• Sonuç bulunamadı

Tevbede acele etmenin zorunluluk olduğunu dile getiren Gazalî, günahların imanın özünü tehlikeye düĢürdüğünün fark edilmesi halinde tevbenin öncelikli olması gerektiğini belirtir. Ona göre, zorlamayı mekruh bilen, bunu Ģart olarak görmez. Bu bilgi çalıĢmakla kazanılmayan keĢif bilgisi değil, davranıĢ ilimleriyle alakalıdır.

Her ilim bir amele sevk etsin diye istenilir. Ancak bu ilim, derinliğine araĢtırılıp nelere sebep olduğu anlaĢılamaz ise herhangi bir amele sevk etmez. Günahların zararını bilmek, o günahı terk etme iradesini doğurmalıdır. O günahı terk etmeyen insan, imanın o günahla ilgili cüz‟ünü kaybeder. Efendimizin (s.a.s.): “Zina eden, zina ederken Mümin

olmaz…”879

hadisi bu duruma iĢaret eder. Bu hadisle yokluğu ileri sürülen iman, Allah‟ın varlığı, birliği, sıfatları, kitapları ve peygamberleriyle ilgili değildir. Zira

877 Tevbe, 9/110.

878 Cevziyye, Medaricu‟s- Sâlikîn, c. I, s. 172-173.

879 “Zani bir kimse, zina yaptığı sırada mümin olarak zina yapmaz; hırsız da çaldığı sırada mümin olarak

hırsızlık yapmaz; içkici, içki içtiği sırada mümin olduğu halde içki içmez; insanların, onun yüzünden gözlerini kendine kaldıracakları kadar nazarlarında kıymetli olan bir Ģeyi mümin olarak yağmalamaz.” Bkz. Buharî, Mezalim, 30, EĢribe, 1, Hudud 1, 20; Müslim, Ġman, 100; Ebu Davud, Sünnet, 16; Tirmizî, Ġman, 11; Nesâî, Sarık, 1.

bunlara imanı, zina ve diğer günahlar yok edemez. Bu hadisle zinanın Allah‟tan uzaklaĢtıran ve O‟nun nefretine yol açan bir amel olduğuna dikkat çekilmiĢtir.880

“Doktor, bir Ģahsa „Bu zehirlidir, bunu yeme!‟ dese, o Ģahıs doktoru dinlemeyip o zehiri yese, „O doktora inanmadı‟ deriz. Bu sözle, o doktorun varlığını ya da doktor olduğunu inkâr ettiği kastedilmez. Belki doktorun „Bu öldürücü bir zehirdir‟ sözüne inanmadı deriz. Gerçekten onun zehirli olduğunu bilen asla yemez. Asinin imanı bu yüzden zorunlu olarak eksiktir.

Ġman sadece bir kapıdan ibaret değildir. YetmiĢ küsur kapısı vardır. En yüce mertebesi „La ilahe illallah‟, en düĢük seviyesi „Eziyet veren bir Ģeyi yoldan uzaklaĢtırmaktır.‟ ġöyle bir söz söylenir: „Ġnsan tek bir varlık değildir. Bilakis yetmiĢ küsur varlıktır. En yücesi kalp ve ruh, en ednası (düĢüğü) deride eza veren Ģeyleri gidermektir; bıyıkları, tırnakları kesip deriyi kirlerden temizlemektir. Ta ki pençeleri ve tırnakları uzamıĢ, çirkin, baĢıboĢ hayvanlardan ayrılsın.‟

DüĢünülürse bunun uygun bir örnek olduğu görülür. ġöyle ki: Ġman insan gibidir. Tevhit inancının kaybolması, ruhunu kaybeden insanın ölmesi gibi bütünüyle inkârı gerektirir. Sadece Allah‟ın birliğine ve Peygambere inanan insan; organları kesilmiĢ, gözleri kör olmuĢ, bütün iç ve dıĢ uzuvlarını kaybetmiĢ, geriye sadece ruhun aslı kalmıĢ insan gibidir. Böyle bir Ģahsın ölümü yakındır. Ruh kendisine kuvvet ve medet veren organlardan ayrılıp yalnız kaldığında kaybedilmesi yakındır. Aynı Ģekilde imanın sadece zayıf bir aslına sahip olan, amelden geri kalır. ġiddetli esen bir rüzgârın, onun iman ağacını kökünden koparması yakındır. Böyle bir iman ancak ölüm meleği geldiğinde harekete geçer.”881

