• Sonuç bulunamadı

Mayoz bölünme, başka bir deyişle, eşey hücrelerinin oluşumun­

da kromozom çiftlerinin birbirinden ayrılması, biyolojinin bü­

yük mühendislik başarılarından biridir. Eğer yumurta ve sperm­

ler, sıradan vücut hücrelerindeki genetik bilginin tam yansı ka­

dar genetik bilgi içermezse, eşeyli üreme gerçekleşemez. lki yarı­

mın döllenme yoluyla birleşmesi, toplam genetik bilgiyi yeniden var ederken, ana ve babadan gelen genlerin her yavruda harman­

lanması, Darwinci süreçlerin gerek duyduğu çeşitliliği sağlar. Bu yarıya bölünme ya da "indirgeme bölünmesi" kromozomların çif­

ter çifter sıraya girip, her çiftten birinin koparak eşey hücrelerin­

den birine gittiği mayoz bölünme sırasında meydana gelir. Bazı eğreltiotlannda her hücrenin 600'den fazla kromozom çifti içer­

diğini ve çoğu kez mayoz bölünmenin her bir çifti hatasız ayırdı­

ğını öğrendiğimizde, mayoz bölünmenin şaşmazlığına olan hay­

ranlığımız daha da artar.

Yine de, organik makineler sanayideki benzerlerinden daha yanılmaz değildir. Bölünmede sıklıkla yanlışlıklar meydana gelir.

Ender durumlarda, böylesi yanlışlıklar yeni evrimsel yönlerin ha­

bercileridir. Çoğu olayda, bölünme yanlışlığı arızalı yumurta ya

1 78 pandanın başparmağı

da arızalı spermden doğan bir yavrunun talihini karartır. En sık görülen mayoz yanlışlıklarında kromozomlar bölünmeyi başara­

maz. Çiftin ikisi birlikte bir eşey hücresine giderken, öteki hücre bir kromozomdan yoksun kalır. Normal bir eşey hücresiyle, bir­

birinden ayrılamama nedeniyle fazladan bir kromozom bulunan bir eşey hücresinin birleşmesinden doğan çocuk, olağan iki kro­

mozom yerine her hücrede o kromozomdan üç kopya taşıyacak­

tır. Bu bozukluğa trizomi adı verilir.

insanlarda 2 1 . kromozomda, birbirinden ayrılamama olayı olağanüstü yüksek sıklıkta ve ne yazık ki, oldukça acılı sonuç­

larla birlikte görülür. 600'le 1 000 yeni doğmuş bebekten biri faz­

ladan bir 2 1 . kromozom taşır; bu durum tıp dilinde "trizomi-21 "

olarak bilinir. Bu talihsiz çocuklarda hafif zeka geriliği görülür ve yaşama olasılığı düşüktür. Ayrıca birtakım belirleyici özellik­

ler sergilerler; bunlar arasında kısa, enli eller, yüksek ve dar bir damak, yuvarlak yüz ve geniş kafa, yassı bağlantılı küçük burun, kalın ve kırışık dil. Trizomi-21 görülme sıklığı anne olma yaşının yükselmesiyle birlikte hızla artmaktadır. Trizomi-2l'e neyin yol açtığına ilişkin bildiklerimiz çok az; gerçekten de kromozomlarla ilişkisi 1959 yılına dek keşfedilmedi. Niye bu kadar sık meydana geldiği ya da öteki kromozomların "birbirinden ayrılmama" ola­

yına niye bu denli yatkın olmadıkları konusunda hiçbir fikrimiz yok. Bir fazla 21. kromozomun, trizomi-2l'le ilişkili bu çok özgül bozukluklar dizisini niçin doğurması gerektiğine ilişkin en ufak bilgimiz yok. Fakat hiç değilse döl yatağında embriyo hücreleri­

nin kromozomları sayılarak saptanabiliyor; böylece erken kürtaj seçeneği sağlanmış oluyor.

