• Sonuç bulunamadı

Darwin'in, doga tarihinin küçük ayrıntılarında çıktığı çok sa­

yıda gezinti -bir sülükayaklıların sınıflandırılması, tırmanıcı bit­

kiler konusunda bir kitap, solucanların etkinligiyle toprak olu­

şumuna ilişkin bir inceleme- ona hiç hak etmediği bir ün kazan­

dırdı: Garip bitki ve hayvanlan betimleyen, eski kafalı, biraz

sar-12 pandanın başparmağı

sakça biri deniyordu onun için; talihi yaver gitmiş, tam doğru za­

manda bir balık yakalamıştı. Darwin üstüne bilgilerdeki bir pat­

lama sonucu bu masal son yirmi yıldır bir yana bırakılmış bulu­

nuyor (bkz.

2.

deneme). Ondan önce Darwin'i, "düşünceleri to­

parlamakta yetersiz ... büyük düşünürler arasında yeri olmayan bir kişi," diye değerlendiren ünlü bir bilimadamı pek çok kıt bil­

gili meslektaşının görüşünü dile getiriyordu.

Oysa, Darwin'in kitaplarının her biri, yaşamına sığdırdığı ça­

lışmalarının görkemli ve tutarlı izlencesinde üstüne düşeni yeri­

ne getirerek evrim olgusunu sergilemiş ve onun temel düzene­

ği olan doğal seçilimi savunmuştur. Darwin orkideleri yalnızca araştırmış olmak adına araştırmadı. Darwin'in tüm kitaplarını so­

nuna dek okumak çabasını gösteren Kalifomiyalı biyolog Micha­

el Ghiselin (bkz.

The Tnumph of

the

Darwi nian

Method!Darwin­

ci Yöntemin Zaferi) orkideler üstüne incelemesini, haklı olarak, Darwin'in evrim konusunda atıldığı zorlu uğraşın önemli bir bö­

lümü olarak tanımlamıştır.

Darwin, orkideler kitabına önemli bir evrimsel önermeyle baş­

lıyor: Sürekli olarak kendi kendine döllenme, uzun vadede ha­

yatta kalmak için iyi bir strateji değildir; çünkü döller yalnızca tek bir anaç bitkinin genlerini taşır ve popülasyon değişen çev­

re karşısında evrimsel esneklik için yeterli çeşitlilik göstermez.

Bundan dolayı, çiçekleri hem erkek hem de dişi bölümler taşıyan bitkiler genellikle çapraz döllenmeyi güvence altına alacak düze­

nekler geliştirirler. Orkideler böceklerle ittifak içindedir. Orkide­

ler, böcekleri ayartmaya yarayacak şaşılası çeşitlilikte "kurnazlık­

lar" geliştirmişlerdir; bunlar sayesinde yapışkan polenin konuk­

larına bulaşmasını güvence altına alır ve bu polenlerin, böceğin konuk olacağı bir sonraki orkidenin dişi bölümlerine ulaşması­

nı sağlarlar.

Darwin'in kitabı bu kurnazlıkları özetleyen bir toplam; bir hayvanlar dünyasındaki tuhaflıklar kitabının bitkiler dünyasın­

daki karşılığıdır. Ortaçağların hayvanlar dünyası kitapları gibi,

stephen jay gould 13

öğretmek amacıyla tasarlanmıştır. Mesajı çelişkili, fakat derindir.

Orkideler girift donanımlarını her sıradan çiçekte bulunan ortak öğelerden -çoğu kez apayrı işlevler görmek üzere o yere uydurul­

muş parçalardan- üretirler. Eğer Tanrı bilgeliğini ve gücünü yan­

sıtmak için güzel bir makine tasarlamış olsaydı; hiç kuşkusuz, genelde başka amaçlar için düşünülmüş derleme parçalardan ya­

rarlanmazdı. Orkideler kusursuz bir mühendis elinden çıkma­

mışlardı; durumu kurtarmak üzere, elde olanla inşa edilmişlerdi.

Öyleyse, sıradan çiçeklerden evrilmiş olmalıydılar.

