• Sonuç bulunamadı

Heidegger‟in ‗dil varlığın evidir‘ sözünden hareketle ‗dil insanlığın

rahmidir‘ benzetmesinde bulunmuĢtuk. Foucault da Blanchot‟nun dediği gibi ―ölmemek için yazmak, hatta belki de ölmemek için konuĢmak kuĢkusuz sözün kendisi kadar eski bir görevdir‖66

görüĢüyle, bir yönüyle insanın varoluĢ mücadelesinde dilin biricikliğine dikkat çekmektedir. Gerçekten de dil insanın varlığını gerçekleĢtirdiği; insanın onda yaĢayıp onunla yaĢadığı, dünyayı ise yine onunla açık kıldığı içkin bir kodlamalar sitemidir. Herkes kendi dilinin olanakları ölçüsünde dünyayla iliĢki kurar. Gerek bilincin köklerine, gerekse bilinçaltının derinliklerine iĢleyen dil ile dünyayı anlığının egemenliği altına alan insan, varlığını da yine onun oluĢuna borçludur. ―Ġnsan dilde ıĢıldar‖ ve ―varolanlara varlığını kazandıran Ģey‖67

dildir.

Dilin insan ile iliĢkisindeki bu iç içelik, birbirine olan böylesine bir koĢullanmıĢlık, dilin insanı biçimlendirdiği gibi insanın da dili çok çeĢitli dilsel pratiklere ayrıĢtırmasına yol açmıĢtır. Dilsel etkinlik biçimleri veya dil çeĢitleri de diyebileceğimiz bu pratikler, temelde insanın dünyayla ve insanın insanla iliĢkisinde etkileĢim sağlayıp, anlam üretimi gerçekleĢtiren ve her biri aynı zamanda bir anlatım yöntemi olan dilsel araçlardır. Doğaldır ki dil, yaĢayan, canlı bir organizmadır ve doğanın kuralı gereği değiĢir, evrilip biçimlenir. Hele insanla iliĢkiye giren bir olguysa bu, dünyayı anlığının egemenliği altına almak için insanın onu olanakları doğrultusunda değiĢtirip, yeni yeni biçimlere ayrıĢtırması kaçınılmazdır. Ġnsanın dille olan tarihsel serüveni boyunca dili kullanım ve onu evriltme giriĢimleri zamanla oldukça geniĢ bir yelpazeye yayılan dil çeĢitlerinin ortaya çıkmasını sağlamıĢtır.

66 Michel Foucault, Sonsuza Giden Dil, Çev.: IĢık Ergüden, Ayrıntı Yay., Ġstanbul, 2006, s.72 67 Taylan Altuğ, Dile Gelen Felsefe, YKY., Ġstanbul, 2001, s.8

Bunlar özde, konuĢma dili, yazı dili, yazın (edebiyat) dili ve konumuz gereği dramatik dildir.

Bu dil çeĢitlerini ele almadan önce, salt dil ve iletiĢim kavramları ve bunlar arasındaki bağıntı üzerine durmak, buna koĢut olarak da tiyatral iletiĢim kavramına değinmekte yarar var.

KuĢkusuz insanlar birbirleriyle hareket dili, mekanik sesler vs. gibi çok çeĢitli iletiĢim yöntemleri kullanarak da yaĢayabilirler, ama dilin olanak zenginliğini kullanıyor olması, insanın dünya ile iliĢkisinde yapıcı ve yaratıcı olmasını sağlayan en önemli etkenlerin baĢında yer almaktadır. Ayrıca dil dıĢı diğer iletiĢim yöntemleri kapsayıcı bir iletiĢim ve anlaĢma olanağı sağlayamayacağından, dilin insan için baĢat gerekliliklerden biri olduğu sonucu da ortaya çıkmaktadır. Öyleyse dil, insanın oluĢ serüveninin en önemli mihenk taĢı, bu önemli ayrıcalığının baĢat iĢlev ve görevi ise iletiĢmektir. Türkçe‟de bildiriĢim olarak da adlandırılan iletiĢim, bir bilginin, bir niyetin ilkel ya da ergin bir iĢaret dizgesinden yararlanılarak bir zihinden baĢka bir zihne ulaĢtırılması;68