“Ölüm meleği kula gözüktüğü zaman ona, ömründen çok az bir zaman kaldığını ve artık ölümün bir göz yumup açma müddeti kadar bile gecikmeyeceğini bildirir. O zaman kulda bir esef ve hasret meydana gelir. Öyle ki eğer bir baĢtan öbür baĢa bütün dünya kendisinin olsa, bu son saatine bir saat daha katıp tevbe etmek veya o andaki hükmü değiĢtirmek için hepsini elinden çıkarıp verirdi. Fakat buna imkân yoktur. Bu duruma Ģu ayet-i kerimede iĢaret edilmektedir:

„Kendileriyle istedikleri şeyler arasına engel çekilir.‟882

Burada istenen Ģeyin, tevbe etmek olduğu söylenmiĢtir. Ayrıca ömrün uzamasını veya güzel bir ölüm istemek olduğu da söylenmiĢtir. Ancak onlardan önceki benzeri

880 Gazalî, Tevbe Risalesi, s. 30, 31. 881 Gazalî, a.g.e. , s. 31.

kimselere yapıldığı gibi onların bu arzularına engel olunur. Aslında kulun geçirmiĢ olduğu her saat bu son saat gibi kıymetlidir. Sahibi anlayacak olsa, her saati bütün dünyadan kıymetlidir. Bunun için denilmiĢtir ki: „Kul, Allah Teâlâ‟nın kullarına dilediği Ģekilde tecelli ettiğini ve bunun bir hikmetle gerçekleĢtiğini yakinen bilince artık kalan ömrünün hiçbir kıymeti kalmaz.‟883

“Allah Teâlâ‟nın:

“Herhangi birinize ölüm gelip de „Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsaydım!‟ demesinden önce, size verdiğimiz

rızıktan harcayın”884

ayetinde geçen yakın süre hakkında Ģöyle denmiĢtir:

Kul gözünden perde kalkıp ahiret ahvalini görünce, ölüm meleğine: „Ölümü bir gün olsun tehir et de, o günde Rabbime kulluk edeyim, günahıma yanayım ve nefsim için salih bir amel hazırlayayım,‟ der. Melek kendisine: „Bütün günlerini tükettin, artık sana hiçbir gün yok!‟ der. Kul: „Bir saat olsun mühlet ver!‟ der. Melek de: „Bütün saatlerini harcadın, artık bir saat olsun vakit yok‟ der.885

Ruh boğaza ulaĢır, gırtlağa gelince hançerede tutulur. Artık tevbe kapısı kapanır, kulun dünya ile irtibatı kesilir, ameller son bulur. Vakitler gitmiĢ ve bitmiĢ olur. Nefesler yükselir, ahiret perdesinin açılmasıyla o tarafı müĢahede baĢlar. Bundan sonra kulun gözü iyice keskindir. (Gerçekleri ve baĢına gelenleri net bir Ģekilde görür.)886

Artık en son nefesine sıra gelince nefesi zorla çıkar. Kul, saadet ehlindense, önceden kendisine takdir edilen saadet hükmü üzerinde tecelli eder ve ruhu tevhit üzere çıkar. ĠĢte bu, güzel sondur. Yahut kula ezeldeki Ģekavet hükmü tecelli eder ve ruhu Ģek ve Ģüphe içinde çıkar. Bu kimsenin hâli ayet-i kerimede Ģöyle anlatılmıĢtır:

“Kötü işleri yapıp dururken, kendisine ölüm gelince: „Ben şimdi tevbe ettim‟

diyen kimsenin tevbesi makbul değildir.”887

ĠĢte bu durum, kötü akıbettir. Bu halde ölen kimsenin münafık olduğu söylenmiĢtir. Ayette anlatılanın günahta devam ve ısrar eden kimse olduğu da söylenmiĢtir.”888 883 Mekkî, a.g.e. s. 188-189. 884 Münafikun, 63/10.

