• Sonuç bulunamadı

20. yüzyıl Cumhuriyet Dönmi) Tezhip Sanatı

4.5.7. Tezhip Sanatının Üslupları

Tarih boyunca tezhip sanatında birçok şekil ve üsluplar görülmüştür. Bunların başlıcaları şunlardır:

1. Klasik tezhip tarzı 2. Halkari tarzı 3. Rokoko tarzı 4. Yeni klasik tarz

Bunların haricinde, yine bu ana tarzlardan ilham alınarak, bunların basit ve gelişmiş şekillerinin kompozisyonu itibariyle, şahsi veya genel bazı üsluplar meydana getirilmiştir.

4.5.7.1. Klasik tezhip tarzı

Önceleri Selçukluların, sonra Osmanlı Türklerinin 15. ve 16. yüzyıllarda tatbik ettikleri tezhip tarzıdır ki hem renk ve desenlerde, hem de motiflerde en olgun ve ideal seviyesini bulmuş şeklidir. Bu tarzda yeşil ve sarı altın hâkimdir. Motif olarak da rumi kompozisyonlar hâkimdir. Bunun yanında bulut, ince dal ve yaprak

şekilleri, kıvrım dallar yer almıştır. Klasik tezhipte sadece Rumiler ağırlıkta değildir. Genellikle rumi ve bitkisel kompozisyon bir arada oldukça ince işlemeyle görülür.

4.5.7.2. Halkari tarzı

Sözlükte halkar altın yaldızla yapılan iş manasına gelir. ( Ünver, 1939, 10) Halkar tarzı süslemenin tarzı tezhip kadar geriye gitmektedir. Halkari tezyinatta altın hâkimdir. Motif itibariyle tezhibe nispetle daha kaba ve iri olup daha kolay yapılabilir.

Halkaride özellikle altın yaldız hakim olmakla beraber, diğer renklerde kullanılır. Ancak bu altın veya diğer renklerin sürülme tekniği de tezhiptekinden farklıdır. Burada bu renklerin ancak sulu gölgeleri hakimdir. Hakların desen tarzı ve boyama şekillerine göre çeşitli şekilleri vardır. ( Yağmurlu, 1973, 80)

1. Tahrirli Halkar: Altınla yapılan çiçek ve şekillerin etrafına daha koyu bir renkle ince ve nüanslı olarak çekilmiş çevre çizgisi olanlara verilen addır.

2. Renkli Halkar ( Şikaf): hakların hafif renklendirilmiş olanına verilen addır. ( Şimşek, 2000, 48)

Bu tarz halkar yapımı son yıllarda oldukça artmıştır. Altınla verilen hoş estetik etkinin, çeşitli renklerle de verildiğinin keşfedilmesi, bu tarza da ağırlık verilmesini sağlamıştır.

3. Berki Halkar: Tezyinatta kullanılan berk ( yaprak) çeşitlerine göre verilen bir isimdir.

4. Tahrirsiz Halkar: Tahrir tek, bazen çift olarak çekilir. Bazı yerlerine veya sapların bir kenarına konmakla da yetinilebilir. Bunun sebebi, halkar yapılırken, uca doğru çekilen yoğun boya kısmı motifin çevresinde de bir çizgi görünümü oluşturur. Bu da motiflere tahrir ( çevre çizgisi) çekmeyi gerektirmez.

