Mayoz bölünme, başka bir deyişle, eşey hücrelerinin oluşumun
da kromozom çiftlerinin birbirinden ayrılması, biyolojinin bü
yük mühendislik başarılarından biridir. Eğer yumurta ve sperm
ler, sıradan vücut hücrelerindeki genetik bilginin tam yansı ka
dar genetik bilgi içermezse, eşeyli üreme gerçekleşemez. lki yarı
mın döllenme yoluyla birleşmesi, toplam genetik bilgiyi yeniden var ederken, ana ve babadan gelen genlerin her yavruda harman
lanması, Darwinci süreçlerin gerek duyduğu çeşitliliği sağlar. Bu yarıya bölünme ya da "indirgeme bölünmesi" kromozomların çif
ter çifter sıraya girip, her çiftten birinin koparak eşey hücrelerin
den birine gittiği mayoz bölünme sırasında meydana gelir. Bazı eğreltiotlannda her hücrenin 600'den fazla kromozom çifti içer
diğini ve çoğu kez mayoz bölünmenin her bir çifti hatasız ayırdı
ğını öğrendiğimizde, mayoz bölünmenin şaşmazlığına olan hay
ranlığımız daha da artar.
Yine de, organik makineler sanayideki benzerlerinden daha yanılmaz değildir. Bölünmede sıklıkla yanlışlıklar meydana gelir.
Ender durumlarda, böylesi yanlışlıklar yeni evrimsel yönlerin ha
bercileridir. Çoğu olayda, bölünme yanlışlığı arızalı yumurta ya
1 78 pandanın başparmağı
da arızalı spermden doğan bir yavrunun talihini karartır. En sık görülen mayoz yanlışlıklarında kromozomlar bölünmeyi başara
maz. Çiftin ikisi birlikte bir eşey hücresine giderken, öteki hücre bir kromozomdan yoksun kalır. Normal bir eşey hücresiyle, bir
birinden ayrılamama nedeniyle fazladan bir kromozom bulunan bir eşey hücresinin birleşmesinden doğan çocuk, olağan iki kro
mozom yerine her hücrede o kromozomdan üç kopya taşıyacak
tır. Bu bozukluğa trizomi adı verilir.
insanlarda 2 1 . kromozomda, birbirinden ayrılamama olayı olağanüstü yüksek sıklıkta ve ne yazık ki, oldukça acılı sonuç
larla birlikte görülür. 600'le 1 000 yeni doğmuş bebekten biri faz
ladan bir 2 1 . kromozom taşır; bu durum tıp dilinde "trizomi-21 "
olarak bilinir. Bu talihsiz çocuklarda hafif zeka geriliği görülür ve yaşama olasılığı düşüktür. Ayrıca birtakım belirleyici özellik
ler sergilerler; bunlar arasında kısa, enli eller, yüksek ve dar bir damak, yuvarlak yüz ve geniş kafa, yassı bağlantılı küçük burun, kalın ve kırışık dil. Trizomi-21 görülme sıklığı anne olma yaşının yükselmesiyle birlikte hızla artmaktadır. Trizomi-2l'e neyin yol açtığına ilişkin bildiklerimiz çok az; gerçekten de kromozomlarla ilişkisi 1959 yılına dek keşfedilmedi. Niye bu kadar sık meydana geldiği ya da öteki kromozomların "birbirinden ayrılmama" ola
yına niye bu denli yatkın olmadıkları konusunda hiçbir fikrimiz yok. Bir fazla 21. kromozomun, trizomi-2l'le ilişkili bu çok özgül bozukluklar dizisini niçin doğurması gerektiğine ilişkin en ufak bilgimiz yok. Fakat hiç değilse döl yatağında embriyo hücreleri
nin kromozomları sayılarak saptanabiliyor; böylece erken kürtaj seçeneği sağlanmış oluyor.