Eğer bu konu size tamdık, fakat, bir yanıyla eksik geliyorsa;

eksik bıraktığım bir konu var, doğrusunu isterseniz. Trizomi-2l'in halk arasında yaygın adı Mongolizm, Moğol zeka geriliği ya da Down sendromudur. Down sendromu olan çocuklarla he­

pimiz karşılaşmışızdır ve bu durumun niçin

Moğol

zeka geriliği olarak betimlendiğini merak edenin yalnızca ben olmadığımdan

stcphcn jay gould 179

kuşkum yok. Down sendromuyla doğan çocuklar hemen tanına­

bilir; fakat, (yukarıdaki listede saydıklarımın göstereceği üzere) tanımlayıcı özellikleri arasında Doğululuğu anıştıran bir şey yok­

tur. Bazıları, hiç kuşku yok ki, az miktarda, fakat gözle görülür biçimde, Doğululara özgü biçimde çekik gözlüdür ve bazıları da hafifçe sarı derilidir. 1866'da hastalık belirtilerini betimlediği sı­

rada bu önemsiz ve değişken özellikler Dr. john Langdon Hay­

don Down'ın onları Doğulularla karşılaştırmasına yol açtı. Fakat Down'ın adlandırma öyküsü böyle ara sıra görülen, birkaç ya­

nıltıcı ve yüzeysel benzerlikle bitmiyor; çünkü, içinde bilimsel ırkçılık tarihinin ilginç bir öyküsünü barındırıyor.

Bu terimi kullanan az sayıdaki kişi, Moğol ve gerizekalılık söz­

cüklerinin Dr. Down için teknik anlamlar taşıdığının ayırdın­

dadır. Bunun kökü, hala yok olmamış, egemen kültürel önyar­

gılarında yatıyordu. Bunlara göre insanlar bir merdivenin basa­

maklarında aşağıdan yukarıya doğru -sınıflandırmayı yapan ki­

şinin kendi topluluğu en üstte olmak üzere- yükselen konum­

lara ayrılıyorlardı. Gerizekalı tanımı, bir zamanlar, üç katman­

lı akıl yetersizliği sınıflandırmasının en alt basamağının adıydı.

Gerizekalılar, hiçbir zaman konuşmayı tam anlamıyla becere­

mezlerdi; bir üst basamaktaki eblehler (alıklar) konuşmayı bece­

rir, yazı yazamazlardı. Üçüncü basamaktaki, hafif "gerizekalı"lar tanımı büyük bir terimsel tartışmaya neden oldu. Amerika' da kli­

nik uzmanları H. H. Goddard'ın terimini -Yunanca'da aptal an­

lamına gelen "moron" sözcüğünü- benimsediler. Moron yirmin­

ci yüzyıla ait teknik bir terimdir; o berbat, eski moron fıkraları­

na yakıştırılan uzun sakallara karşın, eski bir adlandırma değil.

IQ (zeka) testlerinin katı kalıtımsal yorumunun üç baş mimarın­

dan biri olan Goddard, bu basamak basamak yükselen zeka sınıf­

landırmasının kapsamının kolaylıkla moron düzeyinden yukarı­

ya, insan ırklarının ve ulusların doğal sınıflandırmasına genişle­

tilebilineceğini; bu durumda, Güney ve Doğu Avrupalı göçmen­

lerin tabanda (yine de ortalama olarak moron düzeyinde), eski

180 pandarun başparmağı

Amerika WASP'ının [beyaz Anglo Sakson Protestan Amerikalı­

lar] en üstte yer alabileceğine inanıyordu. (Ellis Island'a gelişle­

rinde göçmenlere IQ testi uygulanmasını kabul ettirdikten son­

ra Goddard, bunların yüzde sekseninin gerizekalı olduğunu ilan etti ve Avrupa'ya dönmelerini kuvvetle tavsiye etti.)

Dr. Down, "Gerizekalılann köken bakımından sınıflandı­

rılmalanna ilişkin gözlemler"ini 1866 yılı London Hospital Reports'da yayımladığı sırada Surrey'deki Earlswood Akıl Hasta­

ları Hastanesi'nin başhekimiydi. Kafkas ırkının "gerizekah"lannı, -kendisine Afrikalıları, Malayalıları, Amerikan Kızılderililerini ve Doğu halklarını anımsatanlarını- üç sayfacık içinde betimle­

meyi becermişti. Bu düş ürünü benzetmelerden yalnızca, "Mon­

goloid tip başlığı altında toplanan gerizekalılar" teknik bir terim olarak tıp yazınında varlığını sürdürdü.