karĢılıklı iletimde bulunma eylemidir. Bu iĢlemde bir konuĢan / verici / gönderici, bir de dinleyen / alımlayıcı / yorumlayan vardır. KonuĢan bir ileti de bulunur. Dinleyici iletinin yöneltildiği alımlayıcı durumundadır. Ġleti bir aracıyla sağlanır. KonuĢan zihindeki düĢünceleri, duygu ve kavramları kodlamak zorundadır. Bu araç çoğu zaman bir kodlama dizgesi olarak dil, bazen de baĢka kodlama sistemleridir69. Dinleyici konuĢanın dil aracılığıyla aktardığı iletiyi alır, yorumlar ve tekrardan geri aktarımda bulunur. Kısacası bu eylem, önce bir yöne yapılan, sonra da o yönden geriye, yani ters yöne yapılan iki ileti iĢleminden oluĢur70. Görüldüğü

gibi her iletiĢim süreci gönderici, ileti ve alımlayıcı arasındaki iliĢkiden meydana gelir ve buna üçlü iliĢki denir71

. Berke Vardar, iletiĢim ile ilgili üç olasılıkta bulunur:

―1.Eksiksiz bildiriĢim (koĢulların tümünü de ülkesel biçimde yerine geldiği, konuĢucuyla dinleyici arasında bir tür özdeĢlikten kaynaklanan bildiriĢim); 2. Sınırlı bildiriĢim (koĢulların tümünün yerine gelmediği, konuĢucuyla dinleyici arasında ancak belli

68

Bkz., Prof.Dr. Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim)-I, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1977, s.44.

69 Bkz., agy., s.45

70 Bkz., Prof.Dr. Özcan BaĢkan, BİLDİRİŞİM İnsan dili ve Ötesi, Altın Kitaplar, Ġst., 1988, s.17. 71 Bkz., Günay Karaağaç, Dil Tarih ve İnsan, Kitabevi Yayınları, Ġstanbul, 2008, s.15.

oranda ortaklık kurulabilen bildiriĢim; bunun birçok türü olabilir); 3.BildiriĢim olanaksızlığı (koĢulların elveriĢsiz olmasından, konuĢucuyla dinleyici arasında herhangi bir ortaklık kurulamamasından kaynaklanan durum)‖72

.

Ġnsanın her türlü dilsel pratiği eksiksiz iletiĢmeyi amaçlar. Burada Ģu nokta önemlidir. Alımlayıcı ile verici arasındaki iletiĢim ancak ortak bilgilere dayanarak gerçekleĢebilir. ―Çünkü birini anlamak demek, anlığımızda, bizimle konuĢan kimseninkine benzer kavramlar oluĢturmak demektir‖73. Ġletilen Ģeyin

alımlayıcının zihninde benzer kodlarla karĢılığının olmasını gerektiren bu iĢlem yaĢamın her alanında olduğu gibi tiyatral iletiĢim için de özenle üzerinde durulması gereken bir durumdur. Tiyatral iletiĢimde sahne ile seyircidir taraflar. YaĢam gerçeğindeki konuĢan kiĢi ve dinleyen kiĢi biçimindeki iletiĢim iĢlemi geçerli değildir burada. Ġletinin aktarımı sahneden gerçekleĢtirilirken, tek ölçü ve hedef seyircinin bunu doğru olarak alımlayabilmesidir. Sahne üzerinde oyuncunun, karĢısındaki oyuncuya veya oyunculara söylediği söz, gerçekte onlara karĢı yapılagelen bir dilsel eylem değildir. Seyirci yokmuĢ gibi karĢılıklı kurulan sahne üzeri iletiĢimde aslında alımlayıcı özne seyircidir. Verici özne konumunda ise oyun yer almaktadır. Dolayısıyla sahnede oyuncular karĢılıklı alıĢ veriĢte bulunurken, iletiĢimi gerçekleĢtiren taraflar olarak değil, sahne-seyirci arasındaki iletiĢimin araçları olarak dikkat çekerler. Yine yaĢam gerçeği ile tiyatral gerçek arasındaki Ģu ayrımı da vurgulamak gerekir. YaĢam gerçeğinde ileti(ler) tek taraflı değildir. KonuĢan dinleyiciye söz söylerken, bu kez dinleyici konuĢan olur ve kendi yorumunu aktarır. Oysa tiyatral iletiĢimde çoğunlukla tek taraflı bir ileti aktarımı söz konusudur. Sahne iletinin taĢıyıcısıdır ve seyirci alımlayandır. Sözü sahne söyler, seyirci alır. Dolayısıyla burada gerçek anlamda bir karĢılıklı iletiĢimden de söz edemeyiz. KuĢkusuz sahne ile seyirci arasındaki iletiĢimin biçim değiĢtirdiği, klasik dram veya geleneksel oyun anlayıĢının dıĢında farklı oyun teknikleri de vardır. Ama genel olandan bahsedeceksek Ģayet, sahne-seyirci iletiĢimi bu düzlem üzerinedir. Sonuçta iletiĢimin tek taraflı yapıldığı durumlar karĢılıklı ileti alıĢveriĢinin yapıldığı durumlardan daha risklidir. Çünkü sözü söyleyen / iletide bulunan tarafın tek bir