Eğer bu konu size tamdık, fakat, bir yanıyla eksik geliyorsa;
eksik bıraktığım bir konu var, doğrusunu isterseniz. Trizomi-2l'in halk arasında yaygın adı Mongolizm, Moğol zeka geriliği ya da Down sendromudur. Down sendromu olan çocuklarla he
pimiz karşılaşmışızdır ve bu durumun niçin
Moğol
zeka geriliği olarak betimlendiğini merak edenin yalnızca ben olmadığımdanstcphcn jay gould 179
kuşkum yok. Down sendromuyla doğan çocuklar hemen tanına
bilir; fakat, (yukarıdaki listede saydıklarımın göstereceği üzere) tanımlayıcı özellikleri arasında Doğululuğu anıştıran bir şey yok
tur. Bazıları, hiç kuşku yok ki, az miktarda, fakat gözle görülür biçimde, Doğululara özgü biçimde çekik gözlüdür ve bazıları da hafifçe sarı derilidir. 1866'da hastalık belirtilerini betimlediği sı
rada bu önemsiz ve değişken özellikler Dr. john Langdon Hay
don Down'ın onları Doğulularla karşılaştırmasına yol açtı. Fakat Down'ın adlandırma öyküsü böyle ara sıra görülen, birkaç ya
nıltıcı ve yüzeysel benzerlikle bitmiyor; çünkü, içinde bilimsel ırkçılık tarihinin ilginç bir öyküsünü barındırıyor.
Bu terimi kullanan az sayıdaki kişi, Moğol ve gerizekalılık söz
cüklerinin Dr. Down için teknik anlamlar taşıdığının ayırdın
dadır. Bunun kökü, hala yok olmamış, egemen kültürel önyar
gılarında yatıyordu. Bunlara göre insanlar bir merdivenin basa
maklarında aşağıdan yukarıya doğru -sınıflandırmayı yapan ki
şinin kendi topluluğu en üstte olmak üzere- yükselen konum
lara ayrılıyorlardı. Gerizekalı tanımı, bir zamanlar, üç katman
lı akıl yetersizliği sınıflandırmasının en alt basamağının adıydı.
Gerizekalılar, hiçbir zaman konuşmayı tam anlamıyla becere
mezlerdi; bir üst basamaktaki eblehler (alıklar) konuşmayı bece
rir, yazı yazamazlardı. Üçüncü basamaktaki, hafif "gerizekalı"lar tanımı büyük bir terimsel tartışmaya neden oldu. Amerika' da kli
nik uzmanları H. H. Goddard'ın terimini -Yunanca'da aptal an
lamına gelen "moron" sözcüğünü- benimsediler. Moron yirmin
ci yüzyıla ait teknik bir terimdir; o berbat, eski moron fıkraları
na yakıştırılan uzun sakallara karşın, eski bir adlandırma değil.
IQ (zeka) testlerinin katı kalıtımsal yorumunun üç baş mimarın
dan biri olan Goddard, bu basamak basamak yükselen zeka sınıf
landırmasının kapsamının kolaylıkla moron düzeyinden yukarı
ya, insan ırklarının ve ulusların doğal sınıflandırmasına genişle
tilebilineceğini; bu durumda, Güney ve Doğu Avrupalı göçmen
lerin tabanda (yine de ortalama olarak moron düzeyinde), eski
180 pandarun başparmağı
Amerika WASP'ının [beyaz Anglo Sakson Protestan Amerikalı
lar] en üstte yer alabileceğine inanıyordu. (Ellis Island'a gelişle
rinde göçmenlere IQ testi uygulanmasını kabul ettirdikten son
ra Goddard, bunların yüzde sekseninin gerizekalı olduğunu ilan etti ve Avrupa'ya dönmelerini kuvvetle tavsiye etti.)
Dr. Down, "Gerizekalılann köken bakımından sınıflandı
rılmalanna ilişkin gözlemler"ini 1866 yılı London Hospital Reports'da yayımladığı sırada Surrey'deki Earlswood Akıl Hasta
ları Hastanesi'nin başhekimiydi. Kafkas ırkının "gerizekah"lannı, -kendisine Afrikalıları, Malayalıları, Amerikan Kızılderililerini ve Doğu halklarını anımsatanlarını- üç sayfacık içinde betimle
meyi becermişti. Bu düş ürünü benzetmelerden yalnızca, "Mon
goloid tip başlığı altında toplanan gerizekalılar" teknik bir terim olarak tıp yazınında varlığını sürdürdü.
