• Sonuç bulunamadı

ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİNDEKİ BEŞ KUR'AN-I KERİM'İN TEZHİP SÜSLEME ÖZELLİKLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİNDEKİ BEŞ KUR'AN-I KERİM'İN TEZHİP SÜSLEME ÖZELLİKLERİ"

Copied!
236
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİNDEKİ

BEŞ KUR’AN-I KERİM’İN TEZHİP

SÜSLEME ÖZELLİKLERİ

YÜKSEKLİSANS TEZİ

Hazırlayan

Serpil AYDIN DEMİRAĞ

Danışman

Yrd.Doç. Yılmaz ÖZCAN

(2)

Serpil AYDIN DEMİRAĞ’ın “Ankara Etnografya Müzesinde Sergilenen 5 Kur’an-ı Kerimin Tezhip Süsleme Özelliklerinin İncelenmesi” başlıklı tezi...tarihinde, jürimiz tarafından Eğitim Bilimleri Enstitüsü Geleneksel Türk El Sanatları Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Üye (Tez Danışmanı):... ... Üye:... ... Üye:... ... Üye:... ... Üye:... ...

(3)

İÇİNDEKİLER………..ii ÖNSÖZ………..v ÖZET……….vi ABSTRACT………viii RESİMLER LİSTESİ………ix ŞEKİLLER LİSTESİ……….x BÖLÜM I GİRİŞ ... 1 Amacı ... 3 Araştırmanın Önemi ... 4 Yöntemi ... 4 Kavramsal Çerçeve ... 4

Araştırma ile ilgili çeşitli kavramlar: ... 5

Kapsam ... 8

Tezin sınırlılıkları ... 8

Veri toplama tekniği ... 8

BÖLÜM II ANKARA VE ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ ... 9

2.1. ANKARA’NIN TARİHÇESİ ... 9

2.2. ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ ... 11

BÖLÜM III KUR’AN-I KERİM ‘İN TARİHÇESİ ... 20

BÖLÜM IV GELENEKSEL KİTAPÇILIK SANATLARIMIZ ... 24

4.1. CİLT SANATI ... 24 4.1.1. Cilt Bölümleri ... 30 4.1.2.Cilt Çeşitleri ... 30 4.1.2.1. Deri Ciltler ... 30 4.1.2.2. Düz Deri Ciltler ... 31 4.1.2.3. Şemseli Ciltler ... 31

4.1.2.4. Acemkari ( hayvan resimli) Ciltler ... 33

4.1.2.5. Şukufe Üslubu Ciltler ... 34

4.1.2.6. İşlemeli Ciltler ... 34

4.1.2.7. Klasik Cilt Çeşitleri ... 36

4.2. KAT’I SANATI ... 39 4.3. EBRU SANATI ... 42 4.3.1. Ebru Malzemeleri . ... 43 Kitre ... 43 Ebruda boyalar ... 43 Fırça, tarak, bız ... 44

4.3.2. Ebru Sanatının Tarihçesi ... 44

4.3.3. Ebru Sanatçıları ... 45

4.4. HAT SANATI ... 46

4.4.1. Osmanlılarda Hat Sanatı ... 48

4.3.2. Osmanlıdan Günümüze Hattatlar Ve Öğrencileri ... 52

4.4.3. Yazı Çeşitleri ... 52

(4)

4.5.1.2.1. Selçuklu Dönemi Tezhip Sanatı ... 71

4.5.1.2.2. Beylikler Dönemi Tezhip Sanatı ... 77

4.5.1.2.3. Osmanlı Devleti Dönemi Tezhip Sanatı ... 79

15. Yüzyıl Tezhip Sanatı ... 81

16. Yüzyıl Tezhip Sanatı ... 84

17. Yüzyıl Tezhip Sanatı ... 87

18. Yüzyıl Tezhip Sanatı ... 89

19. Yüzyıl Tezhip Sanatı ... 91

20. yüzyıl Cumhuriyet Dönmi) Tezhip Sanatı ... 92

4.5.2. Tezhibin Kullanıldığı Alanlar ... 94

4.5.2.1. Kitaplar ... 94

4.5.2.2. Yazı Levhaları, Kıt’a Ve Hilyeler ... 97

4.5.2.3. Murakkalar ... 98

4.5.2.4. Nameler ... 98

4.5.2.6. Cilt Kapakları ... 98

4.5.3. Tezhip Sanatında Kullanılan Motifleri ... 99

4.5.3.1. Bitkisel Motifler ... 99 4.5.3.2. Hayvansal Motifler ... 104 4.5.3.3. Rumiler ... 105 4.5.3.4.Münhaniler ... 110 4.5.3.5. Bulutlar ... 111 4.5.3.6. Geometrik Motifler ... 112 4.5.3.7. Tığlar ... 113

4.5.4. Tezhipte Kullanılan Formlar ... 114

4.4.4.1. Rozetler ... 114 4.5.4.2. Şemseler ... 114 4.5.4.3. Köşelikler-Koltuklar ... 114 4.4.4.4. Tepelikler (Alınlık) ... 114 4.5.4.5. Panolar ... 115 4.5.4.6. Bordürler ... 115 4.5.4.7. Kuzuluk ... 115 4.5.4.8. Kurtçuk ... 115

4.5.5. Tezhipte Kullanılan Kompozisyon Çeşitleri ... 115

4.5.5.1. Serbest Kompozisyon ... 116

4.5.5.2. Simetrik Kompozisyon ... 116

4.5.5.3. Geometrik Kompozisyon ... 116

4.5.5.4. Raport (Ulama) Kompozisyon ... 117

4.5.6. Tezhip Sanatının Yapım Yöntemi ... 117

4.5.7. Tezhip Sanatının Üslupları ... 118

4.5.7.1. Klasik tezhip tarzı ... 118

4.5.7.2. Halkari tarzı ... 119

4.5.7.3. Barok- Rokoko Tarzı ... 121

4.5.7.4. Yeni klasik tezhip üslubu ... 122

4.5.8. Tezhip Sanatında Kullanılan Malzemeler ... 123

BÖLÜM V ARAŞTIRMAYA KONU OLAN MUSHAFLAR ... 128

(5)

5.3. MUSHAF 3 ... 166

5.3.1. Tezhip Süsleme Özellikleri ... 167

5.4. MUSHAF 4 ... 184

5.4.1. Tezhip Süsleme Özellikleri ... 185

5.5. MUSHAF 5 ... 202

5.5.1. Tezhip Süsleme Özellikleri ... 203

BÖLÜM VI SONUÇ ... 214

(6)

ÖNSÖZ

Sanat, insanların kendilerini ifade etme biçimleri olduğu gibi, aynı zamanda, bulundukları dönemin de konuşan bir dilidir. Sanat, ne alanda olursa olsun insanın yaşadığı her yerde olması gereken bir olgudur. Gereklilikten ziyade kaçınılmaz bir sonuçtur. İnsanlar üretmeden yaşayamayan tek canlıdır. Bu noktada Ulu Önder Atatürk’ün sözüne kulak verilmelidir. “ Sanatsız kalmış bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Ulu Önder Atatürk’ün sözünden de anlaşıldığı gibi, Sanat millete özgü bir olgudur. Sanat o toplumun varlığının bir göstergesidir. Kendi sanatını oluşturamamış, tamamıyla taklitten öteye gidemeyen bir toplum yok demektir. Bu noktada geleneksel sanatlarımız, Türk milletinin varlığının, tarihten günümüze kadar gelen bir göstergesidir ve araştırmaya incelenmeye değerdir.

Geleneksel Türk El Sanatlarımız içerisinde, diğer bütün geleneksel el sanatlarımıza ilham kaynağı olan Tezhip sanatı, M.Ö. 9. yüzyıla kadar uzanmaktadır. O tarihlerden bu güne gelene dek birçok gelişim ve değişim, diğer bütün sanatlarda olduğu gibi Tezhip sanatında da gözlenmektedir.

Tezhip Sanatı, tarihten günümüze kadar gelen çeşitli eserlerden anlaşılacağı üzere en çok yazma eserlerde, yazma eserler arasında da en çok Kur’an-ı Kerim’lere uygulanmıştır. Kur’an-ı Kerim’in Müslümanların kutsal kitabı olması, Türklerin de İslamiyet’i kabul ettikten sonra aynı şekilde kutsal kitaba verdikleri değer, O’nu en güzel bezemelerle süslemelerini kaçınılmaz kılmıştır. İlerleyen zamanlarda tezhip sadece el yazması eserlere değil, çeşitli hat levhalarına da yapılmıştır. Tarihte sadece saray nakkaşhanelerinde icra edilen Tezhip Sanatı, günümüzde bireysel olarak üretilmekte, üniversitelerde okutulan bir bölüm haline gelmiştir.

Araştırmanın konusunu belirlerken ve çalışmanın her aşamasında yardım eden, kaynak toplama konusunda hiçbir desteği esiremeyen kıymetli danışman hocam; Yrd. Doç. Yılmaz ÖZCAN’a, yine araştırmayı yürütürken bilgilerini bizimle paylaşan değerli hocam; Prof. Tevhide ÖZBAĞI’na, bölüm başkanımız Prof. Fatma ÖZCAN’a, Kur’an-ı Kerim’leri incelemem için gerekli izin belgesini veren T.C. Kültür Bakanlığı yetkililerine, birebir incelemeler sırasında hoşgörüleri ve yardımlarından dolayı, Ankara Etnografya Müzesi yetkililerine, çalışmanın teknik kısmı ile yakından ilgilenen değerli arkadaşım Melike TEKİN’e, araştırma süresince, anlayışı ve sabrı için aileme sonsuz teşekkür ederim.

(7)

ÖZET

Tezhip Arapça zehep (altın) sözcüğünden türemiştir. Tam karşılığı altınlama yaldızlamadır. Türk Tezhip Sanatı’nı, altın kullanılarak yapılan süsleme sanatı diye tanımlayabiliriz. Tezhip yalnız altın yaldızla yapılan işleri ifade etmez, altının yanı sıra boya da kullanılarak, sadece kitaplarda değil hat levhalarında, fermanlarda hatta ahşap ve deri üzerinde geleneksel motiflerimizin uygulandığı tezyinattır. Tezhip yapan kişilere müzehhip veya müzehhibe denir.