Dolayısıyla, burada çelişkili bir durum vardır ve üçlemenin or­

tak izleğini bu çelişki oluşturmaktadır: Ders kitaplarımız evrimi en "cuk oturmuş" tasarım örnekleriyle sergilemeyi severler - bir kelebeğin neredeyse kusursuza yakın biçimde kuru yaprağa ben­

zemesi ya da tadı güzel bir kelebek türünün, zehirli akrabasına öykünmesi gibi. Oysa, kusursuz tasarım evrimi savunmak için kötünün kötüsü bir savdır; çünkü, gücü her şeye yeten bir ya­

ratıcının yapması gerektiği düşünülenin taklididir. Evrimin ka­

nıtı garip düzenlemeler ve güldüren çözümlerdir - aklı başın­

da bir Tanrı'nın hiçbir zaman adım atmayacağı; fakat, doğal bir sürecin, tarihin zoru altında ister istemez izlediği yollardır bun­

lar. Darwin'den daha iyi başka kimse anlamamıştır bunu. Evrimi savunurken Darwin'in tutarlı bir biçimde hep aklın en zor erdi­

ği hayvan, bitki organlarına ve coğrafya dağılımlarına başvurdu­

ğunu Emst Mayr göstermiş bulunuyor. Bu da beni dev panda ve

"başparmağı" konusuna getiriyor.

Dev pandalar, etoburlar takımına giren ayılar içinde olağandı­

şıdır. Bildiğimiz sıradan ayılar eti de otu da ayırmadan en kolay yiyen etoburlardandır; fakat pandalar ağız tadı konusundaki bu açık düşünceliliğe karşı yönde sınır koymuşlardır. Karınlarını ne­

redeyse tümden bambuyla doyurmaları nedeniyle üyesi oldukla­

rı etoburlar takımının adını yalancı çıkarmışlardır. Çin'in batısın­

daki dağların yüksek kesimlerinde bulunan sık bambu ormanla­

rında yaşarlar. Orada düşmanlarının saldırısından büyük ölçüde

14 pandanın baş parmağı

korunmuş olarak günün on, on iki saatini hatır hu tur bambu çiğ­

nemekle geçirirler.

Çocukluğumun Panda Andy'sinin bir hayranı ve bir panayır­

da üst üste oturtulmuş süt şişelerinin gerçekten kendiliklerinden yuvarlanmasıyla rastlantı sonucu kazanılmış bir dolma oyuncak pandanın eski sahibi olarak, Çin'le ilişkilerdeki yumuşamanın ilk meyveleri ping pong karşılaşmalarının ötesine geçip, Washing­

ton Hayvanat Bahçesi'ne iki panda gönderildiğinde, bayılmıştım.

Hayvanat bahçesine gidip, hak ettikleri hayranlık duygusuyla on­

ları izledim. Esniyor, geriniyor ve biraz da yürüyorlardı; fakat za­

manlarının neredeyse tümünü çok sevdikleri bambuyu çiğne­

mekle geçiriyorlardı. Dik oturuyorlar ve bambu saplarını ön pen­

çelerinin arasında tutarak yaprakları soyuyorlar ve yalnızca taze sürgünleri tüketiyorlardı.

Beceriklilikleri bende hayranlık uyandırmıştı ve koşmaya uyarlanmış bir kökten gelen bu en yeni üyenin nasıl olup da el­

lerini böylesine ustaca kullandığına şaşmıştım. Bambu sapları­

nı pençelerinin arasına alıyor ve esnek olduğu anlaşılan bir baş­

parmakla geri kalan parmaklar arasından bambu sapını geçirerek yaprakları sıyırıyorlardı. Bu davranışları bende şaşkınlık uyan­

dırdı. İnsanın başarısını borçlu olduğu özellikleri arasında, öte­

ki parmakların karşısına geçerek kavramayı sağlayan bir başpar­

mak olduğunu öğrenmiştim. Bu önemli, her işe yarayan özelli­

ğiyle öne çıkardığımız, hatta abarttığımız başparmaklı (primat) atalarımıza karşılık; memelilerin çoğu, parmaklarını özel işler­

de uzmanlaştırdıkları sırada bu parmağı harcamışlardı. Etoburlar koşar, tırnak batırır ve tırmalarlar. Kedim beni ruhsal açıdan us­

taca kullanabilir ama hiçbir zaman daktiloyla yazı yazamayacak ya da piyano çalamayacaktır.