885 Burada Mekkî‟nin aktardığı bu açıklamalar, Allah Teâlâ‟nın: “Ecelleri gelince ne bir saat geri

kalabilirler, ne bir saat ileri gidebilirler” Nahl, 16/61 ve “Allah eceli gelen bir kimseyi geri bırakmaz…” Münâfikûn, 63/11 ayetleriyle aynı anlamsal çerçevededir.

886

Kanaatimizce can boğaza geldiğinde yapılan tevbenin kabul edilmemesinin sebebi, gözünden perdenin kalkmasıyla kiĢinin, artık ahiret âlemine dair bir kısım gerçekleri ayan beyan çok net görmesi ve de bu gördüklerinin (melekler vs.) imtihan sırrına aykırı olmasıdır.

“Kökü yakîn ile sabit olmamıĢ, dalları amellerle yayılmamıĢ bir iman, ölüm meleğinin yüzü görülünce korku fırtınalarına karĢı dik duramaz, onun için kötü sondan korkulur. KökleĢinceye kadar her gün saatlerce itaat ve ibadet suyu ile sulanan iman ağacı ise böyle değildir.”889

“Asi bir günahkârın, ibadet ehli birine „Senin gibi ben de Müminim‟ demesi, kavak ağacının çam ağacına „Sen ağaçsan ben de ağacım‟ demesi gibidir. Çam ağacı Ģöyle dese ne güzel cevap vermiĢ olur: „Sonbahar rüzgârları estiğinde ne kadar aldandığını anlayacaksın. Kökün kesilecek, yaprakların dağılacak, ağaçların sabit kalma sebeplerini görmezden gelerek kendini ağaç saymanın cezasını çekeceksin.‟

Toz duman ortadan kalktığında, Altındaki at mı eĢek mi görürsün

Mısrasında denildiği gibi hakikat iĢin sonunda ortaya çıkar.”890

“Ölümün korkunç baĢlangıcı ve çağrıĢımları ariflerin kalp damarlarını çatlatırken –ki bu dehĢete çok az insan dayanabilir- asi insan günahları sebebiyle ebedî ateĢte kalmaktan korkmaz. ġehvetine düĢkün insanın, sağlığına güvenip ölümden korkmadığı gibi… Oysa ölüm çoğunlukla aniden gelir.

Sağlam kiĢi hastalıktan, hasta ölümden korkar. Aynı Ģekilde asi insan da kötü sonuçtan korkar. Hayatını kötü bir Ģekilde sonlandıran insanın ebedî ateĢte kalması kesinleĢir.

Ġman için günahlar, vücut için zararlı yiyecekler gibidir. Nasıl ki vücut içinde toplanan zararlı yiyecekler, zamanla mizaç değiĢtirerek farkında olmadan insanın sağlığını bozar, insan aniden hastalanır ve ölür. Günahlar da bunun gibidir.

Dünyada ölümden korkan insana zehirli yiyecekleri terk etmesi ne kadar gerekli ise ebedî helakten korkan bir insan için ebedî hayatını zehirleyen günahları terk etmesi öylece gereklidir. Zehirli bir Ģeyi yiyen piĢmanlıkla nasıl kusuyor, aceleyle onu midesinden atıyor, geçici dünya hayatı elden gitmesin diye vücudunu helakten kurtarıyorsa, dini zehirleyen günahları iĢleyen insan da mümkün olan en kısa sürede bu günahlardan kurtulmalıdır. Hayat devam ettiği sürece bu imkân insanın elindedir. Zira bu korkunç zehir, ebedî bir saadeti kaybettirir. Muazzam bir mülk içinde nimetlerle dolu bir hayatı kaybettirmekle kalmaz, cehennem ateĢi içinde bir azaba düĢürür. Bu azabın süresini anlamak için misal vermek gerekirse Ģu söylenebilir: Dünyada yaĢanan