Genellikle bir yazı süslemesi olarak bilinen ve Hüsn-i Hattın elbisesi olarak kabul edilen tezhip sanatını, Türklerde İslam öncesi ve İslam dininin kabulünden sonraki tezhip sanatı olmak üzere iki ana grupta toplamak mümkündür. Türklerde tezhip sanatının geçmişi Uygurlara kadar uzanır. Mani dininin Uygurlar arasında yayıldığı 9. yüzyılda Tezhip Sanatı da görülmeye başlanmıştır. İslamiyet’in Türkler tarafından kabul edilmesinden sonra, ilime ve Kur’an-ı Kerim’e duyulan saygıya paralel olarak gelişme göstermiştir. Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra tezhip sanatının geliştiği, kazandığı üsluplarla motif dağarcığının zenginleştiği, kronolojik olarak incelenebilmektedir. Tezhip sanatı yazma eserlerde kitaba verilen önemin bir belirtisi olarak karşımıza çıkar. Tezhip yapılmış bir yazma eser, ayrıca sahibine verilen değeri göstermektedir Tezhibin özellikle, İslam dininin mukaddes kitabı Kur’an-ı Kerim’e yapıldığı görülmektedir. Çünkü Kur’an İslamiyet’i seçen Türkler için de, diğer uluslar veya kavimler gibi çok değerli bir kitaptır. Bu sebeple tarihte yapılmış en güzel tezhip süslemelerin Kur’an-ı Kerim’lerde olacağı şüphe götürmez bir gerçektir.

Tezhip Sanatı, tarihten günümüze kadar gelen çeşitli eserlerden anlaşılacağı üzere en çok yazma eserlerde, yazma eserler arasında da en çok Kur’an-ı Kerim’lere uygulanmıştır. Kur’an-ı Kerim tezhiplerine verilen önem, kitabın cildinde de devam etmiş böylece sanatkâr cildinden noktasına kadar, Allah’ın kelamlarını içeren yazma kitapları süslemek istemiştir. Bazı çalışmalarda hiç yazı olmadan da tezhip yapılmaktadır. Önemli olan tezhip sanatı kaidelerinin uygulanmasıdır.

(8)

Bilinen en eski dini el yazma kitap İslamiyet’in ilk üç yüz yılına ait Kur’an-ı Kerimlerdir. İslam dininin kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim’i ilk süsleten kişi Hz. Ali’dir. İlk Kur’an-ı Kerimlerde tezhip, ayetleri, sureleri ayırmakta kullanılırdı. Daha sonra secde güllerinde sayfa kenarı süslemelerinde kullanıldı. Özellikle iri güller 11. ve 12. yüzyıla gelindiğinde bolca kullanılmıştır.

Tezhip sanatı günümüzde; genellikle tek başına ya da hüsn-i hat, minyatür gibi eserleri süslemek için levha olarak kullanıldığı gibi daha farklı alanlarda da kullanılmaktadır. Örneğin tekstil sektöründe, kumaş deseni tasarımlarında tezhip sanatında gördüğümüz motiflere ve kompozisyonlara sıkça rastlanır.

Müzelerimiz tezhip, çini, hat, halı, kilim, madeni eşya, ağaç işleri, cam işleri gibi Türk zevki ve geleneği ile yapılan birçok eseri barındırmaktadır. Bunların bilimsel incelemesi renkten desene ve işçiliğe kadar pek çok özelliğin milli bir zevk bir gelenek halinde yaşatıldığını göstermesi açısından önemlidir.

(9)

ABSTRACT

Tezhip comes from the word zehep (gold) in Arabic.It means illumination.Turkish Illumination Art can be determined as the decoration art made by using gold.Not only gold is used,but also paint is used in works and this works are used in books,old edicts,good writing arts,in motifs of wood and leather.Person who works on illumination named as “müzehhip” or “müzehhibe”.

The Illumination Art is usually known as a “writing decoration” and it is adopted as the dress of the good writing.In Turks,we can define 2 periods about this art,one is the period before Islam the other is the period After Islam.The begining of Turkish Illumunation Art goes to Uygur”s with Manila Religion in 9th century.After Admission of Islam the art is developed paralel with the respect to science and Quran.The development and the riched motif variations can be chronologically seen.The illumination art is also the shows the importance given to books on hand-written books.An illuminated hand-hand-written book also shows the importance given to its owner.Illumination Art is mostly seen on the Quran,the Muslıms Holy-Book.Because Quran is the most precious book either Muslim Turks or other nations.For this reason,the best Illıminatıon Art can be seen in Qurans.

The Illumination Art is mostly used in hand-written books especially in hand-written Qurans,this can be easily seen in books comes from old years.The importance given to Quran Illumination also can be seen in cover of the book thus the artist want to design the God”s word from its cover to its point.If the rules are practiced,illumination can be used without writings,as only illumination.

The oldest hand-made books known are Qurans which belong to the first 300 years of Islam. The person who is first made the Quran designed is Hz.Ali.At the begininig,illumination used to seperate the verses,later it is used in prostration roses and page border designs.Especially,big roses are used in 11th-12th centuries.

At the present day,the illumination art is used to design good writings,miniatures or it is used in tekstile on the designs of motifs.

In our museums,there are many illuminations,ceramics,flags,carpets,kilims,wood works,glass works,which are

maden by Turkish tradition and gratification.The treatises are important to show that many characteristics like colour,design and work are carried on traditionally.

(10)

Resim: 2 Ankara Etnografya Müzesi merdivenleri………....………...…….…….……..11

Resim: 3 Ankara Etnografya Müzesi iç avlu………...………..………12

Resim: 4 Atatürk’ün kabrinin bulunduğu alan……….……….………12

Resim: 5 Ankara Etnografya Müzesi kubbe tezyinatı………...13

Resim: 6 Ankara Etnografya Müzesi bahçesindeki Atatürk heykeli………..………...13

Resim: 7 Maden sanatına ait eserlerin sergilendiği vitrinin bir bölümü..………...………...14

Resim: 8 Maden sanatına ait eserlerin sergilendiği vitrinin bir bölümü..………...………...14

Resim: 9 İşleme ve Nakış Sanatıyla ilgili sergilenen eserler..………...…….………...15

Resim: 10 Halı ve Kilim Sanatına ait örnekler………...………...15

Resim: 11 Cam sanatına ait örnekler………...………..16

Resim: 12 El Yazması Eserlere ait örnekler………...………….…..16

Resim: 13 Ahşap sanatına ait örnekler ………...…………..16

Resim: 14 Cildin Üst Kapağı ……….…….…….114

Resim: 15 Cildin Arka Kapağı………..………...116

Resim: 16 Cildin Sırt Kısmı……….…………117

Resim: 17 Kitabın Miklebi………..….……118

Resim: 18: Eserle ilgili bilgi sayfası………...………119

Resim: 19: Kitabın iç sayfası………....……120

Resim: 20: Kitabın değiştirilen 13 sayfasının ilki……… 121

Resim: 21 Serlevha Tezhibi………..…122

Resim: 22 Sure başı yazılarına örnek………127

Resim: 23 Cildin Üst Kapağı………..………..…130

Resim: 24 Eserle ilgili bilgi sayfası……….……….…132

Resim: 25 Serlevha Tezhibi………..…134

Resim: 26 Sure Başı tezhibi………..…139

Resim: 27 Sure Başı Tezhipleri………..………...140

Resim: 28 Ayet Noktaları………..………142

Resim: 29 Sayfa Kenarı güllerine örnek………...………143

Resim: 30 Hatime Sayfası………..………..…144

Resim: 31 Cildin Üst Kapağı……….………...……147

Resim: 32 İç Kapak sayfası………..….149

Resim: 33 Serlevha Tezhibi………..……150

Resim: 34 Sure Başı Tezhibi………..………..…156

Resim: 35 Sure Başı Tezhipleri……….………...157

Resim: 36 Ayet noktaları………..…158

Resim: 37 Hatime Sayfası tezhibi………...………..…159

Resim: 38 Cildin Üst Kapağı………..………..162

Resim: 39 Kitabın Miklebi……….………..…163

Resim: 40 Sertab kısmı hat yazısı………..………..163

Resim: 41 Kapakların iç yüzündeki Katı’ desenleri………164

Resim: 42 Serlevha Tezhibi………...……….…167

Resim: 43 Sure Başı……….…172

Resim: 44 Sayfa kenarı gülleri………..……...…173

Resim: 45 Hatime Sayfası………....…174

Resim: 46 Cilt Kapağı………..…177

Resim: 47 İç Kapak sayfası………..…178

Resim: 48 Kitabın ilk sayfasındaki mühürler, imzalar………...179

Resim: 49 Serlevha Tezhibi………..…………180

Resim: 50 Serlevha’nın karşı sayfası………...……….182

Resim: 51 Sure Başı Tezhibi………..…...…183

Resim: 52 Sure Başı Tezhibi………...…..……184

Resim: 53 Sure Başı Tezhibi………....….184

(11)

Şekil 1…...………87 Şekil 2.………..………88 Şekil 3.………..………88 Şekil 4………88 Şekil 5………88 Şekil 6……… 89 Şekil 7..……….………89 Şekil 8..……….90 Şekil 9..……….90 Şekil 10………..90 Şekil 11……….………..90 Şekil 12……….………..91 Şekil 13………...92 Şekil 14………...92 Şekil 15………...94 Şekil 16………...94 Şekil 17………...95 Şekil 18………...95 Şekil 19………...96 Şekil 20……….………..96 Şekil 21……….………..97 Şekil 22………...97 Şekil 23………...98 Şekil 24………...98 Şekil 25………...98 Şekil 26………...98 Şekil 27………...99 Şekil 28..………...99 Şekil 29.………..99 Şekil 30..………...99 Şekil 31……….115 Şekil 32……….117 Şekil 33……….117 Şekil 34.………....123 Şekil 35……….124 Şekil 36……….125 Şekil 37……….126 Şekil 38……….131 Şekil 39……….135 Şekil 40……….136 Şekil 41……….137 Şekil 42……….138 Şekil 43……….140 Şekil 44……….141 Şekil 45……….141 Şekil 46……….141 Şekil 47……….145 Şekil 48……….148 Şekil 49………...151 Şekil 50……….152 Şekil 51……….153 Şekil 52……….154 Şekil 53……….157 Şekil 54……….158 Şekil 55……….158 Şekil 56……….160 Şekil 57……….165

(12)

Şekil 61……….171

Şekil 62……….181

Şekil 63……….185

Şekil 64……….185

(13)

BÖLÜM I

GİRİŞ

İlk çağlardan itibaren insanların kendilerini ifade etmek için kullandıkları şekiller, gün geçtikçe sanatsal değer taşıyan boyutlara varmıştır. İlerleyen zaman içinde kendini ifade etme amacıyla ortaya birçok motif çıkmıştır. Bu motifler doğada yer alan hemen hemen her şeyin insanlar tarafından soyutlaştırılmış ve stilize edilmiş şekillerdir.