Halkar çeşitleri akla gelmeyecek kadar çoktur. Bu çok cazip olan tezyinat üslubu başlı başına herhangi bir yerde, bir kitapta, bir levhada, bir yazı kenarında ve

ekseriya hafif olmaları sebebiyle minyatür kenarlarında yer almıştır. Sırf halkar tezyinatı ile yapılan kitap kapları, ciltlenmiş kitap mahfazaları, şirazesi örüldükten sonra tecdit edilmiş kitapların başları, şemseli kapakların iç tarafları ve bazı sandık, çekmece ve levha kenarında kullanılmıştır. Çini ( kaşi) satıhların da esasını teşkil eder. Nadide kitap kapları, mahfazaları, yaylar, yazı kuburları üzerinde bulunur. Halkar, tahta, her çeşit deri, her çeşit kâğıt, kursak, ceylan derisi, çiniler üzerin işlenmiştir. Halkar, açık ve koyu renkteki aharlı kâğıtlar üzerine tatbik edilir. Kâğıdın kalın ve aharlı olması hakların iyi yapılması için önemlidir. Emici yapılı kâğıtlarda hoş durmaz. Kullanılan kâğıdın rengi resmin veya yazının özelliğine uygun olmalı, birbirini tamamlamalıdır. ( Şimşek, 2000, 49)

Halkarda her çeşit şekle ve motife tesadüf edebiliriz. Yıldız çiçeği, çam kozalağı, kuş gövde ve kanatları, çınar yaprağı, gül, reyhan, nergis, servi, lale, gül goncası, sümbül, pek çok yaprak çeşitleri, yonca yaprakları, yer menekşesi, enginar yaprağı, Rumiler, hatailer ve envai seberk ( üç yapraklı), berki, ıtri veya berki hakları denilen pençberkleri, asma yaprağı, hendesi şekiller ve münhaniler v.s. görülür.

Sanatçılar, doğanın zenginliklerinden çekinmeden serbestçe yararlanarak öylesine çok çeşitli naturalist bitki motiflerini üsluplaştırarak eserlerinde kullanmışlardır. Halkarda kullanılan bu motiflerin kendi içinde bir düzeni vardır. Genellikle motifler geniş ve dar eğrilerin iç ve dışındaki hatlar üzerinde köşeli olarak bir merkezden çıkarak dağılan eğriler üzerinde ya da birbirine eşit hatlar üzerinde bazen sade, bazen de karışık bir şekilde yerleştirilir. Halkar işleyen sanatçılar, hatların ve kıvrık dalların kimi yerde ince kimi yerde kalın olmasına ve motiflerin uygun yerlere uygun ölçülerle yerleştirilmesine özen göstermişlerdir. Motiflerin altında işlendikten sonra renkli boya veya altın suyu ile gölgelendirilmesi de gerekir.

Halkar bezemeler genellikle donuk parlatılmalıdır. Sebebi çeşitli zeminler üzerinde daha iyi görünmesini sağlayabilir. Koyu zeminlerde altın parlatılırken zemin il zermühre arasına ince ve düz bir saman kâğıdı konur. Böylece donuk bir parıltı oluşur.

4.5.7.3. Barok- Rokoko Tarzı

Batı zevk ve görüşünün yarattığı bir süsleme şekli olup 18. yüzyıl başlarında Fransa’da gelişip yayılmıştır.

Barok kelimesi, değişmeceli olarak “ tuhaf, gülünç, tutarsız” anlamına gelmektedir. Portekiz dilinde, kuyumculukta kullanılan “ tam yuvarlak olmayan, düzensiz inci” anlamına gelen “ Barocco” sözcüğünden doğan Barok, bir üslup adı olarak 18. yüzyıl sonlarında “ yeni klasikçilik kurucuları” tarafından yaygınlaştırılmıştır. Görsel sanatlarda “ Barok Çağı” olarak adlandırılan dönem, bütün 17. yüzyılı kapsar ve 18. yüzyılda Roma’da klasik tepkilerin başladığı 1750’lere kadar uzar. ( Germaner, 1997,194)

En çok Hıristiyanlığın Katolik mezhebinde olan ülkelerde gelişen Barok- Rokoko sanat üslubunun doğuşunda, Katolik ve Protestan mezheplerinin çatışması etken olmuştur.