888 Mekkî, a.g.e. , s. 189. 889 Gazalî, Tevbe Risalesi, s. 31. 890

hayatların tamamı uç uca eklense, o azabın binde birine ulaĢamaz. Zira –cennette de cehennemde de- ebedî hayatın sonu yoktur.”891

Günahtan hemen tevbe edilmesinin vacip olduğunu belirten Salih el-Müneccid, Ģöyle der: “Eğer insanların çoğu tevbeye muhtaç iseler o zaman her an ve fırsatta onunla meĢgul olmaları kaçınılmazdır. Günahtan hemen tevbe etme ve geciktirilmemesi gerektiği, Kur‟an ve Sünnetten anlaĢılıyor ve aynı zamanda geciktirilmesi de caiz değildir. Tevbe (son anda) deneme esnasında fayda vermez. Zira böyle bir tevbe, bir tercih değil, bir mecburiyettir. Hemencecik ümitler tükenmeden ve ecel gelip çatmadan, ruhlar sürülüp savrulmadan kiĢi nefsine galip gelip bilmeden iĢlediği kötülüklerden tevbe ederse, tevbesinin kabul edilmesi Allah‟ın üzerinde kulun bir hakkı olur. Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Allah‟ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca: „Ben şimdi tevbe ettim‟ diyen ve kâfir olarak ölenler için (kabul

edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlanmıştır.”892

“Ne zaman günahkâr ciddi, kararlı ve takva ile salih amel tohumları ekerek, yaptığından dolayı piĢman olduğunu ve Rabbinin rahmetini ümit ettiğini samimi bir Ģekilde ifade ederse, Allah (c.c.) da onun tevbesini kabul eder. KovulmuĢ ve ĢaĢkın olarak terk edilmez. Bilakis, onu doğru yola koyar ve elinden tutar, adımlarını destekler ve ona yolu aydınlatır. Bu durumda kul için Ģu iki seçenekten baĢka seçenek yoktur.

1-Tevbede acele etmesi, tâ ki günah silinmeyi kabul etmeyen huy halini alıp kalbe hâkim olmasın.

2-Tevbeyi hastalık ve ölüm gelmeden önce yapması. Tevbeyi ağırdan alan, günah iĢlemekte ısrar eden ve kötülük iĢleyen aldatılmıĢlar, ölüm geldiği zaman, ben iĢte Ģimdi tevbe etmeliyim (tevbe zamanı Ģu andır) demekten sakınmalıdırlar. Günah kalbinde tam olarak kök salmıĢ, kendini unutmuĢ, öyle ki kendisine adet haline gelmiĢ, onu söküp atması nefsine zor gelip imkânsız hale gelmiĢ, hatalarla kuĢatılmıĢ, günahlara karĢı bitkin düĢmüĢ ve bu esnada ecel gelip çatmıĢ, günah iĢleme kudreti ve gücü kalmamıĢ ve böylece tevbe etmeye mecbur kalmıĢ, iĢte bu tevbeyi Allah (c.c.) kabul etmez. Çünkü böyle bir tevbe ihtiyari değil zorunludur. Bundan dolayı hayata hiçbir

891 Gazalî, Tevbe Risalesi, s. 32, 33. 892 Nisa, 4/17-18.

çeki düzen vermez ve kalpte hiçbir güzel amel doğurmaz. O, güneĢ batıdan doğduktan sonra, kıyamet günü Allah (c.c.)‟ın azabı gelip çattıktan sonra yapılmıĢ bir tevbe gibidir. Ecel gelip çatmadan, ümitler tükenmeden, piĢmanlığın fayda vermeyeceği gün gelmeden mümin Allah Teâlâ‟ya tevbeye acele etmelidir.”893