Sanat kişilerin bilinçaltı gerilimlerini gidererek heyecanlarını, coşkularını dışarıya aktarabilmelerine, insan ilişkilerinin hoş görü ve barış içerisinde sürdürülmesini sağlayan insanca bir olgudur. ( Karaata, 2006, 1)

Tarihi süreç içerisinde sanatla iç içe yaşamış olan Türkler gittikleri her yerde eşsiz sanat eserleri meydana getirmişlerdir. Arkeolojik araştırmalar sonucunda ortaya çıkan, İslam öncesi döneme ait belgeler neticesinde, Geleneksel Türk Sanatları oldukça köklü bir geçmişe sahiptir. İslamiyet’in kabulüyle birlikte bu köklü geçmişten kalan izler ve dinin ışığında gelişen süsleme sanatları fevkalade güzelliğe ulaşmış, muhteşem eserler ortaya çıkmıştır.

Günümüzde süsleme sanatlarında yoğun olarak kullandığımız motiflerin birçoğu Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar gelen bir kültür mirasıdır. İslam dininin Türkler tarafından kabul edilmeden önce, çeşitli yarı stilize hayvan figürleri ve bitki motifleri kullanılmış, İslam dininin kabulünden sonra ise resim ve heykel sanatındaki hassasiyet sebebiyle bu yarı stilize kullanılan motifler tam bir stilizasyonla kullanılmaya başlanmıştır.

Türk kültüründe, okumaya verilen değerin bir belirtisi olarak kitap süslemelerinin, Türk süsleme sanatlarının içerisinde çok önemli bir yer tuttuğu gözlenir. Tezhip sanatı da buna bağlı olarak gelişen geleneksel el sanatlarından biridir. ( Eracar, 2003, 1)

(14)

Tezhip sanatının ana temasını oluşturan öğeler de motifler ve dallardır. Tek tek motiflerin bir arada, dengeli, estetik bir biçimde tezhip kompozisyonları oluşturulur. Geleneksel sanatlarımızda görülen motiflerin zenginliği ve çeşitliliği, Türk sanatının yüzyıllar boyunca nasıl ilerlediğinin bir göstergesidir.

Türk süsleme sanatımız diğer sanat dallarında olduğu gibi durmadan mükemmeli aramış ve ona ulaşmıştır. Tezhip sanatımızda bu arayıştan fazlasıyla nasibini almış, inanılmaz güzellikte motifler ve kompozisyonlar tarihte görülmüş ve hala daha görülmeye devam etmektedir. ( Azak, 1993, 6)

Türk tezhip sanatı, Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar gelişen tarihi süreçte çeşitli dinlerden, dillerden ve ırklardan etkilenerek günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. İslam dini de bu sanatın oluşumunda en büyük etkiye sahiptir. İslam dininin insan veya hayvan tasvirlerine karşı göstermiş olduğu hassasiyet sebebiyle o dönemlerde ( ve halen) sanatçılar, bu hassasiyeti göz önünde bulundurarak daha çok bitkisel motiflere ve daha çok stilize edilmiş hayvansal motiflere yönelmiş ve bunları tarihi süreçte geliştirmişlerdir.

Tezhip sanatı, kâğıt üzerine fırça, boya ve altın gibi araçlarla yapılır. Tezhip kompozisyonları ya hayvansal menşe’li motiflerle ya da bitkisel kökenli motiflerle oluşturulur. Fakat anlatıldığı kadar basit değildir. Çok meşakkatli bir sanat dalıdır.

Eskiden el yazması eserlerin yazılıp tezhiblendiği yerler, öncelikle saraya bağlı olarak ve büyük usta sanatçıların denetiminde çalışan nakkaşhanelerdi. Bu arada çalışmalarını çarşılarda ve özel atölyelerde devam eden tezhip sanatçıları da vardı. Günümüzde tezhip sanatı, diğer bazı geleneksel sanatlar gibi birçok üniversitenin güzel sanatlar fakültelerinde; lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde öğrenilmektedir. Yine eski devirlerde olduğu gibi bazı özel atölyelerde de tezhip sanatı öğretimi ve uygulaması yapılmaktadır. ( Gündüz, Taşkale, 2000, 21)

Tezhip sanatı, hat sanatıyla birlikte, geleneksel çizgisinden kopmadan fakat daha modernize bir biçimde, içindeki yazının özelliğine ve anlamına uygun süslemelerle bir bütün oluşturacak şekilde çalışılmaya devam ediyor. ( Meriç, 1997, 25)

(15)

Tezhibin özellikle, İslam dininin mukaddes kitabı Kur’an-ı Kerim’e yapıldığı görülmektedir. Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinin bir sonucu olarak, dine hürmeten bu tür tezhiplerin yapıldığı söylenebilir. Çünkü Kur’an İslamiyet’i seçen Türkler için de, diğer uluslar veya kavimler gibi çok değerli bir kitaptır. Bu sebeple tarihte yapılmış en güzel tezhip süslemelerin Kur’an-ı Kerim’lerde olacağı şüphe götürmez bir gerçektir. ( Özcan, 1992, 1)

Türk tezhip sanatının, cilt minyatür, hat gibi yazma kitap sanatlarımız içinde estetik bakımdan yazıyı tamamlayıcı bir özelliği vardır. Esasen araştırmamızın amacı, dini eserler olan Kur’an-ı Kerim’lerdeki tezhip süslemelerinin incelenmesidir. Fakat araştırmayla birlikte gelişen diğer bir amaç da bizim kültür sanat tarihimize ışık tutan Etnografya müzelerindeki dini veya dini olmayan eserlerin bir biçimde daha incelikli olarak anlatılması, incelenmesi ve yok olmasının önlenmesi amacı oluşmuştur.

Müzelerimiz tezhip, çini, hat, halı, kilim, madeni eşya, ağaç işleri, cam işleri gibi Türk zevki ve geleneği ile yapılan birçok eseri barındırmaktadır. Bunların bilimsel incelemesi renkten desene ve işçiliğe kadar pek çok özelliğin milli bir zevk bir gelenek halinde yaşatıldığını göstermesi açısından önemlidir.

Buna bağlı olarak öncelikle araştırmada kitap sanatlarımızın, cilt, katı’ ve hat adı altında geçen dallarını kısaca ele alacağız. Tezhip sanatıyla ilgili bilgilere ise daha derin ve daha açıklamalı olarak yer vereceğiz. En son olarak, değindiğimiz bilgilere dayanarak, araştırmanın asıl konusunu oluşturan “ Etnografya müzesinde sergilenen beş adet Kur’an-ı Kerimin hat ve tezhip süsleme özellikleri” ni ele alacağız.

Amacı

Bu araştırmada amaç; Ankara Etnografya Müzesi’nde sergilenen çeşitli tarihi eserlerin, kısıtlı kalan envanter kayıtlarındaki bilgilere katkıda bulunmak, eserlerin yapıldığı yüzyılları süsleme özelliklerini inceleyerek doğru bir tespitini yapmak ve o yüzyıllardaki süsleme özelliklerinin eserlere yansıyıp yansımadığını değerlendirerek, dönemler hakkında kayıtlarda yer alan bilgilere yenilerini eklemektir. Ülkemiz müzelerinde bulunan eserlerin her özelliğinin ülkemiz vatandaşları ve çeşitli

(16)

ülkelerden turistik amaçla gelen insanların da bu bilgilere vakıf olması bu araştırmadaki bir diğer amaçtır. Ayrıca bu alanda ileride yapılacak çeşitli araştırma projelerine katkı sağlamaktır.

Araştırmanın Önemi

Araştırmaya konu olarak seçilen Kur’an-ı Kerim’ler çok gösterişli bir şekilde süslenmiş ve bu gösterişe layık olarak Ankara Etnografya Müzesi’nde sergilenmektedir. Eski tarihlere ait olması nedeniyle de yapıldığı dönemlerin süsleme özelliklerine ulaşmak bakımından kaynak eser niteliğindedir. Bu eserler Sanat Tarihimiz açısından da çok önemli bir yere sahiptir. Fakat henüz eserlerle ilgili kapsamlı bir araştırma ve inceleme yapılmadığı için bu nadide eserleri Sanat Tarihi ve Sanat Öğrenimi yapan öğrencilere tanıtma imkânı olmamıştır. Araştırmaya elde edilen veriler bu eserlerin daha geniş kitlelere tanıtılması için bir adım olacaktır.

Yöntemi

Bu araştırmada; araştırma tekniklerinden Betimsel Araştırma Yöntemi kullanılmış, veriler bu yönteme göre ele alınmıştır. Ayrıca tarihi araştırma yöntemi de kullanıldı. Bunun sebebi ise araştırmada incelenen materyallerin eski tarihlerden günümüze ulaşmasıdır. Ayrıca araştırmada görerek inceleme yöntemi de kullanılmıştır. Bu yöntem araştırma tekniklerinde geçmemekle birlikte araştırmanın şekillenmesinde en çok yardımcı olan yöntemdir.

Kavramsal Çerçeve

Yukarıdaki bölümde de bahsedildiği gibi araştırmada Betimleme Yöntemi ve görerek inceleme yöntemi kullanılmıştır. Betimleme yönteminin tercih edilme sebebi; araştırmaya en uygun yöntem olması ve araştırmanın bu yöntem içine girmesidir. Görerek inceleme yönteminin seçilme sebebi ise; araştırmaya konu olan Kur’an-ı Kerim’lerin süsleme özelliklerinin değerlendirilmesi ve süsleme özellikleri ile ilgili sonuçların daha güvenilir olması amacıyla seçilmiştir.

(17)

Tarih öncesi çağlardan beri yerleşim merkezi olan Anadolu birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bu medeniyetler yaşadıkları ve yerleştikleri her yere kendilerinden bir parça bir miras bırakmışlardır. İşte bu kalıntılar ülkemizde ve dünyada çeşitli şehirlerdeki müzelerde teşhir edilmektedir. Müzelerin bu açıdan dünyada ve ülkemizde önemi büyüktür. Bünyesinden birçok dönemden eserler barındıran Ankara Etnografya Müzesi’nde sergilenen Kur’an-ı Kerimler araştırma projesinin konusu olarak belirlenmiştir.

Geleneksel Türk süsleme sanatlarında önemli bir yer tutan ve hat sanatından bağımsız olarak düşünülemeyen “tezhip sanatı” altın ve çeşitli renklerle din, edebiyat, tıp ve çeşitli bilim dallarıyla ilgili el yazmalarını, hat (yazı), levha ve albümlerini, ferman, tuğra ve cilt kapaklarını süsleme sanatıdır.

Yazma eseler tezhip, hat, minyatür, cilt ve ebru gibi geleneksel sanatlarımızı bünyesinde bulunduran önemli kültür ve sanat miraslarımızdandır. Dünyanın ve Ülkemizin her bölgesindeki müzelerde, kütüphanelerde, bazı tarihi camilerin kitaplıklarında, vakıf ve özel koleksiyonlarda değerli yazma eserler bulunmaktadır.

