çimsiz ve eşine pek de sadık olmayan bir adamı, ölçülülük, devlet
188 pandanın başparmağı
adamlığı, bilgelik ve doğruluğun kusursuz bir örneğine çevirdi.
Bu denemeyi, louis Agassiz'in 1 859 yılında inşa ettirdiği bi
nada, Harvard Karşılaştırmalı Hayvanbilim Müze Binası'nın ilk, özgün kanadında yazıyorum. Dünyanın önde gelen fosil ba
lık araştırmacısı, büyük Cuvier'nin (bkz. 1 3. denemem) çırağı Agassiz, meslek yaşamını Amerika'da sürdürmek amacıyla ana
vatanı lsviçre'den 1840'lann sonuna doğru aynldı. Tanınmış bir Avrupalı ve sevimli bir adam olarak, Boston'dan Charleston'a dek toplum ve düşün çevrelerinde kahraman gibi karşılanmış
tı. Amerika'da doğa tarihi çalışmalanna ölüm yılı olan 1873'e de
ğin öncülük etti.
louis'nin toplum önündeki konuşmaları hep davranış örne
ği oluşturacak türdendi; fakat, özel yazışmalannın fıkır fıkır kay
nayan kişiliğiyle uygunluk içinde olacağını bekliyordum. Oysa Elizabeth'in kitabı, -görünüşte louis'in mektuplarının eksiksiz bir özeti gibiydi- bu tartışma odağı ve enerji kaynağı, yerinde durama
yan insanı ölçülü, ağır bir beyefendiye döndürmeyi beceriyordu.
Yakınlarda, louis Agassiz'in ırkçılık üstüne düşüncelerini in
celediğim sırada ve E. Lurie'nin kaleme aldığı yaşam öyküsünde
ki
(Louis Agassiz: a life in Science)
bazı ipuçlarının dürtmesi sayesinde, louis'nin özgün mektuplanyla Elizabeth'in kendine göre özetledikleri arasında bazı ilginç çelişkilerle karşılaştım. Sonra
dan keşfettim ki, Elizabeth metne tek kelimeyle sansür uygula
mış ve hatta çıkardığı sözcüklerin yerine yan yana üç nokta bile koymamıştı. Mektuplann özgün suretleri Harvard'da bulunu
yor ve bir miktar zehir hafiyelik yaparak bazı heyecan uyandırı
cı malzeme eşeledim.
Amerikan iç Savaşı'ndan önceki on yıl boyunca, Agassiz siyah
lar ve kızılderililerin konumuna ilişkin sert görüşler açıklamıştı.
Kuzeyin oğulluğa kabul ettiği biri olarak, köleliğe karşı çıkıyor
du; fakat beyaz (Kafkasoid) ırkın üst tabakasından biri olarak bu karşı çıkışı bir ırk eşitliği düşüncesiyle ilişkilendirmiyordu.
Agassiz ırk konusuna ilişkin tutumunu, dayandığı ilk ilkelerin
sıcphcn jay gould 189
aklı başında, kaçınılmaz çıkarımları olarak sundu. Türlerin dura
ğan, yaratılmış nesneler olduğunu ileri sürdü (1873 yılında, öl
düğü zaman Agassiz, biyologlar arasında Darwinci dalgaya kar
şı bir direnç noktası olarak neredeyse bir başına kalmıştı). Yerkü
re üzerinde tek bir noktaya yerleştirilmemişler; fakat, geniş bir alanda eşzamanlı olarak yaratılmışlardır. Akraba türler genellikle ayn coğrafi bölgelerde yaratılarak, her biri kendi bölgesinin ege
men çevre özelliklerine uyarlanmıştır. lnsan ırkları bu ölçütleri, ticaret ve göçler bizi karmakarışık etmeden önce karşıladığı için, her ırk ayrı bir biyolojik türdür.