Bunun üzerine pandanın geri kalan parmaklarını saydım ve bu kez daha da büyük bir şaşkınlık geçirdim: Dört değil, beş parmağı vardı. Bu "başparmak" ayrı gelişmiş bir altıncı parmak mıydı aca­

ba? Bereket versin, dev pandalar konusunda kutsal bir başvuru

stcphcn jay gould 15

kitabı var: Chicago Field Doğa Tarihi Müzesi'nin omurgalı beden yapısı bölümünün eski müdürü D. Dwight Davis'in yazdığı bir inceleme bu. Bu inceleme, büyük olasılıkla, günümüzün karşı­

laştırmalı evrim anatomisi konusunda yazılmış en büyük yapı­

tıdır ve insanın pandalar üstüne bilmek isteyebileceği ne varsa, daha fazlasını içermektedir. Soruya yanıt Davis'den geldi, doğal olarak.

Pandanın "başparmağı" anatomik olarak hiç de bir parmak de­

ğil. Gerçekte, bilekteki küçük kemik parçalarından biri olan ışın­

sal sesamoid adındaki bir kemikten yapılmıştır. Pandalarda ışın­

sal sesamoid neredeyse tarak kemiklerinin boyuna ulaşacak ka­

dar büyümüş ve uzamıştır. Işınsal sesamoid pandanın ön pençe­

sindeki etli bir yastığın altında bulunur; beş parmak da bir baş­

ka yastığın iskeletini oluştururlar. lki yastığı birbirinden ince bir girinti ayım ve bu girinti bambu saplarının geçtiği kanal görevi­

ni yapar.

Yakınlaştırıcı kas Işınsal seasmoid

Yakınlaştırıcı kas

-D. L. Cramer'den bir çizim

Pandanın başparmağı yalnızca güçlendirici bir kemikle de­

ğil, aynı zamanda ona atiklik sağlayacak kaslarla da donanmış­

tır. Işınsal sesamoid kemiğinin kendisi nasıl sonradan ortaya

çık-16 pandanın bafparmağı

mamışsa bu kaslar da sonradan ortaya çıkmamıştı. Darwin'in or­

kidelerinin yapısal parçalan gibi, yeni bir işlev için yeniden uy­

durulmuş, tanıdık beden parçalanydı. Işınsal sesamoidi açan kas (onu gerçek parmaklardan uzaklaştıran kas) büyüklüğüyle, üs­

tünlüğüyle hayranlık uyandıran

abductor pollicis longus

(başpar­

mağın uzun açıcı kası) adını taşıyor - burada

pollicis,

(Latince başparmak sözcüğü) pollex'in iyelik halidir. Kullanılan ad ken­

dini ele veriyor. Öteki etoburlarda bu kas, birinci parmağa ya da gerçek başparmağa bağlıdır. Işınsal sesamoidle başparmak arasın­

dan iki kas daha geçer. Sonradan çıkma "başparmağı" gerçek par­

maklara doğru çeken bu kaslardır.

Öteki etoburlann beden yapısı, pandalardaki bu garip düzen­

lemenin kökeni konusunda bize herhangi bir ipucu veriyor mu?

David'in işaret ettiği gibi, dev pandaların en yakın akrabaları olan sıradan ayılar ve rakunlar karınlarını doyururken önayaklarını kullanmada tüm öteki etoburlardan daha hünerlidirler. Panda­

ların karın doyurmada daha büyük ustalık geliştirmeleri, atalan sayesinde yarışa -deyim yerindeyse- bir ayak üzengide başlamış olmalarındandır. Üstelik sıradan ayılarda sesamoid kemiği zaten hafifçe irileşmiş tir.

Pandalarda ışınsal sesamoidi oynatan aynı kaslar, etoburların çoğunda tek başına "pollex" ya da gerçek başparmağın altına tut­

turulmuştur. Fakat sıradan ayılarda uzun ara açma kası iki kirişte (tendon) son bulur: Biri etoburlarda olduğu gibi başparmağın al­

tına; öteki ışınsal sesamoide eklenir. Ayrıca iki kısa kas da, ayılar­

da bir bölümüyle, ışınsal sesamoide bağlanır. David buradan şu sonuca varır: "Dolayısıyla, bu olağanüstü yeni düzeneği -işlevsel anlamda yeni bir parmağı- çalıştırmak için gereken kas düzeni, pandanın en yakın akrabaları olan ayılarda var olanın ötesinde, doğuştan bir değişikliğe gerek duymuyordu. Dahası, göründüğü kadarıyla kas sistemindeki tüm olaylar dizisi, sesamoid kemiği­