Kültürümüzün korunması ve yaşatılması açısından büyük bir rol üstlenen müzelerden biri Ankara Etnografya Müzesi’nde bulunan Tezhip süslemeli Kur’an-ı Kerimler’in tezyini açıdan incelenmesi bu konuda hiçbir çalışma bulunmaması sebebiyle bu konuyu araştırmaya teşvik etmiştir.

Araştırma ile ilgili çeşitli kavramlar:

Ahar: Nişasta, yumurta akı, nişadır, kitre, arap zamkı, üstübeç, beyaz şap,

balık tutkalı, un, hatmi çiçeği, taze gül yaprağı, pirinç gibi maddelerden yapılan ve ham kâğıtların terbiye edilmesinde kullanılan sıvıya verilen ad.

Cetvel: Eski yazma kitap sayfalarının kenarlarına çizilen çerçeveye verilen

(18)

Cilt: Yazma eserlerin muhafaza edilmesini ve dış görünüşünün, içinin

güzelliğiyle bütünleşmesini sağlayan deriden yapılmış kitap kaplarına verilen ad.

Haklar: Ezilmiş altının sulu bir şekilde fırçaya alındıktan sonra motifin

üzerine sürülmesiyle oluşturulan süsleme çeşididir. Bu süsleme çeşidinde altın genelde motiflerin uçlarında yoğun durumdadır. Sadece altınla değil boya ile de yapılabilmektedir.

Hatayi: Tabiatta muhtelif çiçeklerin dikine kesiti alındığı zaman ortaya

çıkan anatomik çizgilerin stilize edilmesiyle oluşturulan motife verilen ad.

Mücellid: Cilt yapan kişilere verilen ad.

Mühre: Aharlanan kâğıtları ve altını parlatmak için kullanılan genellikle

akik taşından veya cam olan alete verilen ad. Böcek mühre, cam mühre, zermühre gibi çeşitleri vardır.

Münhani: kelime anlamı itibariyle “eğri” anlamına gelmektedir. Çeşitli

eğrilerle oluşturulmuş motifledir. Süslemede kenar suyu veya başlı başına desen olarak kullanılmıştır. Simetrik veya aynı desenin tekrarından oluşan yürüyen desenlerde olabilir.

Müzehhep: Tezhiplenmiş sayfalara verilen ad.

Müzehhip: Tezhip yapan kişiye verilen ad.

Nakkaş: Osmanlıca’da renkli iki boyutlu yüzey düzenleme sanatıyla uğraşan

kişiye denir.

Nesih: Kufi (köşeli) yazının köşelerini yuvarlatılmasıyla meydana gelen yazı

türne verilen ad.

Penç: Doğadaki çeşitli çiçeklere kuşbakışı bakıldığı zaman ortaya çıkan görüntünün stilize edilmesiyle oluşturulan motife verilen ad.

(19)

Rumi: Hayvanların (kuş, tavşan, v.b) kanat, bacak ve bedenlerinin stilize

edilmesiyle meydana getirilen motiflere verilen ad. En son tanımıyla çeşitli hayvanların uzuvlarının stilize edilmiş şekillerinin bitkisel kompozisyonlara uyarlanmasıyla ortaya çıkan motife denir.

Şemse: Eski kitap ciltlerinin üzerine yapılan güneş şeklindeki süsleme

motifi.

Şikaf: Hem boya hem de yaldız kullanılarak yapılan tezhip türüne verilen ad.

Tahrir Çekmek: Satırlar arası yapılan yaldız süslemelerin etrafına tezhip

süslemelerindeki çiçek, dal ve yaprakların etrafına ve yazı çevresine mürekkep ve fırça ile çekilen ince çizgiye verilen ad.

Tığ: Kompozisyondan sayfa kenarlarına doğru uzanan, yani tezhip

süslemeden sayfanın boş kısmına geçiş sağlayan bir tür yardımcı süsleme motifine verilen ad. Genellikle ince ve uzun çizgilerin etrafına yine ince olarak yapılan küçük süslemeler.

Yaprak: Hatayi, penç, goncagül gibi motifleri oluşturan temel motiflere

verilen ad.

Zahriye: Elyazması eserlerde serlevhadan önce yer alan, temellük kaydı ve

bazen de başlık bulunan tezhipli veya boş sayfalara verilen ad.

Zencerek: Elyazması eserlerde sayfanın yazılı bölümünün etrafını

çevreleyen zincire benzer bezeme öğesi. Aynı öğeye eserin cildinde de rastlanabilir.

Zer-ender-zer: Tezhipte herhangi bir renk altının üzerine başka bir renk

altın kullanılarak yapılan süslemelere denir.

(20)

Kapsam

Bu araştırmanın kapsamı Ankara Etnografya Müzesi’nde teşhir edilen Tezhipli Kur’an-ı Kerim’lerin sadece beş tanesinin incelenmesi ile sınırlıdır. Müzede teşhirde bulunan Kur’an-ı Kerim’lerin hepsinin incelenmesi daha fazla süre gerektirdiği için ancak beş tanesini incelemek için yeterli süre olması sebebiyle böyle bir sınırlama yapılmıştır.

Tezin sınırlılıkları

Araştırmaya konu olan eserlerin yapıldığı dönemleri görmek mümkün olmadığı için, araştırmanın yapıldığı zamanda ulaşılabilen az sayıdaki kaynak dikkate alınarak araştırma şekillenmiştir. Bugün ulaşılabilen bilgiler belgeler dâhilinde araştırmaya yön verilmiştir. Bu tür araştırmalarda sanat eserleri incelenirken, incelenen eserin yapıldığı dönemin bütün eserleri değerlendirilerek daha uzun bir zaman diliminde incelenmesi gerekmektedir. Tabiî ki günümüzde tarihin her dönemine ait bütün eserlere ulaşmak mümkün değildir. Bu nedenle sınırlı sayıdaki eser göz önüne alınarak araştırma sürdürülmüştür. Bu araştırmada ulaşılan süsleme özelliklerine “mutlak” özellikler olarak değil, dönemlere ait olası özellikler olarak bakılması yararlı olacaktır.

Veri toplama tekniği

Araştırma ile ilgili olan veriler çeşitli kütüphanelerin ilgili bölümlerinden temin edilmiştir. Bu veriler toplanırken şu yöntem izlenmiştir: öncelikle konu ile ilgili kaynakların tümü internet ortamında Milli Kütüphane, YÖK Tez Tarama servisi ve çeşitli Üniversitelerin Kütüphaneleri taranarak ulaşılabildiği kadar literatür listesi oluşturulmuştur. Bu listeye göre tespit edilen kaynaklar, kütüphanelere gidilerek, Kütüphane görevlilerinin de yardımı ile temin edilmiştir. Ayrıca internet ortamında ulaşılamayan kaynaklara yine kütüphanelerin ilgili katalogları taranarak ulaşılmıştır.

(21)

BÖLÜM II

ANKARA VE ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ

2.1. ANKARA’NIN TARİHÇESİ

Türkiye’nin baş şehri Ankara, İç Anadolu’nun kuzey batısında Ankara Çayı’nın geçtiği ovanın doğusunda kurulmuştur. Ovanın en alçak yeri deniz seviyesinden 835m.dir. Çok eski bir yerleşim merkezi olan Ankara paleolitik ve neolitik devre kadar uzanır. Ankyra, Ancyre, Ankuva, Engüriye, Engürü, Angara, Angora gibi çeşitli isimler alır. (Öney 1971, 11)

M.Ö. IV. asırdan daha eskiye dayanan uzun tarihi esnasında, Anadolu’nun merkezini teşkil eden Ankara, geçmiş büyük medeniyetlerin izlerini üzerinde taşımaktadır. Prehistorik devirden başlayarak, Hittitler ve Hititleri takiben M.Ö. II. yüzyılda Romalıların idaresinde kalmış olan Ankara ve civarı, daha sonra Bizans hâkimiyetine geçmiştir.

XI. yüzyıl sonuna kadar Bizans idaresinde Anadolu’nun merkezi bir şehri olarak gelen Ankara, 1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu’da yayılmaya başlayan Türklerin, ticaretle uğraşan savaşçıların (Ahiler) yerleştikleri bir yer olmuştur. Hicri 620, Miladi 1223 tarihlerinden itibaren, Ankara’da bir takım İslâmi dini yapıların yapılmaya başladığı görülür ki, bu tarihten sonra artık Ankara tamamen Türklerin yerleştiği bir şehir olmuştur. (V.G.M. 1983, 33)

M.S. 620’de Sasani hükümdarı Şapur ve II.Hüsrev’in idaresindeki İran orduları Anakara’yı tahrip etti. Sonunda Kayzer Heraklius karşısındaki kat’i hezimete uğradılar. 654 ve 708’de kısa süre Arap orduları Ankara’yı ele geçirdi. 799 (belki de 806)’da Abbasi Harun Reşit’in orduları Ankara’yı yeniden istila etti. Bunu 838/839’da yine Abbasi halifesi al-Mu’-tasım’ın istilası takip etti. Son Arap akını 956’da Tarsus’taki Araplardan oldu. Bizans’ın kuvvetlenerek doğuya doğru genişlemesi bu akınları durdurdu.

(22)

1071 Malazgirt Savaşından sonra Selçuklular tarafından açılan Anadolu kapılarıyla Ankara’nın kaderi de değişti. (Öney 1971, 12)

Şehrin Türk orduları tarafından Bizanslılardan alınışı (belki de Danişmentlerden) 1073 tarihine rastlar. (Öney 1971, 12)

Türklerin Ankara’da yerleşmelerinden itibaren dini eserler yapılmışsa da daha çok XIII. yüzyılın son yarısında bu eserlerin inşa edildiği görülüdür.

Miladi 110 senesinde Birinci Haçlı Seferi ile Haçlıların eline geçen Ankara ve civarı, Melik Gazi’nin ölümünden sonra, damadı Mesut ile Kılıçaslan’ın araları açılması dolayısıyla mücadeleler olmuş bir ara Ankara tekrar Danişmentlilerin eline geçmiştir.

