• Sonuç bulunamadı

gald Stewart'ın On the Life and Writing of Adam Smith adlı yapı

tına döndü ve Iskoçyalı iktisatçıların temel inancını özümsedi.

Buna göre toplumun genel yapısını inceleyen kuramlar bireyle­

rin kısıtsız eylemlerini çözümlemekle işe başlamalıdır. (Doğal se­

çilim her şeyden önce, tek tek her organizmanın üreme konusun­

da başarılı olma savaşımına ilişkin bir kuramdır.) Sonra, sayıya dökme konusunu araştırırken, zamanının en ünlü istatistikçisi, Belçikalı Adolphe Quetelet'nin çalışmalarının uzun bir çözüm­

lemesini okudu. Quetelet'i incelerken, başka şeylerin yanı sıra, Malthus'un niceliğe ilişkin savının güçlü bir biçimde ortaya kon­

duğunu gördü: Buna göre, nüfus geometrik dizi biçiminde bü­

yürken, yiyecek kaynaklarının yalnızca aritmetik dizi biçiminde büyüyecek olması, hayatta kalmaya dönük şiddetli bir mücade­

leye kesinlik kazandırıyordu. Gerçekten de, Darwin Malthusçu açıklamayı daha önce birkaç kez okumuştu fakat anlamının öne­

mini ancak şimdi kavramaya hazırdı. Dolayısıyla, Malthus'a rast­

lantı sonucu dönmedi ve ne içerdiğini önceden bilmekteydi. Öyle sanıyoruz ki, onun "eğlenceli bulduğu" Quetelet'in ikinci elden anlattıklarında kendisini derinden etkilemiş olan, bildik açıkla­

mayı özgün biçimiyle okumak isteğinden başkası değildi.

Darwin'in doğal seçilimi kurallaştırmasının hemen öncesin­

deki anlarını Schweber'in ayrıntılarıyla anlattıklarından okur­

ken beni özellikle etkileyen, kendi alanı biyolojiden belirleyici bir etki almamış olmasıydı. En yakından etkilendikleri bir

top-68 pandarun bqpamıağı

lumbilimci, bir iktisatçı ve bir istatistikçiydi. Eğer dahilik için bir ortak payda söz konusu olsa, benim önerim ilgi alanının genişliği ve alanlar arasında üretken benzerlikler kurma yeteneği olurdu.

Gerçekte, doğal seçilim kuramının -Darwin'in bilinçli mi, bi­

linçsiz mi yaptığını bilmiyorum- Adam Smith'in "bırakınız yap­

sınlar" iktisadının genişletilmiş bir analojisi olarak görülmesi ge­

rektiğine inanıyorum. Smith'in savının özünde bir çeşit çelişki yatmaktadır: Eğer herkese en yüksek yarar sağlayan, düzenli bir iktisat istiyorsanız, bırakın bireyler kendi çıkarları için yarışsın ve mücadele etsinler. Sonuç, beceriksizlerin uygun biçimde ayık­

lanması ve yok olmasından sonra, kararlı ve uyum içinde bir top­

lum düzeni olacaktır. Görünürdeki düzen, doğal olarak bireyler arasındaki savaşımdan kaynaklanmaktadır; yoksa, önceden belir­

lenmiş ilkelerden ya da yüksek yönetim erkinden değil. Smith'in sistemini, Dugald Stewart Darwin'in okuduğu kitapta özetlemişti:

Bir halkın ilerlemesini sağlamak için en etkili yol... her kişinin,

hukuk kurallarına uydugu sürece, kendi çıkarını, kendi yöntemiyle kovalamasına ve gerek çabasını, gerekse kaynaklarını öteki yurttaş­

larınkiyle en özgür biçimde rekabete sokmasına izin vermektir. Be­

lirli bir çaba türüne, toplumun kaynaklarından doğal olarak düşe­

nin üstünde pay vermek çabasındaki her siyasal sistem . . . gerçekte, sağlamayı amaçladığı büyük amacın altını oymaktadır.

Schweber'in söylediği gibi: "İskoçların toplum çözümlemesi­

nin savladığına göre, bireysel eylemlerin toplam etkisi, toplum temelinin dayandığı kurumlara yol açar ve böyle bir toplum ka­

rarlı, gelişen bir toplumdur, planlayan ve yöneten bir akıl olmak­

sızın işler."