nin basit hipertrofisini (hücre büyümesine bağlı organ irileşme­

sini - ç.n.) kendiliğinden izleyen sonuçlardır. n

sıcphen j�y gould 17

Pandaların sesamoid başparmağı, bir kemiğin belirgin bir bi­

çimde büyümesi ve kas sisteminin büyük ölçüde yeniden düzen­

lenmesiyle oluşan karmaşık bir yapıdır. Bununla birlikte Davis tüm organın, ışınsal sesamoidin büyümesine mekanik bir yanıt olarak ortaya çıktığını ileri sürüyor. Kaslar yerinden kaydı, çün­

kü büyüyen kemik asıl yerlerine ulaşmalannı engelledi. Dahası, David irileşen ışınsal sesamoidin basit bir gen değişimiyle, belki de, büyümenin hızını ve zamanlamasını etkileyen tek bir mutas­

yon yoluyla biçimlendirildiği varsayımını ileri sürüyor.

Pandanın ayağında, ışınsal sesamoidin karşılığı tibial sesamoid adıyla anılan bilek kemiği de -ışınsal sesamoid kadar olmasa da­

irileşmiştir. Yine de, "tibial sesamoid" hiçbir yeni parmağa yar­

dımcı durumda değildir ve irileşmiş olması, bildiğimiz kadarıy­

la, herhangi bir üstünlük sağlamaz. Davis'in ileri sürdüğüne göre, yalnız biri doğal seçilime yanıt olmasına rağmen her iki kemiğin eşgüdümlü irileşmesi büyük olasılıkla basit bir tür gen değişik­

liğine işaret etmektedir. Gövdenin yinelenen parçalan ayn ayn genlerin etkinliğiyle biçimlenmezler; başka bir deyişle, başpar­

mağınıza ayn gen, orta parmağınıza ayn gen ya da serçe parmağı­

nız için üçüncü bir gen yoktur. Sayısı birden çok olan gövde par­

çaları eşgüdümlü gelişir; bir öğedeki seçilime bağlı değişim, öte­

kilere de yansır, benzer gelişmeler doğurur. Bir başparmağı irileş­

tirip de uzun parmağı değişime

uğratmamak,

genetik açıdan her ikisini birden irileştirmekten daha zor olabilir. (Birinci durumda, başparmağa ayrıcalık tanıyacak biçimde genel eşgüdümün bozul­

ması ve ilişkili yapıların eşgüdümlü irileşmesinin bastırılması ge­

reklidir. lkinci durumda, bir bölgede büyüme hızını tek bir gen artırabilirken, her bir parmağa düşen gelişmeyi ayarlayabilir.)

Pandanın başparmağı, bize Darwin'in orkidelerinin hayvan­

lar dünyasından zarif bir benzerini sağlamaktadır. Tarih en iyi mühendislik çözümünü engellemiştir. Pandanın gerçek başpar­

mağı, öteki parmaklarla karşılıklı gelerek başka nesneleri kavra­

ma işlevinden çok daha uzmanlaşma gerektiren başka bir görev

1 8 pandanın başparm�

üstlenmiştir. Dolayısıyla, panda var olan bilek parçalannı kullan­

maya ve irileşmiş bir bilek kemiğiyle, biraz biçimsiz fakat olduk­

ça işe yarar bir çözüme razı olmak zorundadır. Sesamoid baş­

parmak, mühendisler arası yarışmada ödüllendirilmez. Michael Ghiselin'in deyimiyle bu parmak, sevimli bir kurnazlık değil, ga­

rip görünüşlü bir aygıttır. Fakat işe yarar ve böylesi olasılık dışı temellere dayandığı için imgelemimizi daha bir harekete geçirir.

