelişmektedir ki, bütün dünyada görülen akımların gerisinde kalmak mümkün değildir. Çalışanların refah ve milli gelirden aldıkları payların artışına, yeni vergilerle lüks tüketimin pahalılaşmasına, servet vergileri ile sosyal adalet ilkelerine yaklaşmaya ne şu veya bu iktidar, ne de rejimler mani olamayacaktır762. Servet vergileri ve çalışanlara daha fazla hak tanınması, sosyal adalet gibi vurguların sol politikanın temel argümanları arasında yer aldığı hatırlanırsa, bir işveren yayınındaki bu ifadeleri, dünyadaki genel sol trendin yansımasına bağlamak mümkündür.

Bu bakımdan, kalkınmada esas tutulacak modelin karma ekonomik düzen olarak tanımlanması hemen belirtelim ki, o zamanın şartlarında, tek başına özel bir sol yönelimin kanıtı olarak düşünülecek bir husus değildir. Görüldüğü gibi işveren örgütleri dahi bu modeli dillendiriyordu. Bu anlamda karma ekonomik model genel bir kabul görmekteydi ki, zaten 1961 Anayasasının belirlediği bir modeldi. Sol vurgu, modelin içinin nasıl doldurulduğuyla ilgilidir. Demokratik Parti temsilcisi Talat Asal, Meclisteki müzakerelerde, karma ekonomik modelin Anayasa ve kalkınma planlarına uygun olduğunu ancak Program içeriğini o çerçeveyi aşan ifadeler taşıdığı yönünde eleştirmişti. Programa bakıldığında özellikle bazı alanlar için devletçilik epey öndedir. Petrol arama ve işlemede devletin rolünün arttırılması,

761 Bu konuda bkz. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Tanınması, s.327.

satış işlemlerinde devletleştirmeye varan adımlar, Linyitte ve Boraks gibi stratejik madenlerde devleştirmeye gidileceği; dış ticarette devlet dışı kuruluşlarca yürütülen işlemlerin devlet bünyesine alınacağı, özellikle geri kalmış bölgelere devlet eliyle sanayi tesisleri kurulacağı gibi hususlar devletçilik vurgusunun örnekleriydi.

Sol etki devletçilikle sınırlı değildir. 27 Mayıs’a ve 1961 anayasasına sahip çıkılması, sorunların kaynağını iktidarın, hızlı toplumsal ve siyasal gelişmelerin gerisinde kalması ve anayasanın öngördüğü reformların yapılamaması noktasında tanımlanması, teşhis noktasında da aynı zeminde yer alındığını göstermektedir. Güvenlik görevlileri ve İdarenin tarafsızlaştırılacağı vaadi, kendi içinde taraflı bir uygulamanın olduğunu kabul etmektedir ki, bu da 12 Mart öncesinde sol’un en önemli argümanları arasında kendisine yer bulmuştu.

Yabancı sermayenin bağlandığı şartlar korumacı bir anlayışla hareket edildiğini göstermektedir. Yabancı sermayenin; başka yollarla sağlanamıyan üstün teknoloji niteliğini

taşıması, yurt içinde finanse edilemiyen çok büyük tesisler, kurulacak kapasitenin Ortak Pazar’la rekabet edecek seviyede bulunması ve ihracata dönük olması ve çoğunluk paylarının Türklere aid olması şartlarıyla destekleneceği belirtilmiştir. Epey sınırlandırıcı şartlar söz

konusudur. Bu tercihe, sadece hükümetin veya bazı bakanların ürünü olarak bakmak yanıltıcı olabilir. Gevgilili’nin763, dünyadaki büyük ekonomilerin yaşadığı sarsıntılar nedeniyle eskiye nazaran dış kaynak temin etme imkanlarında zaten bir daralma yaşandığına dair tespiti, bir dış faktör durumundadır.

Devrim Kanunlarının uygulanacağı, eğitimde birliğin sağlanacağı, İmam Hatip Okullarında yeni düzenleme yapılacağı, zorunlu eğitim süresinin arttırılmasına dönük adımlar atılacağı gibi hususlar da sol politika çevrelerince dile getirilenler arasındaydı.