Down'ın makalesini kuramsal bağlamını bilmeksizin okuyan biri, taşıdığı içten içe yaygın ve tehlikeli amacı hafife alacaktır. Bi­

zim bakış açımıza göre, önyargılı bir adamın ileri sürdüğü acayip, yüzeysel ve neredeyse saçma benzerliklerden başka bir şey değil­

dir. Kendi döneminde, çağın en iyi biyolojik kuramına (ve alt­

tan alta yaygın ırkçılığa) dayanarak nedenlerinin ortaya kondu­

ğu, genel bir gerizekalılık sınıflandırması inşa etme yönünde acı­

masızca kararlı bir girişimin somutlaşmasıdır. Dr. Down bazı, ga­

rip benzerliklerin nedenlerini saptamanın ötesinde, daha büyük amaçlar gözeterek oynuyordu oyunu. Daha önce yapılmış akıl bozukluklarını sınıflandırma girişimlerinden söz ederken şöyle yakınıyordu:

Doğuştan gelen akıl bozukluklanna en ufak bir ilgi duymuş olanlar, bu bozukluğun gözledikleri çeşitlerini, uygun bir biçimde nasıl sınıflandıracaklan konusunda çoğu kez şaşınp kalmış olma­

lıdırlar. Bu konuda yazılmış olanlara başvurmak da zorluğu azalt­

mayacaktır. Sınıflandırma sistemleri genel olarak o denli anlaşılmaz

ve yapaydır ki; sergilenen olaylarda herhangi bir düşünsel

düzen-stcphcn jay gould 181

lerneye ancak şöyle böyle yardımcı olmaktan öte işe yaramadıkla­

gibi; konu üzerinde uygulamaya dönük herhangi bir yararlı etki yapmakta da tümüyle yetersiz kalırlar.

Down'ın zamanında yinelemeli-oluş kuramı, canlıları alçaktan yüksek biçimlere doğru diziler olarak düzenlemede bir biyolog için en iyi kılavuzdu. (Gerek bu sınıflandırma kuramı, gerekse kuramın yüreklendirdiği "merdiven yaklaşımın bugün geçersiz­

dir ya da geçersiz olmalıdır. [Bkz.

Ontogeny and Phylogeny

adlı kitabım; Harvard University Press, 1977) ). Çoğunlukla "ontoje­

ni (bireyoluş; tek bir organizmanın gelişmesinin kapsadığı olay­

lar ardışımı - ç.n) filojeninin (türlerin evrimindeki olaylar ardışı­

mı - ç.n.) özetidir" sözüyle anlatılan bu kuram; yüksek hayvan­

ların, embriyo evresindeyken kendi köklerindeki aşağı yaratıkla­

rın erişkin formlarına karşılık gelen gelişim aşamalarını sırasıy­

la izlediklerini ileri sürüyordu. Bu nedenledir ki, insan embriyo­

su ilk önce balık gibi solungaç yarığı, ardından sürüngen gibi üç odacıklı kalp, daha sonra bir memeli kuyruğu geliştirmektedir.

Embriyo aşamasındaki gelişmenin türün evriminin özeti olduğu düşüncesi, beyaz bilim adamlarının üstü örtülü ırkçılığı için el­

verişli bir ilgi noktası sağlıyordu: Aşağı ırklardaki olağan erişkin davranışlarını karşılaştırmak amacıyla kendi çocuklarının etkin­

liklerine bakıyorlardı.

Yinelemeciler, işlerliği olan bir yöntem olarak, Louis Agassiz'in, fosilbilim, karşılaştırmalı anatomi ve embriyobilim arasında kur­

duğu "üçlü koşutluk"u -başka bir deyişle, fosil kaydındaki ata­

lan, ilkel formların yaşayan örneklerini ve daha yüksek hayvan­

ların embriyo ya da erken büyüme evrelerini- betimlemeye giriş­

tiler. Irkçı geleneğin insan araştırmaları açısından üçlü koşutlu­

guysa, fosil atalar (henüz keşfedilmemiş), "yabanıllar" ya da aşa­

ğı ırkların erişkinleri ve beyaz çocuklar anlamına geliyordu.