Down'ın makalesini kuramsal bağlamını bilmeksizin okuyan biri, taşıdığı içten içe yaygın ve tehlikeli amacı hafife alacaktır. Bi
zim bakış açımıza göre, önyargılı bir adamın ileri sürdüğü acayip, yüzeysel ve neredeyse saçma benzerliklerden başka bir şey değil
dir. Kendi döneminde, çağın en iyi biyolojik kuramına (ve alt
tan alta yaygın ırkçılığa) dayanarak nedenlerinin ortaya kondu
ğu, genel bir gerizekalılık sınıflandırması inşa etme yönünde acı
masızca kararlı bir girişimin somutlaşmasıdır. Dr. Down bazı, ga
rip benzerliklerin nedenlerini saptamanın ötesinde, daha büyük amaçlar gözeterek oynuyordu oyunu. Daha önce yapılmış akıl bozukluklarını sınıflandırma girişimlerinden söz ederken şöyle yakınıyordu:
Doğuştan gelen akıl bozukluklanna en ufak bir ilgi duymuş olanlar, bu bozukluğun gözledikleri çeşitlerini, uygun bir biçimde nasıl sınıflandıracaklan konusunda çoğu kez şaşınp kalmış olma
lıdırlar. Bu konuda yazılmış olanlara başvurmak da zorluğu azalt
mayacaktır. Sınıflandırma sistemleri genel olarak o denli anlaşılmaz
ve yapaydır ki; sergilenen olaylarda herhangi bir düşünsel
düzen-stcphcn jay gould 181
lerneye ancak şöyle böyle yardımcı olmaktan öte işe yaramadıkla
rı gibi; konu üzerinde uygulamaya dönük herhangi bir yararlı etki yapmakta da tümüyle yetersiz kalırlar.
Down'ın zamanında yinelemeli-oluş kuramı, canlıları alçaktan yüksek biçimlere doğru diziler olarak düzenlemede bir biyolog için en iyi kılavuzdu. (Gerek bu sınıflandırma kuramı, gerekse kuramın yüreklendirdiği "merdiven yaklaşımın bugün geçersiz
dir ya da geçersiz olmalıdır. [Bkz.
Ontogeny and Phylogeny
adlı kitabım; Harvard University Press, 1977) ). Çoğunlukla "ontojeni (bireyoluş; tek bir organizmanın gelişmesinin kapsadığı olay
lar ardışımı - ç.n) filojeninin (türlerin evrimindeki olaylar ardışı
mı - ç.n.) özetidir" sözüyle anlatılan bu kuram; yüksek hayvan
ların, embriyo evresindeyken kendi köklerindeki aşağı yaratıkla
rın erişkin formlarına karşılık gelen gelişim aşamalarını sırasıy
la izlediklerini ileri sürüyordu. Bu nedenledir ki, insan embriyo
su ilk önce balık gibi solungaç yarığı, ardından sürüngen gibi üç odacıklı kalp, daha sonra bir memeli kuyruğu geliştirmektedir.
Embriyo aşamasındaki gelişmenin türün evriminin özeti olduğu düşüncesi, beyaz bilim adamlarının üstü örtülü ırkçılığı için el
verişli bir ilgi noktası sağlıyordu: Aşağı ırklardaki olağan erişkin davranışlarını karşılaştırmak amacıyla kendi çocuklarının etkin
liklerine bakıyorlardı.
Yinelemeciler, işlerliği olan bir yöntem olarak, Louis Agassiz'in, fosilbilim, karşılaştırmalı anatomi ve embriyobilim arasında kur
duğu "üçlü koşutluk"u -başka bir deyişle, fosil kaydındaki ata
lan, ilkel formların yaşayan örneklerini ve daha yüksek hayvan
ların embriyo ya da erken büyüme evrelerini- betimlemeye giriş
tiler. Irkçı geleneğin insan araştırmaları açısından üçlü koşutlu
guysa, fosil atalar (henüz keşfedilmemiş), "yabanıllar" ya da aşa
ğı ırkların erişkinleri ve beyaz çocuklar anlamına geliyordu.
