• Sonuç bulunamadı

Tevbeyi geciktirmenin insana yansıyan bir kısım olumsuz yansımaları vardır. Bunlar kalbi, davranıĢları ve ebedî yaĢama dair boyutları olan hususlardır.

Tevbeyi geciktirmenin son derece ürkütücü zararlarından; günahların baĢlangıçta kalp kasveti ve kararmasına, sonuç itibariyle ise uğursuzluk ve bedbahtlığa sebep olacağının altını çizen Gazalî (ö.505/1111), böylesi bir sonuca ulaĢacak olan Ġblis ile Bel‟am b. Bâûrâ‟nın durumlarının asla unutulmaması894

gerektiğini belirtir. Sözlerine devamla Ģöyle der: “Ġkisi de günah ile baĢladılar, sonları küfür ile neticelendi ve ebedi helâke uğrayanlarla birlikte helâk oldular. Kula düĢen uyanık olmak ve gayret göstermektir. Belki böylelikle Cenab-ı Hak, bu zararlı hali kalbinden söküp atar, kulunu günahlara esir olmaktan kurtarır. Kalbinin katılaĢmayacağından kul emin olmamalı ve halini iyice tefekkür etmelidir.”895

Salihlerden biri Ģöyle der896 :

„Kalplerin kararmasının sebebi iĢlenen günahlardır.‟897

Gazalî‟ye göre kalbin kararmasının belirtisi, günahlardan endiĢe duymamak, ibadete yer ve değer vermemek, vaaz ve nasihatlerden Ģifa bulmamaktır. Dolayısıyla o, hiçbir günahı küçümseyerek, bundan da ne olur dememeye; sanki büyük günahlarda ısrar ediyormuĢ gibi nefsini hesaba çekmenin ve tevbe etmenin çok önemli olduğuna dikkatimizi çeker ve bu kapsamda bir Ģairin Ģu dizelerine yer verir:

Günahların en azını bile küçük görme, Muhakkak ki az, devam etmekle çok olur.898

893 Müneccid, a.g.e. , s. 15, 16.

894 Bu ikisine aynı akibete uğrayan bir üçüncü Ģahıs olarak Rahip Barsîsa‟yı ekleyebiliriz. Bkz.

Celâleddin-i Rumî, Mevlana, Mecâlis-i Seb‟a, Haz. Dilaver Gürer, Konya BüyükĢehir Belediyesi Yay. , Konya, 2008, s. 68-70.

895 Gazalî, Minhâcü‟l-Âbidin, s. 61. 896 Gazalî, a.g.e. , s. 61.

897 Ebu Hureyre (r.a.)‟ın Rasulullah (s.a.s.)‟den rivayet ettiği Ģu hadis bu sözü doğrular niteliktedir:

“Mümin bir günah iĢlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluĢur. Eğer tevbe eder, onu kalbinden söküp atar ve istiğfar eder ise kalbi tekrar parlar. Günah iĢlemeye devam eder ise kalbindeki kararma da artar.” Tirmizî, Tefsîru‟l-Kur‟ân, 83; Ġbn Mâce, Zühd, 29.

Birçok insanın günah olacağını aklına bile getirmediği ve hiç önemsemediği bazı kritik noktalar, bazı insanlar için hatırlandıkça derin bir keder sebebidir. Bu bağlamda Gazalî, Kehmes b. el-Hasen‟in (ö.149/766) Ģöyle dediğini aktarır:

“-Ben bir günah iĢledim, kırk yıldır onun için ağlıyorum. -Bu günah nedir ey Ebu Abdullah, dediler. Dedi ki:

-Bir din kardeĢim ziyaretime gelmiĢti, onun için balık satın aldım ve yedirdim. Sonra komĢunun bahçesine gittim, oradan bir miktar toprak aldım ve arkadaĢım onunla elini temizledi.”899

“Kul, bu hususları göz önüne alarak nefsiyle müzakere etmeli, onu hesaba çekmeli, tevbe için çabuk olmalı ve geç kalmadan hemen tevbeye sarılmalı. Çünkü ecel gizli, dünya ise aldatıcıdır. Cenab-ı Hakk‟a tazarru ve niyazda bulunmalı. Allah Teâlâ‟nın kendi kudretiyle yarattığı, ona kendi ruhundan üflediği ve meleklerin omuzunda cennete taĢıdığı Âdem (a.s.)‟ın durumunu hep hatırlamalıdır.900

Sadece tek bir günah901

iĢlemiĢti ve o bir günah bulunduğu makamdan inmesine sebep oldu. Hatta Cenab-ı Hakk‟ın kendisine Ģöyle hitap etmiĢtir:

-„Ey Âdem! Ben sana nasıl bir komĢu idim?‟ -„Ne güzel komĢu idin, ya Rab!‟ diye cevap verir:

-„Ey Âdem, komĢuluğumdan çık, baĢındaki Ģeref tacını da çıkar. Zira bana asi olanlar, komĢum olamazlar!‟ buyurulur.