Darwin'in eşsizliğinin evrim düşüncesini desteklemesinden ile­

ri gelmediğini; çok sayıda bilim insanının bu konuda onu geride bıraktığını biliyoruz. Özel katkısı, evrimi belgelendirmesinde ve nasıl işlediğine ilişkin kuramının yeniliğinde yatmaktadır. Daha

step hen jay gould 6 9

önceki evrimciler, içten gelen kusursuzlaşma eğilimlerine ve do­

ğuştan edinilmiş yönergelere dayalı işlerlikten yoksun sistemler önermişlerdi. Darwin, bireylerin hemen o andaki etkileşimlerine dayalı, doğal ve sınanabilir bir kuramı savundu (karşıdan bunu acımasızca mekanikçi bulmuşlardı). Doğal seçilim kuramı, Adam Smith'in akılcı bir iktisat düzenine ilişkin temel savının biyolo­

jiye yaratıcı biçimde aktarılmasıdır. Doğadaki denge ve düzen, daha yüksek ve dıştan uygulanan (tanrısal) bir yönetim gücün­

den ya da bütün üzerinde doğrudan etkili yasaların varlığından ileri gelmeyip, bireyler arasında kendi çıkarlan uğruna verilen mücadeleden kaynaklanıyordu (modern deyimlerle söylemek ge­

rekirse, üremeyle kendi genlerini gelecek kuşaklara aktarmada sağladıkları farklılaşmış başarıdan).

Pek çok insan böyle bir savı duymaktan huzursuz olur. Eğer bilimin birincil önemdeki kimi sonuçları kaynağını o araştırma alanının kendi verilerinden değil de, çağdaş siyaset ve kültürle arasında kurulan benzerliklerden alırsa, bilimin dürüstlüğüne gölge düşmüş olmaz mı? Engels'e yazdığı ünlü bir mektupta Kari Marx, doğal seçilimle lngiliz toplum sahnesi arasındaki benzer­

likleri saptar:

Darwin'in, iş bölümüyle, rekabetiyle, yeni pazarların açılmasıy­

la, icatlar ve Malthusçu 'varolma mücadelesiyle' içinde yaşadığı ln­

giliz toplumunu hayvanlar ve bitkiler arasında yeniden keşfetmesi dikkate değerdir. Hobbes'un bella omnium contra omnes'i (herkesin herkese karşı savaşı) bu.

Yine de, Marx Darwin'e büyük hayranlık duyanlardandı ve çö­

züm işte bu apaçık çelişkide yatıyor. Burada altını çizdiğim te­

maların tümüne -tümevarımcılığın yetersiz kaldığına, yaratıcılı­

ğın alan genişliği gerektirdiğine ve benzerlik kurmanın derin bir sezgi kaynağı olduğuna- bağlı nedenlerden dolayı, büyük düşü­

nürler toplumsal sınıf ve deneyimlerinden kopuk

düşünülemez-70 pandanın baııparmağı

ler. Fakat bir düşüncenin kaynağı başka bir konu doğruluğu ya da üretkenliği başka bir konudur. Keşfetme olayının, ruhsal ya­

nıyla yararlılığı bambaşka konulardır, gerçekten de. Darwin do­

ğal seçilimi iktisat biliminden aşırmış olsa bile, bu yine de doğ­

ru olmasını engellemez. Alman toplumbilimcisi Karl Kautsky'nin 1902 yılında yazdığı gibi: "Bir düşüncenin belirli bir sınıftan kay­

naklanması ya da o sınıfın çıkarlarına uygun olması, doğal ola­

rak o düşüncenin doğruluğu ya da yanlışlığı konusunda hiçbir kanıt oluşturmaz." lşe bakın ki, bu durumda Adam Smith'in "bı­

rakınız yapsınlar" sistemi kendi alanı olan iktisatta işlemez; çün­

kü, düzen ve uyum yerine oligopolculuk ve devrime yol açar.

Ancak bireyler arasında savaşımın doğa yasası olduğu görünü­

mü var, doğrusu.

Pek çok insan, büyük buluşları, açıklanamaz talihlilik koşul­

larına atfetmek için toplumsal koşullara ilişkin savlardan yarar­

lanır. Buna göre, Darwin varlıklı bir ailede doğmuş olması,

Be­

agle

yolculuğuna katılmış olması nedeniyle talihliydi, çağının düşüncelerinin orta yerinde yaşamaktan dolayı talihliydi, Papaz Malthus'a toslamış olmasından dolayı talihliydi, aslında doğru yer ve zamandaki kişi olmaktan öte bir şey değildi. Yine de, an­

lamak konusundaki kişisel çabasını, ilgi ve inceleme alanının ge­

nişliğini ve bir evrim düzeneği arayışından sapmazlığını okuyup öğrenince, Pasteur'ün, talih kuşunun hazırlıklı olan başa kondu­

ğu yolundaki ünlü nüktesini niçin söylediğini anlıyoruz.

6