Pek çok yinelemeci, dördüncü bir koşutluk -üstün ırkların kendi içindeki bazı acayip erişkin türlerini- eklemeyi

savunu-182 pandanın başparma�

yordu. Biçim ya da davranış bozukluklarının pek çoğunu ya "ge­

riye dönüş" ya da "gelişim tutulması"na atfediyorlardı. Geri dö­

nüş, ya da atalara çekim, yitmiş ilkel özelliklerin ileri soy çizgi­

lerinde birden bire, kendiliğinden yeniden ortaya çıkması anla­

mına gelmektedir. Örneğin, "suç antropolojisi"nin kurucusu Ce­

sare Lombroso, yasa çiğneyenlerin pek çoğunun biyolojik dür­

tüyle eyleme geçtiğine; çünkü, içlerinde hayvanca bir geçmişin yeniden canlandığına inanıyordu. "Doğuştan suçluları" maymun vücut yapısından "izler" arayarak -geriye yatık alın, çıkık çene, uzun kollarından- saptamanın ardındaydı.

Gelişim tutulmaları, olağan koşullarda embriyo yaşamında or­

taya çıkan özelliklerin yanlışlıkla erişkinliğe taşınması anlamı­

na gelir; ama bu bozukluklar düzeltilmeli ya da daha ileri ya da karmaşık bir şeyle yer değiştirmelidir. Yinelemeli-oluş kuramı­

na göre, embriyo yaşamının bu olağan özellikleri, daha ilkel bi­

çimlerin erişkinlik evreleridir. Eğer bir Kafkasoidin (Kafkas ırkı­

nın üyesi) başına gelişim tutulması gelirse, insan yaşamının daha aşağı bir evresinde doğabilir, başka bir deyişle, aşağı ırklara özgü biçimlere geri dönebilir. Artık insan fosili, aşağı ırkların olağan erişkini, beyaz çocuklar ile ataya çekim ya da gelişim tutulmaları­

na uğramış talihsiz beyaz erişkinlerden oluşan dörtlü bir koşutlu­

ğumuz var. lşte Dr. Down'ın yanıltıcı sezgi şimşeği bu bağlamda çakmıştı: Bazı Kafkasoid gerizekalılar, gelişim tutulmalarına uğ­

ramış olmalıydılar ve akıl yetersizliklerini, aşağı ırkların erişkin­

lerinde olağan sayılabilecek özellikleri ve yetenekleri saklamış ol­

malarına borçluydular.

Bu nedenle, Dr. Down aşağı ırkların özellikleri konusunu kılı kırk yararcasına irdeledi; tıpkı yirmi yıl sonra Lombroso'nun, maymunsu vücut yapılan aramak amacıyla suçluların vücutları­

nı ölçtüğü gibi. Ara, kafana koyup inançla ara, bulacaksın. Down, arayışını anlaşılır bir heyecanla betimledi: Gerizekalıhk konu­

sunda doğal ve neden-sonuç bağlantılı bir sınıflandırma ortaya koymuştu ya da öyle sanıyordu. "Bir süredir, gerizekalıları

çeşit-stcphcn jay gould 18 3

li etnik standartlara göre düzenleyerek sınıflandırma -başka bir deyişle, doğal bir çerçeveye oturtma- olasılığına yönelmiş bulu­

nuyorum," diye yazıyordu. Bozukluk ne denli ağır olursa, geli­

şim takılması o denli derindeydi ve bozukluğun temsil ettiği ırk o denli aşağıydı.

"Etiyopya çeşidinin birkaç belirgin örneğini," buldu ve onla­

nn "patlak gözlerini," "etli dudaklarını," ve "Yünümsü . . . ama her zaman kara olmayan saçlarını," betimledi. Onlarla ilgili ola­

rak şunları yazdı: "Avrupalı soyundan gelseler de, negroid ırkın beyazlarına örnektir onlar." Ardından, "Malaya çeşidi çevresin­

de yer alan" başka geri zekalılan; sonra da "Amerika kıtasının ilk yerlilerini," temsil eden "kısalmış alınlı ve fırlak yanaklı, çu­

kura kaçmış gözlü ve hafif maymunsu burunlu" daha başkaları­

nı betimledi.