Hatta rivayetlere göre, Âdem (a.s.), iĢlediği günah sebebiyle iki yüz sene ağlamıĢ ve nihayet iĢlediği bir tek günah mağfiret olunmuĢtur.”902

“Safiyullah olan bir peygamberin iĢlediği bir günahtan dolayı hali bu olursa, sayısız günahlar iĢleyen diğer insanların durumu acaba nasıl olur? Bu tevbe ederek tazarru ve niyazda bulunan kiĢinin durumudur. Acaba günahlarda ısrar eden, hak yoldan sapmıĢ kimselerin hali nasıldır?

Sözün sahibi ne güzel söylemiĢ: Tevbe eden kiĢi nefsi için korkarken,

899

Gazalî, a.g.e. , s. 61.

900 Burada Ģu önemli noktaya dikkat edilmelidir. Hz. Âdem (a.s.) cennette iken peygamberlik sıfatına

sahip değildi. Dolayısıyla bu konuyu peygamberlik makamıyla ilintilemektense, bir insan olmanın doğal gereği olarak günah iĢleyebileceği Ģeklinde düĢünmek daha yerinde olacaktır.

901

Bu noktada Ģunu da belirtmeden geçemeyeceğiz. Bir zamanlar Allah‟a en yakın kullardan biriyken sadece ve sadece O‟nun bir tek emrine karĢı geldiği için Ġlahî Huzur‟dan kovulan Ġblis‟i de asla unutmamak ve daima her türlü günahtan olabildiğince uzak durmak gerekir.

Acaba tevbe etmeyen kimse hakkında ne demeli?

Eğer kul tevbe eder, sonra tevbeyi bozar tekrar ikinci defa günaha dönerse; hemen hiç durmadan tekrar tevbeye yönelmeli ve nefsine Ģöyle demelidir: Belki günaha dönmeden tevbe üzere ölürüm. Üçüncü, dördüncü defa da yine böyle yapmalı.

Kul, nasıl günah iĢlemeyi bir alıĢkanlık haline getirdiyse, tevbe etmeyi ve tekrar tekrar tevbeye yönelmeyi de alıĢkanlık haline getirmeli. Günahlara karĢı tevbe etmekte aciz kalmamalı, ümidi yitirmemeli. Bu sebeple Ģeytanın tevbe etmekten alıkoymasına her insan dikkat etmelidir, çünkü tevbe hayra götürür.”903

Nitekim bu konuda Rasulullah (s.a.s.) Ģöyle der: “Sizin hayırlılarınız, günaha düşünce tevbe

edenlerinizdir.”904

Yani günahı çok olduğu halde tevbesi de çok olan, günahlardan dönüp piĢmanlık ve istiğfarla Allah‟a yönelenleri Allah sever.905

ġu ayet-i kerime, bu durumu teyit eder: “Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah‟tan mağfiret dilerse,

Allah‟ı çok bağışlayıcı ve çok merhametli bulacaktır.”906

Mevlana (ö.672/1273), Resulullah‟ın: “Gerçekten de Allah, inanmış kulunun

tevbe edişini sever, ondan razı olur”907

sözünü değerlendirirken: “Ne rahmettir ki o rahmet, kullarını gayretiyle/kıskançlığıyla zatından uzaklaĢtırır, kendine adeta yabancı eder onları. Sonra yine rahmetiyle avlar, kendine mal eder onları”908

Ģeklindeki ifadeleriyle kulun gerek günahlar ve gerekse isteklerin etkisiyle Allah‟tan uzaklaĢmasını açıklar. Ancak bunu da “rahmet” temasıyla iĢleyip sebebi hikmetini “rahmet” olarak gören de yine kendisidir.909

Mevlana: “Yapılan hata ve günahlardan tevbe ve istiğfar etmek de elde değildir. Çünkü tevbe zevki, her sarhoĢun mezesi olmaz. Yaptıklarının çirkinliği ve inkârın uğursuzluğu, böylesi kimselerin gönlüne tevbe ve nedamet gelmesine mani olur ve tevbe yolunu bağlar.”910

“Sakın! Tevbe ederim, sığınırım fikrine dayanıp suç ve günah iĢleme. Tevbe için yanıĢ ve gözyaĢı gerekir; tevbeye için ĢimĢek ve bulut Ģarttır.”911

903 Gazalî, a.g.e. , s. 62. 904 Ahmed b. Hanbel, I, 80-103. 905 Gazalî, a.g.e. , s. 62. 906 Nisâ, 4/110.

907 Buhârî, Daavât, 4; Müslim, Tevbe, 1-8. 908

Mevlana, Mecâlis-i Seb‟a, s. 113-114.

909 Mevlana, Mesnevî, II, 218 (b. 1642). 910 Mevlana, Mesnevî, II, 218 (b. 1634-35). 911 Mevlana, Mesnevî, II, 218 (b.1643-44).