Pek çok yinelemeci, dördüncü bir koşutluk -üstün ırkların kendi içindeki bazı acayip erişkin türlerini- eklemeyi
savunu-182 pandanın başparma�
yordu. Biçim ya da davranış bozukluklarının pek çoğunu ya "ge
riye dönüş" ya da "gelişim tutulması"na atfediyorlardı. Geri dö
nüş, ya da atalara çekim, yitmiş ilkel özelliklerin ileri soy çizgi
lerinde birden bire, kendiliğinden yeniden ortaya çıkması anla
mına gelmektedir. Örneğin, "suç antropolojisi"nin kurucusu Ce
sare Lombroso, yasa çiğneyenlerin pek çoğunun biyolojik dür
tüyle eyleme geçtiğine; çünkü, içlerinde hayvanca bir geçmişin yeniden canlandığına inanıyordu. "Doğuştan suçluları" maymun vücut yapısından "izler" arayarak -geriye yatık alın, çıkık çene, uzun kollarından- saptamanın ardındaydı.
Gelişim tutulmaları, olağan koşullarda embriyo yaşamında or
taya çıkan özelliklerin yanlışlıkla erişkinliğe taşınması anlamı
na gelir; ama bu bozukluklar düzeltilmeli ya da daha ileri ya da karmaşık bir şeyle yer değiştirmelidir. Yinelemeli-oluş kuramı
na göre, embriyo yaşamının bu olağan özellikleri, daha ilkel bi
çimlerin erişkinlik evreleridir. Eğer bir Kafkasoidin (Kafkas ırkı
nın üyesi) başına gelişim tutulması gelirse, insan yaşamının daha aşağı bir evresinde doğabilir, başka bir deyişle, aşağı ırklara özgü biçimlere geri dönebilir. Artık insan fosili, aşağı ırkların olağan erişkini, beyaz çocuklar ile ataya çekim ya da gelişim tutulmaları
na uğramış talihsiz beyaz erişkinlerden oluşan dörtlü bir koşutlu
ğumuz var. lşte Dr. Down'ın yanıltıcı sezgi şimşeği bu bağlamda çakmıştı: Bazı Kafkasoid gerizekalılar, gelişim tutulmalarına uğ
ramış olmalıydılar ve akıl yetersizliklerini, aşağı ırkların erişkin
lerinde olağan sayılabilecek özellikleri ve yetenekleri saklamış ol
malarına borçluydular.
Bu nedenle, Dr. Down aşağı ırkların özellikleri konusunu kılı kırk yararcasına irdeledi; tıpkı yirmi yıl sonra Lombroso'nun, maymunsu vücut yapılan aramak amacıyla suçluların vücutları
nı ölçtüğü gibi. Ara, kafana koyup inançla ara, bulacaksın. Down, arayışını anlaşılır bir heyecanla betimledi: Gerizekalıhk konu
sunda doğal ve neden-sonuç bağlantılı bir sınıflandırma ortaya koymuştu ya da öyle sanıyordu. "Bir süredir, gerizekalıları
çeşit-stcphcn jay gould 18 3
li etnik standartlara göre düzenleyerek sınıflandırma -başka bir deyişle, doğal bir çerçeveye oturtma- olasılığına yönelmiş bulu
nuyorum," diye yazıyordu. Bozukluk ne denli ağır olursa, geli
şim takılması o denli derindeydi ve bozukluğun temsil ettiği ırk o denli aşağıydı.
"Etiyopya çeşidinin birkaç belirgin örneğini," buldu ve onla
nn "patlak gözlerini," "etli dudaklarını," ve "Yünümsü . . . ama her zaman kara olmayan saçlarını," betimledi. Onlarla ilgili ola
rak şunları yazdı: "Avrupalı soyundan gelseler de, negroid ırkın beyazlarına örnektir onlar." Ardından, "Malaya çeşidi çevresin
de yer alan" başka geri zekalılan; sonra da "Amerika kıtasının ilk yerlilerini," temsil eden "kısalmış alınlı ve fırlak yanaklı, çu
kura kaçmış gözlü ve hafif maymunsu burunlu" daha başkaları
nı betimledi.