II. Kılıçarslan zamanında (1156–1192) tamamen Selçukluların idaresinde bulunan Ankara, Kılıçaslan’ın ölümünden sonra, aralarında anlaşamayan iki oğlu, ülkenin taksiminde ihtilafa düşmüşler, neticede Alâeddin Keykubat Ankara’ya gelmiş ve saltanat sürmüştür. XIII. yüzyıl sonuna kadar Selçukluların idaresinde kalan Ankara XIV. yüzyıl başında bir ara İlhanlıların idaresine geçmiş ve hattı İlhanlıların adına Ankara’da para dahi basılmıştır. (V.G.M., 1983, 339)

Alâeddin Keykubat’ın devri (1219–37), Ankara’nın sükûn devridir. Alâeddin’den sonra Selçuklu devletinin zayıflaması Ankara’da da hissedilir. Gıyaseddin Keyhusrev II. Moğolların hücumu karşısında Ankara kalesine kapanır. Fakat devlet 1243’te Moğol nüfuzu altına girer. Bilhassa 1300’den sonra Ankara’da Moğol hâkimiyeti ağır basar. (Öney 1971, 13)

XIV. yüzyılın ilk yarısından itibaren Osmanlılardan Timurtaş Paşa’nın Ankara’ya vali olması ile henüz daha yeni kurulmuş olan Osmanlı beyliği idaresine giren Ankara, kısa bir süre sonra büyük bir savaşa sahne olmuştur ki, bu da Yıldırım Beyazıt ile Timur arasındaki Ankara muharebesidir.

Ankara muharebesinden sonra Çelebi Mehmet, II. Murat, Fatih Sultan Mehmet gibi ünlü Türk padişahlarının eserler bıraktığı, Ankara’da klasik devrin en

(23)

büyük mimarı Sinan’ın yapmış olduğu bir eser ve Türk Kültür Tarihinde, ismi unutulmayan Hacı Bayram Veli’nin Türbe ve Cami gibi yapılar ile Osmanlılar yüzyıllar boyunca Ankara’yı süslemişlerdir. Yakın yüzyıla kadar Ankara orta Anadolu’nun merkezinde önemli bir şehir olarak kalmışsa da 19.yüzyıl sonunda önemini kaybetmiştir. Ancak İstiklâl Harbi ile yeniden canlanan şehir Cumhuriyetten sonra modern bir şehir olarak kurulmaya ve büyümeye başlayarak bugünkü Ankara meydana gelmiştir. (V.G.M1983,339–341)

2.2. ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ

Etnografya Müzesi Ankara’nın Namazgâh adı ile anılan semtinde, Müslüman mezarlığı olan tepede kurulmuştur. Anılan tepe, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 15 Kasım 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararı gereğince, Millî Eğitim Bakanlığı’na müze yapılmak üzere bağışlanmıştır.

1924’te İstanbul’da Prof. Celal Esad (Arseven) başkanlığında, daha sonra 1925 yılında İstanbul Müzeleri Müdürü Halil Ethem başkanlığında, eser toplamak ve satın almak üzere özel bir komisyon kurulmuştur. Satın alınan 1250 adet eser, 1927 yılında inşası tamamlanan müzede teşhir edilmiştir. Müze Müdürlüğü’ne de Hamit Zübeyr Koşay atanmıştır.

15 Nisan 1928 yılında müzeyi ziyaret eden Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) müze hakkında bilgi aldıktan sonra, Afgan Kralı Amanullah Han’ın Türkiye’yi ziyaretleri nedeniyle, müzenin hizmete açılmasını istemiştir. Müze 18.7.1930 da halka açılmış ve 1938 Kasım ayında müzenin iç avlusu, geçici kabir olarak ayrılıncaya kadar açık kalmıştır. Atatürk’ün naaşı, 1953’te Anıtkabir’e nakline kadar burada kalmıştır. Bu kısım halen Atatürk’ün anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde korunmaktadır. Üzerinde beyaz mermere yazılmış şu kitabe bulunmaktadır:

”Burası 10.11.1938’de sonsuzluğa ulaşan Atatürk’ün 21.11.1938’den 10.11.1953’e kadar yattığı yerdir.”

(24)

başkanlarının, elçilerin, yabancı heyetlerin ve halkın ziyaret yeri olmuştur. Bu süre içinde müzede çalışmalar sürdürülmüş; 6–14.10.1956 tarihinde, Uluslararası Müzeler Haftası nedeniyle, gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra müze tekrar halkın ziyaretine açılmıştır.

Binanın mimarı Arif Hikmet (Koyunoğlu) Cumhuriyet Dönemi mimarlarının en değerlilerindendir.

Bina dikdörtgen plânlı olup tek kubbelidir. Yapının taş duvarları küfeki taşı ile kaplanmıştır. Alınlık kısmı mermer olup üzeri oyma süslüdür. ( Resim: 1)

Binaya 28 basamaklı bir merdivenle çıkılır. 4 sütunlu, üçlü bir giriş sistemi vardır.( Resim: 2)

(25)

Kapıdan girilince kubbe altı holüne ve buradan da iç avlu denilen sütunlu kısma geçilir. Buranın ortasına mermer bir havuz yapılmış, çatı kısmı açık bırakılmıştır. Daha sonra bu iç avlu Atatürk’e geçici kabir olarak ayrıldığında, havuz bahçeye nakledilerek, çatısı kapatılmıştır. İç avlunun etrafında simetrik olarak büyüklü küçüklü salonlar yer almaktadır. İdare kısmı müzeye bitişik olup iki katlıdır. ( Resim: 3, 4, 5)

(26)

Resim: 3 Ankara Etnografya Müzesi iç avlu

(27)

Müze önünde at üstünde duran Atatürk heykeli 1927 yılında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından İtalyan sanatkârı B. Conanica’ya yaptırılmıştır. ( Resim: 6)

Resim: 5 Ankara Etnografya Müzesi kubbe tezyinatı

(28)

Etnografya Müzesi, Türk sanatının Selçuklu Döneminden zamanımıza kadar devam eden örneklerinin sergilendiği bir müzedir.

Anadolu’da düğün töreni ve Anadolu’nun çeşitli kentlerine ait gelin giysileri, Türk işleme sanatı, halı ve kilim sanatı, maden sanatı, kahve kültürü ve sünnet töreninin sergilendiği salonlar, müze girişinin sağ tarafında yer alır. ( Resim: 7–8–9– 10)

Resim: 7 Maden sanatına ait eserlerin sergilendiği vitrinin bir bölümü

(29)

Resim: 9 İşleme ve Nakış Sanatıyla ilgili sergilenen eserler

(30)

Girişin sol tarafındaki salonlarda ise, çini ve cam eserler, Osmanlı Dönemi hat sanatı örnekleri ile Selçuklu ve Beylikler Dönemine ait nadide ahşap eserler sergilenmektedir.( Resim: 11–12–13 )

Resim: 12 El Yazması Eserlere ait örnekler Resim: 11 Cam sanatına ait örnekler

(31)
(32)

BÖLÜM III

KUR’AN-I KERİM ‘İN TARİHÇESİ

Kur’an-ı Kerim İslam dininin kutsal kitabıdır ve ilahi kitapların en sonuncusudur. Kur’an-ı Kerim, İslam dini Peygamberi olan Hz. Muhammed’e ( S.A.V.) 40 yaşına bastığı sırada “bin aydan hayırlı” Kadir gecesinde nazil edilmiştir. Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’e büyük meleklerden Cebrail aracılığıyla vahyolunmuştur.

“Kur’an-ı Kerim, Peygamberimize indirilmiş, Mushaflarda yazılmış tevatür yoluyla nakledilmiş olan ve tilavetiyle ibadet edilen, mu’ciz kelamdır.”( Çetin, 1982,30)

Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’e fasılarla yaklaşık 23 senede indirilmiştir. Bu süre 22 sene, 22 ay, 22 gün sürmüştür. Hz. Muhammed’in Mekkeli ve Kureyş kabilesine mensup olduğu ve İslam öncesi Mekkeli ve Medineli Araplara tebliğ edildiği için, Kur’an-ı Kerim Arap diliyle ve bu dilin Kureyş lehçesiyledir. Ancak Kur’an-ı Kerimin Arapça olarak inmesi, yalnız Arap milletine indirildiğini göstermez. Kur’an-ı Kerim bütün insanlara ve bütün âlemlere indirilmiş bir Allah kelamıdır.

Kur’an-ı Kerimin pek çok ismi ve sıfatı vardır. Bunların sayılarının 90 dan fazla olduğu bilinmektedir. Bazı kitaplarda 50 kadarı kaydedilmiştir. Meşhur olan isimlerden bazıları şunlardır: el- Kitap, el- Fürkan, Ez- Zikr, en- Nur, el- Hüda, eş- Şifa, el- Mecid, Ümmü’l- Kitap, et- Tenzil. Kur’an-ı Kerim e iki kapak arasında toplanıp kitap haline getirildikten sonra “ iki kapak arasındaki sayfalar” anlamında, İbn-i Mes’ud’un teklifi ile Mushaf ( Mushaf-ı Şerif) da denilmiştir. Fakat en yaygın isim, İslam’ın mukaddes kitabı olan ilahi kelamın özel ismi Kur’an-ı Kerim’dir. ( Özcan, 1990, 2)

Kur’an-ı Kerim’in bölümlerine sure adı verilir ve toplam 114 sure vardır. Her surenin kendine has bir ismi vardır. Bu isim o surede geçen özel isim veya başka tabirlerden alınmış olabilir.

(33)

Kur’an-ı Kerim vahyolunduğu zamanlarda ya ezberlenmiş ya da farklı malzemelere yazılmak suretiyle günümüze kadar ulaşmıştır.

Peygamberimiz zamanında yazı yazmak için başlıca şu malzemeler kullanılıyordu:

Deri ( Edim) : bu bilinen deri olup, ondan daha kıymetli olan parşömen

değildir. Rivayetlere göre deriler, ekseriya kırmızı veya koyu bir renge boyanmış olurdu.

Asib: bu kelime daha ziyade, hurma ağacı dallarının takriben 50 cm.

uzunluğunda ve 4-5 cm. genişlik arzeden alt kalın kısmını ifade etmektedir.

Deve kemikleri ( Azm) : develerin bilhassa kaburga ve kürek kemikleri

üzerine yazılırdı.

Çanak Çömlek Parçaları ( Hazef) : Daha ziyade kısa kayıtlar için

kullanılırdı.

Lihaf: Yumuşak beyaz taş. Bu taşlara da kısa yazılar yazılırdı.

Tahta Levhalar: Kaynaklarda ayrıca bahsedilmiş olmamakla beraber,

bunların da yazıda kullanılmış olması çok muhtemeldir.

Parşömen ( Rakk, cild): bu pahalı bir malzeme olduğundan, yalnız mahdut

nisbetle kullanılmıştır.

Papirüs ( Kırtas): Mısır’dan bütün dünyaya yayılan papirüs, Arabistan’da

da biliniyordu. Bu Abbasiler devrinin başlangıcına kadar İslam memleketlerinde yazı için kullanılan maddelerin başlıcasını teşkil etmiştir. ( Çetin, 1982,86–87)

Peygamberimizin vefatından sonra, halifeliğe Hz. Ebubekir seçildi. Peygamberimizin vefatıyla büyük bir şok yaşayan Müslüman Arap toplumunu Hz. Ebubekir kısa sürede toparladı. Bu sırada İslam dinine karşı gelişen tehditler de

(34)

Müslümanların cihat etmelerine sebep oldu. Bu esnada büyük kayıplar verildi. Bu kayıpların içinde Kur’an-ı Kerim’i ezberleyen hafızlar da bulunuyordu.