Darwin'in orkide kitabı benzer betimlemelerle doludur. Örne­

ğin, salepgillerden bataklık orkidesi

(Epipactis)

irileşmiş bir taç yaprağını (labellum) tuzak olarak kullanır. Dudak biçimini almış taç yaprağı (labellum) iki bölüme aynlır. Birici bölüm çiçeğin di­

binde, balözüyle dolu bir büyük çanak oluşturur; böceğin çiçe­

ği ziyaret nedeni bu balözüdür. Labellumun çiçeğin kenarındaki öteki bölümü, bir tür iniş alanı oluşturur. Bu alana konan böcek onu ağırlığıyla bastırır ve böylece Herdeki balözü çanağının giri­

şi açılmış olur. Çanağa girer, fakat iniş pisti öylesine esnektir ki, anında geri yaylanarak böceği balözü çanağının içine kapatır. Bu­

nun üzerine böcek var olan tek çıkış yolundan dışan çıkmak zo­

runda kalır. Bu yol onu geçişte polen yığınlarına sürünmek zo­

runda bırakır. Olağanüstü bir düzenek, fakat tümü bildiğimiz taç yaprağından, orkidenin atasında hazırda bulunan bir parçadan geliştirilmiş.

Daha sonra Darwin, aynı dudak biçimli taç yaprağın (label­

lum) başka orkidelerde nasıl çapraz döllenmeyi güvenceye alacak biçimde ustalıkla oluşturulmuş bir dizi aygıta evrildiğini gösterir.

Labellum, böceği balözüne ulaşabilmek için hortumunu döndür­

mek ve çiçektozu yığınlarından geçmek zorunda bırakan karma­

şık bir kıvrım geliştirebilir. Böcekleri hem balözüne hem de çi­

çektozuna yönlendiren derin oluklar ya da kılavuz sırtlar içere­

bilir. Oluklar kimi zaman tünel biçimini alarak boru biçimli bir çiçek oluştururlar. Tüm bu uyarlanmalar, çiçeğin uzak geçmişin­

deki sıradan bir taç yaprağından inşa edilmişlerdir. Yine de, doğa bunca kıt şeyle öylesine çok iş başarabilmektedir ki, Darwin'in

stcphcn jay gould 1 9 Bataklık Epictatili, alttaki çanak yapraklar gösterilmemiş

...

I

>�

r,

�)

'

'

a. Labellum'un oluşturduğu iniş pisti böceğin konmasıyla birlikte aşağı bastırılır.

D. L. Gramer

b. Labellum'un oluşturduğu iniş pisti, böceğin aşağıdaki çanağa girmesiyle birlikte yükselir.

D. L. Gramer

20 p=danın baıparmağı

sözleriyle, "tek bir amacı -bir çiçeğin başka bir bitkiden gelen po­

lenle döllenmesini- gerçekleştirmeye dönük bunca olanak bollu­

ğun sergilemektedir.

Darwin'in organik forma ilişkin metaforu, evrimin böylesine sınırlı hammaddeyle bunca çeşitlilikte ve yetkinlikte bir dünya biçimlendirmesi karşısında duyduğu hayranlığı yansıtmaktadır:

Bir organ, her ne kadar başlangıçta belirli özel bir amaç için mey­

dana getirilmemiş olabilirse de eğer şimdi o amaca hizmet ediyor­

sa, bu amaçla tasarlandığını söylemekte haklı sayılabiliriz. Aynı il­

keden yola çıkarak, eğer bir insan özel bir amaç gözeterek bir maki­

ne yapacak olsaydı fakat eski, toplama kasnak, yay ve makaralardan yararlansaydı, o makinenin bütününün, tüm parçalarıyla birlikte, yalnızca küçük bir değişmeyle, o özel amaca yönelik tasarlandığı söylenebilirdi. Dolayısıyla, doğanın her yerinde her canlının hemen her parçası, çok değişik amaçlara göre küçük dişiklikler geçirmiş olarak hizmet etmiştir. Büyük olasılıkla her parça pek çok kadim ve farklı özgül yaşam biçimlerinin yaşayan makinesinde görev almıştır.

Elden geçirilmiş kasnaklar ve makaralar üstüne kurulu bu me­

taforu gurur okşayıcı bulmayabiliriz fakat ne denli iyi işlediğimi­

zi akıldan çıkarmayın. Biyolog Françoisjacob'un sözleriyle, doğa olağanüstü bir lehimcidir; tanrısal bir yaratım ustası değil. Ve bu iki mükemmel ustanın yaptıklarını yargılayacak olan kimdir?

2