Programı sol’dan eleştiren bir yaklaşım Devrim dergisinden, Arslan Başer Kafaoğlu’undan gelmiştir. Kafaoğlu laiklik, eğitim ve enerji politikalarından yola çıkarak programın ilerici aydınlar tarafından olumlu karşılanmasını aşırı hoşgörülü bir tutum olarak

niteleyip, dış politika ve asayiş alanında tamamen tutucu olduğunu ifade ettikten sonra yaptığı

şu değerlendirmeyle, aslında bir başka açıdan programdaki sol eğilimi ortaya koymaktadır;

Türk kamuoyu yıllardır devrimci fikirlerin etkisi altındadır. Özellikle zinde güçler, tutucu fikir baskısından çoktan arınmış, milliyetçi-devrimci fikirlere tam açık duruma gelmiştir. Bu vakıa karşısında yeni kurulan hükümetin en az bu kadar ilerici ve Atatürkçü olması doğaldır. 12

Mart Muhtırasının bir sonucu olarak kurulan hükümet, daha sağ bir programla ortaya çıkamazdı764. Eleştiren Kafaoğlu da bir sol tespiti yapmakta, ancak buna genel koşulların yansımasından öte bir anlam atfetmemektedir.

Muhtırayı imzalayan komutanlardan biri olarak düşüncesi önemsenmesi gereken Batur, program, 12 Mart Muhtırası’nın, Silahlı Kuvvetlerin ve bizim şimdiye kadar dile

getirdiğimiz düşüncelerin tümünü kapsıyordu ifadelerini kullanmaktadır765.

Program üzerindeki görüşmeler 5 Nisan tarihinde yapılmıştır. Sırasıyla CHP adına Genel Başkan İsmet İnönü, MGP adına Genel Başkan Turhan Feyzioğlu, Demokratik Parti adına Talat Asal, AP adına Orhan Dengiz’in konuştuğu görüşmelerde, sadece Demokratik Parti temsilcisi parti olarak karşı oy vereceklerini açıklamıştır.

İnönü766, partilerden üye almakla birlikte, partilerin hükümet icraatlarından sorumlu tutulamayacağının ve ordunun doğrudan müdahalesinin önüne geçmek için olumlu oy vermenin bir mecburiyet olduğunun altını çizdiği konuşmasında, hükümetin herkesi memnun etme gayretiyle bir program hazırladığını söylemiştir. Bu noktada Ecevit’in, muhalefeti programa güvenoyu verilmesine karşı çıkarak sürdürdüğünü belirtmeliyiz. 3 Nisanda yapılan grup toplantısında, hükümetin demokratik kurallara ve hizipler üstü bile olmaması itibariyle Muhtıraya da aykırı düştüğünü belirten Ecevit, programı, CHP’nin düzen değişikliği programından çok geri olmak bir yana, 1961’den sonra gördüğümüz en sönük, en

sulandırılmış, en anlamsız ve en boş hükümet programı şeklinde nitelemiştir. İnönü ise kendi

kurduğu koalisyonlarda bile bu derece ilerici reformlar bulunmadığını, Erim hükümetinin

1960’tan beri reformcu olarak kurulan hükümetlerin en ilericisi olduğunu savunmuştur. Parti

grubundaki oylamada 50’ye karşı 100 oyla güvenoyu verilmesi kararı çıkmıştır767.İnönü’nün programa eleştiri olarak sayılabilecek bir görüşü, toprak reformuna ilişkindir. Toprak ve

Tarım Reformu768 olarak vasıflandırılmasını diğer partileri de memnun etmek için bulunmuş bir yol olarak değerlendirmiştir.

764 Arslan Başer Kafaoğlu, “Yeni Hükümet Programı”, Devrim, Sayı:77, (13 Nisan 1971), s.2. 765 M.Batur, a.g.e., s.311

766 İnönü’nün Program üzerine konuşması bkz. T.B.M.M.Tutanak Dergisi, 5.4.1971, B:81, O:1, XII, s.409-413. 767 “..Ecevit’e İnönü Çok Kızdı”, Hürriyet, 4 Nisan 1971,s.11; Toplantıda Adalet Bakanı Arar ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Topaloğlu’da Ecevit’in düşüncelerine karşı çıkmış, kızan Arar bayılmıştı.(N.Mikelamoğlu,

a.g.e., s.59.) aynı tarihli Hürriyet’te ise Ecevit’in iddialarını iftira olarak nitelediği konuşmasından sonra çıktığı

kuliste Arar’ın kalp krizi geçirdiğini yazmaktadır.