Ancak Hz. Peygamberin öğrettiği şekilde Kur’an-ı Kerimi ezberleyenlerin hepsi tükenmemişti. Ayrıca Hz. Peygamberin yazdırdığı veya O’nun zamanında yazılmış sayfalar elde ve Kur’an-ı Kerimi okuyup yazmada bir güçlük yaşanmıyordu. Yinede son semavi dinin kutsal kitabı olması ve bütün insanlığa gönderilmesi sebebiyle, sayfaların bir araya getirilip kitap haline kavuşması gerekliydi.

Bu anlamda ilk teklif Hz. Ömer’den geldi. Dönemin halifesi Hz. Ebubekir’e bu görüşlerini bildirdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ölmeden önce vahiy katipliği yapan, zeki ve bilgin bir kimse olan Zeyd bin Sabit Kur’an-ı Kerimi toparlayıp, kitap haline getirmekle görevlendirildi. ( Özcan, 1990, 10)

Zeyd bin Sabit gayet ihtiyatlı davranarak, Kur’an-ı Kerimi araştırmaya başladı. Hurma dallarında, taş parçalarında, kürek kemiklerinde, deriler üzerinde ve hafız sahabelerin ezberlerinde, hasılı neredeyse bulduysa hepsini bir araya getirdi. Kur’an-ı Kerim’in toplanması işi takriben bir sene içinde tamamlanabilmiştir. ( Özcan, 1990, 10–11)

Böylece bütün nüshalar bir araya getirildi, mükerrerler ayrıldı ve bugün elimizde bulunan Kur’an-ı Kerim’lerin asli nüshası yazılarak halifelik makamına teslim edildi. Zeyd bin Sabit’in hazırladığı bu asli nüsha “ İmam Mushaf” denilir. ( Çetin, 1982,101)

İmam Mushaf üzerinde hiçbir anlaşmazlık olmadı, kimse itiraz edilecek bir nokta görmedi. Hz. Muhammed (S.A.V.) bildirdiğinden, yazdırdığından, ezberlettiğinden fazla veya eksik olmadığı, konuda çok hassas bilgin ve yetkin kişilerce tasdik edildi. Böylece Kur’an-ı Kerim her türlü bozulma ve değişmelere karşı teminat altına alınmış oldu. ( Özcan, 1990, 11)

Kur’an’ın çoğaltılması fikri hat ve kitap sanatlarının büyük ölçüde gelişmesine neden olmuştur. Değişik boyutlarda Kur’an yazmak, bezemek ve

(35)

ciltlemek önemli bir sanat kolu haline gelmiş, özellikle İstanbul’da hazırlananlar büyük ün kazanmıştır. ( Taviloğlu, 1994, 11)

Kur’an-ı Kerim’in tezhipli bölümleri içinde en ilginç kompozisyonlar, cüzlerin ilk sayfasında bulunan madalyonlarda görülür. Ortalarında bulunan yazılara göre bunlar temellük kitabesi denilen alandır. ( Aker, 1978, 293)

Sonraki yıllarda da İslamiyet’in Araplar dışında, başka medeniyetlere de yayılmasıyla Kur’an-ı Kerim nüshaları çoğaltıldı. Özellikle Türkler, Kur’an-ı Kerim’e büyük değer vermiş ve O’nu harikulade güzellikteki kompozisyonlarla tezyin etmişlerdir. Bizde bu araştırmada, hem Türk sanatı hem de İslam sanatı adı altında geçen geleneksel sanatlarımızdan biri olan Tezhip sanatını inceleyeceğiz.

(36)

BÖLÜM IV

GELENEKSEL KİTAPÇILIK SANATLARIMIZ

4.1. CİLT SANATI

Elle yazılan veya basılan bir kitabın dağılmasını ve sayfalarının tahrip olmasını önlemek ve kitabı her türlü dış etkenlerden korumak için dışına geçirilen mukavva veya deri kapaklara cilt denir.

Cilt kelimesi dilimize Arapçadan gelmiştir. Cilt Arapçada deri demektir. Koruma ve süsleme amaçlı kitap kapları genellikle deriden yapıldığı için cilt ismini almıştır.

Ciltleme işine “Teclid” Ciltleme işini yapanlara ise “Mücellid” denilmiştir. Yazma veya basma eserleri ciltleme işlemi kâğıdın icadından itibaren başlamıştır. Zaman içinde sanat dalı olarak karşımıza çıkmıştır.

Klasik ciltleri ve kitapları korumak amacıyla; çoğu zaman düz bazen de içine konulacak cilt ile aynı biçimde süslenmiş kitap muhafazalarda yapılmıştır. Bu muhafazalar kutu biçimindedir. Muhafazalara cilbent denir. ( Coşkun, 2004,24)

Orta çağın ilk dönemlerinde kitap kapağı sanatının Mısır’da ve Şarki Türkistan’da M.S. 7. yüzyılda bilhassa Uygur Türklerinin işgal ettiği sahada bilindiği ve uygulandığı yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılmıştır. İlk Türk ciltleri Doğu Türkistan’da Mani dinini kabul eden Uygur Türklerine aittir. ( Coşkun, 2004,25), (Erkan, 1994,26).

Uygurlardan kaldığı sanılan üç tip cilt örneği ele geçmiştir: Birincisi Doğu Asya Çin tipi tomarlar, ikincisi birbirine sicimle bağlanan alt ve üstü tahta kapaklı ciltler, üçüncüsü de dikişli deri ciltlerdir. ( Demirtaş, 2001,28)

(37)

Bazı tarihçiler, cilt sanatının Çin’de gelişip yayıldığını ileri sürmüşlerdir. Fakat Çin tarihi yazarı Prof. Wolform Eberhard bu görüşe itiraz ederek hayvan ürünlerinden olan deriyi işlemekte çok ileri seviyede olan Türkler de ciltçiliğin, Çinlilerden önce gelişmiş olduğunu belirtmiştir. Prof. Eberhard, ciltçilikle birlikte, süsleme sanatlarında da Türklerin, Çinlilere öncülük yaptığını ifade etmiştir. ( Erkan, 1994,26)

Türk ciltçiliğinde 12. yüzyıla kadar, Doğu da Hatai üslubu Batı da (Selçuklularda) Rumi üslubu gelişmiştir. Anadolu’da Türk ciltlerinin ilk örneklerine Selçuklular ve Beylikler döneminde rastlanmıştır. ( Tanındı, 1993:422)

İslamiyet’in kabulü ile başta el yazması Kur’an-ı Kerim’ler olmak üzere çeşitli dini metinler çoğaltılmaya başlanmıştır. Bu nedenle ciltçiliğin, İslami sanatların diğer dalları ile birlikte seçkin, zarif bir sanat haline gelmiştir.

Türkler 14. yüzyıldan başlayarak değişik amaçlara göre, değişik ciltleme yöntemi kullanmışlardır. Fatih Sultan Mehmet zamanında saray mücellithanesinde yapılan kitap ciltleri ve uygulanan teknik, klâsik Türk ciltçiliğinin ulaştığı en üst düzeyin kanıtlarıdır.

İslam dininin Türkler arasında yayılmasıyla sanat gücü artmış ve her alanda olduğu gibi dericilik ve ciltçilik de en güzel örnekler ortaya çıkmıştır. ( Erkan, 1994, 21)

Türklerin İslamiyetli kabulünden sonra yapılan İslam ciltleri Kur’an-ı Kerim sayfalarını korumak için yapıldığından süslemelerde zenginlik yoktur. Parşömen üzerine yazılmış Kur’an-ı Kerimleri muhafaza için tahta üzerine deri kaplanarak yapılmış basit geometrik süslemeli ciltlerdir. Daha sonra tahta yerine mukavva geçince, işlenmesindeki kolaylık sebebiyle süslemeler daha da zenginleştirilmiştir. ( Coşkun, 2004,25).

(38)

1- Üst ve alt kapaklar, kitabın koruyucu kabuğunu oluşturmaktadır. 2- Kitabın sırtı, sayfaları bir arada tutan bölümüdür.

3- Mıkleb denen bölüm, alt kapağa bağlanmış ve genellikle üçgen biçimindeki parçadır. Aynı zamanda sayfa yerini belirlemek için kullanılmaktadır.

4- Sertab ise mıkleb ile alt kapak arasında, kapağı ve yan kenarları koruyan, mıklebe hareketlilik kazandıran kısımdır.

Anadolu’da ilk Türk ciltleri Selçuklular ve Beylikler döneminde yapılmıştır. Bu cilt örnekleri Osmanlı Cilt Sanatına da öncülük etmiştir.

Selçuklu ciltlerinin genelde kahverengi ve siyah deriyle kaplanan dış yüzleri, geçme bant ve noktalarla bezenmiş, gösterişsiz şemse veya sıvama geçme bantlarla süslendiği, iç kapakların ise genellikle süslemesiz düz deriden yapıldığı görülür, kızgın demirin bastırılması ile yapılmış motif ve kabartma desenli ciltlerde vardır. (( Coşkun, 2004,26)

Osmanlılar Anadolu’ya hâkim olduktan sonra Selçukluların Anadolu’da geliştirmiş oldukları Türk sanatını daha da ileriye taşımışlardır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle büyük ve kuvvetli bir devlet olan Osmanlılarda sanat faaliyetleri de artmıştır. Osmanlılar döneminde, sanatın her dalında olduğu gibi cilt sanatında da büyük ilerleme kaydedilmiştir. Türk ciltlerinin kendine özgü özellikteki ilk örnekleri 15. yüzyılda yapılmaya başlanmıştır. Bilinen en eski Osmanlı ciltleri Fatih Sultan Mehmet döneminde ortaya çıkmıştır.

Fatih Sultan Mehmet döneminde üç tip cilde rastlanmıştır. Birincisi; deri üzerine üstten ayırma yaldızlıdır. İkincisi; deri üzerine dantelâ gibi işlenmiş soğuk şemse ve köşebentlidir. Üçüncüsü ise; çarkuşe, kenarı deri ortası kumaş, ebru zerduva kaplı ciltlerdir. ( Erkan, 1994,29)

(39)

Bu yüzyıllarda ciltlerin zemini tek veya iki renkli deridir. Koyu ve kızıl kahve meşinden yapılan ciltlerin süslemesinde yaldız kullanılmıştır. Dış kapakta uygulanan süslemeler bazı cilt kapaklarının iç yüzlerinde de kullanılmıştır. Fatih Sultan Mehmet’e özel olarak yapılan kumaşla kaplı ciltler de bu dönemde görülmektedir. Kumaş olarak da atlas, ipek veya kadife tercih edilmiştir. Bu yıllarda cilt kapaklarının iç yüzlerinde ilk katı’ örnekleri de yine Fatih Sultan Mehmet’e ithaf edilen kitaplarda uygulanmıştır. ( Coşkun, 2004.28).