En sonunda sıra, Kafkas ırkının altındaki basamakta ırklar merdivenine çıkardığı, "büyük Moğol ailesi" ne geldi. "Anadan dogma geri zekalıların büyük çoğunluğu ," diye sürdürdü, "halis Moğol ırkındandır. Bu öylesine belirgindir ki, ikisi yan yana geti­

rildiği zaman, karşılaştırılan örneklerin aynı ana babadan olma­

dığına inanmak zordur." Sonra Down, bugün trizomi-2 1 , ya da Down sendromu diye bildiğimiz derde uğramış bir erkek çocu­

ğunu, oldukça gerçeğe uygun biçimde ve "hafif kirli sarı renkte­

ki derisi" dışında hiçbir bir Doğulu özellik ima etmeden betim­

lemeye girişti.

Down betimlemesini Doğulu insanlarla "Moğol gerizekalılar"

arasındaki sözde anatomik benzerliklerle sınırlamadı. Aynı za­

manda, bu durumdaki çocukların davranış özellikleri üzerinde de durdu: "Büyük taklit gücüne sahiptirler; nerdeyse insanı kan­

dıracak denli taklitçidirler. " Bu satırların ardında gizli anlamı ya­

kalamak için on dokuzuncu yüzyıl ırkçılığının yazınıyla tanışık olmak gerekir. Doğu kültürünün ince işlenmişliği ve karmaşık­

lığı; özellikle de, Çin toplumunda en yüksek inceliklerin Avrupa kültürünün hala barbarlık içinde debelendiği sırada ortaya

çık-184 pandanın batpamı•ğı

mış olması, Kafkasya ırkçılarına utanç veriyordu. (Yahudi düş­

manı bir sataşmaya yanıt verirken Benjamin Disraeli'nin dedi­

ği gibi: "Evet, ben bir Museviyim ve soylu beyefendilerin atala­

n yontulmamış yabanıllarken .. . benimkiler Hazreti Süleyman'ın tapınağında rahiptiler. ") Kafkas ırkından olanlar bu açmazı, do­

ğulularda düşünme gücü olduğunu itiraf ederek çözdüler; fakat, bu gücü buluşçu dehaya değil de, taklitçi kopyalama donanımı­

na bağladılar.

Down, trizomi-2l'li çocuğun betimlemesini şöyle bitirdi: Ço­

cuktaki bu durum gelişim tutulmasından ileri geliyordu (gelişim tutulmasının da ana babanın veremli olmasından kaynaklandı­

ğını düşünüyordu, Down): "Çocuğun yüz görünüşü öyle ki, ana babasının Avrupalı olduğunu düşünmek zor; fakat, bu özellikler­

le öyle sık karşılaşılıyor ki, bu etnik özelliklerin yozlaşmanın bir sonucu olduğundan kuşku olamaz."

Gününün ölçüleri açısından bakınca, Down bir tür ırksal

"liberal"di. Bütün insanların aynı kökten geldiğini ve tek bir aile olarak -ama konumlarına göre basamaklandırılarak, kuşkusuz­

birleşebileceklerini savlıyordu. Gerizekalılan etnik bakımdan sı­

nıflandırmasını, bazı bilim insanlarınca ortaya atılan, aşağı ırkla­

rın ayn ayn eylemlerde yaratıldığı ve beyazlığa doğru "gelişim"

gösteremeyecekleri iddiasıyla savaşmak amacıyla kullandı. Şun­

ları yazdı:

Eğer bu büyük ırk bölünmeleri değişmez ve kesinse, nasıl oluyor da hastalık aradaki duvarı aşıyor ve bir başka ırktan insanların ayı­

rıcı özelliklerini böylesine yakından taklit ediyor. Kayda geçirdiğim gözlemlerin şunu gösterdiğini düşünmekten başkası elimden gel­

miyor: Irklar arasındaki ayrımlar özgül olmayıp değişkendir. lnsan soyunda yozlaşmanın sonucu olan bu örnekler, insan türünün tek­

liğinden yana bazı kanıtlar sağlıyor gibi görünüyor bana.

Down'ın zeka geriliğine ilişkin genel kuramı bir miktar

yay-sıephen jay gould 1 85

gınlık kazandı; fakat, hiçbir zaman alana egemen olamadı. Yine de belirli bir bozukluğa verdiği Moğol gerizekalılıgı adı (bazen Mongolizm olarak yumuşatılyor) Down'ın bu adı niçin verdi­

ği hekimlerce unutulduktan çok sonraları bile yerini korudu.