En sonunda sıra, Kafkas ırkının altındaki basamakta ırklar merdivenine çıkardığı, "büyük Moğol ailesi" ne geldi. "Anadan dogma geri zekalıların büyük çoğunluğu ," diye sürdürdü, "halis Moğol ırkındandır. Bu öylesine belirgindir ki, ikisi yan yana geti
rildiği zaman, karşılaştırılan örneklerin aynı ana babadan olma
dığına inanmak zordur." Sonra Down, bugün trizomi-2 1 , ya da Down sendromu diye bildiğimiz derde uğramış bir erkek çocu
ğunu, oldukça gerçeğe uygun biçimde ve "hafif kirli sarı renkte
ki derisi" dışında hiçbir bir Doğulu özellik ima etmeden betim
lemeye girişti.
Down betimlemesini Doğulu insanlarla "Moğol gerizekalılar"
arasındaki sözde anatomik benzerliklerle sınırlamadı. Aynı za
manda, bu durumdaki çocukların davranış özellikleri üzerinde de durdu: "Büyük taklit gücüne sahiptirler; nerdeyse insanı kan
dıracak denli taklitçidirler. " Bu satırların ardında gizli anlamı ya
kalamak için on dokuzuncu yüzyıl ırkçılığının yazınıyla tanışık olmak gerekir. Doğu kültürünün ince işlenmişliği ve karmaşık
lığı; özellikle de, Çin toplumunda en yüksek inceliklerin Avrupa kültürünün hala barbarlık içinde debelendiği sırada ortaya
çık-184 pandanın batpamı•ğı
mış olması, Kafkasya ırkçılarına utanç veriyordu. (Yahudi düş
manı bir sataşmaya yanıt verirken Benjamin Disraeli'nin dedi
ği gibi: "Evet, ben bir Museviyim ve soylu beyefendilerin atala
n yontulmamış yabanıllarken .. . benimkiler Hazreti Süleyman'ın tapınağında rahiptiler. ") Kafkas ırkından olanlar bu açmazı, do
ğulularda düşünme gücü olduğunu itiraf ederek çözdüler; fakat, bu gücü buluşçu dehaya değil de, taklitçi kopyalama donanımı
na bağladılar.
Down, trizomi-2l'li çocuğun betimlemesini şöyle bitirdi: Ço
cuktaki bu durum gelişim tutulmasından ileri geliyordu (gelişim tutulmasının da ana babanın veremli olmasından kaynaklandı
ğını düşünüyordu, Down): "Çocuğun yüz görünüşü öyle ki, ana babasının Avrupalı olduğunu düşünmek zor; fakat, bu özellikler
le öyle sık karşılaşılıyor ki, bu etnik özelliklerin yozlaşmanın bir sonucu olduğundan kuşku olamaz."
Gününün ölçüleri açısından bakınca, Down bir tür ırksal
"liberal"di. Bütün insanların aynı kökten geldiğini ve tek bir aile olarak -ama konumlarına göre basamaklandırılarak, kuşkusuz
birleşebileceklerini savlıyordu. Gerizekalılan etnik bakımdan sı
nıflandırmasını, bazı bilim insanlarınca ortaya atılan, aşağı ırkla
rın ayn ayn eylemlerde yaratıldığı ve beyazlığa doğru "gelişim"
gösteremeyecekleri iddiasıyla savaşmak amacıyla kullandı. Şun
ları yazdı:
Eğer bu büyük ırk bölünmeleri değişmez ve kesinse, nasıl oluyor da hastalık aradaki duvarı aşıyor ve bir başka ırktan insanların ayı
rıcı özelliklerini böylesine yakından taklit ediyor. Kayda geçirdiğim gözlemlerin şunu gösterdiğini düşünmekten başkası elimden gel
miyor: Irklar arasındaki ayrımlar özgül olmayıp değişkendir. lnsan soyunda yozlaşmanın sonucu olan bu örnekler, insan türünün tek
liğinden yana bazı kanıtlar sağlıyor gibi görünüyor bana.
Down'ın zeka geriliğine ilişkin genel kuramı bir miktar
yay-sıephen jay gould 1 85
gınlık kazandı; fakat, hiçbir zaman alana egemen olamadı. Yine de belirli bir bozukluğa verdiği Moğol gerizekalılıgı adı (bazen Mongolizm olarak yumuşatılyor) Down'ın bu adı niçin verdi
ği hekimlerce unutulduktan çok sonraları bile yerini korudu.