768 Tarım Reformu Sağ, Toprak Reformu Sol kesimce kullanılıyordu. Bkz. Tarım Ve Toprak Reformu, s. 296 vd.

MGP adına görüş açıklayan Genel Başkan Feyzioğlu769, yaptığı uzun konuşmada, 12 Mart’tan önceki değişik zamanlarda ifade ettikleri görüşlerinden örnekler vermiştir. Dışardan üye alınmayan, Parlamentodan partilerin güçleri oranında katılacakları, bir hükümet modelinin tercihleri olduğunu, ancak mevcut özel şartlar içinde bu yönü eleştirmeyi doğru görmediklerini belirtmiş ve genel hatları itibariyle programı benimser bir konuşma yapmıştır. Programdaki karma ekonomi düzeni tanımlamasını yorumlarken özel sektöre de önem verildiğinin altını çizmiştir. İşçi hareketi kapsamında gündeme gelen çatışmaların önlenmesi için kanuni düzenlemeler yapılması ve hakemlik gibi müesseselerin daha geniş ölçüde devreye sokulması yönünde çalışma yapılması ve genel olarak hürriyet ve düzeni

bağdaştırmak ihtiyacı(nın) gerekliliği üzerinde durmuştur.

Demokratik Parti grubu adına konuşan Asal, hükümetin meydana getirilme biçiminin de önemli olduğunu ve ağırlığın parlamento dışı üyelere verildiğine işaret etmiştir. Programın, her bölümü yazan şahıs veya grubun eğilimine göre değişik fikirler içermesi nedeniyle çelişkiler taşıdığını ifade eden Asal, yabancı sermayeye yaklaşım ve devletleştirmeci tutumlara, mali reformlara, toprak ve tarım reformuna, Milli Eğitim reformuna karşıt görüşler dile getirmiştir. Asal’ın tek katıldığı nokta gerçekçi ve anahatları itibariyle parti programlarıyla uyumlu bulduğu dış politikaydı.

AP grubunun tutumu ilginçti. Temsilcileri mecliste program üzerindeki görüşlerini açıklarken, henüz güvenoyu verileceğine dair bir grup kararı alınmamıştı. Mesele ilkin, Meclis görüşmelerinin gerçekleştiği günün sabahında, grup toplantısında ele alınmıştı. Millet Meclisi grubunda Süleyman Çağlar ve Baha Müderrisoğlu’nun program görüşmelerine katılmama yönündeki önergesi üzerine yaptığı konuşmada Demirel, benim gönlüm de sizin

gibi. …Bu mücadeleyi biz topun, tüfeğin karşısına top tüfek çıkararak yapacak değiliz. …Doğru bulduğumuz şeyi her bulunduğumuz platformda söylemek suretiyle yapacağız. …Hükümet programı vesilesi ile düşüncelerimizi bütün millete ve cihana duyuralım. …Bu buhran içerisinden en az zararla çıkabilmek en mühim meseledir, sözlerinin yanı sıra neler olmamasını istemekle insiyatifin alınabileceğini, neler olmasını istemenin ise şartlara bağlı olduğunu ifade ederek önergenin geri çekilmesini sağlamıştı. Ancak alınacak tutumun

netleştirilmesi bir gün sonraya bırakılmıştı770.

769 Feyzioğlu, Program üzerine konuşması bkz. T.B.M.M.Tutanak Dergisi, 5.4.1971, B:81, O:1, XII, s.413-426. 770 “AP’nin Kararı Yarına Kaldı”, Hürriyet, 5 Nisan 1971,s.1,11

Meclisteki müzakereler aynı gün bu toplantıdan sonra gerçekleşmişti. AP temsilcisi Orhan Dengiz, yaşanan siyasi bunalım ve rejim meselesinin hallinin diğer partilerce de dikkate alınmasını isterken güvenoyu verileceğinin işaretini vermiş, ama dış politika dışta tutulacak olursa, hemen her konuda karşıt değerlendirmelerde bulunmuştu. Her şeyden önce programla kendi aralarında teşhis farklılığı bulunduğunu dile getirmişti. Gelişmelerin ardında