Down'ın kendi oğlu, babasının doğu insanıyla, trizomi-2l 'li ço­

cukları karşılaştırmasına karşı çıksa da, gerek doğu insanının aşağı konumunu ve gerekse geri zekalılıkla evrimsel geri dönüşü birbirine bağlayan genel kuramı savundu:

Öyle görünüyor ki, ilk bakışta çarpıcı biçimde Moğol öznite­

liklerini ve vücut yapısını anıştıran ayırıcı özellikler rastlantısal ve yüzeyseldir; gerçekten de, o ırkı hiçbir biçimde nitelemeyen baş­

ka özelliklerle sürekli ilişkilendirmenin sonucudur ve eğer bu bir geri dönüş olayıysa, Moğol kökünden de daha geride bir örneğe -bazı kökenbilimcilerin tüm çeşitli insan ırklarının kaynaklandığı­

na inandıgı örneğe- dönüş olmalıdır.

Hekimler trizomi-2l'i hem doğulularda hem de Down'ın sı­

nıflandırmasında doğululardan aşağıya koyduğu ırklarda sapta­

yınca, Down'ın trizomi 2 l 'e ilişkin kuramı, kendi geçersiz ırk­

çı sistemi içinde bile dayanağını yitirdi. (Bir hekim "Mangal Moğollar"dan söz ettiyse de, bu uygunsuz direniş hiçbir zaman tutunmadı.) Eğer bu durum, yüksek bir ırkta olağan bir durum sayılıyorduysa, nedeni hiçbir biçimde yozlaşma olamazdı. Bugün artık biliyoruz ki, bir fazla kromozom taşıyan kimi şempanze­

lerde de -büyük olasılıkla insandaki 2 1 . kromozomla kökendeş benzeşme sonucu- benzer bir dizi özellik ortaya çıkıyor.

Down'ın kuramı çürütüldüğüne göre, kullandığı terimin sonu ne olmalıydı? Bundan birkaç yıl önce Sir Peter Medawar'la bazı doğulu bilim insanları, Moğol geri zekalılığı ve mongolizm adla­

rı yerine Down sendromu adını benimsemeye, birkaç İngiliz ya­

yın organım ikna etti. ABD'de de benzer bir eğilim seziyorsam da, hala, genel olarak mongolizm terimi kullanılıyor. Ad

değiş-1 8 6 pandanın başpannağı

lirme çabalarından bazı insanlar yakınabilirler; bu çabayı, bula­

nık kafalı liberallerin, olmayacak alanlara toplumsal kaygılar ka­

rıştırarak, yerleşmiş sözcük anlamlarıyla düşüncesizce oynamaya dönük, hedefini şaşırmış bir girişimi olarak niteleyebilirler. Doğ­

rusu, yerleşik adların gelgeç heveslerle değiştirilmesinden yana değilim. Bach'ın St. Matthew Passion bestesini her söylediğimde ve yüzyıllar boyu Yahudi düşmanlığının "resmi" gerekçesi ola­

rak kullanılan, "Sein Blut komme über uns und unsre kinder"

-O'nun (lsa'nın - ç.n.) kanının sorumluluğu bizlerin ve çocukla­

rımızın üzerine olsun" satırını- Musevi topluluğunun öfkeli bir üyesi olarak söylemek zorunda kaldığımda olağanüstü rahatsız­

lık duyuyorum. Yine de, satırın gönderme yaptığı kişinin bir baş­

ka bağlamda söylediği üzere, Bach'ın metninin "bir satırını ya da bir noktasını" değiştirmezdim.

Fakat bilimsel adlar yazınsal anıtlar değildir. Moğol geri zekalılığı yalnızca karalayıcı olmakla kalmıyor. Nereden bakılır­

sa bakılsın yanlış. Artık zeka yetersizliklerini merdiven basamak­

larını çıkar gibi sınıflandırmıyoruz. Down sendromu olan çocuk­

lar doğulu insanları, değil öyle uzun uzadıya, en küçük ölçüde bile andırmazlar. Ve en önemlisi, bu ad artık yalnızca Down'ın geri zekalılık nedeni olarak gösterdiği, saygınlığını yitirmiş, ırk­

sal geri dönüş kuramı bağlamında bir anlam taşımaktadır. Eğer bu iyi hekimi onurlandırmamız gerekiyorsa, bırakalım adı trizo­

mi-21 karşılığında Down sendromu olarak kalsın.

1 6