72 Berke Vardar, Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, Türk Dil Kur. Yay., Ankara, 1982, ss.48-49. 73 agy., s.48.

Ģansı bulunmaktadır. Bir Ģey söyleyecek ve söylediği Ģey o anda karĢı taraftan doğru bir biçimde alımlanabilecektir. Bu zordur. Çünkü, ne bir tekrar, ne bir geriye dönüĢ olasıdır. ĠĢte tiyatro, varolan bu riski en aza indirgeyebilmek için çok çeĢitli iletiĢim yöntemlerine baĢvurur. BaĢta da dediğimiz gibi dram sanatı, sözlü dil, beden / hareket dili, dekor, kostüm, aksesuar, ses, müzik ve ıĢık gibi her uzamın kendine özgü dilini, canlandıracağı iletinin yaratısında buluĢturur, sentezler. Bu sentez, alımlayıcının iletiĢim kanallarına göndermelerde bulunarak, üretilen anlamın / yaĢamsal bir kesitin yansıtıcılığını yapar. Tek ölçü sahnenin, seyircinin değiĢen beklentileri, geliĢen veya gerileyen algı düzeyi ve beğeni durumunu yakalayıp, ona göre anlatım tekniklerini geliĢtirip biçimlendirebilmesidir. Oyucunun bedensel dil kodlamaları, plastik anlatım araç ve olanakları hep seyirciyi yakalama zorundalığının bir getirisidir. Bu yüzden de dram sanatının hemen her evresindeki farklı tür, biçim, akım, teknik, hareket ve biçemlerin varlığı sahne-seyirci iliĢkisindeki oyun dilinin seyirciyi yakalayabilme yol ve yöntemlerinin iĢaretlerini taĢır. Tiyatral iletiĢim yöntemleri arasında alımlayıcı kitlenin algı ve beğeni durumunu yakalama zorundalığını bire bir dikkate alması gereken en önemli unsur ise dramatik dildir. BaĢka hiçbir dil çeĢitidiyle aynileĢmeyen, kendine özgü dilsel pratiklere sahip, aynı zamanda sanatsal bir anlatım aracı olan dramatik dil, alımlayıcıyla en sağlıklı ve en güçlü iletiĢmenin yöntemleri üzerine kurulmuĢtur.

ÇalıĢmamız sözünü ettiğimiz dil çeĢitlerinden dramatik dili, yani tiyatronun sözlü örgüsünü oluĢturan dilsel etkinliği konu almaktadır. Bununla birlikte hikayeleĢtirmeye değer bir kırılma anının açılımını ve tanıtımını yapan, insan ve yaĢam ikiliğinin paradoksal iliĢkisini sergileyen, kurgusal iç dinamiklerin etkileĢimini sağlayan ve algı planında da en elveriĢli kodlama yöntemi olan dramatik dilin, öncelikle ne olmadığına değinerek, diğer dil çeĢitleriyle arasındaki fark ve benzer taraflarını irdelemeye çalıĢacağız.

1.1.1. Konuşma dili

Dil, doğası gereği sesli öğeler dizgesi, her dil ise sesli göstergelerden kurulu veya onlardan katkılanan bir kodlar bütünüdür. KuĢkusuz dilsel seslerin çıkarılıĢı ve algılanıĢı fizyolojik, iletiliĢi ise fiziksel süreçler içerir. Ne var ki burada önemli olan, söz konusu süreçler ya da bu süreçlerin ürünü olan sesler değil,

oluĢturulan öğelerin bir bireyin bilincinden bir baĢka bireyin bilincine anlam ya da içerik aktarmasıdır. Sesli öğeler, iliĢkin oldukları içeriklerle birlikte anlamlı birimleri ya da göstergeleri oluĢtururlar. Bununla da anlam aktaran öğelerin gerçekleĢmesini sağlayan bir yeteneğin, yani konuĢma yetisinin varlığını ortaya koyarlar74

. Walter