Down'ın kendi oğlu, babasının doğu insanıyla, trizomi-2l 'li ço
cukları karşılaştırmasına karşı çıksa da, gerek doğu insanının aşağı konumunu ve gerekse geri zekalılıkla evrimsel geri dönüşü birbirine bağlayan genel kuramı savundu:
Öyle görünüyor ki, ilk bakışta çarpıcı biçimde Moğol öznite
liklerini ve vücut yapısını anıştıran ayırıcı özellikler rastlantısal ve yüzeyseldir; gerçekten de, o ırkı hiçbir biçimde nitelemeyen baş
ka özelliklerle sürekli ilişkilendirmenin sonucudur ve eğer bu bir geri dönüş olayıysa, Moğol kökünden de daha geride bir örneğe -bazı kökenbilimcilerin tüm çeşitli insan ırklarının kaynaklandığı
na inandıgı örneğe- dönüş olmalıdır.
Hekimler trizomi-2l'i hem doğulularda hem de Down'ın sı
nıflandırmasında doğululardan aşağıya koyduğu ırklarda sapta
yınca, Down'ın trizomi 2 l 'e ilişkin kuramı, kendi geçersiz ırk
çı sistemi içinde bile dayanağını yitirdi. (Bir hekim "Mangal Moğollar"dan söz ettiyse de, bu uygunsuz direniş hiçbir zaman tutunmadı.) Eğer bu durum, yüksek bir ırkta olağan bir durum sayılıyorduysa, nedeni hiçbir biçimde yozlaşma olamazdı. Bugün artık biliyoruz ki, bir fazla kromozom taşıyan kimi şempanze
lerde de -büyük olasılıkla insandaki 2 1 . kromozomla kökendeş benzeşme sonucu- benzer bir dizi özellik ortaya çıkıyor.
Down'ın kuramı çürütüldüğüne göre, kullandığı terimin sonu ne olmalıydı? Bundan birkaç yıl önce Sir Peter Medawar'la bazı doğulu bilim insanları, Moğol geri zekalılığı ve mongolizm adla
rı yerine Down sendromu adını benimsemeye, birkaç İngiliz ya
yın organım ikna etti. ABD'de de benzer bir eğilim seziyorsam da, hala, genel olarak mongolizm terimi kullanılıyor. Ad
değiş-1 8 6 pandanın başpannağı
lirme çabalarından bazı insanlar yakınabilirler; bu çabayı, bula
nık kafalı liberallerin, olmayacak alanlara toplumsal kaygılar ka
rıştırarak, yerleşmiş sözcük anlamlarıyla düşüncesizce oynamaya dönük, hedefini şaşırmış bir girişimi olarak niteleyebilirler. Doğ
rusu, yerleşik adların gelgeç heveslerle değiştirilmesinden yana değilim. Bach'ın St. Matthew Passion bestesini her söylediğimde ve yüzyıllar boyu Yahudi düşmanlığının "resmi" gerekçesi ola
rak kullanılan, "Sein Blut komme über uns und unsre kinder"
-O'nun (lsa'nın - ç.n.) kanının sorumluluğu bizlerin ve çocukla
rımızın üzerine olsun" satırını- Musevi topluluğunun öfkeli bir üyesi olarak söylemek zorunda kaldığımda olağanüstü rahatsız
lık duyuyorum. Yine de, satırın gönderme yaptığı kişinin bir baş
ka bağlamda söylediği üzere, Bach'ın metninin "bir satırını ya da bir noktasını" değiştirmezdim.
Fakat bilimsel adlar yazınsal anıtlar değildir. Moğol geri zekalılığı yalnızca karalayıcı olmakla kalmıyor. Nereden bakılır
sa bakılsın yanlış. Artık zeka yetersizliklerini merdiven basamak
larını çıkar gibi sınıflandırmıyoruz. Down sendromu olan çocuk
lar doğulu insanları, değil öyle uzun uzadıya, en küçük ölçüde bile andırmazlar. Ve en önemlisi, bu ad artık yalnızca Down'ın geri zekalılık nedeni olarak gösterdiği, saygınlığını yitirmiş, ırk
sal geri dönüş kuramı bağlamında bir anlam taşımaktadır. Eğer bu iyi hekimi onurlandırmamız gerekiyorsa, bırakalım adı trizo
mi-21 karşılığında Down sendromu olarak kalsın.
1 6