Dolayısıyla, Amerika'nın önde gelen biyologu, Amerika'ya ge
lişinden on yıl önce başlamış olan ve ortalığı kasıp kavuran bir tartışmanın kesin biçimde yanlış yanına tepeden inmişti: Adem bütün insanların mı atasıydı; yoksa yalnızca beyazların mı? Si
yahlarla kızılderililer bizim kardeşlerimiz midir; yoksa, yalnız
ca benzerlerimiz midir? Aralarında Agassiz'in de olduğu
polyge
nistler
her büyük ırkın apayrı bir tür olarak yaratıldığını ileri sürüyorlardı;
monogenistlerse
tek bir ortak köken olduğunu; ilklerin ilkindeki Cennet'in kusursuzluğundan eşitsiz miktarlarda uzaklaşarak yozlaşan ırkların mertebelere ayrıldığını savlıyorlar
dı. Tartışmada eşitlik yanlısı kimse yoktu. Plessy-Ferguson da
vasını kazananların 1896 yılında savladıkları gibi; mantık ilke
si gereği, ayrı olmak, eşit olmamak anlamına gelmiyordu. Fakat, Brown'la Topeka Eğitim Kurulu arasındaki davayı kazananların 1954 yılında ileri sürdüğü gibi, başa geçen bir topluluk her za
man ayrı olmakla üstün olmayı karıştırıyordu. Beyazların ayrı
ve de
üstün olduklarım varsaymayan hiçbir Amerikalı çoklu yaratılış yanlısı bilmiyorum.
Agassiz, çoklu yaratılışı savunmasının siyasal bir düşünceyi savunma ya da toplumsal önyargıyla ilgisi olmadığında direni
yordu. Yalnızca, doğa tarihine ilişkin ilginç bir olguyu saptamaya çalışan, alçakgönüllü ve çıkarsız bir bilim adamı olduğunu sav
lıyordu.
190 pandanın başparmağı
Burada ileri sürülen görüşler, köleliği destekleme eğilimi taşı
makla suçlanmıştır ... Felsefi bir araştırmaya karşı hakça bir karşı çı
kış mı bu? Burada yalnızca insan ın kökeni konusuyla ilgiliyiz; siya
setçiler, başka bir deyişle, toplumu düzenlemekle görevlendirildik
lerini düşünenler, bu sonuçlann ne işe yarayabileceğine baksınlar ...
Siyasal konularla ilişkili hiçbir sorunla bağlantımız olmadığını iddia ediyoruz. Doğa tarihçileri, insanlann fiziksel ilişkilerinden çıkan so
rulan, yalnızca bilimsel sorular olarak ele alma ve onlan siyasete ya da dine göndermede bulunmadan araştırmak hakkına sahiptir.
Bu yüreklice edilmiş sözlere karşın, Agassiz ırk konusunda
ki bu önemli açıklamasını (1850 yılında
Chnstian Examiner
'de yayımlanmıştır) bazı belirli toplumsal önerilerle bitirir. Ayrılık ve eşitsizlik öğretisini doğrulayarak başlar söze: "Yerküre üstünde, yerin yüzeyinin değişik bölgelerinde oturan, ayn ayn insan ırkları var. .. ve bu gerçek, ırklar arasındaki görece mertebe iliş
kisini çözüme kavuşturma zorunluluğunu bize yüklemektedir."
Sonuçta ortaya çıkan hiyerarşi gün gibi açıktır: "Boyun eğmez, yürekli, gururlu Kızılderilinin yanında; söz dinler, yaltaklanıcı, taklitçi zenci ya da hileci, kurnaz, korkak Moğol, nasıl da fark
lı görünüyor! Bu gerçekler, değişik ırkların doğada tek bir düz
lem üzerinde yan yana yer almadıklarının belirtileri değil mi?"
En sonunda, yaptığı genellemeyle siyasal iletisini açıkça ortaya koyduğu yetmezmiş gibi, Agassiz bir de özgül bir toplum siya
setini savunarak son verir açıklamasına ve böylece siyaseti, aklın katışıksız yaşamından uzak tutacağına ilişkin başlangıçtaki sözü
nü çiğnemiş olur. Öğretimin doğuştan getirilen yeteneklere uy
durulması gerektiğini savlar; siyahlar el işlerinde, beyazlar kafa işlerinde eğitilmelidir.
Aralannda var olan ilksel ayrımlar göz önüne alındığında, deği
şik ırklara en iyi eğitim nasıl verilebilir. .. En küçük kuşku taşımı
yoruz ki, eğer renkli ırklarla ilişkilerimizde, bizimle onlar arasında