Osmanlı İmparatorluğu’nun özel eğitim almış devlet adamlarınca yönetilmesi, Osmanlı sanatını geniş ölçüde etkilemiş ve imparatorluk sınırları içinde fazla değişken olmayan üslup ve bezeme motiflerinin oluşması ve kullanılması sağlanmıştır. Bursa ve Edirne saraylarında biçimlendirilen Osmanlı sanatı 15. yüzyılda her türlü sanat eserine belirli bir süsleme programının uygulanması, bir örgütlenmenin olduğunu ortaya koymaktadır. ( Erkan, 1994:28)

15. yüzyılda yapılan Türk kitap kaplarının şemse kompozisyonu bugüne kadar yapılan Türk kitap kaplarının da genel özelliği olmuştur. 15. yüzyıl Osmanlı ciltlerinde kullanılan şemseler önce yuvarlak daha sonra beyzi (oval) yapılmıştır.

15. yüzyılın sonlarında, II. Beyazıt zamanında değişik sanat dalları bir araya gelerek İstanbul Sarayı Ehl-i Hiref Teşkilatını oluşturmuşlardır. Bu teşkilat içerisinde değişik süsleme üslupları geliştirilmiş ve imparatorluğun sınırları içerisinde her alanda kullanılmıştır. Kitap ciltlerini yapan mücellitler, Ehl-i Hiref teşkilatında ayrı bölük oluşturmuşlardır. ( Erkan, 1994:28)

Cilt sanatçılarının bir örgüte bağlı olmaları, bu sanat dalının gelişmesini olumlu yönde etkilemiştir.

16. yüzyılın başlarında eserlerin dış kapaklarındaki süsleme, gömme salbekli şemse ve yarım salbekli geniş köşebent ve enli bordürlerdir. 16. yüzyıl kitap sanatlarının en olgun devridir ve klasik cilt sanatı da bu dönemde mükemmele ulaşmıştır. Bu yüzyılda şemseler mekik biçimli ve salbeklidir. Köşebent, çevre suyu,

(40)

zencirek ve cetvel gibi bütün unsurlar cilt üzerinde yerini almıştır. 16. yüzyıl ciltlerinde her renk deri kullanılmıştır. Bu yüzyılda iç kapak süslemeleri de zenginleşmiştir. 15. yüzyılda görülen katı’ süslemeleri de biraz daha incelerek ve motif zemininde altının yanı sıra renkli deri de kullanılarak, 16. yüzyılda devam ederken; bazı ciltlerde cilt kapaklarındaki bütün süslemeler, iç kapakta da aynen uygulanmıştır. Fakat iç kapak için farklı renkli deri seçilmiştir. ( Coşkun, 2004:28).

Gömme şemse ve köşebentlerle bezenmiş deri ciltlerin ustalıkla yapılmış olanları hattat Şeyh Hamdullah’ın istinsah ettiği Kur’an nüshalarının kaplarında görülmektedir. ( Tanındı, 2000:621)

Kanuni döneminde cilt sanatında, çizgiler daha incelerek, renklerde koyulaşma ve çeşitlilik, motiflerde de zenginleşmeler görülmektedir.

16. yüzyılda mücellid Mehmet Çelebi tarafından geliştirilen Türk cildine özgü özellikler; biri oval dilimli şemse ve köşebent içinde bir yaprak kümesi veya saptan çıkan birkaç ince dal, şemse içinde dağılarak kıvrılır veya kırılarak döner. Bu cilt bezeme tasarımları bundan böyle Türk kitap kaplarının esas süsleme elemanı olur ve bu düzenlemeler günümüzde de Türk mücellitler tarafından sevilerek kullanılır. ( Coşkun, 2004:28).

16. yüzyıl cilt sanatı için, görülen en mükemmel devir olmuştur. En güzel cilt süsleme örnekleri bu yüzyılda görülmüştür.

17. yüzyıl içinse olumsuz görüşler hâkimdir. Bu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda başlayan çöküş dalgası sanat hayatında da kendini göstermeye başlamış; cilt sanatı da bu dalganın dışında kalmamıştır. Bu yüzyılda ciltlerin yapım tekniğinde bir değişiklik yoksa da süsleme işçiliğindeki gerileme bariz bir biçimde dikkati çeker. Genellikle köşebent ve bordür tezyinatı kalkmış, bunların yerine yan ve tepeleri çıkıntılı dikdörtgene benzer büyük şemseler tek başına süsleme olarak kullanılmıştır. Salbeklerin boyutunda da büyüme dikkati çeker. Dış kenar bordürü olarak kalın altın zencirek çekilmiştir. ( Coşkun, 2004:29).

(41)

17. yüzyıl kitap kaplarında kompozisyonlar bozulduğu halde renklerdeki uyum devam etmiştir.

18. yüzyılda klasik kitap kaplarının bazıları 16. yüzyıldaki zarafetiyle yapılmıştır. Yüzyılın ikinci yarısında gömme şemseli deri, üzeri değerli taşlarla süslü altın, gümüş levhalarla, işleme kumaşla kaplı ve deri üzerine işleme ciltler yapılmıştır. ( Coşkun, 2004,28-29).

18. yüzyılın ortalarında, ortası şişkin, dar uzun şemse biçimleri yaygınlaşır. Bu biçimdeki şemse içine aletle sarmal Rumiler ve noktalar, fırçayla içi çiçeklerle dolup taşan vazo motifleri yapılmıştır. (Tanındı,2000,620)

18. yüzyılda deri dış kapaklarının bir çini pano izlenimi uyandıracak biçimde sıvama saz üslubunda fırçayla bezenmesi ve bezemelerin altın yaldızla boyanması dönemin mücellitlerinin cilt tasarımına kattıkları yeniliklerdir. 18. yüzyılda klasik deri kapların yapılmasına devam edilmiş, yüzyılın ilk yarısından itibaren farklı tip ve teknikte kitap kapları da yapılmaya başlanmıştır. Bunlar başlıca dört gurupta toplanır.

1- Lake Ciltler: Sulu boya ve altın yaldız, fırça ile tahta, deri veya mukavvaya işlenerek üzerine vernik çekilmek suretiyle yapılan bu ciltlere Rugan dendiği gibi daha sonraları Edirnekari denilmiştir.

Lake ciltlerde 18. yüzyılda çok çeşitli örnekler ortaya çıkmıştır. Genellikle cildin dış yüzeyine, doğrudan deri üzerine veya kâğıda çizilip boyandıktan sonra, kitap kabının mukavva veyahut derisi üzerine yapıştırılan, bir tür ahar üzerine, çizilip boyanarak ve rugan-lak denilen parlatıcı sürülerek yapılan ciltlerdir. ( Erkan, 1994, 31)

2- Realist motifle kullanılarak yapılan ciltler. Bunlar da teknik bakımdan iki kısma ayrılır.

(42)

a. Süsleme motifleri derinin üzerine sırma ile işlenerek yapılan ciltler.

b. Klasik teknikle yapılmış, klasik kompozisyon tarzında (şemse, salbek, köşebent) fakat realist motifleri ihtiva edenler.

3- Yekşah tabir edilen ve yaldız sürülmüş deri zemine, demiri kakmak sureti ile yapılan ciltler.

4- Yüzyılın ikinci yarısından sonra bilhassa Avrupa tesiri ile meydana gelen ve Rokoko tabir edilen süslemelerle yapılmış olan ciltlerdir. (Coşkun, 2004:30).

19. yüzyılda batı sanatının barok ve rokoko kıvrımlarının içi çiçekli sepet ve saksıları tezhip sanatında görüldüğü gibi ciltlere de uygulanmıştır. (Özen, 1998:19)

19. yüzyılda ezme altın sürülerek yapılmış “Zilbahar” adı verilen kafes şeklinde süslenmiş ciltlere de rastlanır. Bunun dışında fildişi, elmas, zümrüt ve yakut gibi kıymetli taşlarla bezenmiş “Murassa” ciltler de döneme damgasını vurmuştur. (Demirtaş, 2001:29)

Klasik deri kitap kapları çok fena örnekler vererek devam etmekle beraber; daha ziyade 18. yüzyılın “demir kakma” tekniğiyle yapılan ciltleriyle, “rokoko” ciltleri 19. yüzyılda fazla yapılmaya başlanmış ve bu yeni usuller, klasik ciltlerle aradaki bağı tamamen koparmıştır. (Coşkun, 2004:30).

19. yüzyılda basılı eserlerin matbaada ciltlenmesi ve daha ekonomik olması sebebiyle klasik cilt sanatı yerini 20. yüzyılda modern cilde bırakmıştır.

4.1.1. Cilt Bölümleri

Klasik bir cilt, alt ve üst kapak, sırt (dip) alt kapağa bağlı sertab ve ona bağlı üst kapakla kitap arasına giren mikleb ve de sırtın içinde yer alan şiraze bölümlerinden meydana gelir. Alt ve üst kapağın her birine deffe denir. Kapakların rahat açılıp kapanması için bırakılan boşluğa mukat payı, sayfaların ön kenarlarının

(43)

korunması için sertabın iki yanında cilt kapağı ve mikleb boyunca bırakılan boşluğa da dudak adı verilir.

4.1.2.Cilt Çeşitleri

4.1.2.1. Deri Ciltler

Cilt sanatında en geniş alanı deri ciltler tutmaktadır. Meşin (koyun derisi),

sahtiyan ( keçi derisi), rak ( ince tıraşlanmış ceylan derisi) kullanılır. Deri ciltler süsleme biçimlerine göre düz, şemseli, acemkari ( hayvan resimli), Şukufe üslubu, işlemeli ( iplik işleme, zerduzi, simduzi), yazılı, zilbahar ( kafes) ciltler olarak ayrılır.

4.1.2.2. Düz Deri Ciltler

Kitabın ölçüsündeki mukavvaya tıraşlanmış deri kaplanarak yapılan ciltlerdir. Sıkça okunan ve çok sayıda istinsah edilmiş eserle böyle ciltlenmiştir. Düz deri ciltlerin bazılarında kapakların çevresi de zencirekle dekore edilmiştir.