“Gönül ĢimĢeği ve iki göz bulutu olmadıkça tehdit ve öfke ateĢi nasıl söner”912

diyerek, tevbe ve piĢmanlığın; ahiret endiĢesi ve Allah korkusunun, güneĢin doğmasıyla buzları ve karları erittiği gibi tevbenin de günah karlarını öylece eriteceğini belirtmektedir.913 Ġnsan beĢerî zaafları ve yaratılıĢı îcâbı günah iĢlemiĢse günahtan sonra tevbe ve istiğfar etmelidir. Fakat tevbe de isyan sarhoĢlarının ağzına meze olamaz. Günahlar toplana toplana kalpte kasvet (katılık) tabakaları meydana getirip orasını bel, çapa iĢlemez sert ve çorak araziye benzetir.”914

Gazalî (ö.505/1111), bir kısım insanların “Sonra tevbe ederim, henüz gencim, önümde geniĢ bir zaman var. YaĢım Ģimdi çok fazla değil. Nasıl olsa tevbe yapmak elimde, istediğim zaman tevbe ederim” dediğini hatırlattıktan sonra sözlerine devamla Ģöyle der: “Fakat böyle düĢünen kiĢilerin çoğunu ölüm, günahlarında ısrarlı oldukları halde gafil avlar. Kendilerini düzeltip ıslah edemeden ecel onları kapıverir!”915

Oysaki hiç beklemedikleri bir anda ölümün yakaladığı akranlarının ve arkadaĢlarının hallerini ve belki de kendi halinin de onlar gibi olabileceğini düĢünürse ölüme ne kadar yakın olduğunu görür ve bu düĢünceden kurtulur.916

Bu meyanda Hz. Ġsa (a.s.) Ģu unutulmaz cümleleri söyler:

“Dünya üç günden ibarettir:

1. Dün; artık geçmiĢtir, ondan elinde bir Ģey kalmamıĢtır. 2. Yarın; ona eriĢip eriĢemeyeceğini bilmiyorsun.

3. Bugün; içinde bulunduğun zaman, onu ganimet bil, değerlendir!” Ebu Zer de aynı minval üzere Ģöyle demektedir:

“Dünya hayatı üç saatten ibarettir. 1. Geçen saat,

2. Ġçinde bulunduğun saat,

3. YetiĢip yetiĢemeyeceğini bilmediğin gelecek saat.

Senin gerçekte sahip olduğun sadece içinde bulunduğun saattir. Zira bir sonraki saate ulaĢamadan ölmek mümkündür.”

Ebu Bekir el-Verrâk (ö.280/893) benzer ifadelerle: “Dünya hayatı üç nefesten ibarettir:

912 Mevlana, Mesnevî, II, 218 (b.1646).

913 Mevlana, Fîhi Mâ Fîh, Trc. Ahmed Avni Konuk, Haz. Selçuk Eraydın, Ġz Yay. , Ġstanbul, 2009, 8.

Baskı, s. 62.

914 ArpaguĢ, a.g.e. , s. 547. 915 Gazalî, a.g.e. , s. 132. 916 Gazalî, a.g.e. , s. 133.

1. GeçmiĢte kalmıĢ, ne amel iĢledinse iĢlemiĢ olduğun nefes. 2. Hala yaĢamakta olduğun nefes.

3. EriĢip eriĢemeyeceğini bilmediğin nefes” der.917

Hz. Ali ise aynı bağlamda Ģöyle söyler: “Ġnsanı ilgilendiren, geçmiĢ bir zamanda iĢlenmiĢ günaha dair piĢmanlık veya gelecek zamanda yapılabilecek bir günahla ilgilenmeyi bırakmaktır. Çünkü sûfî „içinde bulunduğu halin oğludur‟, yani „Ġbnü‟l- vakt‟tir. Dolayısıyla onun ilgisi, geçmiĢ veya gelecek zamanında olmayıp bütünüyle Ģimdiki zamanın gereğiyle ilgilidir.” Vakit ona göre Ģöyledir:

Dün geçmiĢ, geçenle ilgilenilmez

Yarında ise hangi hükmün bulunduğu bilinmez ġimdiki halini Hakkın hoĢnut olacağı iĢlerle süsle Çünkü vaktin keskin bir kılıçtır.918

Sonuç olarak, nice nefes alanlar vardır ki aldıkları son nefesi geri veremeden veya verdiği son nefesten sonra yenisini alamadan ölüm ansızın onları yakalayıvermiĢtir. Ayrıca insanın Allah ile ne kadar yaĢayacağına dair bir anlaĢması olmadığı gibi; insan, ne kadar yaĢayacağını da bilemez. Yani bu insan açısından gaybi bir konudur. Öyleyse gerçekte insanın sahip olduğu sadece bir nefesten ibarettir; ne bir gün ve ne de bir saat! O halde, bir nefesi bile boĢa geçirmeden Allah‟a itaate ve tevbeye yönelmek gerekir. Belki de ikinci bir nefese eriĢemeden ölüm onu yakalar ve tevbe etme fırsatı elden gider ve böylelikle de durumuna göre ebedî veya belirli zaman dilimi süresince azaba duçar olabilir diyebiliriz.