Coğrafi bakımdan Avrupa’nın büyük bölümü ile Latin Amerika’ya da yayılmış olan Barok- Rokoko üslubu ortak bir kaynağı olmasına rağmen, yöresel özelliklerle kaynaşmasından dolayı çok çeşitlidir. ( Tuncel, 2002, 42)

Rönesans’ın ağır başlı, mantıklı, aşırılıktan uzak yaklaşımının tam karşıtı bir görüş olan Barok- Rokoko üslupta sürekli devinim, sonsuzluk ve heyecan vardır. Bir başka ifadeyle Rönesans, akla mantığa hitap ederek inandırıcı olmaya çalışırken, Barok-Rokoko üslupta duyguların kamçılanması, hayal gücünü zorlama ve büyüleme vardır.

17. yüzyılda İtalya’da yapılan kiliseler şaşırtıcı süslemelerini artırmışlar, dış yüzeyler, iç ve dış bükeylerle hareketlendirilmiş, ışık- gölge oyunlarıyla başlayan etkileme, göz yanılsaması, iç mekânlarda da sürmüştür. ( Tuncel, 2002, 43)

Barok sanatta çizgiler genellikle aşırı derecede yuvarlak ve kıvrımlıdır. Yaprak ve çiçek gibi kıvrıntılara el verişli motiflerin kullanılması da rokokonun başlıca özelliğidir. Klasik üslupla görülen rumi, hatai ve stilize çiçeklerin yerini, doğadan alınmış, dalından sanki yeni koparılarak kurdele ile bir buket haline getirilmiş çiçekler yoğun olarak bu süsleme tarzında görülür. Osmanlı tezhip sanatında bu devre kadar hiç görülmeyen ışık- gölge kontrastı karşımıza çıkmakta, renklerin koyulu açıklı kullanımı bezemeye perspektif vererek derinlik kazandırmaktadır.

Bu üslup, sadece kitap süslemeciliğinde değil, mimaride, mobilyacılıkta ve benzeri işlerde de geniş uygulama sahası bulmuştur.

Bize ise 19. yüzyıl içerisinde tamamen girip her türlü sanat alanımıza hakim olmuştur. Fakat Türkler bu üslubu kendi zevklerine uydurarak Avrupa Barok- Rokokosu gibi Türk Barok- Rokokosunun oluşmasını sağlamışlardır. Batılılaşma döneminde Edirnekari olarak bilinen süslemelerde ise işçilik daha kaba olup çiçekler aşırı üsluplaştırılması ile birlikte kimliklerini kaybetmemişlerdir.

Doğaya sadık kalınarak yapılan bitkisel motiflerin en güzelleri Ali Üsküdari ve Abdullah Buhari’nin eserlerinde görülür. 18. yüzyıldan itibaren batı etkisi ile kendisini gösteren Barok- Rokoko ve Ampir üslupları diğer alanlarda olduğu kadar çiçek süslemelerini de etkisi altına alır. Böylece Türk sanatında “ Şukufe Tarzı” adını alan naturalist hatta naturmort anlayışına bürünen bir çiçek süsleme tarzı oluşur. Gülün Hz. Peygamber’in sembolü oluşu en çok tasvir edilen çiçek olmasını teşvik etmiştir.

4.5.7.4. Yeni klasik tezhip üslubu

17. yüzyıl ortalarından itibaren gittikçe çeşitli nedenlerle eski klasik, özelliğini kaybetmiştir. Türk tezhibi bilhassa 19. yüzyılın sonuna doğru klasik motiflerin yeniden ele alınmasına çalışılmış ve Türk tezhip sanatında neo-klasik denen üslup ortaya çıkmışsa da bu Osmanlı bezeme sanatının en zayıf üslubu olarak kabul edilir.

Eski klasik üslup esas olarak alınıp bunun, yeni görüş ve zevklere göre tekrar ihyası ile yeni klasik tarz diyebileceğimiz bir üslup doğmuştur ki bugün de aynı zihniyet devam etmektedir.