4.1.2.3. Şemseli Ciltler

Şems Arapçada “güneş” demektir. Şemsede genellikle cilt kapaklarında

kullanılan güneş biçimindeki süsleme formunun adıdır. Bu form diğer kitap sanatlarında da sıkça görülür. şemse cildin üst kapağına yapıldığı gibi arka kapağa ve iç kapaklara ve mikleb kısmına yapılmıştır. Şemsenin alt ve üst tarafa doğru uzantılarına salbek denir. Salbekler şemseden bağısız kullanılmaz, şemse ile bitişik ve şemsedeki süslemenin devamı niteliğini taşır. ( Demirtaş,2001:30)

Şemselerin kenar çizgilerini oluşturan eğimli çizgilere ( hatta) “ dendan” , fırfır veya diş denir. Dendan hattından sonra incecik bir boşluk vardır, bu boşluğa

(44)

“kuzu” denir. Dendan çizgisine bitişik veya ayrı duran küçük ince çizgilere, nokta olarak yapılmış süslere de “tığ” denir.

Tığlar genelde ısıtılmış demir aleti bastırılarak kakmak suretiyle yapılır. Tığlar altın sürülerek süslendiği gibi sade olarak da bırakılırlar. ( Coşkun, 2004:43).

Kapağın dört köşesinde bulunan üçgen biçimindeki süsleme alanlarına köşebent denir. Şemse, salbek ve köşebent kompozisyonunu zencirek çevreler. Zencirekle köşebent arasına veya sertab üzerine, geniş bordür halinde bir süsleme de konulur. Buna “su” adı verilir. Üzerine yuvarlak veya beyzi şekilde parçalar konulmuş ise kesme veya parça su denir, bazen de kartuş-pafta diye de adlandırılır. Bu paftalara bazen cildi yapan sanatkâr ismini yazar. Kur’an-ı Kerim ciltlerinde ise buralara genellikle ayeti kerimeler yazılır. Yazılı paftalara kitabe de denilir. ( Coşkun, 2004,44)

Şemse, salbek, köşebent ve diğer motifler kalıp basmak suretiyle elde edilir. Bu kalıplar tek tek veya ayrı halde bulunurlar. Mücellit, böylece aynı motifli kalıpları çeşitli büyüklükteki ciltlerde kullanma imkânına sahip olur. ( Coşkun, 2004:44).

Oyularak yapılan ciltlerde süslemeler kapak yüzeyinden aşağıda kaldığı için motifler sürtünmeye karşı dayanaklılık gösterirler. ( Demirtaş, 2001:33)

Şemseler kendi içlerinde birkaç maddeye ayrılırlar. Bunlar;

Gömme şemse: motiflerin kabartma şeklinde yapıldığı şemselere gömme şemse denir. Kitap cilt kapaklarının mukavvaları oyularak, içine kabartma olarak oturtulur. ( Coşkun, 2004:44) ( Demirtaş,2001:33)

Soğuk Şemse: kitap ciltleri üzerine yeri oyulmadan, kalıpla kabartma olarak basılan, renk ve yaldızla boyanmayan, sade olarak bırakılan şemselere denir.

(45)

Yazma Şemse: Deri kapakların üzerine ezme altın yaldızla fırça ile boyanarak yapılan şemselere denir. Sürtünme ve kullanmalardan dolayı bozulur ve silinir.

Mülevven şemse: cilt kabının şemse kısmı zemin kısmından başka renkte olan kabartma şemselere denir. ( Coşkun, 2004:44).

Mülemma Şemse: Yalnız altın yaldızla basılan her tarafı altınla sıvanmış olan şemselere denir. Bu tür şemselerde yeşil ve sarı altın kullanılmıştır.

Alttan Ayırma Şemse: Motifin zemini altınla boyanarak doldurulmuşsa ve motifler kabartma olarak üstte, deriyle aynı renkte bırakılmışsa, bu tür şemselere alttan ayırma şemse denir.

Üstten Ayırma Şemse: Yalnız kabartma olarak ortaya çıkmış olan motifler altın yaldızla boyanıp zemini deri renginde bırakılmışsa, bu tür şemselere üstten ayırma şemse denir.

Müşebbek veya Katı’ Şemse: Deriden kesilerek oyulmuş olan şemselere denir. Çoğunlukla cilt kapaklarının iç yüzüne yapılır.

Zerduz Şemse: Sırma ile deri üzerine işlenerek yapılan şemselere denir. Bu süslemede gerçekçi motifler ( üsluplanmış sadeleştirilmiş olarak) işlenmiştir.

Simduzi Şemse: Gümüş tellerle işlenerek yapılan şemselere denir.

Yekşah Şemse: Motifler kalıpla basılmayıp, ezme altın fırça ile sürüldükten sonra “ yekşah” denilen demir bir aletle deri çukurlaştırılarak meydana getirilen şemselere denir. Yekşah ile desenin çizgileri belirtilir veya tarama suretiyle doldurulur. Bu şemseler bir tür kakma tekniğiyle yapıldığından aletin çok hafif basıldığı yerlerde sürtünmelerden dolayı desen kayıpları olur.

(46)

Lake Şemse: Çeşitli boya ve üç renk tabii altın yaldızla, fırça ile, tezhipte ve minyatürde olduğu gibi boyanarak yapılan, sonradan üzerine kat kat vernik sürülmek suretiyle tamamlanan şemselere denir.

Şemseli ciltlerde genellikle kullanılan süsleme türleri şunlardır; geometrik süsleme, rumi süsleme, hatayi süsleme, bulut ( Çin bulutu) süsleme, Şukufe (çiçek) süsleme, figürlü süsleme ve lake süslemelerdir. ( Coşkun, 2004:54), ( Demirtaş, 2001:33)

4.1.2.4. Acemkari ( hayvan resimli) Ciltler

Süslemelerinde hayvan resimleri bulunan ciltlere genel olarak Acemkari cilt adı verilir. Acem işi, acem tarzı iş anlamına gelen Acemkari kelimesiyle adlandırılmıştır. ( Özen, 1998,18)

Acem sanatkâr, Osmanlılarda dışarıdan gelen sanatçılara verilen addır. Bu sanatçıların yaptığı işlere de “Acem tarzı iş” anlamına gelen “Acemkari” denilmiştir. Acem, “Arap olmayan” anlamına gelir. Bir de Acem, doğuda bulunan milletlere de yakıştırılmıştır. Buna Asya Türkleri de dâhildir. Günümüzde ise bu deyim sadece İranlılar için kullanılmaktadır. Bu tarz ciltler çoğunlukla İran’da ortaya çıkmıştır. Hayvan motifleri cildin alt- üst kapakta şemse ve köşebentlerde, bazen de miklebinde yer almaktadır. Genelde cildin dış yüzeyinde kabartma halindedir. ( Coşkun, 2004:55)

Hayvan motifleri, ya soğuk damga ile altın üzerine basılmış ya da sonradan motif aralarına altın sürülerek alttan ayırma tarzında bezenmiştir. Ciltlerde genelde; geyik, ceylan, kurt, tilki, aslan, maymun, tavşan, leylek ve çeşitli kuşlar resmedilmiştir. ( Demirtaş,2001:35)

(47)

4.1.2.5. Şukufe Üslubu Ciltler

Şukufe ( çiçek) üslubunda yapılan ciltlerde süsleme, doğal veya üsluplaştırılmış çiçek minyatürleri, buket, vazolu- vazosuz çiçekler veya tek çiçek şeklinde resmedilmiştir. Bu çiçekler bazen tek başına kapak üzerine uygulanır, bazen de klasik şemse cilt formları ( salbek, şemse, köşebent) hazırlanıp içlerine realist çiçek motifleri klasik teknik ile yerleştirilir ve bu kalıplar cilt kapaklarına basılarak süslenir. ( Coşkun, 2004:55)

4.1.2.6. İşlemeli Ciltler

Deri üzerine bir kumaş gibi işlenerek süsleme yapılan cilt kapaklarına işlemeli ciltler denir. Bu işlemeler gümüş veya ipek iplik ile işlenmiştir. ( Coşun,2004:56) (Demirtaş,2001:35)

Gümüş ile yapılan işlemeli ciltlere simduzi denir. Altınla yapılan ciltlere ise zerduzi denir. İşlemeli ciltlerde kompozisyonu oluşturan öğeler çiçekler ve saz yolu üslubudur.

Yazılı Ciltler

Hat sanatı, kitap cilt kapaklarında da uygulanır. Genelde Kur’an-ı Kerim ciltlerinin bordürlerinde yazı kullanılmıştır. En çok cildin Sertab bölümünde yazıya rastlanmaktadır.

Bu bölümde ciltteki süslemelerin yapıldığı teknik ile bazen ayet, bazen eserin ve yazarın adı, bazen de beyitler yer almıştır. ( Coşkun, 2004:59)

Zilbahar ( Kafes) Ciltler

Üzerin ezme altınla, fırça kullanılarak geometrik çizgiler çizilmiş, kesişen hatlar arasına yaldız ve noktalar konulmuş ( kafes şeklinde) deri ciltlere zilbahar

Şekil

Şekil 13: Geyik motifi    Şekil 14: Kuş motifi
Şekil 21      Şekil 22  4.5.3.5. Bulutlar
Şekil 25  Şekil 26
Şekil 27 Şekil 28
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

 If you don’t want to appear wooden tissue of the body of your model body; first, apply filler undercoat then sand with a thin sandpaper to make it ready to apply putty..

Bu Sarı Rolesor Oyster Perpetual Datejust 31, pırlantalı koyu gri.. kadrana ve Oyster

Pembe altın saatlerinin güzelliğini korumak için Rolex kendi dökümhanesinde dökülen patentli özel bir 18 kt pembe altın alaşımını yarattı: Everose altın.. 2005

11.3.1. Taahhüdün, sözleĢme ve ihale dokümanı hükümlerine uygun olarak yerine getirildiği ve Yüklenicinin bu iĢten dolayı Ġdareye herhangi bir borcunun

Sky‑Dweller, tamamen Rolex tarafından geliştirilmiş ve üretilmiş otomatik kurmalı mekanik bir saat mekanizması olan kalibre 9001 ile donatılmıştır. 2012 yılında tanıtılan

Otomatik Kablo Kesme Sıyırma Krimpleme Otomatik Kablo Sıyırma Kesme Yüksükleme Makinesi, dokunmatik ekran kontrol arayüzünü kullanır.. Stabil çalışır, kablo

Göz/yüz koruması Özel koruyucu ekipmana gerek yoktur Ellerin korunması Özel koruyucu ekipmana gerek yoktur Cildin ve vücudun korunması Özel koruyucu ekipmana gerek yoktur

Teknolojisi sayesinde MM2 ile Windows yazıcı uyumu, e-mail (Örneğin rapor pencereleri üzerinden direkt olarak alınan raporun e-mail olarak ilgili kişilere